• 19-07-2022, 12:46:39
    #1


    Biz sanatı nasıl seviyorsak sanatın da bizi sevebileceğini az cok sezinlemiş olmamız gerekir. Sanatla bir etkileşime girmeden ne onu hakkıyla tanıyabilir ne de o sırrını butunuyle bizimle paylaşabilir. Evet, sanat bize gelir, icimizde doğar, gelişir ve nihai noktada bizi donuşturur. Yarım kalan ve sukût-u hayale uğrayan bir sevgi değildir bu. Sanat bizi bir yerden alıp başka bir yere gotururken verdiği sozde hep durmuştur. Sanatın evrensel belleği, guzelliği (cirkin de olsa) ifadeyi ve duşunceyi yaratan bir tur arketiptir. Nesnelere nasıl bir bakışımız varsa, nesnelerin de uzerimizde aynı şekilde bir bakışı vardır. Esasen sanatın doğasından dışa doğru surekli yayılan, etki altında bırakan bir “aura”; renklere, cizgilere ve desenlere sinmiş, sanatcının hic kesintiye uğramayan sevgisidir bu.

    Ali Akay, sanat uzerine yazılarında uzun yılların birikimini yansıtıyor. Sergilerden, bienallere, muzelerden cağdaş sanat akımlarına kadar bircok konuyu kavramsal ve felsefi duzeyde değerlendiriyor. Paul Cézanne, Marcel Duchamp, Jean Miró, Jean-Luc Moulène, Anish Kapoor gibi yaratıcı, donuşturucu ve eleştirel dunyaların izlerini adım adım takip ediyor. Marquis de Sade, Pierre Bourdieu ve Gilles Deleuze gibi isimlerle bu perspektif daha da genişliyor. Ayrıca sanatın sosyolojik bir bakışa tÂbi tutulduğu yazılardaysa, toplumun sanata karşı hÂl buyuk bir borcunun olduğunu ve sanatın sevgisinde karşılık bulamadığı ortamlarda bu hesabın pek de kolay kapanamayacağı goruluyor.


    Yayın Tarihi: 2017
    Yayınevi: Doğu Batı



    Aranabilir PDF

    Mediafire


    Gizli İçerik:
    Gizli içeriği görmek için mesaj yazmalısınız.