Prof. Dr. Abdurrahman Caycı



Ataturk’un millî bağımsızlık ve cağdaşlaşma onderi olarak, super devletlere ve
onların destekledikleri uydularına karşı elde ettiği inanılmaz başarılar Latin

Amerika’dan Uzakdoğuya kadar uzanan bir alanda heyecanla tutkuyla izlenmişti. Onun
parlak başarıları sadece Turkiye icin paha bicilmez bir değer olmakla kalmamış,
ozellikle bağımsızlık ozlemi icinde bulunan veya gelişmekte olan ulkeler icin bir
umit ışığı, değerli bir ilham kaynağı haline gelmiştir.Emperyalist guclere karşı,
cok zor şartlar altında yurutulen Millî Mucadele “FelÂketin bir nehir gibi aktığı”
“butun milletin ateşten bir cember icine alındığı” bir ortamda “bağımsızlığı icin
olmeyi goze alan bir milletin başarısızlığının asla bahis konusu olamayacağı”
inancıyla yurutulmuştu. Elde edilen Âdeta inanılmaz başarı, haliyle Atlantik’ten
Cin Denizine kadar uzanan bir coğrafyada yaşayan esaret altında inleyen, horlanan
toplulukları ayağa kaldırmış, millî bağımsızlık hareketlerine hız vermiştir.

Ataturk daha 1922 Temmuzun’da Millî Mucadele’nin mazlum milletler icin ifade ettiği
anlamı şoyle dile getirir: “Turkiye’nin bugunku mucadelesi yalnız kendi namı ve
hesabına olsaydı belki daha kısa, daha az kanlı olur ve daha cabuk bitebilirdi.

Turkiye buyuk ve muhim bir gayret sarfediyor. Cunku mudafaa ettiği butun mazlum
milletlerin, butun şarkın davasıdır…”O somurge durumunda olan doğu toplumlarının
yakın bir gelecekte ozgurluğe kavuşacaklarını daha 1930’lu yıllarda, Âdeta kehanet
sayılacak şu sozlerle ongorur:

“Şark’tan doğacak olan guneşe bakınız. Bu gun, gunun nasıl ağardığını goruyorsam,
uzaktan butun şark milletlerinin de uyanışlarını oyle goruyorum. İstiklÂl ve
hurriyetine kavuşacak cok kardeş millet vardır. Onların yeniden doğuşu şuphesiz ki
terakkiye ve refaha yonelik olacaktır. Bu milletler butun gucluklere ve butun
manilere rağmen muzaffer olacaklar ve kendilerini bekleyen istikbÂle
ulaşacaklardır. Mustemlekecilik ve emperyalizm yeryuzunden yok olacak ve yerlerine
milletler arasında hic bir renk, din ve ırk farkı gozetmeyen yeni bir ahenk ve
işbirliği cağı hÂkim olacakır”

Nitekim Millî Mucadele, Afrika ve Asya’da, Doğu’nun Batı’ya karşı ayaklanması,
Asya’nın Avrupa’ya kafa tutması, baskı ve egemenlik altında tutulan halkların
emperyalizme başkaldırışı olarak yorumlanmıştır.530. Bu etki, musluman dunyasında
ortak tarih, kultur ve coğrafyanın yarattığı bağlarla daha guclu olarak hissedildi.

Turk zaferi Tunus’da, Cezayir’de genellikle Kuzey Afrika’da coşku ile karşılandı.
Suriye ve Filistin’in bazı şehirleri Turk bayrakları ile donandı ve camilerde
dualar birbirini kovaladı. Mustafa Kemal’in ismi dillerde dolaşıyor, resimleri
evlerin şeref koşelerinde yer alıyordu. Zaferi icin şiirler kaleme alınıyordu.

Turkiye olayları, kalabalıkları sokağa dokebiliyordu.

İngiliz ve Fransız egemenliğinde bulunan yerlerde, “Yaşasın Turkiye” “Yaşasın
Mustafa Kemal” haykırışları bağımsızlık ozleminin bir ifadesi halini alıyordu. O
artık yalnız Turkiye’nin değil İslÂm Âleminin, hatta islÂm olmayan esaret altındaki
halkların bir kahramanıydı. O, Faslı Abdulkerim’in, Tunuslu Habib Burgiba’nın,

Mısırlı Enver Sedat’ın, Endonezyalı Ahmet Sukarno’nun, Pakistan’ın kurucusu
Muhammed Ali Cinnah’ın olduğu kadar, Hintli Pandit Nehru’nun da derinden
etkilendiği, hayranlık duyduğu bir millî bağımsızlık timsaliydi. Ataturk’un İslÂm
dunyasındaki imajı, Medeni Kanunun kabulu, lÂtin alfabesine geciş, halifeliğin
kaldırılması, devlet ve toplum hayatının laikleştirilmesi gibi, radikal islÂmcılara
ters duşen uygulamalara ve somurgecilerin butun olumsuz propagandalarına rağmen,
devam etmiştir. Nitekim 1927’de bir Mısır dergisinin, dunyada yaşayan en buyuk
yurtseverin kim olduğunu belirlemek icin actığı ankette, Mustafa Kemal, Mısır
milliyetcilerinin onune gecerek ilk sırayı almıştır.

Turk cağdaşlaşması, sadece millî bağımsızlık acısından değil, fakat skolastik
duşunce tarzına karşı akılcılığın, medeniyetciliğin humanizmin İslÂm alemindeki
onculuğunu yapması bakımından da etkili olmuştur. Bu ozelliği ile Ataturk ilke ve
inkılÂpları, İran’da Rıza Şah Pehlevi, Afganistan’da Amanullah Han, Endonezya’da
Ahmet Sukarno, Mısırda Abdunnasır, Tunus’da Habib Burgiba vs. icin farklı nuanslar
icinde ilham kaynağı olmuştur.Uzerinde durulması gereken diğer bir nokta, Turk
cağdaşlaşmasının değişik ve farklı kultur cevrelerinin cağa uyumları bakımından yol
gosterici olmasıdır.

Ataturk’un eseri, “Tarihi boyunca Batı kulturune yabancı kalmış ve Hristiyan
olmayan” toplumlara cağdaş medeniyete ulaşmanın modelini oluşturmuştur. Bu ozelliği
ile onların gelişmelerinde evrensel bir yer tutmuştur. Batılı bilim adamlarına
gore, Turk cağdaşlaşması, ozellikle İkinci Dunya Savaşından sonra, Turk Tarihinin
bir safhası olmaktan cıkmış, bağımsızlıklarını yeni kazanan ulkeler icin politik
sistem olarak Doğu ve Batı rejimleri arasında, bir alternatif değer oluşturmuştur.

Bu ozelliği ile Ataturk yolu, Turkiye sınırlarını aşmış, kıt’alara mal olan
evrensel bir nitelik kazanmıştır.Daha once değinildiği gibi, Ataturk’un ufulunun
dunyada ve ozellikle Asya ve Afrika’da yarattığı derin yankılar, onun evrensel
etkisinin en guclu gostergesidir.Ozetle Turk cağdaşlaşması, sadece Turkiye icin
değil, fakat bağımsız olmak, cağdaş olmak ve bağımsız kalmak isteyen, cağdaş
medeniyeti benimsemenin bir olum kalım meselesi olduğu bilincine varmış butun
milletler icin, her bakımdan paha bicilmez bir ışıklı yol, evrensel bir değer
niteliği taşımaktadır.