Hoparlorun madeni ve cızırtılı sesi, yolcu salonunun basık ve akustiği bozuk duvarlarında yankılar yaptı. Yer hostesinin hoparlorden yukselen bet sesi, biraz da cağrı donatımının yetersizliğinden, kulakları tırmalıyordu.
Sedat İlker, okuduğu Milliyet gazetesini katlayıp, yapılan anonsu duymaya calıştı.
İyi işitememekle beraber bu cağrı, onun bineceği ucakla ilgili olmalıydı.
Gazeteyi trenckotunun cebine yerleştirip, ayağa kalktı.
Yolcular uc numaralı cıkış kapısının onunde toplanmaya başlamışlardı bile.
Etrafına bakınarak yurudu. Gozleri tanıdık bir sima aradı.
Oldu olası ucak yolculuğunu sevmezdi; lakin mesleği gereği sık sık buna katlanmak zorunda kalıyordu.
Korkardı ucmaktan. İstatistikler en az kazanın hava yollarında olduğunu belirtmelerine rağmen,
bu anlamsız korkuyu bir turlu uzerinden atmayı becerememişti.
(Kitabın Girişinden)