Ritmin Gucu ve Ritme Davet PDF
İBDA'ya yol veriş bunyesini tahlil edecek olanlar, onda uc unsur goreceklerdir.
Birincisi, Necip Fazıl...
İkincisi, Muhammed Şerif?
Ucuncusu, Cevat Ulger (Karamehmetler)...
İpek gibi yumuşak bir taze havasiyle, hep kanat altında esirgenecek icli anne dokusu; benim zaafım! Bu, yemeğin tuzu biberi.
Necip Fazıl, ruhum... Duydum, duşundum, yaşadım, yazdım.
Muhammed Şerif; muhatabını mevzuunda boğan carpıcı buluş zekÂsı, cedel tarzı ve yumruk tavrı... İlk gencliğimde ve karşılıklı duruşta, cocukluğumdan gelen bir birikimle adelelerimi patlatacak kadar şişiren... Ya ol, ya şu yuksekliğe zıpla ki, yaşa dercesine!
Cevat Ulger (Karamehmetler) ise, goren goz hakkiyle, doğrudan kavranamayanı goren gercek sanatkÂr... Burada asıl uzerinde duracağım o.
Beni Allah'ın izniyle sırat kopruleri uzerindeki imtihanlardan geciren ruh, mayamın hangi yonlerinde tecelli ettiği sorusunun cevabını, bir kara sevda ikliminde ikinci ve ucuncu unsurla hesaplaşma suresinde bulur:
Soluk ve olu bir zemin uzerinde tek renk, dinamik değil de statik, «filim» değil de «fotoğraf» vasfıyla Seyit Ahmet Arvasi Bey'in «Kendini Arayan İnsan» isimli eseri haric, kıytırık soyu muharrir ve sanatkÂrlar panayırında, bu panayırın mevzu ve malı olmayan gorunuşleriyle ikinci ve ucuncu unsura kok saldım.
Golge I, Golge II, Akıncı Guc, Rapor, Gonuldaş cizgisi boyunca, gereken yerde gerekeni yapan ve her gorunuşu hadise olan İBDA, sırf bu yuzden dişi bunyelerin kıskanclığını cekerken, demek oluyor ki ikinci ve ucuncu unsurla yuruyuşunu ilÂn etme durumunda.
Mevzuumuz Cevat Ulger (Karamehmetler) olduğuna gore, onu en kısa ifadeyle, İBDA keyfiyetini temin eden en has unsurlardan biri diye ifşa ederim.
Yuruyuşundeki manayı isim olarak alan İBDA, nakşını gormek istediği mekÂndaki mimari heyecanı, Cevat Ulger (Karamehmetler) in eserlerindeki şahsiyet edasına terennum ettirir.
Ruhunu eşya ve hadiselere hakim kılma ruyasını goren her inkılÂpcı, bir plÂstisite iştiyakı icinde bunun ustasının ihtiyacını duyar; Osmanlı?nın zirve doneminde fışkıran Mimar Sinan gibi.
Hitler?in, Yeni Berlin ve Almanya hayalinin kabartmasını ısmarladığı mimarın, onun en yakın adamlarından oluşu misÂli...
Demek ki, Cevat Ulger (Karamehmetler), İBDA keyfiyetine vesile unsur olmadan once, gelişen bir bunyenin giyeceği elbise gibi İBDA fikrinin mimarîsini peşinen hazırlayandır. Ruhunu bekleyen kalıp, aradığını buldu.
Buyuk Mimar, Cağdaş Sinan? Yeni malzeme ile eski mimarînin hayatiyetini devam ettiren ve erbabına gore malzeme avantajıyla bazı noktalarda Mimar Sinan'ı aşan gercek sanatkÂr.
Şahsiyetinin verdiği ilham bahsinde, sadece, dunya capında bir fikir tezgÂhını temsil eden İBDA'yı gostermek yeter.
Cevat Ulger (Karamehmetler) in yazılarını tertiplerken, televizyonda «iz bırakanlar» diye bir dizi vardı. (1984)
Sumuklu bocek de iz bırakır! Dava iz bırakmakta değil, onun keyfiyetinde.
Ve coğu, keyfiyet olcusuyle sumuklu bocek cinsi adamlar soz konusu edildi de, 60'tan fazla eser sahibi mimarımız yok!
Albert Camus, yazarın tanınışıyla eserin tanınışı arasındaki farkı izaha benzer bir mektubunda, yazar olarak tanınmak icin kitap yazmaya ihtiyac olmadığını, gazete koşesinde onun «şu kitapların sahibi» diye tanıtılışıyla, okuyucunun onu kitabını bilmeksizin tanıyışını, aslında bunun tanınmayış olduğunu soyler.
«At olur meydan kalır» misali, yokluğu bir keyfiyet boşluğu doğurmayan yazar ve sanatkarlar ordusu icinde, eserinin dikilişi ve kıymetine mukabil ismi golgelenenlerin başına Cevat Ulger (Karamehmetler) konulsa yeridir.
? «Şu cami ne kadar guzel!»
? «O mu? Mimar Sinan'ın!»
Bu, Cevat Ulger (Karamehmetler) in eserinin haysiyetini gosterir diyeceksiniz. Oyle!
Ancak, gercek sanatkÂra gosterilmesi gereken ve onu lif lif acarak bizzat kendi haysiyetini heykelleştiren dava anlayışı, onun semtine uğramadı. Nerde kaldı ki televizyon!
Konferanslar serisiyle Anadoluyu baştan başa ayaklandıran Necip Fazıl, hakikati gormemek icin kıcını donen, boylece gorduğu hakikatin ezikliğini yaşadığını ifşa eden basının tavrını kapak yapmıştı:
? «Uzerimize bir milyon ton sukût kulu dokuyorlar!»
Cevat Ulger (Karamehmetler) karşısındaki, musluman ve sanatkÂr veya yazar gecinen cevrenin tavrı ise, dupeduz şapşallık!
Her şahsiyetli sanatkÂrın kaderi midir nedir, bu şapşallığın hainlikle elele gorunuşu de bizde tecelli etti!
? «Ondan bahsetmeyin, ismini soylemeyin, tanımayın, anmayın!» Deseniz ki:
? «Allah aşkına bunlar insan mı?» Derim ki:
? «Bu sozun de ancak insanı incitir!»
Ve, onları incitemeyeceğimi bile bile, bizzat Buyuk Doğu Mimarınca yakıştırılan
sıfatlarını saydıktan sonra eklerim:
? «1975'den beri ite ite şapşallığınızı sergileyen ve gecekondularınızı yıkarak fikir, fiil ve sanatta ufuklar acan beni, Necip Fazıl'ın vefatından sonra gommeye cabalarken, tezadı icinde bir ahmaklıkla tanımıyorsanız, yollarda benim bırakıp sizin konduğunuz «değişik» parsa hakkı icin, annenize sorunuz! Cocuk babasını tanımıyorsa, suc anasının!»
Kaderin, Cevat Ulger (Karamehmetler) capında bir sanatkÂrı bana yakın kılması ve bir ikisi haric yayınlanacak vasat bulamayıp 20 seneden fazla pinekleyenleriyle beraber yazı dosyasının bende kalması, zevken idraka mevzu ayrı bir dava! Onun şansı olduğu kadar, benim de şansım!
Cevat Ulger (Karamehmetler) bende, surat tanımayı adam tanıma zanneden dışyuz kekemeliği değil, kendisinde doğrudan doğruya ruhumu seyrettiğim bir şahsiyet ifadesidir.
Goruneni gorene nisbetle değerlendirirseniz, eserlerimizin haysiyetini o şahsiyete şahit diye gosterebiliriz. Demek ki bu olcu icinde, okuyucunun goreceği yazılardan daha fazla birşey ifade ediyor benim icin... Bu yuzden de o yazılar, şahsiyetinin okunmuş yonuyle bitişik, ayrı bir değer kazanıyor.
Dikkat ediliyorsa, eserlerimizin haysiyetini şahit tutarken, iki turlu sahteliğe set cekiyorum:
Birincisi: Bir suru şapşal tip arasında, dikkat bile edilmeden gorunduğu gazete cevresi de dahil, olduğu gun cismiyle beraber ismi de kaybolan keyfiyetsizlere lÂyık bir şekilde «boyacı kupu» nden cıkmış lÂflarla «iş olsun» kabilinden anılışı haric, onu mesele olarak ortaya suren, benden başka kimse olmamıştır ve hal yok!..
Etkimin doğrudan veya dolaylı neticesi halinde Anadolu'da şahit olduğum Cevat Ulger (Karamehmetler) alÂkası, şimdilik Necip Fazıl takdirine donmediyse de, onu andırmaktadır.
? «Pek imanlı insandı!»
? «Evinde yerde otururdu!»
? «Elini dikti!»
İclerindeki iyi niyetliler haric, bana onu tanıtmaya yeltenen yakını (!) kerestelere baktığım zaman, Cevat Ulger (Karamehmetler), alışkanlıklarının devamını İslÂm diye yutturmaya kalkan tıknefes bir kereste gibi gorunuyor... Bu tipin rahatlık gosterisi yaptığı mevzular da, umumiyetle yuzsuzluk ve gorgusuzluktur.
«Bir yamyam kabilesinden askeri deha cıkmaz!» diyen mutefekkir, bu sanatkÂrın fışkırdığı cevreyi gorseydi, herhalde hayıflanarak eklerdi:
? «Cıksa ne olacak?»
İkincisi: İşin rizikosuna girilirken, «kim tanır onu?» ifadesiyle onun albumunun yayınlanışına yan bakanlar, aslında onun keyfiyetini temsilden uzak karikaturlerin, senelerce yayınlandığı gazetenin 20 ? 50 bin tirajından bağımsız mÂnÂda bizde keyfiyete burunduğunu gorunce, «yağlı bir kemik daha» niyetiyle sulandılar! Hic olmazsa, tarafımızdan ifşa edilen keyfiyete malikmiş gorunmek!
Bu iki sahteliğe set cekerken, hem tanıdım zannedene hic tanımayandan daha zor anlatma sıkıntısına duşmemek, hem de sahici insanlarla gercekleşecek bir ruyanın tesiri icinde hareket ediyorum; izahlar bunun icin...
Şu:
İtalyan?ların Mikelanj icin yaptıkları televizyon dizisi gibi, Cevat Ulger (Karamehmetleri), eserleriyle beraber mÂnÂmızın bir ruh kesiti halinde vermek! Gerceği tiyatrolaştıran bir biyografi usulu...
Adamı diriyken değil de olunce sevmek veya sahip cıkmaya yeltenmek, ceset mezara girdikten sonra ziyafete uşuşen kurtcukların işi... Kıytırık muharrirlerin ve kereste sanatkÂrların. Benim işim değil!..
Oluyu hayırla yadetmeyle, arkasından «sahte guzelleme»ler duzme arasındaki farkı anlamayan şapşallıksa, hic değil!
Cevat Ulger (Karamehmetler)... Boyu şu kadar, eni bu kadar... Her insan gibi, yedi, uyudu, gezdi, kızdı, haklı oldu, haksız oldu. Oyleyse?
Bir acık oturumda kafa yapısı copur suratına uygun şaire, Necip Fazıl dolayısiyle soylediğim olcu:
? «Şahıs, dedikodu icin değil de, fikir ve sanatından dolayı sozkonusu edildiğine gore, herşey buna nisbetle değerlendirilir. Bahsedilecek menfilikler icin soylenecek şey, oyle ol da oyle olma demekten ibaret...»
Daha once «Demet»te, Cevat Ulger (Karamehmetler) icin soylediğim soz:
? «Bu tip adamlar icin ozel mercek tutulur ve hikmet gozuyle bakılır!»
Demek oluyor ki, olu ağlayıcılığıyla olcu yoksunu olmaktan uzak bir yerde, değerlendirme liyakatinin gobeğinden konuşuyorum; bir sanatkÂrın ruhundaki hurriyet hamlemin sanat ifade eden verimi halinde...
Bahsettiğim olculer cercevesinde, onun belli başlı ruh duğumlerinden birini, sahte guzelleme yapmamaya misal halinde vereyim: Para... Bu bahiste dertli ve sıkı.
Buna dikkat ediniz; para... Oz arayıcısı bir simyacı huviyetini temsil eden sanatkÂr gozunde paranın, butun unsurları aşıcı veya kuşatıcı değeri dikkatten uzak olmasa gerek... Sahibolma isteğiyle, mechule sarkmak arasındaki bir ayniyetin iki kanadında, Tolstoy ile Karamehmetler ve Necip Fazıl'la Dostoyevskiyi goruyorum.
Cimri değil, savurgan değil, alelade değil; dikkat cekici!
Paranın sırrîliği ile ilgili bir etud yapsam, bu dort isim uzerinden yururdum.
Başta sozkonusu ettiğim dava; ortalama anlayış ve zevk idrakiyle doğrudan kavranamayanı goren gercek sanatkÂr kumaşı...
Bunun uzerinde durmalıyız:
Ruha dolaysız bir bicimde birdenbire iniveren bedahet hissiyle, oyle bir guzellik idrakına malik ki, ruh yuvamda mevcuda değer değmez derhal «nicin»le zarflanıyor ve coğu zaman fikirdeki bu tecrit, onun anlamamış bakışıyla tokalaşıveriyor!
Dikkat:
Ummî başka, Âmi başka... Ummî, okuma yazma bilmeyendir; Âmi ise, okuma yazma bilse de cahil. Okuma yazma oğrenmekle veya oğretmekle cahillikten kurtulunduğunun ilÂn edildiği bir memlekette, buyuk İslÂm velisinin, «ilim insanın cehlini alır, ahmaklığını almaz» olcusune, kendinde obje davasına sarkan idrak soylusu nerde? İşte, yalnız bunların anlayacağı bir incelikle soylersem, Cevat Ulger (Karamehmetler) de sanat kumaşı, belirli bir yapının işlenmesiyle geliştirilmiş değil, doğrudan doğruya bir ruh fışkırışının iptidai halidir. Fıtratının aynı...
Bu olcu icinde bakınca, benim tabiî halimin sonunda yuzyıl diyalektiğine yol veren ilkesi, «hikmet gozuyle bakılacak olanı bilmek ve bununla alÂkalı şeyleri bedihi hukumler olarak alarak kurcalamak» doğrusu, en verimli yemişlerden birini Cevat Ulger (Karamehmetler) in şahsiyet tarlasından devşirmiştir diyebilirim.
Bu eserin keyfiyetiyle ilgili bir incelik...
Yukarıda Cevat Ulger (Karamehmetler) in, varlığın varlıkla butunluğu icinde kavranışı ve ruha dolaysız bir bicimde birdenbire iniveren kıvılcım kapıcı kumaşına değindim. Delil, ispat, izah ve kıyas merdivenlerinden azade...
İşte bu eserdeki yazılarının doğuşu da, bir nevi ruh tomurcuklarının beliriverişiyle ele alınmış notlar kabilinden... Bu eserde demetlenen yazılarının dışındaki hadiselere bakan ve değerlendiren fikir urunleriyle konferanslarına eğer bu gozlukle bakılmazsa, onun hakkında yanılınabilir. Cunku «şıp» diye yakalayıverdiği bir meseleyi izaha yeltenirken, boşlukları doldurur, yani uydurur! Butun dava, onun zevk bedahatiyle yakalayıverdiğini, ilmî ve fikrî bir tecritle zarflayabilmekte ki, boyle bir «peşin fikir»le başlama işi, netice onun yanlış olduğunu gosterse bile, insana yepyeni ve el değmemiş ufuklar acabilir; actı!
Burada ayrıca, duyarak, duşunerek ve yaşayarak bir sanatkÂra bakan goze dikkat ediniz ve bugun ordu capına ulaşan kereste yığını sanatcı ve fikirci gecinenlerle, Cevat Ulger (Karamehmetler) şahsiyetini ve onu değerlendiren goz hakkını, hak ve hakikat namusuna tercume ettiriniz!
Şahsının aynı halinde, ilk cağ Yunan filozoflarından birine ait ve Charles Baudelaire'in ağzından oz huviyetini ifade edici bir soz:
? «Hayat kısa, sanat zor!»
Muthiş!
Bu muthişin «feci» vasıflısı da var ki, sanatı dunyanın en beleş işi yapan dangul dungul adam surusunun «sumuk keyfiyetli» gorunuşu...
KelÂm sanatının dışında ve şiirini taşla orguleştiren Mimar Cevat Ulger (Karamehmetler) in, bu eserdeki temas ettiği meselelere dikkat edilirse ve bunun kesbî (calışma ile) değil vehbî (kendiliğinden) oluşu nazara alınırsa, araştırmadan once de «hayat kısa, sanat zor!» hikmetinin kokusu duyulur. Bir sanatkÂr dokusunun en tabiî hassasiyeti bile, onun antenlerini nerelere sarkıtıyor!
Bir de, bizzat işi tefekkur, tahlil, terkip, tecrit gerektiren kelÂm sahasını, bu sahayı duyguya tercume ettiren kelÂm sanatını ve sanatkÂrını, ne olmak ve nasıl olmak noktasından duşununuz!
Fikri sanatından, sanatı ise fikrinden cuce olanlar panayırında, bu gorunuşu vasıflandıran ve daha 1980'de «ne şair var ne şiir!» cığlığını basan biz, bugun sağı ve soluyla kabul edilen bir hukmun ifşacısı olma hakkıyla bildirelim ki, hemen bunun yanına da durumu eşitlemek isteyen sahtekÂrlarca karargÂh kuruldu!
Solcu şairlerden biri, «usta» sıfatıyla bunun tersini ifade ederken şoyle buyurdu:
? «Bugun şair, aydının ilgisini bekliyor!» Bize sorarsanız, kendi «konsept-derinliğini» bulmuş ve hudutsuzluğa gecit verici «nadide» şair şoyle der:
? «Bugun şair, aydının ilgisini değil, doğrudan doğruya aydını bekliyor!»
Bekliyoruz!
O, limonu tadından tanımak gibi bir tabiîlikle anlar ki, sanat, hayatın kapsamının genişliğince geniş bir mekÂnda zamanın nabzını tutan mimarî cehddir ve sanatkÂrlık, iş ve verim sahalarının oncu ozu olarak, nal toplayanlar sınıfının işi değildir!
«Bugune kadar dunyadan iki mimar gecti... Mimar Sinan ve ben» diyen Courbosier, butun sanatları birlik icinde duşunmek gerektiğini soylerken, hem sanatın ne olduğunu, hem de hayat onunde zorluğunu belirtmiş olur.
Ve, Cevat Ulger (Karamehmetler)...
Mimarî merkezi etrafında, ressam, karikaturist, Ankara Radyosu Bağlama Takımında calacak kadar muzik kulturu olan, Klasik muziğimiz ve Batı Klasik muziğinde ergin bir zevk sahibi olarak bana tefekkurde malzeme verecek kadar carpıcı hukumler sahibi bulunan, cocuk psikolojisini derinden sezen ve kultur emperyalizmi bahsinde hic kimsenin goremediklerini goruveren, otururken, susarken, konuşurken ve butun aleladelikler icinde goren goze varlığıyla mesaj veren? Muhendislikten makineye, cocuk oyuncaklarından halı dokumaya kadar geniş ilgi sahası. Fikirde, en kesin hukumleri bile, elinin tersiyle ve coğu zaman farkında olmadan deviriveren bir mizac. Ve taşla ahenk kurucu olma sıfatından olsa gerek, ahenk keyfiyetini en carpıcı bir zevk seviyesinden tadarak bir anda değer bicen... Bu yuzden Divan şiirimizin ustalarından okuduğu şiirlerin nasıl ruhunuza sindiğini, cereyan veriliyormuşcasına duyardınız. Benim şiir kumaşımda muthiş uyarıcı etkisi, onun duyarak bu okuyuşundan olmuştur! Kendi yaşıtlarından başlayarak gelen «cocuk sanatkÂrlar» keyfiyetinin karikaturize edilişi de, bendeki en buyuk etkilerinden! İşte adam, işte adamcıklar! Hele onun dil hassasiyeti...
Ruhumu Necip Fazıl?da bulduysam, «plÂstisite» zevkini, heyecanını ve davasını onunla idrak ettim!
-
Birkac kelimeyle bu eserin tertip şeklinden de bahsetmeliyim...
Paris'den tuten sıkıntıyı ve aşıladığı melankoliyi nesir tarzında ve şiir tadında veren bir kitabının takdimi makamındaki mektubunda Charles Baudelaire şoyle der:
? «Bu kucuk eserin başı, kuyruğu bulunmadığını soyleyenler biraz haksızlık etmiş olurlar. Oyle ya, bu eserde herşey aynı zamanda hem baş, hem de kuyruktur; tersine, ardarda alınsalar da bu boyle, obur turlu ele alınsalar da boyle. Bir duşunun lutfen, bu duzen hepimize, size, bana ve okura ne guzel kolaylıklar sağlayacak. İstediğiniz yerinden kesebiliriz; ben duşumu, siz musvetteyi, okur da okumasını...»
Biz de deriz ki, her bolumu ve her bolumdeki mustakil parcaları ayrı ayrı ve duzensiz olarak okuyabilecek okuyucu, yine de eserin ic sesinin butunluğunu duyabilecektir. Ancak yanlış anlamaya yol verebilecek bir tehlikeyi peşinen haber vermek gerek:
Her soylu ve cileli fikir ve sanat adamı, ilahî memuriyeti gereği cağından erken doğmuş ileri bir ruh mayasının sahibi olarak, idealle, icinde bulunduğu vasatın gerceği arasındaki celişmeyi yaşar. Ve, kaide olmasa da umumiyet itibariyle, muhatapların bonluğuyle kendi emeğini karşılaştırdığı zaman, biricik gıdasının husran olduğunu gorur. Bu caba niye? Her şeyden once hakikati oğrenme nimetini haketmeyen ve bu liyakatten yoksun adamlara, değil vermek, saklamak lÂzım! «Kendini beğendirme isteği» denecek ise, kendini beğendirmek istediğin keyfiyete bak, bu kolunun kanadının kırılmasına yeter! Şohret, şu, bu... Bunlar civcivlere ve bonlere mahsus iş ve bakış. Hicbir gercek sanatkÂr ve fikirci yoktur ki, kendi varoluş hakikatiyle isminin gorunuş şartı bitişik olmasın. Dikkat edilsin: Bugunku kereste yığınlarını nicin boyle değerlendirdiğimin olcusunu de veriyorum... Yine bu bakış icinde bir değerlendirme olcusu: Allah inancına dayanmadığı muddetce, soylu ve gercek bir kumaş sahibinin susması veya cıldırmasından başka yol yoktur! Susana veya cıldırana kadar hesaplaşması ileriye gitmemiş Allahsız sıhhatliler de, aslında bonluklerinin ifşacısıdırlar. Dostoyevski buna yakın mÂnÂda, sanatcının kaderine temas eder:
? «Kendi kendine konuşmak delilik ise; şu ortamda yine de yazmak, kendi kendine konuşmaktan başka nedir ki?»
Bunca izah boşuna değil... Daha once temas ettiğim gibi, Cevat Ulger (Karamehmetler) in belirli bir yerde yayınlanması duşuncesiyle ele alınmayan bu eserdeki yazıları, doğrudan doğruya ruh patlamalarının urunudur ve rastgele kÂğıt ve kağıt parcacıklarına hemen kaydedilmişlerdir. İcinde bulunulan anın hakkı! Mechule savrulan kağıtlar!
Birgun niye yazdığını sorduğumda şoyle demişti:
? «Bu da ruhî birşey... Bir başlıyorsun gidiyor, sonradan yazayım desen de gecmiş olsun!»
Yani yazmamak, hamile kadına «doğurma bekle!» demekten farksız ve «nicin?» diye sorulursa, gayesi kendinden ibaret.
Boylece «nicin?» tertip bahsine luzum gorduğumu de acıklama durumuna gelmiş bulunuyorum:
Herşeyden once, kendinde hurriyet hamleme zemin bulduğum bu buyuk sanatkÂrı, vefatından sonra ve iradî mudahalesi dışında değerlendirmek ve İBDA idrakini bu acıdan da verimlendirmek isterken, nebat adamların sahip cıkarken batırıcı kelliğine duşmemek şuuru... Bu yuzden kac turlu gozluk taktığımızı ve kac cepheden gosterdiğimizi takdir edin. Yazılar, mektuplar, dilekceler, şunlar, bunlar... Eğer kendi kendinden ibaret kalırlarsa, elbiseden adam karakterini cıkarmaya kalkmak gibi porsuyebilirler ve «o buyuk bu muydu?» gibi şişirme adam intibaına yol acabilirler. Her şeyden once Mimardı ve eserleri ortada. Şahsiyetine tuttuğum aynadan gorulmek uzere yazıları da burada; duşunceleri, mucadeleleri, şahsî işleri vs... Neticede, cağdaş Sinan?ın ruh dokusunu ceşitli yonleriyle, basit ve giriftliğiyle veriyor, onun «butun» terkibini tattırmaya calışıyoruz. Cunku o, toplum şahsiyetinin şekillenmesi icin kuşanılması ve maledilmesi gereken ana karakter cizgilerinden biridir. Biriydi demiyorum, biridir!
Oyleyse, nereden isterseniz oradan okumaya başlayabilir, değerlendirme merkezimize yol bulabilirsiniz!
Aralık 1984 Salih Mirzabeyoğlu
Cevad Ulger - Ritmin Gucu ve Ritme Davet
Sanat Kitapları1 Mesaj
●32 Görüntüleme
- ReadBull.net
- E-Kitap Forumları
- Sanat Kitapları
- Cevad Ulger - Ritmin Gucu ve Ritme Davet