Maddenin duzenli veya duzensiz titreşiminden oluşan ses, tabiatta cok eskilerden beri var olmuş ve titreşimi duzenli sesler zamanla geliştirilerek muzik icinde de yerini almıştır. Muzik, seslerin kulağa hoş gelecek bicimde bir araya getirilmesi esasına (Kompoze edilmesine) dayanmaktadır. Dunyadaki butun uluslarda, dinî muzik, dindışı muzikten daha once kullanılmaya başlanmıştır. İlkel kavimlerde muziğin insanlar uzerindeki olumlu etkisini keşfeden, hem dinî hem de siyasi otoriteyi ellerinde tutan din adamları, bireyler arasında bir birlik oluşturmak amacıyla, Âyinlerde muziğe yer vermişlerdir. Toplumlar ilerledikten ve ilÂhi dinlerin ortaya cıkışından sonra da muzik ibÂdetin ayrılmaz bir parcası olmuş ve ibÂdetler sırasında uygulana gelen bu ezgiler zamanla başlı başına birer dinî muzik turu olmuşlardır.
İlk zamanlar hayvanların ve gok gurlemesi gibi tabiat unsurlarının seslerini taklit eden insanoğlu, gunumuzde bilgisayar ve digital teknoloji ile muzik dunyasında harikalar yaratabilmektedir. Taklit esasına dayanan ilkel inanc sistemlerinin hemen hemen hepsinde Turklerin şamanlık inanc ve uygulamalarındaki gibi buyu, şifa verme, transa gecerek ust duzey varlıklarla (ataların ruhlarıyla) temas kurma ve onlardan yardım alma gibi unsurlar yer almaktaydı. Butun bu inanc pratiklerinde muzik etkili bir bicimde kullanılmaktaydı. Turklerin "kam, şaman, ozan, baksı vb." adlarla anılan ve muzik kullanarak şifa dağıtan kişilere hurmet ettikleri, gelecekte olabilecek olayları bunlardan oğrendikleri, kotu ruh varlıklarını bunların rituel uygulamalarıyla kovdukları bilinmektedir. Muziğin tılsımlı gucunu kullanarak obur Âlemlerle temasa gecen bu kişilerin, cemiyet icindeki onemi ve itibarı da cok yuksekti. Eski Turklerde taklit unsurunun guclu etkisi, kozmosdaki hareketlerin yerde insanlar tarafından taklit edilmesinde de kendini gostermektedir. Radloff, 1860'da gorduğu bir Altay şamanının, olen yaşlı kadının ruhunu uzaklaştırmak icin geceleyin SemÂvi donuşler yaptığını belirtir. Sozu edilen donuşlerde, yıldızların, gezegenlerin donuşleri taklit edilir. Bu esnada mutlaka davul ya da tef kullanılmaktaydı. Ritim calgıları olan davul ve tef, şamanlarda ruhun goklere yukselişi sırasında kotu ruhları kovmak, iyi ruhlarla temas kurmak ve karşılaştığı kuşları ve tabiat seslerini taklit etmek icin kullanılmaktaydı. İslÂmîyeti kabul eden Turklerde şamanizmin en onemli izleri, "don değiştirme" tabir edilen dervişlerin diledikleri zaman hayvan kılığına girebilmelerinde gorulur. Mesela Abdal Musa Sultan rivayete gore geyik kılığına girerek Kaygusuz Abdal'ı dergahına cekmiştir. Hacı Bektaş Velî de Anadolu'ya "guvercin" suretinde gelmiştir. Hacı Tuğrul, kendisini yakalayıp imha etmek icin "şahin" kılığına girmiştir. Anadolu'da da kayalara yontulmuş ya da kabartma olarak yapılmış hayvan başlı insan motifleri oldukca yaygındır. En eski ve orijinal şaman elbiseleri kuş veya diğer hayvanların şekilleri taklit edilerek yapılan elbiseler olmuştur. Şamanist gelenekte muzikte etkili olarak yer almıştır.
Asya şamanlarında durum boyleyken, diğer toplumların ilkel donemlerindeki inanc sistemleri de benzerlikler arz ediyordu. Ornek olarak Amerika'nın yerlileri olan Kızılderili kabilelerdeki şamanist uygulamalar Asya'nınkinden pek farklı sayılmaz. Washington'daki "Millî Amerikan Sanatı Muzesi"nde yer alan 18. yy. yapımı bir resim Amerikan yerlilerinin hayvan taklidine dayalı şaman giysilerini yansıtması bakımından oldukca ilginctir.
Hinduların en eski inanc sistemlerindeki Tanrı Krişna'nın pan flutuyle butun insanları davet ederek, kavalının sesine kulak vermelerini istemesi gunumuzde geleneksel Hint Halk Muziği'ndeki bazı halk şarkılarında da yer almaktadır. Ayrıca Hindistan'da, Tanrı Krişna'nın doğum gunu, Janmashtami adlı buyuk şenliklerde kutlanmakta, rituel danslar ve muzik icr edilmektedir.
Muzik insanla beraber daima mevcut olmuştur. İnsanla birlikte var olan bir başka onemli unsur da "inanc"tır. İnsan, tabiatı gereği inanclarıyla birlikte yaşamıştır. İnsanlık tarihinin en onemli yerlerinden biri de şuphesiz Anadolu'dur. Medeniyetler beşiği olarak binlerce yıllık tarihi icinde ceşitli medeniyetlere, milletlere yurt olan Anadolu'muz, inancların da bir muzesi durumundadır adeta. Neolitik cağdan gunumuze kalan ve bilinen en eski yerleşim yerlerinden biri olan Catal Huyuk, muzik ve inanclarla ilgili en eski izleri bağrında barındırmaktadır. En eski suni tapınak (M.O.6000-5650) burada mevcuttur. Soz konusu suni tapınakla beraber aynı yerde kaya uzerine kabartma olarak resmedilmiş "Davul Calan Adam" ve Karatepe kabartmasındaki "Kaval Calan Adam" motifleri bize ister istemez Anadolu'da o cağlarda dahi inanc ve muziğin ic ice olduğunu duşundurmektedir.
Anadolu medeniyetlerindeki inanclarda muziğin yoğun olarak yer aldığını Tanrılara yakarışı anlatan bir Hitit duasındaki şu sozler doğrulamakta ve Hititlerin sosyal yapısı ve hayat tarzıyla ilgili fikir vermektedir: "Majeste, Buyuk Kral Arnuvanda ve Buyuk Kralice Aşmunikal şoyle soyler: Yalnız Hitit ulkesi siz tanrılara karşı saf ve temiz bir ulkedir... Siz tanrılar, tanrısal icgudunuzle bilirsiniz ki tapınaklarınızla kimse bizim kadar ilgilenmemiştir... Kimse sizin kurbanlarınızda temizliğe bu denli uymamış, gunluk, aylık ve yıllık bayramlarınızı boylesine yerine getirmemiştir... Siz tanrılara ben Buyuk Kral Arnuvanda ve Buyuk Kralice Aşmunikal her konuda saygı gosterdik. Biz sizin ekmek ve şarap kurbanlarınızla, besili sığır ve koyunlarınızı yeniden vereceğiz. Siz bizim tarafımızı tutun. Duşmanın Hatti ulkesine nasıl saldırdığını, ulkeyi nasıl yağmalayıp ele gecirdiğini size soyleyip, sizin nezdinizde onlardan davacı olmak istiyoruz. Bu ulkeler siz gokyuzu tanrılarının ekmek, şarap ve diğer eşyalarınızı verirlerdi. (Şimdi bunlar haraca bağlandı) İşte buralardan rahipler, tanrı anaları (yani rahibeler), kutsal rahippler, calgıcı ve ilÂhiciler suruldu. Tanrının dinsel torenleri iptal edildi ve eşyaları oradan atıldı... Bu ulkeler Nerik, Hurşama, Kaştama, Himuwa, Zalpuwa ve diğerleridir. Sizin bu ulkelerde sahip olduğunuz tapınakları "Kaşka"lar yaktılar... Rahipleri, calgıcı ve ilÂhi okuyucuları, aşcıları, fırıncıları, ciftci ve bahcıvanları da aralarında paylaşıp kole ettiler. Kaşkalar her şeyimize sahip oldular. Bu yuzden, bu ulkelerde kimse adınızı bile anmıyor, kimse size kurban sunmuyor ve sizin icin bayram duzenlemiyor... Sizlere hicbir yerden rahipler, calgıcılar gelmiyor... Kimse size guneş kursları, hilaller, altın ve gumuş ile elbiseler vermiyor, ekmek, şarap ve hayvan kurban etmiyor...
Bir dua metninde uc ayrı yerde "Rahipler, Calgıcılar ve ilÂhi okuyucuları'nın birlikte zikredilmesi, Anadolu'nun bilinen en eski uygarlığını yaşamış Hititlerin inanclara yonelik muzikli uygulamalar yaptıklarını belgelemesi ve fikir vermesi acısından oldukca onemlidir. Fakat calgılarını nasıl caldıklarını, ilÂhileri nasıl soylediklerini tespit etmek hicbir zaman mumkun olmamıştır. Yine de civi yazısı tabletlerde, rahiplerin, calgıcı ve ilÂhicilerin yer aldığı rituellerin ne şekilde yapıldığı konusunda onemli bilgiler mevcuttur. Hitit ibÂdet sisteminin en onemli oğelerinden biri "Bayram"dır. Genel anlamıyla bayramlar bolluk ve bereketi, dinsel temizliği sağlamak ve tanrıları memnun edebilmek icin yapılan dinsel torenlerdir. Tanrılara yiyecek ve icecek vermek, kurbanlar ve adaklar sunmak dinin gerektirdiği gunluk ibÂdetlerdendir. Bayramlar ise bundan daha yuksek duzeyde, daha kalabalık bir toplulukla ve daha zengin malzeme ile yapılan ibÂdetlerdir. Civi yazılarında genel olarak bayram torenleri şu şekilde tasvir edilmiştir:"... Bayram sabÂh başlar: Kral toren giysilerini giymiştir. Kralice de yanındaysa, o da toren kıyafetindedir. Onların giyindikleri ozel mekan onunde, saray gorevlileri ve butun soylular beklemektedir. Kral ve kralice dışarı cıkar, onların onunde iki saray gorevlisi ve bir muhafız yurur; diğerleri arkadan gelir. Ceşitli muzik aletleri calan calgıcılar, kralın onunde ve arkasındadırlar; calgı calar ve dans ederler. Bazıları kırmızı elbiseler giymiştir. Kimileri kralın yanında durur, ellerini yukarıya kaldırır, oldukları yerde donerler; ilÂhiler de okurlar. Kral tapınağa girmeden, calgıcılar, ilÂhiciler ve bazı rahipler iceri girip yerlerini almışlardır. Kral kapıya gelince danscılar bir defa daha donerler. ...Kral ve kralice tapınağa girince reverans yaparlar; bu sırada bazı ilahiler okunur. ...Kral ve kralice tahtına oturur. Bundan sonra bayramın onemli bir bolumunu oluşturan yemek faslı başlar... Bu sırada avluda bulunanlar da olur ve iclerinde prensler de bulunur... Bir gorevlinin haberciye, onun da muzisyenlere haber yollaması uzerine calgıcılar yerlerini alırlar. İlÂhiciler, duacılar ve diğerleri de kendi yerlerine giderler. ...Kral ve kralice ayakta durarak sırayla ceşitli tanrılara icerler, bu sırada calgıcılar calgılarını calarlar fakat herhangi bir şey soylemezler. Butun tanrılara bu işlem yapılır. İki saray gorevlisi kral ve kralicenin dizlerindeki ortuyu alırlar. Kral ve kralice ayakta durarak Guneş tanrısına icerler. İlÂhiler okunur, butun muzisyenler calgılarını calarlar..."
Hititlerden başka Hurri, Troya, Urartu, Frig, İon, Lidya, Pers, Helen, Roma, Bizans ve en son olarak da Turklerin (Selcuklular, Osmanlılar ve Turkiye Cumhuriyeti vatandaşları) Anadolu'da din ve inanc sistemleri icinde muziği kullandıkları gunumuze kalan resim, mozaik, taş uzerindeki yontu ve kabartmalarda yer alan dinsel toren tasvirlerinden ve yazılı belgelerden anlaşılmaktadır.
Gunumuzde, Anadolu'da yaşamakta olan din ve inanclar insanı hayrete duşurecek kadar koklu ve hayranlık uyandıracak kadar zengindir. Anadolu ve Trakya'da, SemÂvi dinler başta olmak uzere, bu dinlerin mezhep ve tarikatları, tarih oncesi zamanlardan gunumuze miras kalan diğer inanclar, bu inanclara dayalı yaşama bicimi, şamanlıktan miras kalan kimi uygulamalar, Bektaşî-Alevi hayat tarzıyla muzik ve edebiyatında belirgin olarak gorulmektedir. Anadolu'da ibÂdet mekanları olan cami, kilise, havra, cemevi, meydan ve gecmişteki tekke vb. yerlerdeki ibadetlerde muziğe buyuk onem verilmiştir. Gecmişte ve gunumuzde Anadolu'daki ibadet yerlerinde kullanılan muzikli uygulamaları genel olarak dinî mûsıkî olarak adlandırılabilir ve genel olarak şoylece tasnif edebiliriz:
1. Yahudî (Musevî

2. Hıristiyan İnanc ve İbadetlerindeki Muzikli Uygulamalar (Kilise Muziği)
3. İslam İnanc ve İbadetlerindeki Muzikli Uygulamalar (Cami Muziği, Tasavvufî Turk Muziği-Tekke Muziği)
1. YAHUDÎ (MUSEVÎ

"...Ve Rab Musa'ya soyleyip dedi: İsrailoğullarına soyleyip de; yedinci ayda, ayın birinci gununde, sizin icin tam rahat, şofar sesi ile anılma, mukaddes toplantı olacaktır..." (Tevrat) "...Ve butun dağ cok titredi ve şofar sesi gitgide kuvvetlenince Musa soyledi ve Tanrı ona sesle cevap verdi..."
"...Ve 7. ayda, ayın 10. gununde gur sesli şofarı dolaştıracaksın"
"...Ve Rabbin onunde yedi gun şenlik yapacaksınız..."
"Rab'be raks ile hamdedin
Raks ve guzel ses ile hamdedin
Şofarlarla ve flut sesi ile
Kral olan Rab'in onunde sevincle unleyin!"
Tevrata uygun bir yaşam bicimi surduren Yahudîler (bir başka ifadeyle Musevîler) dunyanın dort bir yanına yayılmışlar fakat gelenek, orf, adet, tore ve dinlerine sıkı sıkıya bağlı olarak yaşamışlardır. Yahudîlerin din ve torelerine dayalı inanc sistemlerinde de muzik etkili olarak yer almıştır. Dinî bayramlarından "Pesah" icinde yer alan "Seder"de "Şulhan Oreh" denen uygulamada ozel gece icin hazırlanan yemek yenildikten sonra "Bareh" denen uygulamada ucuncu şarap kadehiyle kutsama duası yapılır. Bunun hemen ardından "Alel" denen uygulamada dorduncu bardak şarap icilir ve bu esnada şarkılar soylenir. Bunun da ardından "Nirzah" denen uygulama gelir ve Pesah sederinde yapılanların Tanrı tarafından kabulu icin soylenen ilÂhileri kapsar. Dunya uzerine yayılmış Yahudîlerin bu torenleri uygulamaları genelde aynı prensipte olmalarına rağmen bazı farklılıklar da gozlemlenmiştir.
Karaylar, yedi gun boyunca Pesah'ı kutlarlar (15 Nisan-22 Nisan). Kendilerine ozel "Hagadah"ları vardır ve onu okurlar.
Flaşalar, "Fesiha" dedikleri Pesah bayramını 15-21 Nisan arasında kutlarlar. Kuzu kurban edip kendilerine ozel "Qita" denen mayasız ekmeği yerler. Davul sesleri eşliğinde ozel duaları vardır.
Anadolu'da Pesah hazırlığı buyuk bir temizlik heyecanı ile başlayıp evlerin "hametz"lerden (hamurlulardan) arındırılması, dolapların ve tum evin parlatılmasına kadar uygulanır. Seder tum aile bireylerini bir masa etrafında toplayan onemli bir yemek ziyafetidir adeta. Asırlar boyu bu dinî bayramı Yahudîler neş'e, mutluluk icinde ve gururla kutlamaktadırlar.
Yahudî dinî festivallerinin biri de "Lag Ba-Omer", Omer'in 33. gunu olup Yahudî takviminde İyar ayının 18. gunu kutlanır. Bir cok Yahudî bayramı gibi Lag Ba-Omer de Yahudî halkının karanlık ve baskılara karşı bağımsızlık ve ozgurluk savaşını simgeler. Bar Kohba Romalılara karşı en buyuk zaferini Omer'in 33. gunu kazanmış; bir başka yoruma gore ise, Akiva'nın oğrencileri arasında baş gosteren veba salgını Omer'in 33. gunu aniden sona ermiştir. İşte bu nedenden dolayı Lag Ba-Omer aynı zamanda "Bilginler Bayramı" olarak anılmaktadır.
İsrail'de bu bayram coşkulu olarak kutlanır. Bar Yohay isimli Sufî'nin mezarına akın eden insanlar mumlar yakarlar, insanlar keman ve flut sesleri eşliğinde dans edip şarkılar soyleyerek adeta bu Sufi kişiyi yadederler.
Bir başka bayram da "Şavuot"tur. Pesah'ın ardından gelen bu en eski Yahudî Bayramına "Atzeret"de denir. Bu bayram, Tevrat'ın, dolayısıyla "On Emir"in Yahudîlere veriliş zamanını kutlamak icindir. Kudus'te Bet Hamikdaş'ın varlığı sırasında Şavuot Bayramı'nda butun Yahudî cemaatinin, Tanrıya sundukları şukranlar tahıldan elde edilen ince undan mamul "iki dilim kızarmış ekmek"di. Kurbanın sunuluşu, Levililerin şarkılar soylemeleri arp ve diğer muzik aletlerinin calınması ile şenlenirdi. Mişna'ya gore, "Bikurim" denilen kurban sunma toreninde Kudus'e yakın oturanlar taze incir, kuru uzum, uzak oturanlar ise kuru incir ve kuru uzum getirirler ve bir motivasyon olarak kurban edilecek boğanın boynuzları ve başı zeytin yapraklarıyla suslenirdi. Flut calınırken, herkes Kudus'un kapılarına yonelip ilerlerdi. Bet Hamiktaş'ın dış avlusunda şarkılarla karşılanırlardı...
Sinagoglarda Şavuot Bayramı'nda Ruth'un kitabının okunması geleneği vardır. Bunun başlıca sebebi, Kral David'in, Şavuout'ta olen Ruth'un soyundan gelmesidir. Tevrat'ın (Tora) verilişini anan bu bayram aynı zamanda, Ruth'un Yahudî dinine gecişi ve sadakati ile İsrailoğulları'nın Tevrat'a olan bağlılığını simgeler. Aşkenaz (Polonya, Almanya, Rusya Yahudîleri) geleneklerine gore, "Aramik Akdamut" olarak bilinen dinî şarkılarla (ilÂhilerle) dua başlar. Birinci gunun Aftarası olarak Yhezkel'in ruyası okunur. Boylece Sina Dağı'ndaki tum halkın gorduğu ile paralellik teşkil edilir. İkinci gunun Aftarası ise Habbakkuk'un duasıdır. Bu da "Aramaik" bir melodiyle seslendirilir. Bu melodi, R. Jakob Meir tarafından bestelenen "Yaziv Pitgam" şarkısının muziğidir. Yahudîliğin tarihi kokenlerinden gelen ve gunumuzde de uygulanan diğer bazı muzikli uygulamalar da şunlardır: Yahudî takviminin en acıklı olaylarının yaşandığı "Teşa-Beav" (Av ayının dokuzu) tarihinde okunan "Yeremya'nın Mersiyesi: "Megilat Eha"; "Roş Aşana" adı verilen dinî yılbaşında sinagogda toplanan tum insanlar icin David Hameleh'in 37. mezmurun okunmasını muteakip en onemli rituel olan "Şofar"ın sesi; bir nevi vicdan muhasebesi sayılan "Yom Kipor"da, Kipor'un simgesi haline gelen cok etkileyici bir ezgi ile soylenen ve kişinin yerine getiremediği veya gercekleştiremediği tum vaat ve adaklarını iptal edip gecersiz kılmayı dileyen ortak bir yakarış: "Kal Nidre" ve Kipur gunu ilÂhilerinden "Aşamnu, Bagadnu" (Turkcesi: Suc işledik, isyan ettik) ve "Al Hed" (Turkcesi: Hatalarımız) en yaygın muzikal ilÂhilerdir. Ayrıca, yine Kipur'un "Neila" adı verileni kapanışında en ilginc ilÂhilerden biri de"Pizmon"dur. Pizmon, bir ağızdan koro halinde soylenen bir ezgili duadır. Neila'nın son pizmonu da o gun icinde okunan değişik ezgili on uc pizmonun ilk mısralarından oluşur. Bunlardan başka "Cardaklar Bayramı" olarak adlandırılan "Sukot" Yahudî bayramlarının en neşelisi olarak bilinmektedir. Bu bayramın "Simha Tora" (Neşeli Tevrat) denen dokuzuncu gununde tum Sefer Toralar cıkarılıp Hazan'ın onderliğinde şarkı ve dualar eşliğinde Sinagog'da dolaştırılır. Bir cok cemaatlerde Sefer Toralarla dans etmek geleneksel bir muzikli uygulamadır. Anadolu'daki Sukot Bayramı, sinagoglarda (evlerde de kurulabilir) kurulan Sukalarla kutlanır. Simha Tora gununde ise sinagoglarda neşe ve heyecan doruktadır. Sefer Toralar yerlerinden cıkartılarak neşeyle sinagog icinde dolaştırılır, ilÂhiler eşliğinde yine yerine konur. Neşe ve eğlence bayramı olan "Purim" bayramı ise tam bir neş'e sevinc, dans ve muzik icinde gecer. "Brit Mila" denen sunnet torenlerinde dualar ve yemek faslı daima muzikli olagelmiştir. Yahudîliğin en onemli yapı taşlarının biri olan "Şabat" gunu, yedinci gun (dinlenme gunu) olarak aile fertlerinin bir araya gelmesine ve birlikte yiyip icip dua etmelerine, Tevrat okuyup ilÂhiler ve unlu "Şalom Aleihem" (Selam-un Aleykum) şarkısı gibi şarkılar soylemelerine vesile olur. "Bet-Hamikdaş" Yahudîler'in, yılda en az uc defa ziyaret etmesi gereken en onemli yerdir. Bu mabede dunyanın her yerinden gelen Yahudîler, muzik eşliğinde İşaya'nın şu sozlerini yerine getirmiş olurlardı: "...Bayramın kutlandığı gecede ilÂhi okuyacaksınız; ve Rabbin dağına, İsrail'in kayasına gelmek icin flut calarak ve yurek sevinci ile geleceksiniz ve mevsimin ilk turfanda meyvelerini de getireceksiniz." Bet Hamikdaş'da surekli olarak ilÂhi muzik calan muzisyenler bulunurdu. Bunlar kutsal gunlerde ve gunluk dua saatlerinde ilÂhi muzik calarlardı. Bayramlarda ozel mezmurlar okurlardı. Caldıkları aletler: Lir, arp, flut ve simbaldi.
Yahudî hayatında bayramlar ve bayramlardaki muzikal uygulamalar oldukca cok ve ceşitlidir. Gorulduğu gibi gerek sinagog ve Havralarda gerekse evlerde ve diğer mekanlarda Yahudî din ve inanclarıyla muzik daima beraberdir. Hz. Davud'un mezmurlarının ozel duraklarıyla ve muzikli olarak okumanın yoğun olarak yaşandığı Yahudîlik inancında muzik cok karmaşık ve dağınık bir yapıdadır. Aynı mezmur metni butun dunyadaki Yahudîler'in bulundukları ulke ve bolgelerin yerel muziklerinin etkisiyle farklı farklı ezgilerle İcr edilmekte olduğunu bilmekteyiz. (Bu husus Fransa'da yapılan bir sempozyumda da ele alınmıştır.) Yahudîler'in sinagoglardaki muzikli uygulamalar nesilden nesile, kulaktan kulağa, ustadan cırağa olmuştur. Başlangıcta vokal anlayışın onde olduğu muzik, zamanla calgıların daha cok devreye girmesiyle zenginleşmiştir. Gunumuzde İstanbul'da Tevrat'ın muzikli olarak okunmasına "Teamim", teamimin koro olarak İcr edilmesin ise "Naftırım" denilmektedir. Her hafta değişik bir makam kullanırlar. Bu makamlar Turk muziğinin makamları olup yerel muziğin guclu etkileri Yahudî muziğinde gorulur. Ozetle Yahudîler kendilerini ve inanclarını muzik, edebiyat ve şiirle ifade etmişlerdir. (Bu bolumdeki bilgiler daha ziyade "Yahudîlik'te Kavram ve Değerler" adlı kitaptan ozetlenerek alınmıştır.
2. HIRİSTİYAN İNANC VE İBÂDETLERİNDEKİ MUZİKLİ UYGULAMALAR (KİLİSE MUZİ?İ)
Hıristiyan ibadet biciminin parcası olarak uygulanan muzik, muzik biliminde "Kilise Muziği" olarak adlandırılmaktadır. Dunya uzerinde farklı kiliselerde ve farklı toplum ve cemaatlerde bu muzik değişkenlik ve ceşitlilik gosterir. Yuzyıllar boyu ibadetle birlikte kullanılıp zamanla geliştirilerek zengin bir muzik turu olan Kilise Muziği gunumuzde daha ziyade "Koro" olarak İcr edilmektedir. Turkiye'deki kiliselerde daha ziyade makamsal ve ağırca ezgiler koro halinde soylenmektedir. Kullanılan makamlar Turk muziği makamlarıyla ortuşmektedir. Bunun başlıca sebebi, hemen hemen 1000 yıla yakın bir zaman Anadolu'nun sahibi konumundaki Turklerle, Anadolu'daki ve komşu ulkelerdeki Hıristiyanlar'ın cok uzun zaman birlikte yaşamış olmalarına dayanmaktadır. Kilise muziğinin en belirginlik geleneksel koro muziği formları "Mass", "Motet", "Anthem" ve "Cantata" zamanla geliştirilmiş ve yaygınlaşmıştır. Başlangıcta İncil ve Mezmur metinlerinin anlatıldığı cok sade, tek sesli ilÂhi ve şarkılar, zamanla cok sesli ve koro halinde; daha ziyade bir org eşliğinde İcr edilmeye başlanmıştır. 14. y.y.'da Papa 22. John tarafından Ronesansın getirdiği ve Luter'den adapte edilen bir form olan "Chanson" formu, kiliselere sokulmuştur. 20. yy. ortalarından beri kilise muziğine daha cok halk muziği motifleri ve folklorik muzik ogeleri girmeye başlamıştır.
Suriye, Bizans ve Latin Hıristiyanlığı, "Gec Antik Donem"den kalma ve ozellikle dua ve ilÂhilerde kullandıkları "8 ses" esasına dayalı bir muzik sistemi kullanmışlardır ilÂhilerini farklı ton ve makamlarda, bazen sade ve basit, bazen sade ve basit, bazen zor ve komplike ezgilerle İcr ettiler. İlÂhiler, latin ve Grek "Prokimenon"larında olduğu gibi kutsal metinlerin başında, metin aralarında belli yerlerde veya metinlerin hemen sonunda yer almıştır. Mısır (Koptik) Suriye, Bizans ve Etiopya kiliselerinde ilÂhiler ve kutsal metinler (İsokratima) olarak adlandırılan tek sesli, makamsal bir muzik turuyle İcr edilmekte fakat Koptik ve Etiopya kiliselerinde ilÂhiler ve kutsal metinler (İsokratima) olarak adlandırılan tek sesli, makamsal bir muzik turuyle İcr edilmekte fakat Koptik ve Etiopya kiliselerinde "cymbals, cystrum, triangler" eşlikli uygulamar vardır. Suriye kiliseleri ayinlerini Koptik ve Grek kiliselerine gore daha basit melodilerle yurutulur. Buna karşılık Romanya, Sırp, Bizans, Rusya, Ukrayna ve Bulgaristan kiliselerinde cok sesli muzik ve armoni ile desteklenen ve "Znammeny" denen bir muzik turu uygulanır. Ermeni kiliseleri ise cok ileri ve zengin bir "koro" uygulamasına sahiptir. Roma Kiliseleri'nde "Gregorian-Gregoryan" (acıları anlatan lirik kilise muziği turu) tipi tek sesli ve makamsal bir uygulama vardır. Kiliseler, zamanla bu geleneksel muzik yapısıyla klasik ve romantik bestecileri etkilemiş ve "Requiems" (For the Dead-Olu icin) de olduğu gibi muzikhollere girmeye başlamıştır. "Motet" olarak bilinen cok sesli bir uygulama 15. y.y.'da gelişti ve 16. y.y. turleri olan "Cantata" ve "Oratorio" gibi turlere kaynaklık etmiştir. "Messiah" ve "Possions" (İsa'nın yakarışları), Batı'nın en tanınmış kompozitorlerinden org virtiozu Alman asıllı Johan Sebastian Bach (1685-1750) da yerini bulmuştur.
Kilise muziğiyle ilgili olarak İngiltere'de 1906 yılında, daha ziyade Anglikan kiliselerde ibadet esnasında cok kaliteli muzik ve uygulama yapılabilmesi icin etkin bir dernek kurulmuştur: Kilise Muziği Derneği (Church Music Society). Ayrıca yine İngiltere'de 1927'de Kraliyet Kilise Muziği Okulu (Royal School Of Church Music) kurulmuştur.
3. İSLAM İNANC VE İBÂDETLERİNDEKİ MUZİKLİ UYGULAMALAR (CÂMİ MUZİ?İ, TASAVVUFÎ TURK MUZİ?İ-TEKKE MUZİ?İ)
3.1. CÂMİ MUZİ?İ
CÂmi muziği gerek ibÂdet esnasında gerekse ibÂdet oncesi ve sonrasında ortaya cıkan, coğunlukla doğaclama (onceden bestelenmemiş) nağmelerden meydana gelen vokal muzikten ibarettir. Bu uygulamada belirli seviyede makam bilgisine ve iyi muzik kulağına sahip muezzinlerin okuduğu ezan, dua ve sureler (ihlas vb.), kamet, namazın cemaatle kılınması sırasında imamın kıraati, selamdan sonra muezzinler tarafından okunan tesbihat ve dualar şeklinde sıralanabilir. Bunların dışında değişik zaman ve mekanlarda da okunmakla birlikte cÂmi muziği turleri icine giren SalÂt (sabÂh SalÂtı, cenaze SalÂtı, bayram SalÂtı, Cuma SalÂtı), SalÂt-ı ummiye, telbiye, ilahiler, kelime-i tevhid, munacaat, na't, mahfel surmesi, temcîd, mersiye, mirÂciye, tekbir, tardiye, tehlil, mevlid, Muhammediye, tevşih, kaside onemli birer form olarak cÂmi muziği icinde yer alırlar. cÂmi muziği icinde gufteyi teşkil eden metinler coğunlukla Arapca'dır. CÂmi muziğinde yer alan eserler genellikle tek kişinin İcrÂsına dayanmaktaysa da bunların besteli olanları muezzinler tarafından koro halinde de okunur. Bu İcrÂya "cumhur muezzinliği"de denmektedir. Din dışı Turk Muziği'nde kullanılan ve gunumuze kadar gelmiş butun makamların kullanıldığı cÂmi muziğinde acem, acem aşiran, bayatî, bestenigÂr, evic, hicaz, hicazkÂr, huseynî, huzzam, ırak, rast, sabÂ, segÂh, uşşak vb. makamlar daha cok kullanılmıştır. Bu muzik turunde en onemli husus herhangi bir calgının kullanılmaması ve sadece insan sesine dayalı bir muzik turu olmasıdır.
3.2. TASAVVUFÎ TURK MUZİ?İ
Genel olarak tasavvuf, evrenin oluşumunu varlık birliği (Vahdet-i Vucut anlayışıyla acıklayan dinî ve felsefi bir akımdır. Ana fikir ise evrende tek bir oluşumun bulunduğuna inanmak, diğer varlıkların asıl varlığın goruntulerinden ibaret olduğunu ileri surmektir. Tasavvuf ilmi de bu akımın ve inancın yorumlarını yapan ilim dalıdır.
İslam tasavvufu, bu akımın İslÂmî inancların ışığında almış olduğu bicimdir. İslÂm tasavvufu, İslÂmîyetin ikinci yuzyılından sonra ortaya cıkmıştır. Sozcuk olarak, anlamının nereden kaynaklandığı tartışmalıdır. Onceleri İslÂmî akidelere ters duştuğu ileri surulmuş ise de beşinci yuzyıldan sonra kabul edilmiştir. Tasavvufun temeli aşktır. Aşk ise Allah'ın zÂtına ait bir niteliktir. Hem Allah'ın bir sırrı, hem de semboludur. Allah varlık Âlemini kendi zÂtına duyduğu aşk yuzunden yaratmıştır. Muminler Âlemi aşk ile varolduğundan, bu Âlemde korku, gunah ve yalan yoktur. Tasavvuf inancının en guclu, en hoşgorulu yanı budur. Tanrı'ya korku yada bir yarar umarak değil, aşkla yaklaşmaktır. Aşk gercek ve mecazî olarak ikiye ayrılır. Mecazî aşk insanlara, gercek olanı ise Tanrı'ya duyulan aşktır. Mecazî olanı, insanlarda denenip geliştirlir. Cunku insan, Tanrı sıfatlarını kendinde toplayan, en olgun ve secilmiş bir varlıktır. Ten ve ruhtan oluşan insanın teni olumlu, canı yani ruhu olumsuzdur. Bu felsefeyi işleyen muziğe Tavavvuf muziği denir.
İslÂmiyet'in ilk donemlerinde, once cÂmi ve minarelerde okunan muzik gelişmiştir. Daha sonra, tasavvufa yonelen din adamlarının kurduğu tekkelerde, muziğe yer verenler olduğu gibi, vermeyenler de olmuştur. Bu hususta Mevlevîlik ve Bektaşîlik onde gelmektedir. Aradan gecen yuzyıllar icinde, ibÂdet şekilleri yeni nuanslar kazandıkca, Anadolu'da dinî ve Tasavvufî muziğimiz, hicbir İslam toplumunda rastlanmayan mukemmelliğe ulaşmış, dinî ve Tasavvufî vecdi ve istiğrakı en guzel şekilde yansıtabilecek bir ozellik kazanmıştır.
Turk Dinî Mûsıkîsi bir cok kaynakta "cÂmi" ve "Tekke Mûsıkîsi" olarak ikiye ayrılmıştır. Yukarıda da belirtildiği gibi cÂmi ve minare gibi ibÂdet yerlerinde yapılan icrÂlara muzik aletleri eşlik etmez. Bunların arasında, ezan, SalÂt ve salavÂt, mirÂciye, mevlid, ilÂhi ve durak sayılabilir. Oysa, bir cok tekkede, meydanlarda Âyin ve diğer ibÂdet şekillerinde muzik aletleri kullanılmıştır. CÂmi Mûsıkîsine ait formlar tekke ve meydanlarda kullanılmıştır. Bu gelişmeler sonucunda Turk dinî mûsîkî repertuvarı oldukca genişlemiş ve ibÂdetin ayrılmaz bir parcası olarak inanc icinde yerini almıştır. Gunumuzde Tasavvufî Turk Muziği'ni iki başlık altında tasnif edebiliriz:
3.2.1. TASAVVUFÎ SANAT MUZİ?İ
Makamsal olan bu muzik turu ozellikle "Mevlevîlik", "Halvetîlik" ve "Gulşenîlik" gibi tarikatlerde yer almıştır. Bunlardan başka, "Kadirîlik, Rufaîlik, Bedevîlik, Şazelîlik, Sadîlik" gibi tarikatlerde de ayni muzik turu daha sade calgılar (ozellikle vurmalı calgılardan el ile calınan kudum, zilsiz def, deblek - ya da dublek -) kullanılarak İcr edilmiştir. Bu tarikatlar ve bunların yaşandığı tekkelerde kullanılan Tasavvufî Sanat Muziği'nin butun ozellikleri Geleneksel Sanat Muziği ile ortuşur. Mevlevîlikte calgıları calan ozel topluluğa "mutrîb Heyeti" ya da "Mutrîban" denilir. Toren ya da Tasavvufi bir rituel olan toplantılarında "Zikir" ve "SemÂ" mutlaka yer almaktadır. Tekkelerde Sem yapılan ozel yerlere "SemÂhane" denmiş ve Sem yapanları da "SemÂzen" olarak adlandırmışlardır. İslÂm inancındaki tasavvuf boyutunun kent kesiminde yer alan bu tarikatlarda geleneksel olarak yaşamış ve bu inanclarda yer almış bulunan Tasavvufî Sanat Muziği'nin turlerini şoyle sıralayabiliriz: Gulbang (aslında Yeniceriler'de ve Bektaşî erkÂnlarında yer alan muziksiz bir duadır.), Durak, Na't, Taksim, İlk Peşrev, Âyin-i Şerif, Son Peşrev, Yuruk SemÂi, SemÂ.
3.2.2. TASAVVUFÎ HALK MUZİ?İ
Bu muzik turunde nefesler, Tasavvufî Halk Muziği urunlerinin en belirgin turudur. Genellikle bir oktavlık ses genişliği icinde seyreden melodilerden oluşabildiği gibi, bir oktavı aşan ve zengin makam usul ozellikleri de gosteren bir turdur. Sipsi, mey, zurna, kemane gibi halk muziği calgıları bu muzik turunde yer almamıştır. Bunun nedenlerini şoyle sıralayabiliriz: Oncelikli bir ibÂdet bicimi olan "Âyn-ul Cem"lerle asıl amac muzik yapmak ve eğlenmek olmayıp, birlik ve beraberlik icinde Hakka yaklaşmak; Allah, Resulullah ve Ehl-i Beyt'in sevgisini kazanmak uzere erkÂn ve adabı icinde nefes soyleyip SemÂh etmektir. Âyn-ul Cem erkÂnlarında insan sesi ve sozu doğal olarak daima on planda olmaktadır. Ata yadigarı olan "kopuz" ve onun Anadolu'daki devamı olan "bağlama" meydanlarda daima yer almıştır. Orta Asya'da varlığını surduren kopuz, Anadolu'ya ve Balkanlar'a gelirken, Korkut Atalar'ın yerine Alevi Dedeleri'nin, Bektaşî Canları'nın dizlerinde yer alarak Âyn-ul Cem meydanlarına girebilmiştir. Diğer halk sazlarının bu meydanlara giremeyişlerinin en makul sebeplerinden biri bu olmalıdır. Trakya'da Seyyid Ali Sultan kolu olarak bilinen Edirne civarı koy Bektaşîleri geleneklerine uygun olarak "zakir" adı verilen ve bağlama calıp nefesleri soyleyen en az iki kişiyi muhabbetlerinde daima bulundurmaktadırlar. Kırklareli ve Tekirdağ'ın Bektaşî koylerinde de durum aynı olup, bağlama calan kişiler meydanlarda babaların ve dedelerin hemen yanıbaşında yer almakta ve bu kişilere cok onem verilmektedir. Antalya'nın Elmalı ilcesi ve civarındaki Abdal Musa Sultan Bektaşîleri'nin cemlerinde de "Guvende" adı verilen, SemÂh ve nefesleri calıp soyleyen bir grup daima bulunmaktadır. Tasavvufî şiirlerin bazılarında "saz" ve "saz calmak" ifadeleri yer almaktadır:
Husnu Baba eyler candan niyazı
Dem sunsun sakiler kılsınlar bazı
Okunsun nefesler calsınlar sazı
Ali'nin doğduğu eyyam bu demdir
Bir başka ornek şair Sulhî'den:
Hakktan bize her dem hidayet olur
Muhammed Ali'den inayet olur
Saz calsak Allah'a ibÂdet olur
Davud Peygamberden rebabımız var
Tasavvufî Halk Edebiyatı, Turk Halk Edebiyatı'nın bir dalı olduğu gibi, Tasavvufî Halk Muziği de Turk Halk Muziği'nin bir dalıdır. Turk Halk Muziği'nde turku ne kadar yaygın bir tur ise Tasavvufî Halk Muziği'nde nefes de o kadar yaygındır. Halk şiiri olarak turkulerin yapısı ile nefeslerin yapısı arasında buyuk bir benzerlik mevcuttur. Hemen hemen butun turkulerde, soz ve muzik unsuru anonimdir. Nefeslerin şiirlerinin yaratıcıları bellidir ve en son dortlukte (şah beyitinde) mahlasının veya isminin gecmesi, en belirgin farklılık olarak goze carpar.
Hem turkulerin ve hem de nefeslerin muziği anonim olup, yaratıcıları bilinmemektedir. Bazı eserler, Turk Sanat Muziği (TSM) ile Turk Halk Muziği (THM) arasında bir kopru vazifesi gormektedirler. Tıpkı klasik Rumeli Turkuleri'nin TSM'nin orneklerine yakınlığı gibi...
Hacı Bektaş Velî'nin feyizli pınarından yetişerek, millî kulturun halka anlatılabilmesi icin eğitilmiş ozanlar cok defa elde saz, başta kulÂh, koy koy, kent kent, dolaşıp halkı etkilemekteydiler.
Turkce Tasavvufî şiirlerle Anadolu'da halkın karşısına ilk cıkan Yunus Emre olmuştur. Yunus'un icten ve duygulu sozleri, Turk insanını cok derinden etkilemiştir. Bir şiirinde O da zamanında yaygın olan ve Turklerin en koklu sazlarından "kopuz" icin şunları soylemiştir:
Ben oruc namaz icun
Sucu icdum esirdum
Tesbih-u seccadeycun
Dinledim ceşte kobuz
Yunus'un ardından Kaygusuz'lar, Sait Emre'ler birbirini duzenli bir bicimde izlediler. Bunlar millî vezni kullanarak, cok sade bir dille şiirler soylemekteydiler. Halk kendi diliyle soylenen bu şiirleri candan benimsedi. Bir nevi tasavvuf okulu olan bu okula Bektaşîlik de denmektedir. Gunumuzde de Bektaşî-Alevi inanc ve torenlerinde yaygın olarak kullanılan muzik turlerini genel olarak şu şekilde sıralayabiliriz: Nefes (duvaz, methiye, nevruziye, mersiye, şahtiye- şathiyat-ı sofiyane-devriye, gazel, koşma gazel, destan, SemÂh nefesi, kalenderî Ali mevlidi, ilÂhi)
Sonuc olarak yukarıdaki orneklerden de anlaşılacağı gibi tarihi ve inanclar yonuyle buyuk onem arz eden Anadolu coğrafyasında yaşamış ve yaşamakta olan insanların din ve inanc sistemlerindeki zenginlik ve değişkenlik bu topraklarda adeta "inanc pınarları" oluşturmuştur. Kaynakları farklı yerlerde de olsa bu pınarlar, ceşitli kollarla Anadolu'ya akmış, ya birbirine karışıp kaynaşmış ya da yan yana akmaya devam etmiş ve bu pınarlar buyuk bir deryada buluşmaya gitmektedir. Birbirinden farklı ya da birbirine buyuk bir deryada buluşmaya gitmektedir. Birbirinden farklı ya da birbirine cok yakın olan bu inanclar, yukarıda acıklandığı gibi bunyesinde muziği daima bulundurmuşlar ve muzik işlevsel olarak bu inanclarda daima yer almış ve almaya devam etmektedir.
Her din, mezhep ve inanc kultu, hatta bunlarda kullanılan ezgiler birbirinden farklı olmasına rağmen bu din ve inanc sistemlerinin emrindeki şu yedi şey hepsinde ortaktır: Doğruluğun (Do)su, diğer altısı ise: Re, Mi, Fa, So, La, Si'dir. bu yedi ses, yaratıcıya varabilmek icin oluşturulmuş bir merdivendir adeta. Ve hangi din ve inanctan olursa olsun dileyen herkes bu merdiveni kullanabilmektedir.
"ULUSLARARASI ANADOLU İNANCLARI KONGRESİ BİLDİRİLERİ" 23-28 Ekim 2000