Latife Hanım ve Halide Edib biyografilerinin yazarı İpek Calışlar, bu kez Mustafa Kemal Ataturk?un izinden gidip, hayatını kaleme aldı. Calışlar, ?Mustafa Kemal Ataturk: Mucadelesi ve Ozel Hayatı?nda onun bilinmeyen cocukluğuna, ic dunyasına uzanıyor, vatan icin verdiği mucadeleyi ele alıyor. Bu kitapta doğduğu evden, zengin mi fakir mi olduğuna, aşklarından Kurt meselesine bakışına pek cok iddiaya da cevap bulacaksınız.
İpek Calışlar - İpek Ozbey
Latife Hanım ve ardından Halide Edib?i kaleme aldınız. Ataturk?u de yazmak aklınızda mıydı?
Bu iki kitabı yazarken yaptığım okumalar, beni Ataturk'e yonlendirdi. Hayatımızda bu kadar buyuk bir rol oynamıştı, ne var ki hakkında yazılanlar onu tanımama yetmiyordu. Halide Edip?ten sonra yeni bir konu arayışına da girmiştim. Her defasında Ataturk?u duşunuyor, sonra aklımdan uzaklaştırıyordum. Sonunda dedim ki, ?Bunun kacarı yok, hic değilse bir girişeyim?.
Akıldan uzaklaştırmak niye? Yazar uzerinde bir baskı mıdır Ataturk?u anlatmak?
Bilgilere ulaşmak zevkliydi, ama Ataturk'u yazmak zordu. Dokunulmazlıkları cok fazla. Herkesin hassas noktası. Uzerine yazılmış kitap da cok fazla. Ataturk'u yazıyorum dediğimde, beni vazgecmeye teşvik eden bakışlar ya da sozcuklerle cok karşılaştım. Fakat Makbule Hanım?ın izinden gidip, onun anlattıklarını okuyunca ?boyle bir kaynak varsa, ben bunu yazmalıyım? diye duşundum. Onun anlatılarından cok etkilendim.
Kardeşi Makbule Hanım onemli bir figur. Kitapta da ismini bir yere kadar sık duyuyoruz, sonra yok oluyor. Makbule Hanım?da sizi etkileyen neydi?
Makbule Hanım?ın değerini ben de baştan bilemedim. Boşandıktan sonra Latife Hanım ile ilişki kurması, etrafta aktif olarak dolaşması merakımı cekmişti, Latife Hanım kitabına da almıştım. Fakat bu sefer karşıma cıkan anlatılarda son derece icten ve tam da ihtiyacımız olan bakış acısına sahip olduğunu gordum. Cunku Mustafa Kemal anlatıları her zaman cok resmidir. Fakat Makbule Hanım, unlu bir komutan ve devlet başkanını anlatmıyor verdiği roportajlarda. Birlikte oyunlar oynadığı neşeli ve muzip cocuğu anlatıyor. Ama devlet erkanı onu patavatsız buluyor. Ustelik koca Ataturk'u neden kız kardeşi anlatacak ki! Onu tanıyan paşalar, vekiller varken... İşin tadı tuzu kacıyor o zaman da.
Yazarken duygularınızı da kattınız mı?
Zaman zaman kattım diyebilirim. Katmadan olmuyor. Ama yine de sanıyorum biyografi yazarları arasında mesafesini korumak icin uğraşanlardan biriyim.
İki kitapta tanıdığınız Ataturk?ten başka bir Ataturk cıktı mı karşınıza?
Her yonunu tabii ki o kitapları yazarken gormemiştim. Burada farklı donemlerde, farklı olaylarda nasıl davrandığı var. İc dunyasını cok fazla keşfedememiştim.
O EVDE DO?DU MU DO?MADI MI?
[CENTER] Pek cok iddiaya da cevap veriyorsunuz. Bunlardan biri Ataturk?un doğduğu evle ilgili. Kabul etmemiz gereken cevap nedir?
Bu tartışmalar beni de iyice kışkırtmıştı. Ona dair cocukluk anlatılarını yan yana getirdim, Selanik'e gittim, Pembe Ev?in etrafında dolandım, bahcesinde oturdum, iki gun boyunca gezdim durdum. Okuduklarımı ve anlatıları değerlendirdiğimde orada doğduğuna şuphem kalmadı. Yunanlı tarihci Vasilis Dimitriadis'in Turk Tarih Kurumu'ndan yayımlanan kitabı imdadıma yetişti. Evin tapu belgeleri artık elimdeydi.
ZUBEYDE HANIM VE ALİ RIZA EFENDİ
Zubeyde Hanım nasıl biri?
Makbule Hanım?ın anlatılarından Zubeyde hanımı cok yakından tanıdığımı duşunuyorum. Zubeyde Hanım, cok guzel, dirayetli, guclu ve akıllı bir kadın. Cevresinde yaşayan kadınlara hep destek oluyor. Onları guclu kılmak icin elinden geleni yapıyor. Oğlunun hayatına yon vermek istiyor ama daha guclu bir iradeyle yuz yuze gelince oğlunun hayallerinin onune dikilmekten vazgeciyor. Kendisine hayran kaldım. Yaşadığı hayatı cocuklarına hikÂye olarak hep anlatmış, Makbule hanım da onun anlatılarını bizlere ulaştırmış.
Evliliklerinde bir cıban hikÂyesi var, cok ilginc?
O cok sevimli bir hikÂye. Ali Rıza Efendi, ruyasında Zubeyde Hanım?a benzeyen bir genc kız goruyor ve onu anlatmaya başlıyor. Bunun uzerine kız kardeşi tesadufen Zubeyde Hanım?ın yaşadığı eve gidiyor ve ağabeyi Ali Rıza Efendi?ye koşuyor: ?Ruyalarındaki kız burada, Selanik?te?. Hemen istemeye gidiyorlar. Baştan aile vermek istemiyor, sonunda razı oluyor. Duğun gunu torenler yapılıyor. Kadın tarafı ayrı, erkek tarafı ayrı eğleniyorlar. Ama o donem bir adet var. Gelinin yuzune ağda yapıyorlar. Uzerine susler, inciler, altınlar yapıştırıyorlar. Zubeyde Hanım?ın cildi bu işlemden zarar goruyor. Gecirdikleri ilk gecenin ertesinde Ali Rıza Efendi, kız kardeşine ?Beni yuzu cıbanlı biriyle evlendirdin, nerede o guzel kız? diyor. Kardeşi, ?Bekle, sabret, duzelecek? dese de Zubeyde Hanım?ı aile evinde bırakıp, uzaktaki gorev yerine, Cayağzı?na gidiyor. Bir-iki ay yok oluyor.
Makbule Hanım da annesinin gururunun kırıldığını soylemiş...
Evet, fakat şunu da soyluyor: ?Donduğunde eski guzel Zubeyde?yi karşısında gorunce yuzunde guller acmıştır, cok guzel bir hayat kurmuşlardır.? Zaten Ali Rıza Efendi, Zubeyde Hanım?a hep ?Cennetimin Gul Bahcesi? diye hitap ediyordu.
[CENTER] ZENGİN MİYDİ, FAKİR Mİ?
"Ataturk fakir bir ailenin cocuğuydu!" Yıllardır gundemde kalan bu iddianın aksini kendi beyanlarıyla ortaya koyuyorsunuz? Zengin cocuğu muydu, fakir mi?
Sanıyorum butun bu tartışmanın kaynağı Ataturk?un 1921 sonunda verdiği bir roportajdan kaynaklanıyor. Kız kardeşiyle bir kulubede nasıl oturduklarını, nasıl karga kovaladıklarını anlatmış. Herhalde o anlatı, yetim, yoksul kalmış bir cocuğun anlatısı olarak algılandı ve cok beğenildi. Ya da ben boyle duşunuyorum.
Halbuki?
HikÂye oyle değil. Evlerinin bulunduğu mahalle Selanik?i araştıranlar tarafından zengin mahallesi olarak kabul ediliyor. Zubeyde Hanım zaten varlıklı bir aileden geliyor. Ali Rıza Efendi ise devlet gorevini bıraktıktan sonra ticarete başlıyor ve cok başarılı oluyor. Arsalar almış, pembe evin yanına ikinci bir ev yaptırmış. Selanik?teki aile evini gezenler onların yoksul bir aile olmadıklarını fark ediyor zaten. Zubeyde Hanım eşi oldukten sonra da kiralarla geciniyor, bir sıkıntı cekmiyor. Parayı da duzgun idare ediyor.
MEKANA TUTKUSU COK FAZLA
Okul yıllarında hocası Şemsi Efendi, hevesli bir cocuk olduğunu soyluyor. "Yaşıtları arasında en anlayışlısı, en iyi duşuneni" diyor. Ama o her okulu beğenmiyor, her oğretmeni sevmiyor, sık sık reddediyor. Niye?
Sanıyorum okul beğenmeme meselesi biraz da mekandan kaynaklanıyor. Cunku Şemsi Efendi okulunu cok guzel tarif ediyorlar. İceri giriyorsunuz etrafı cam kokusu sarıyor, yeni, şık okul, dinamik oğretmenler. Obur okul bakımsız? Mustafa Kemal guzel mekanlara hep meraklı. Artı burada jimnastik var, kure var, kara tahta ve daha iyi bir eğitim var. Şemsi Efendi de cok iyi bir oğretmen. Madalyalara layık gorulmuş.
[CENTER] ?YALNIZ BİZ ERKEKLER Mİ HAKLIYIZ ANNE??
Genc yaşta cevresinde kadınların başlarına gelenleri goruyor, annesine 'ben evlenmeyeceğim' diyor. ?Yalnız biz erkekler mi haklıyız? diye soruyor. Kadınlara karşı duyarlılığını ilk hissettiğimiz yaşlar, erken yaşlar değil mi?
Ataturk?un bu yonunu, bu kitabı yazarken keşfettim. Yalnız kalmış bir anneyle buyuyor. Annesinin gocmen arkadaşlarının da boyle sorunları var. O donem kadının dul olarak yaşaması hic kolay değil. Dedikodular hayatı cok zorlaştırıyor. Mustafa Kemal iki kız kardeşi ve annesiyle, yani uc kadınla buyuyor ve onların sorumluluğunu hissediyor. Kadınlara karşı duyarlılığı cok gelişiyor. Gazeteciler sorduğunda, ?Kadınlık meselesinde bana yol gosteren annemdir? diyor. O evin icinde kadın taraftarı fikirlerin anlamı buyuk.
Ama bir yandan Makbule okuyamıyor, Latife?nin vekil olmasına izin vermiyor?
O donemin normal davranışları bunlar. Eğer yakında kızların gidebileceği bir okul yoksa okumaları problem haline gelebiliyor. Latife Hanım'ın parlamentoda gorev almak istemesi ise donemin Amerikalı gazetecilerini bile cok şaşırtıyor. Diyorlar ki, ?George Washington?ın karısını parlamentoda duşunun, acaba nasıl olurdu?. Alışılmadık bir şey Latife Hanım?ın istediği.
PARAYLA İLİŞKİSİ
Defterlerinden anlaşıldığı kadarıyla parasını hızlı harcıyor, bittiğini anlamıyor. Bir-iki yatırım yapıyor, onlar başarısız oluyor. Fakat sonraları savaş sırasında eldeki parayı korumak konusunda cok ozenli. Kendi kişisel butcesini kotu kullansa da devlet butcesi konusunda gayet dikkatli.
[CENTER] FİKRİYE?Yİ MUSTAFA KEMAL?E LAYIK GORMUYORLARDI
Fikriye?nin Ataturk?un hayatında nasıl bir yere sahip olduğunu duşunuyorsunuz? Evlendikleri yolunda iddialar var...
Hıfzı Topuz?un nikahlandıklarına dair yazdıklarının doğru olduğunu duşunuyorum. Cunku o donem, akrabası da olsa evinde bir kadının bulunması dedikoduya yol acabilecek bir durum. Gizli de olsa bir nikah ikisi icin de bir korumadır.
Fikriye?yi hem Zubeyde Hanım, hem Makbule gelin olarak istemiyor. Bundan korkuyorlar ve hep uzaklaştırmaya calışıyorlar, neden?
İddianın biri şu: Fikriye?nin evlenmiş ayrılmış olduğunu soyleyenler var. Ancak yakınları bu bilgiyi doğrulamıyor... İkincisi Fikriye Makbule?yi kızdırmaktan zevk alıyor. En gercekci yorum şu: Zubeyde Hanım ve Makbule Fikriye?yi Mustafa Kemal?e layık gormuyordu.
Makbule bir hata yapıyor ve Mustafa Kemal onu İstanbul?a gonderiyor. Latife hanım ile nikÂhında masada saydıklarınız arasında da yok mesela. Kusuyorlar mı, affetmiyor mu kardeşini?
Kustuklerini sanmıyorum, ama Makbule Fikriye'ye kotu muamele edince, ?Benimle Ankara'ya gelmiyorsun? diyor. Annesini alıp gidiyor. Nikaha gelince, evet Makbule nikahta değil, o gun İstanbul'da. 100 yıl oncesinin koşullarında bir yerden bir yere gitmek kolay değil. Nikahtan kısa sure once, anneleri vefat ettiğinde Makbule ağabeyinin yanına İzmit'e gidiyor. Bunu bir telgraftan oğreniyoruz. Yani kus değiller.
Fikriye?nin olumune ilişkin bircok iddia var. Gerceğe en yakını hangisi sizce?
Benim kanaatim bir kaza kurşunu ile olduğu. Ankara?ya giderken cantasına silah koyarak belli ki her şeyi goze almış. Arabaya binerken bir arbede sırasında kaza kurşunuyla hayatını kaybettiğini duşunuyorum. Ataturk cok uzuluyor. Fikriye?yi gercekten cok seviyormuş, yanında iken kendini mutlu hissedermiş.
FİKRİYE!
Varsın ceksin bu dimağ, unutmaz seni.
Kimse dolduramadı yurekteki yerini.
Bir kadeh gibi sunmuştun olumsuz sevgini.
Caresiz yurek nedendir, bilmedi kadrini.
Terk-i hayat ne der, bilemem amma,
Bir ummid-i hayaldir buluşmak orada.
Dilerim subut bulur, kanayan yarada.
Aşk-ı muhabbet biter mi cennet-i ÂlÂda.
(Eriş Ulger?in Fikriye kitabından)
İCİNİ DOKTU?U KADIN: MADAM CORİNNE
İc dunyasını paylaştığı Madam Corinne kimdir?
Bir mezzosoprano. Mustafa Kemal?in Balkan Savaşı?nda şehit duşen bir arkadaşının eşi. Ailesi Sarayda tercuman, İtalyan kokenli bir aile. Kuyruklu piyanosu var. Onun başında aryalar okuyor. Mustafa Kemal o eve davetli olarak sık sık gidiyor. Romantik bir ilişkileri var, belli ki. Madam Corinne, Osmanlı Kadınlar Cemiyeti?nde calışıyor. Sanıyorum ki bu ozellikler Mustafa Kemal?in hayatındaki kadınları da tarif ediyor... Guzel sesli, iyi piyano calan, dil bilen, kadın meselesine meraklı kadınları seviyor. Madam Corinne ile dostluğu, mektuplardan da anlaşılacağı uzere uzun yıllar suruyor. Her ne kadar aile ikisi arasında sadece arkadaşlık var dese de, mektuplardan oyle olmadığı anlaşılıyor.
Manastır?da okuduğu yıllarda bir şarkıcıya, sonra da evli, kendinden yaşca buyuk bir kadına aşık oluyor...
Kafasında, bu kadın benden buyuk, olmaz diye bir şey yok. 60 yaşında bir adam, 20 yaşında bir kadınla evleniyorsa, ben neden kendimden 10 yaş buyuk bir kadına aşık olmayacakmışım diyor. Cok net aslında. Kafasında o noktada bulanıklık yok.
ARADI?I TUM OZELLİKLER LATİFE HANIM?DA VARDI
Latife Hanım ile evleniyor; aşk izdivacı mıydı?
Ben aşk olduğunu duşunuyorum, Halide Edip?in yalancısıyım. Onların karşılaşmasını anlatırken Mustafa Kemal?in ona bakışlarını, Latife?nin onun karşısında erimesini cok guzel anlatmış. Ve tabii Latife Hanım?da da aradığı butun ozellikler var. Latife Hanım butun dikkatleri uzerine ceken bir kadınmış.
Ama boşanıyorlar?
Yalnız boşanma sırasında benim hoşuma giden bir olay var. Latife Hanım, boşanma evrakına mudahale ediyor ve nasıl bir boşanma olacağını ona dikte ediyor. Bu evrak iki kere yazılıyor. Yani ikisinin ortak kararıyla boşanmış oldukları tarihe geciyor. Gerci Latife Hanım?ın cabası tarihcilerin gozunde kıymetli değil. Mustafa Kemal ?onu bir Anadolu Ajansı bulteniyle boşadı? diye bir soylem var. Halbuki oyle değil.
[CENTER] OZGUR SELANİK
Doğup buyuduğu Selanik?in Batı?yla daha icice olması onun farklı kişiliğinde etken mi?
Doğrusu Selanikli olmak Batılı olmak anlamına ne kadar geliyor, keşfedebilmiş değilim. Ben esas Selanik?teki ozgurluğun onu etkilediğini duşunuyorum. Merkezdeki otoriteden uzak bir şehir. Yayınlanamayan gazeteler, kitaplar orada cıkıyor. O da hepsini okuyor.
KURTLER O GUN PARLAMENTOYA GİTSEYDİ?
Mustafa Kemal icin her zaman ?Siyasi deha? denir. Boyle olduğunu en iyi nerede hissediyor insan?
Mustafa Kemal Anadolu?ya gectiğinde, onu geniş yetkilerle donatan bir padişah iradesi, sayısız nişan, fahri yaver unvanı ve dikkatle secilmiş bir karargahı vardı. Altı ayın sonunda neredeyse unvanları dahil sahip olduğu her şey elinden alınıyor. Buna rağmen, onu eskisinden daha güclü kılan bir sıfatla, secilmiş bir Erzurum mebusu olarak Ankara?ya gidiyor. İstanbul?da acılacak Mebusan Meclisi?nin başkanlığına talip aslında. Ozetle, komutan olarak gittiği Doğu Anadolu'dan secilmiş bir mebus olarak Ankara'ya geliyor, dort ay sonra da feshedilen Osmanlı Meclisi'ni Ankara'da acıyor.
Kurtler?e karşı nasıldı?
Kurtlerle ilişkisinin 1915-1916?da cok dostane olduğu anlatılıyor. Diyarbakır?da iki yıl kadar kalmış. Bitlis?i geri almış. Butun bunlar Kurtler?in Mustafa Kemal?i cok sevmesine neden olmuş.
Aralarında sevmeyenler de var mıydı?
Tabii. Fakat Erzurum Kongresi sırasında Kurtlerin katılması icin olağanustu gayret harcıyor. Sivas?a davette bulunuyor. Kurt onderlerin kongreye katılmaları icin kendini paralıyor. Daha sonra da parlamentoya davet ediyor. Maalesef bu davet Kurtlerin bir kısmı tarafından hoş karşılanmıyor. Bunu bir aldatmaca olarak goruyorlar. Bu davetin kıymeti bilinmemiş, diye duşunuyorum.
Kıymeti bilinseydi ve Kurtler o zaman parlamentoya girseydi, bugun karşımızda bambaşka bir Turkiye olur muydu?
Bence olurdu. Herkes birbirini daha iyi anlamaya calışsaydı cok başka olurdu.
KOMUNİZME BAKIŞI
Diyorsunuz ki: "Moskova ile Ankara?nın duşmanlarının aynı olmasıyla ortaya cıkan sol ruzgÂrla komunist ideolojinin baş entelektuel uğraşı haline geldi." Nasıldı komunizme bakışı?
İkili bir bakışı var. Diplomatik olarak fevkalade dost, politik olarak son derece ihtiyatlı ve mesafeli. Komunizmi kontrol etmek icin kendisi komunist partiler kurduruyor, bu partilere uye oluyor. ?Gerekirse komunist olunabilirmiş? imajı verirken ?Ama memleketimize bir dış mudahaleyi kabul edemeyiz? noktasında duruyor.
Halide Edip?in hayranlıkla soz ettiği biriyken, sonra kendisinden kalpsiz, acımasız diye bahsediyor...
Muhalefeti eziyor, ezince Halide Edip de muhaliflerden biri olarak ona karşı duygularını bu şekilde ifade ediyor. Baştan dostluk ve ittifak icindeyken, bu bitince Mustafa Kemal?e bambaşka bir gozlukle bakmaya başlıyor.
[CENTER] GUNE NASIL BAŞLARDI?
Bol şekerli kahvesiyle. Gun icinde ve gece boyunca defalarca kahve icerdi. Cok sigara cer, genelde peş peşe yakardı. Sigarasını yakmadan once kapattığı tabakanın uzerine birkac kere vururdu. Hanımlardan izin almadan sigara yakmaz, yanlarında yemek masasında icmezdi.
NE YER, NE İCERDİ?
Soğan, sarımsak kokusundan hic hoşlanmazdı. Pastırma, sucuk gibi nesneleri sofrasına almaz, evinin semtine bile yaklaştırmazdı. Kefal ızgara ve İzmir cipurasını severdi. Cırpma hamurdan, icinde beyaz peynir, tavuk olan borek, suluca irmik helvası sofradan eksilmezdi. Az pişmiş sulu omlet ve İtalyan soslu makarnaya bayılırdı.
SOFRADA İMTİHAN EDERDİ
Hic soylemeksizin, hissettirmeksizin, bir vazifede kullanacağı adamları icki aleminin pek elverişli olduğu turlu yonlerden yoklardı. Misafirperver ve ikramcıydı. İş başından artan omru, sofrada gecmiştir. Bu bir icki ve cumbuş sofrası değildir. Dostlarıyla, hatta duşmanlarıyla sohbet ve tartışma meclisiydi.
TİTİZDİ
Gomlekleri, pantolonları surekli utulenirdi. Gunde iki uc kere kıyafet değiştirirdi.
ŞEN ADAMDI!
Afet İnan, ?Şen adamdı, muhitine neşe, cesaret ve nefse itimat telkin ederdi? diyor. ?Gulen resmini gormek ender bir hadisedir. Halbuki butun Ataturk?u yakından tanıyanlar, bilirler ki, bu sert ifadesinin yanında, neşeli bir karakteri vardır. Bilhassa seyahatlerinde cok neşeli bir insan olurdu??
UTANGACTI
Falih Rıfkı?ya gore, ?Reddedilmekten, karşılık gormemekten cekinirdi. Utangactı. Buyuk yaşlarına kadar icki, bu utangaclıktan kurtulmasına yardım etmiştir. Kadınlara yalvaranlara kızardı. Hayali genişti. Saatlerce kendi başına duşunduğu olurdu.
UYKUSUZDU
Ekseriyetle uykuyla gecirdiği zamana acırdı diyor Cevad Abbas ve Gazi?den şu sozleri aktarıyor: ?Hayat pek kısa. Cocukluk ve mektep hayatı bir kısmını alıyor. Geriye kalanı ise uyku yarıya indiriyor. Uykusuzluğu giderecek ve vucuda verdiği istirahat gıdasını verecek komprimeler icat edilse. Bir gun o da olacaktır. Nitekim tababet, kimya, uyutmak icin pek guzel ilaclar yapmışlardır?
YUZLEŞTİRİRDİ
Emir eri Ali Metin, ?Ofkelenince kaşları mızrak gibi kalkıyor? derdi. Huylarından biri de insanları yuzleştirmekti. Halil Nuri Yurdakul?a gore, ?Hele sevdiği saydığı bir kimse aleyhine bir şey soylensin, hemen onu cağırtır ve ?Bak, senin icin neler soyluyorlarmış? diyerek olayı kişinin yuzune anlattırırdı.?
BUGUN 9 EYLUL? İZMİR?E GİRDİ?İMİZ AKŞAMDIR
9 Eylul 1922?de Mustafa Kemal Nif'te (Kemalpaşa) kaldı. Ertesi gun oğleden sonra İzmir'de olacaktı. Dumlupınar?dan yuruyuşe gecen ordu oyle hızlanmıştı ki adeta koşuyor, telgraftan daha hızlı gidiyordu. Koyluler, askerlere ikram yetiştiremiyorlardı. Sonunda İzmir gorundu. Mustafa Kemal, İsmet ve Fevzi Paşalar otomobillerle Belkahve?ye gelmişlerdi. ?Kadifekale?ye bizim bayrak cekilmiş? dediler. Mustafa Kemal, bir incir ağacının altından elinde durbun İzmir?e bakıyordu. İstila ordusu artık bir dumandı. O gece Nif?in belediye dairesinde konakladılar. Golgeler gibi cekingen yedi sekiz kadın tarafından ağırlandılar. Kadınlar onu dizlerine sarılıp optukten sonra, başortuleriyle ayakkabısının tozunu aldılar. Mustafa Kemal, ?Yahu İzmir?e girdiğimiz akşamdır bu. Bu kadar sessiz mi olacak. Hadi, bari, biz kendimiz şarkı soyleyelim? demiş, birlikte soylemişlerdi. Nobetten cıkmış askerler bahcedeki uzum cuvallarının uzerinde yatıyordu. Latife ile tanışmaları ise 11 Eylul?de. Mustafa Kemal ondan Halide Edib'e ilk soz edişinde, kıkır kıkır guluyormuş. Halide Edib, ?Mustafa Kemal Paşa onun aklını başından almıştı, kendisinin de Latife Hanım?a aşık olduğu aşikardı,? diye yazmış.
Kaynak:
Hurriyet Gazetesi
Pazar Eki
09.09.2018
Sayfa 6-7
İpek Ozbey
[email protected]
Gazetenin 1. ve 6-7 sayfaları icin aşağıdaki linki tıklayın.