• 19-07-2022, 19:19:15
    #1


    1978-1979 yılları arasında, İran halkı, otoriter bir iktisadi ve kulturel modernleşme programı yuruten Rıza Şah Pehlevi rejimini devirdi. Ayetullah Humeyni'nin onderliğindeki militan İslamcı hizip; laik milliyetcilerin, liberallerin, solcuların yer aldığı rejim karşıtı başkaldırıya egemen oldu. İslamcılar icin, Şaha karşı verilen mucadele Kerbela Savaşı'nı, Humeyni masum Huseyin'i, Şah da onun can duşmanı Yezid'i simgeliyordu. Şahın zalim baskısı altında can veren protestocular, Huseyin'in takipcileri gibi şehit sayılıyordu.

    Michel Foucault, 1978'de İran'ı iki kere ziyaret etmişti ve devrim hakkında heyecanla yazılar kaleme alıp konuşuyor, devrimi hicbir şekilde eleştirmiyordu. Hayatı boyunca Foucault, sahihlik kavramını, insanların tehlike altında yaşayıp olumle flortleştiği durumlara, yaratıcılığın baş verdiği bu yerlere bakmak anlamında kullanmıştı. Yeni ufuklar acan akıldışılıkları yazılarında buyuk bir tutkuyla savunmuştu. Ayetullah Humeyni'nin devrimci şahsiyetinde ve devrim esnasında onun peşinden giderek hayatlarını hice sayan milyonlarda, sınırları aşan boyle bir guc gormuştu. Bunun gibi "sınır" deneyimlerin yeni yaratıcılık bicimleri doğurabileceğini biliyordu, dolayısıyla devrimi hararetle destekledi. Bu, Foucault'nun devrimle ilk elden yaşadığı tek tecrubeydi ve Batılı olmayan bir topluma dair en kapsamlı yazı dizisini kaleme almasına yol actı.

    Foucault'nun İran Devrimine duyduğu ilgi, gazetecilik merakını aşıyordu. Yeni "Musluman" tarzı politikanın sadece Ortadoğu icin değil, aynı zamanda Fransız Devrimi'nden bu yana laiklikten yana politikalar guden Avrupa icin de yeni bir "siyasal maneviyat" biciminin başlangıcı olabileceğini yazdı.

    Sayfa Sayısı : 375

    Baskı Yılı : 2012


    Gizli İçerik:
    Gizli içeriği görmek için mesaj yazmalısınız.