İsmi Yunanca “Kanon” (tek telli saz) olmasına rağmen Asya’da icat edildikten sonra Turklerin Orta Asya’dan Anadolu’ya goc etmeleri ile “KÂnun” Anadolu’ya getirilmiştir. Bu calgıya “KÂnun” isminin verilmiş olması bir bakıma Akustik kÂnunları ile ilgili bulunmasından ileri geldiği ihtimalini de hatıra getirmektedir. notbak.com
Kurt & Ursula Reinhard, (Paris 1968)’a gore: İslamın ilk devirlerinde “KÂnun”, sesler sistemini gostermek icin pedagojik bir amacla kullanılmıştı. Yunanca kokenli “Kanon”, yani kural, kÂnun adı da buradan gelmektedir. Yakın Doğu da gorduğu ilginin sebebi de bu işlevde yatmaktadır.
15. asırda yaşamış bir Turk alimi olan Ahmet oğlu Şukrullah, IV. Osmanlı Padişahı Yıldırım Bayezid’in Şehzadelerinden İsa Celebi’ye ithaf ettiği kitabında Eski Turklerin “Calav” ismini verdikleri calgıları hakkında geniş bilgi vardır. Ahmet oğlu Şukrullah bu kitabında yapılış ve calınış tarzları ile birlikte bu calgıları “Kamil Calgılar” ve “Eksik Calgılar” diye iki grupta incelemiştir. Eksik calgılardan olduğunu bildirdiği “KÂnun”hakkındaki bilgiye gore, o zaman ki “KÂnun”un şekil ve tel duzeni bakımından bugunku “KÂnun”dan esaslı bir farkı olmadığı anlaşılıyor. ”KÂnun”daki deri kısmından bahsetmediğine gore, mandal tertibatı gibi bu kısmında “KÂnun”a sonradan ilave edildiğini duşunebiliriz. (Bu bilgiler 12. Ve 13. asırlara aittir. )
Gunumuzde her uclu tel icin 6 ile 15 mandal gorulebilmektedir. “KÂnun”, mandal tertibatının bulunuşuna kadar cok guc olan şekliyle, sol elin baş parmağının tırnağı ile tellerin ceşitli yerlerine bastırıp perdeleri bulmak suretiyle calınıyordu. ”KÂnuni Hacı Arif Bey”(1862-1911) “KÂnun”un mandalsız olarak calındığı devrin en buyuk “KÂnun”virtuozu olarak bilinir.

__________________