Yaşanmış hayat hikayeleri

İnsan unutuyor...
Sonra, bir gun bir gazete sayfasında karşınıza belki de "yaşanmış en kotu hayat hikayesi"yle cıkıveriyor.
Faruk Gec'i tanır mısınız?
Birkac kuşak hatırlayabilir, gencler de bilmez herhalde.
Cocuktum. Aynı mahallenin havasını solurduk. Kapalı, kendi icinde mutlu bir koy olan ve sonra ilk sakinlerinin her biri bir tarafa, bu arada kimi de olume sacılan Basınkoy'de.
Babam, orada "kendi evinde" oturmayı cok istemiş, ancak evler daha tam bitmeden aceleyle taşındığımızda bile hayat hikayesi oraya kadar yetişemeden sona ermişti.
Faruk Gec, Orhan Kemal'le aynı apartmandaydı. Doğan Koloğlu ve oğlu Sina da o bloktaydı.
Bizim hemen yanıbaşımızdaki apartmanda Cetin Altan (tabii Ahmet, Mehmet, Zeynep ve Kerime Hanım'la birlikte), cok sevdiği Menekşe'ye inen yokuşun yakınında Yaşar Kemal otururdu.
Karşımızda Hakkı Devrim'in annesi ve yakınlarda yitirdiğimiz İrfan Derman...
Başka? Necmi Tanyolac'ı hatırlarım oradan, karikaturist Mıstık'ı, Tonguc Yaşar'ı, Yalcın Cetin'i, Necati Bilgic'i, Doğan Katırcıoğlu'nu, Celalettin Cetin'i, Oğuz Akkan'ı, Kemal Kınacı'yı, Nail Gureli'yi, daha bircoklarını...
Orhan Talay'ı şimdi kac kişi hatırlar ki; ama ben unutamam!
Faruk Gec'in bir komşusu da Sezgin Burak'tı.
Televizyonun olmadığı o donemlerde onların dizileri izlenirdi.
Gec ve Burak cocuk duygularımızın iki buyuk heyecanını, aşk ve kahramanlığı, gazete sayfalarındaki cizgilerle her gun kışkırtırdı.
Burak'ın "Tarkan"ı (bir de "Hudaverdi"si vardı) ve Gec'in "Yaşanmış Hayat Hikayeleri".
Guclu Tarkan'ın cizgilerinin ardındaki kalemi, fırcayı tutan elin sahibinin "gercek hayat hikayesi"ni, ic dunyasını bilemezdik elbette.
O ic dunyasında nasıl fırtınalar esmişse, bir gun Sezgin Burak olumu secti.
Yıllar sonra, bu hafta bir gazete sayfasında, Burak'ın eski komşusu Faruk Gec'in de bir intiharla yıkıldığını gordum. Oğlu olume atlamıştı.
"Yaşanmış hayat hikayeleri" bize aşkı anlatırdı.
Kahramanları belki de İtalyan fotoromanlarına ozenerek yaratılmışlardı; olsun.
Biliyorum ki, sadece romantizmle macoluk arasında salınan biz cok genc erkekler değil, asıl kızlar bir sonraki gun ne olacağını merakla, heyecanla okurlardı Gec'in cizgi aşk oykulerini.
Eminim ki, aşk yaşamamış, ıskalamış, yaşadığını aşk zannetmiş, aşk zannettiğinden kırılmış bircok kadın da Hurriyet'te hemen Gec'in karelerinde alırdı soluğu.
Sanıyorum ki, bir solukta okurlar, kendi yaşanmış hayat hikayelerinin arasına, yaşamadıkları hayat hikayelerinden oluşan bir hayal dunyasının renklerini katarlardı.
Gec'in yaşanmış hayat hikayeleri hep mutlu mu biterdi, unutmuşum, ancak kendisi gibi nazik, narin, kırılgan duran kahramanların hikayeleriydi. Nazik, narin, belki biraz fazla temiz pak aşklardı.
"Yaşanmış hayat hikayeleri"ni hayatın temposu yavaş yavaş koşeye sıkıştırdı.
Onları da okumuş kadınlardan bazılarıyla kızları Brezilya dizilerine attılar kapağı.
Gec'in hikayeleri dunde kaldı. Bircoğumuzun ortak gecmişinin bir koşesinde.
Kendi "yaşanmış hayat hikayesi" ise, biz coktan onu unutmuş olsak da suruyordu ve ona, icinde aşk gecmeyen bir "hayat hikayesi"nde yeniden rastladım.
Sevgililer gununde, icinde aşk hikayelerinin şimdi unutulmuş bir cizgi ustası olan Gec gecen kucuk bir hayat hikayesi yazmak istedim.
Umur Talu


Gizli İçerik:
Gizli içeriği görmek için mesaj yazmalısınız.