Cesaret dolu bir yaşam, calışmakla gecen yıllar, umutsuzluk, bekleyiş, verimsiz arayış gunleri ve sonun getirdiği yalnızlık korkusu; butun bunlar olası aldatmacasını hemen yadsıdığı şu kucuk cumlenin teminatından başka gerekceye yer bırakmaz: "Fakat bir gun elimize bir kalem alıp yazmaya başladığımızda ne olacağını kim bilebilir? Gerceklik, belli bir şeyken, onu şuna buna cevirmemek ne kadar da zor."
-Maurice Blanchot-
Pazartesi ya da Salı'da okuyacağınız, fildişi kulesinde yalnızlaşan bir yazarın değil, tam da yazarak insanlarla kucaklaşan bir yaşam muptelasının oykuleri. Artık "kendine ait bir oda"ya kapanmış, kitap kapaklarının hapsettiği o sıkıcı Woolf portresi değil baktığımız. Edebiyatın en ozgun imgelerinin mucidine ait bir Âlem. İşte bu yuzden Woolf'u gormek, o hulyalı ve soyut portreye bakıp ic gecirmek değil, onun ahenk ve karmaşa arasında gidip gelen oluş Âlemini seyretmek. Woolf'u okumak, "kendine ait" olanı dunyaya ait kılan, birbirine taşan evrenleri yaratan kadını okumak. O beylik portredeki hareketsiz, dingin, soyut Woolf klişesinin tam aksi; koşan, ucan, dağılan, nesnelere donuşen, varoluş imkÂnlarını acan, zamanı varoluşun tecrubesinde veren yaratıcıyı okumak.
Ceviri: Alev Bulut
Yayınevi: İmge
Basım Yılı:1992
Aranabilir PDF
Mediafire