• 23-07-2022, 18:41:39
    #1






    Garip bir talihsizlik sonucu, yeryuzunun unutulmuş bir koşesine, molozlar ve yabani otlarla kaplı corak bolgeye duşerek dunyadan soyutlansak... Issız adamızda kendimize Robinson Crusoevari yeni bir duzen kurup butun gereksinimlerimizi karşılayarak hayatımızı idame ettirebilir miyiz? Genc bir mimar, Londra'nın merkezindeki ofisinden evine giderken, yolda lastiği patlayan arabası uc otoyolun cakıştığı bir kavşaktaki trafik adasına yuvarlanır. Mimar yardım istemek icin yoldan gecen araclardan birini durdurmaya calışsa da, cabaları boşa cıkar. Adada sıkışıp kaldığını ve kimsenin kendisiyle ilgilenmeyeceğini anlamakta gecikmeyecektir. Ballard'n gercekte olmayacak bir olay orgusune bizi dupeduz inandırdığı Beton Ada'da anlatmak istediği cok net: Beton ormanlarımızdaki catlaklar kayıtsız kalınmış insanlarla doludur ve gunun birinde biz de onlardan biri olabiliriz.



    Yazar hic beklemediği bir anda konforlu hayatından mahrum kalan bireyin acizliğini gozlerimizin onune sererken, bir yandan da toplumdan tecrit edilmenin insanı ic dunyasıyla yuzleşmeye zorlayacağını vurguluyor. Nitekim mimar, mahsur kaldığı bu berbat yerin kendi zihninin aynası olduğunu fark edecektir giderek...



    Ballard'a gore, toplumsal yaşamın dayattığı davranış kalıpları, gercek benliğimizi bastırıp bizleri genelgecer değer yargılarıyla uzlaşmaya zorluyor. Oysa, kenardaki değil asıl merkezde yaşanan hayat, orneğin kendimizi işyerlerine hapsettiğimiz bir hayat benliğimize aykırı belki de. Beton Ada'nın sakinleri, kalabalıkların arasında dolaşan bireyin ta kendisi olmasın?





    Ceviri: Gokce Metin

    Sayfa Sayısı: 141

    Baskı Yılı: 2004

    Yayınevi: Ayrıntı Yayınları

    ISBN: 9789755394114















    Mediafire





    Gizli İçerik:
    Gizli içeriği görmek için mesaj yazmalısınız.