[CENTER]
Yoksul olsa da bir yığın oyuncak yapardı babası, Hans Christian Andersen'e. Ayakkabı tamircisi olan babasının hunerli ellerinden cıkan bez kuklalar ve onları oynattığı sahne, Danimarkalı unlu yazarın cocukluğunda en cok sevdiği oyuncaklar olur. Andersen, kendisini 1841 yılında İstanbul'a taşıyan geminin kupeştesinde "Zuleyha" adlı altı yaşındaki bir kız cocuğuyla ahbaplık kurmayı başarır. Evet, bu bir başarıdır; cunku Turk cocukları yabancılarla muhatap olmamaları konusunda sıkı tembihlidirler. Ama Andersen, dizlerine bile oturtur Zuleyha'yı. Bu dostluğun başlangıcı ise bir oyuncaktır: "Bana oyuncağını gosterdi, her iki kulağının arkasında minicik birer kuş bulunan at bicimindeki bir su testisiydi bu; Turkce konuşabilsem hemen bu oyuncağa dair bir masal uydurup anlatırdım ona."
Sunay Akın'ın Kırdığımız Oyuncaklar adlı kitabı uzerine Şebnem Atılgan ve Zerrin Yılmaz'la E Aylık Kultur ve Edebiyat Dergisi icin yaptığı soyleşi:
Kitaba başlarken aldığınız ilk oyuncak neydi?
Bir at! Berlin'de bir antikacıdan beyaz tekerlekli, onunde ipi olan bir at aldım. Bu atı satın alırken bile aklımda muze vardı.
...
Uc bin oyuncağım var. Uc bin oyuncak! Ama ne zor işe kalkıştığımı Şebnem, sonra anlatırım... İşin icine girince, muthiş bir konu, sonsuz bir kuyu olduğunu fark ettim... Anlatamam sana... İnsanlar aya gitmeden once, aya nasıl gidileceğinin oyuncağını yapmışlar, biliyor musun? Bu oyuncaklar 1940'lı, 50'lı yılların arabalarına benziyor. Ama, duşunsene bir duş var: Aya gidilecek. Zaten bilimin temelinde de oyuncak vardır. Bilim, oyundan cıkar... Uygarlık, bir kultur oyunudur. Tekerleğin bulunuşunu uygarlığın başlangıcı olarak gorduler, değil mi? Sorarım sana, tekerleği ilk bulan insan bir malı, bir yuku bir yerden bir yere taşımak icin mi buldu? Hayır! Tekerlek bir oyuncaktı. Tası atıyordu, 'A! Yuvarlanıyor,' diyordu... Once eğlendi... Cunku bir oyun oynuyordu.
Metinlerinizde oyuncağı kullandığınız gibi, metinlerinde oyuncak olan yazarları da kaleme alıyor, onların 'oyuncakların metinleri' ni de bizlerle buluşturuyorsunuz. Bu arada yazdığınız metinlerle 'oynamayı' da ihmal etmiyorsunuz.
Tabii... Butun kitaplarımda insanı ve hayatı anlattım. Ama kiminde Kızılderililerden yola cıkarak anlatıyorum kiminde batan gemilerden, kiminde bayraklardan, ki¬minde İstanbul'dan... Bu kez de oyuncaklardan yola cıktım...En cok zorlandığım kitap bu oldu.
Neden zor oldu? Cunku oyuncaklarla ilgili metinler bulmak zordu... Edebiyatta dalgıclığı seviyorum; hicbir zaman edebiyatın sığ sularında deve gureşi yapmadım. Denize girer ve dalarım... Edebiyata bakışım da boyledir. Başka yerlerde oyalanmak hoşuma gitmez ki benim... Dipte ne var? Bu kez de edebi metinlere daldığım zaman oyuncak cıkartabilir miyim, diye zorlandım... Oyuncak unutulur, anımsanmaz... Otobiyografilere baktığımızda, "Şoyle bir oyuncağım vardı," diye anlatan cok azdır. İste bunları bulmaya calıştım. Bu nedenle Kırdığımız Oyuncaklar cok zamanımı aldı. Oysa cocukluk arkada gorunen bir motif, fon değildir. Cocukluk, hayatın kendisidir. Bizim edebiyatımızda ise cocuk arkada bir goruntudur sadece... Hic bir zaman kendisi olarak ele alınmaz. İnsan cocuktur; gerisi kirlenme...
NOT: Alıntı olup upload bana aittir.Keyifli okumalar dilerim.
Sunay Akın - Kırdığımız Oyuncaklar
Romanlar ve Öykü Kitapları1 Mesaj
●12 Görüntüleme
- ReadBull.net
- E-Kitap Forumları
- Romanlar ve Öykü Kitapları
- Sunay Akın - Kırdığımız Oyuncaklar
-
22-07-2022, 20:15:42