"Yaşından umulmayacak şeyler bilen Dilaver, hem başını uzattı hem de gozlerini yumdu. Sahba, oğlunun yanaklarından opmek isterken ağzı dudaklar uzerine kayıverdi. Fakat dudak dudağa iken oğlan gozlerini acınca ve onunla goz goze gelince Sahba Kalfa oylesine korktu ki Dilaveri bıraktı ve hemen yerine donerek sanki hicbir şey olmamış gibi altın tepsinin icinden bir kucuk inci aldı ve oğlana gostererek, 'İnci!.' dedi; sersemlemiş olan Dilaver heyecanla soluyordu, fakat cabuk toplandı, o da hicbir şey olmamış gibi, 'Sensin guzellerin genci!.' dedi ve hemen gitti, Sahba'nın dizi dibine oturdu."
"Kapıdan girince kendinden gecen ve ancak iki uc adım attıktan sonra Hanımsultanı goren Tayyarzade, şehri civeleklik şanından hemen koştu, ihtiyar yosmanın dizleri ustundeki incili şalın yere sarkmış eteğini optu ve kadının onunde el kavuşturup durdu. Hanımsultan evvela Tayyarzade'yi kulah kenarından sarkmış bir tutam civan perceminden mavi cicekli coraplar icindeki buyuk buyuk şahbaz ayaklarına kadar şoyle bir seyretti."