Ataturk'un Eğitim Ordusu Oğretmenlere Soylevi - (Mustafa Kemal’in buyuk zaferini kutlamak uzere İstanbul’dan Bursa’ya giden kalabalık bir oğretmenler grubu ile Bursa Oğretmenlerine Şark Tiyatrosundaki gece toplantısında soylenmiştir.)Hanımlar, Beyler!İstanbul’dan geliyorsunuz. Hoş geldiniz. İstanbul’un ışık ocaklarını temsil eden yuce heyetiniz karşısında duyduğum zevk sonsuzdur. Kalplerinizdeki duyguları, beyinlerinizdeki fikirleri doğrudan doğruya gozlerinizde ve alınlarınızda okumak benim icin olağanustu mutluluk sebebidir. Bu dakika onunuzde duyduğum en icten duyguyu izninizle soyleyeyim: İsterdim ki cocuk olayım ve sizin ışık sacan oğretim cevrenizde bulunayım. Sizden bilgileneyim, siz beni yetiştiresiniz. O zaman milletim icin daha yararlı olurdum; fakat ne yazık ki gercekleşmesi mumkun olmayan bir arzu karşısında bulunuyoruz. Yerine başka bir istekte bulunacağım; bugunun cocuklarını yetiştiriniz. Onları memlekete, millete yararlı fertler yapınız... Bunu sizden istiyor ve rica ediyorum.
Oğretmen Hanımlar, Oğretmen Beyler!
Belki muallime demediğim icin benim yanlışımı cıkarıyorsunuz. Ben dilimizde “tÂi te’nis”* kullanmak mecburiyetinde olmadığımızı sanıyorum. Evet, oğretmen hanımlar ve oğretmen beyler, bilirsiniz ki, milletimiz buyuk bir felÂket gecirdi. Devletimiz bir yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kaldı, varlığımıza karşı bircok cinayetler yapıldı. Cok calıştık, bugune ait başarıyı elde ettik.
Hanımlar, Beyler!
Bir milleti, duşmuş olduğu herhangi bir felÂketten kurtarmakta, bir milleti aydınlatmakta devlet adamlarının sahip olduğu buyuk onem inkÂr edilemez. Hatta diyebiliriz ki, bugunu gormek; milletin temizliği ve namusu, vatansever millî cabası ve ozellikle hor gorulen faydalı duyguları sayesinde etkili olmuştur. Fakat bugun ulaştığımız nokta gercek kurtuluş noktası değildir. Bu duşuncemi acıklayayım: Bir milletin felÂkete uğraması demek, o milletin hastalıklı olması demektir... Bundan dolayı kurtuluş sosyal yapımızdaki hastalığı acmak ve tedavi etmekle elde edilir. Hastalığın tedavisi ilmî ve fennî bir şekilde olursa iyileştirici olur. Yoksa tam tersine hastalık surekli ve tedavi edilemez bir hale gelir. Bir sosyal yapının hastalığı ne olabilir? Milleti millet yapan, ilerleten ve yukselten gucler vardır: Duşunce gucleri ve sosyal gucler...
Duşunceler, anlamsız, mantıksız safsatalarla dolu olursa, o duşunceler hastadır. Kez sosyal hayat akıl ve mantıktan mahrum, yararsız ve zararlı birtakım inanclar ve geleneklerle dolu olursa felc olur.
Oncelikle duşunce ve sosyal guclerin kaynaklarını temizlemekten başlamak gerekir. Memleketi, milleti kurtarmak isteyenler icin, millî onur sahibi olmak, guzel niyet, fedakÂrlık gerekli olan ozelliklerdendir... Fakat bir sosyal yapıdaki hastalığı gormek, onu tedavi etmek, sosyal kurumu cağın gereklerine gore ilerletebilmek icin, bu ozellikler yeterli gelmez; bu ozelliklerin yanında ilim ve fen gereklidir. İlim ve fen girişimlerinin calışma merkezi ise okuldur. Bundan dolayı okul gereklidir. Okul adını hep birlikte saygıyla soyleyelim. Okul genc beyinlere, insanlığa saygıyı, millet ve memlekete sevgiyi, onuru, bağımsızlığı oğretir... Bağımsızlık tehlikeye duştuğu zaman onu kurtarmak icin takibi uygun olan en sağlam yolu belletir... Memleket ve milleti kurtarmaya calışanların aynı zamanda mesleklerinde birer namuslu uzman ve birer bilgin olmaları gerekir. Bunu sağlayan okuldur. Ancak bu şekilde her turlu girişimlerin mantıklı sonuclara ulaşması mumkun olur.
Hanımlar, Beyler! Memleketimizin en bayındır, en guzel yerlerini uc bucuk yıl kirli ayaklariyle ciğneyen duşmanı yenilgiye uğratan zaferin sırrı nerededir. Bilir misiniz? Orduların yonetiminde ilim ve fen ilkelerini rehber kabul etmektedir. Milletimizi yetiştirmek icin asıl olan okullarımızın, universitelerimizin kurulmasında aynı mesleği takip edeceğiz. Evet, milletimizin siyasî, sosyal hayatında, milletimizin duşunce eğitiminde de rehberimiz ilim ve fen olacaktır. Okul sayesinde, okulun vereceği ilim ve fen sayesindedir ki Turk milleti, Turk sanatı, ekonomisi, Turk şiir ve edebiyatı, butun guzelliğiyle meydana cıkar.
Hanımlar, Beyler!
Memleketimiz icinde cağdaş duşuncelerin cağdaş ilerlemelerin guzelliği kaybedilmeden yayılması, ortaya cıkması gerekir. Bunun icin butun ilim ve fen adamlarının bu konuda calışmayı bir namus gereği bilmesi gerekir.
Oğretmen hanımlarımız, oğretmen beylerimiz, şairlerimiz, edebiyatcılarımız, yazarlarımız surekli millete bu felÂket gunlerini ve onun gercek nedenlerini acık ve kesin olarak soyleyecekler, bildirecekler, bu kara gunlerin donmemesi icin dunya yuzunde medeni ve cağdaş bir Turkiye’nin varlığını tanımak istemeyenlere, onu tanıtmak zorunda olduğumuzu hatırlatacaklardır.
Hanımlar, Beyler!
Goruluyor ki, en onemli ve verimli gorevlerimiz eğitim işleridir. Eğitim işlerinde mutlaka başarılı olmak gerekir. Bir milletin gercek kurtuluşu ancak bu şekilde olur. Bu zaferin sağlanması icin hepimizin tek can ve tek fikir olarak ilkeli bir program uzerinde calışması gereklidir. Bence bu programın ilkeleri ikidir:
1. Sosyal hayatımızın ihtiyaca uygun olması.
2. Cağdaş gereklere uygun olmasıdır.
Gozlerimizi kapayıp soyut yaşadığımızı kabul edemeyiz. Memleketimizi bir cember icine alıp dunya ile ilgisiz yaşayamayız... Tam tersine ilerleyen ve medenileşen bir millet olarak uygarlık sahasının uzerinde yaşayacağız. Bu hayat ancak ilim ve fen ile olur. İlim ve fen nerede ise oradan alacağız ve milletin her bireyinin kafasına koyacağız. İlim ve fen icin kayıt ve şart yoktur.
Hicbir mantıklı kanıta dayanmayan birtakım geleneklerin, inanışların korunmasında ısrar eden milletlerin ilerlemesi cok guc olur; belki de hic olmaz. İlerlemede kayıt ve şartları aşamayan milletler hayatı akıllıca ve fiilen goremez. Hayat felsefesini geniş goren milletlerin hakimiyeti ve koleliği altına girmeğe mahkûmdur.
Oğretmen Hanımlar, Oğretmen Beyler! Butun bu gerceklerin milletce iyi gelişme ve iyi bir şekilde sindirilebilmesi icin her şeyden once cahilliği yok etmek gereklidir. Bundan dolayı eğitim programımızın, eğitim siyasetimizin temel taşı, cahilliğin yok edilmesidir.
Bu yok edilmedikce, yerimizdeyiz... Yerinde duran bir şey ise geriye gidiyor, demektir. Bir taraftan genel olan cahilliği yok etmeye calışmakla beraber, diğer taraftan sosyal hayatta kişi olarak pratik etkili ve verimli fertler yetiştirmek gerekir. Bu da ilk ve orta oğretimin uygulamalı bir şekilde gercekleşmesiyle mumkundur. Ancak bu sayede sosyal kurumlar iş adamlarına, sanatcılarına sahip olur. Doğal olarak millî dehamızı ortaya cıkartacak duygularımızı layık olduğu dereceye ulaştırmak icin yuce meslek adamlarını da yetiştireceğiz.
Cocuklarımızı da aynı tahsil derecelerinden gecirerek yetiştireceğiz.
Hanımlar, Beyler!
Kesinlikle bilmeliyiz ki, iki parca halinde yaşayan milletler zayıftır, hastadır. Cocuklarımıza ve genclerimize vereceğimiz eğitimin sınırları ne olursa olsun, onlara esaslı olarak şunları oğreteceğiz.
1. Milletine,
2. Turkiye devletine,
3. Turkiye Buyuk Millet Meclisi’ne,
duşman olanlarla mucadele sebepleri ve araclarıyla donatılmış olmayan milletler icin yaşama hakkı yoktur. Mucadele gereklidir. Hanımlar, Beyler! İtiraf edelim ki, biz uc bucuk yıl oncesine kadar topluluk halinde yaşıyorduk. Bizi istedikleri gibi yonetiyorlardı. Dunya bizi, temsil edenlere gore tanıyordu. Uc bucuk yıldır, tamamen millet olarak yaşıyoruz. Bunun maddî ve belirgin tanığı hukûmet şeklimiz ve hukûmetimizin iceriğidir ki, onu kanun Buyuk Millet Meclisi diye adlandırdı.
Butun dunya bir an kararsız olmasın ki, Turkiye devletinin tek ve gercek temsilcisi yalnız ve ancak Turkiye Buyuk Millet Meclisi’dir. Değersiz cıkarları icin ve kendilerini saklamak endişesiyle milletin ve memleketin bağımsızlığını duşmanlara vermede zarar gormeyen, bağımsızlığımızın imha edilmesi Sévres antlaşmasını kabul eden hÂkimlerin, sultanların, padişahların hikÂyelerini, bu idareyi gasp etmelerini Turk milleti artık, ancak yalnız tarihte okur.
Hanımlar, Beyler!
Ordularımızın kazandığı zafer, sizin ve sizin ordularınızın zaferi icin yalnız zemin hazırladı... Gercek zaferi siz kazanacak ve devam edeceksiniz ve mutlaka başarılı olacaksınız. Ben ve sarsılmaz inancla butun arkadaşlarım, sizi takip edeceğiz ve sizin rastlayacağınız engelleri kıracağız. Son bir soz: Sizin değerli bir heyet halinde Bursa’ya gelmeniz, yalnız Bursa’yı değil; butun Anadolu’daki kardeşlerinizi mutlu etti. Ve İstanbul’dan getirdiğiniz selÂmları butun millete bildireceğiz. Ben de sizden rica edeceğim ki, oradaki kardeşlerimize selÂmlarımızı bildiriniz. İstanbul’un talihi, İstanbul’da yaşayan katıksız Turklerin kalp ve vicdanlarındaki istek gibi gorunecektir.
Bursa Seyahati: s.16-19 / 27 Ekim 1922