TÂRÎH-i CEVDET
تاريخ جودت
Ahmed Cevdet Paşa’nın (o. 1895) Osmanlı tarihine dair meşhur eseri.
Muellif: ZEKİ ARIKAN
1188-1241 (1774-1826) yılları arasındaki olayları kapsayan on iki ciltlik Osmanlı tarihi olup turunun en onde gelen eserlerinden biridir. Eser, Encumen-i DÂniş’in 1267 (1851) tarihli kararı ile henuz genc yaşta bulunan Cevdet Efendi’ye sipariş edilmişse de Encumen-i DÂniş’in kısa bir sure sonra kapanması yuzunden bu gorevlendirilmeyle ilgili irÂde-i seniyye, Meclis-i MaÂrif-i Umûmiyye’nin talebi uzerine 9 Muharrem 1270 (12 Ekim 1853) tarihinde cıkmıştır. I. cildin hÂtimesindeki acıklamaya gore muellif eserini hemen bu tarihte yazmaya başlamıştır (Neumann, s. 21). Burada eserin yazılış gerekcesi de belirtilmiştir. Buna gore 1187 (1773) yılına kadar matbu tarihler ve 1241 (1826) yılında Uss-i Zafer mevcut olmakla birlikte bunların arasında kalan tarihleri basılmamış olduğundan kaybolma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Bu durumda yazardan beklenen, doneme ait butun tarihlerin derlenip toparlanarak değerlendirilmesi ve eserin ozellikle, TezÂkir’deki ifadeye gore (IV, 39) herkesin rahatca anlayabileceği “kaba Turkce” ile kaleme alınmasıdır. Yazar mecazlı ve secili anlatım (inşÃ‚) sanatının tarih yazımında kullanımına karşıdır; eserde ortaya koyduğu dil ve uslûpla Âdeta gurur duyar ve bu alanda yeni bir cığır actığı kanaatindedir (Neumann, s. 20-21). Ellerinden iş cıkmayan ve sırf protokol sebebiyle bir araya getirilen kişilerden oluşan Encumen-i DÂniş’in yaptığı diğer siparişlerine rağmen ortaya cıkabilen tek calışmanın kendi eseri olduğunu da belirtir (TezÂkir, I, 13).
Bu gorevlendirmeden oturu ayrıca Suleymaniye muderrisliğine yukseltilen Cevdet Efendi eserini telife başladıktan sonra NÂilî Efendi’nin vefatıyla onun yerine vak‘anuvisliğe tayin edildi (18 Şubat 1855). Eserin II. cildi yedi ayda, III. cilt Kırım savaşı, evlilik, Metn-i Metîn gibi başka telifler sebebiyle iki yıl icinde tamamlandı ve hemen basıldı (1857). Osmanlı tarihinin başta gelen isimlerinden J. von Hammer-Purgstall, bazı yanlışlıklar icine duşmuş olsa da eserin ilk uc cildini takdir eden ve tanıtan iki yazı kaleme aldı (bk. bibl.). İlk cilt icin alınan irÂde-i seniyye sonraki ciltleri kapsayacak bicimde genişletildi. Ahmed Cevdet, bir yandan tarihini yazarken ote yandan belki tarih goruşunun derinleşmesine katkısı olabileceğini duşunerek PîrîzÂde Mehmed SÂhib Efendi’nin eksik bıraktığı İbn Haldûn’un Muḳaddime cevirisini tamamlayarak bastırdı. Ustlendiği ceşitli devlet gorevleri eserin diğer ciltlerinin kısa zamanda bitirilmesini engelledi. Ancak mÂzuliyetleri sırasında ve boş vakitlerinde eserini yazmak icin fırsat bulabildi. Daha sonraki ciltler ilk uc cilde gore muhtasar kaldı. Nitekim olaylar, tayinler, olumler, ozgecmişler gibi ana maddeler icinde tasnif edilen anlatım tarzı III. ciltte daha belirginken diğer ciltler farklı bir ozellik gosterir. III. cildin nihayetinde hÂtimenin arkasında yer alan zeyil kısmı da onun klasik tarih geleneğinden uzaklaşmak istediği izlenimini verir (Neumann, s. 26). IV. cilt onemli bir olayı baştan sona ele aldığından monografik bir tarzdadır. 1781-1791 yılları arasında Avusturya ve Rusya’ya karşı surdurulen savaş, yapılan mutareke ve barış anlatımlarıyla bu cilt Âdeta savaşın mustakil bir tarihi gibidir. Butunluk ancak araya giren I. Abdulhamid’in olumu, kendisi ve donemiyle ilgili biyografik verilere ve değerlendirmelere yer verilmesiyle bolunur. Bu anlatım tarihten ders cıkaran uzun bir hÂtime ile sona erer.
Eserin V. cildi tertip bakımından ilk dort ciltten ayrılmaktadır. Bu cildin başına kullanılan kaynakların bir listesi konulmuş ve Avrupa’nın siyasal durumunu acıklayan bir bolume yer verilmiştir. Sekiz yıllık bir aradan sonra 1286’da (1869) basılan VI. cilt, Fransız İhtilÂli sebebiyle Antikcağ’lardan o doneme kadar gelen bir Avrupa tarihi derlemesi ozelliğini taşır. Osmanlı tarihi Avrupa ve dunya tarihinin bir parcası olarak algılanır ve boyle takdim edilir (a.g.e., s. 32). VII ve VIII. ciltler 1288’de (1871) basılır ve daha onceki ciltlerde gorulen “Vekāyi-i Devlet-i Aliyye” başlığına artık yer verilmez. 1292’de (1875) yayımlanan IX. cilt 1226 (1811) senesi ortalarına kadar gelir. Sırp isyanı, Napolyon merkezli Avrupa’daki olaylar ve Kavalalı Mehmed Ali Paşa’nın Mısır’a hÂkim olması ana konuları teşkil eder. Bu ciltte Alemdar Mustafa Paşa’nın bir gravurune yer verilir. Daha sonraki baskılara konulmayan bu resim eserin tamamında bulunan iki resimden biridir. Diğeri Ziştovi barış goruşmelerini gosteren bir enfiye kutusu kapak kompozisyonu olup burada Osmanlı delegeleri icinde İbrÂhim İsmet Beyefendi de yer alır. Cevdet Paşa bunu, adı gecen zatın oğlu olan ve kendisi gibi Mustafa Reşid Paşa’nın siyasî kadrosu icinde yer alarak eserinin yazımında istifade etmek uzere zengin kutuphanesini kullanmasına izin veren (TÂrih, II, 102-103; TezÂkir, IV, 67), hatta bir arşiv belgesine gore projeyi bu şekilde desteklemesi kendisinden resmen istenen (Neumann, s. 18) ŞeyhulislÂm Ârif Hikmet Beyefendi’den almıştır. Bu resim 1309 (1891-92) baskısında (V. cildin son yaprağında) tekrarlanmıştır. TÂrîh-i Cevdet’in son uc cildi sekiz yıllık bir aradan sonra 1300 (1882) başlarında bitirildi ve iki yıl icinde yayımlandı (1882-1884). Eserin X ve XI. ciltleri tarihsizdir. Boylece eserin birinci baskısı tamamlanmış oldu. TÂrîh-i Cevdet’in ikinci basımına 1302-1303 (1885-1886) yıllarında yeni bir tertiple başlandı, ancak yazarın bicim ve kÂğıtla ilgili hoşnutsuzluğundan oturu yalnızca sekiz cildi neşredildi. Eserin 1309’da (1891) yeni duzenlemelerle yapılan ucuncu baskısı buyuk yenilikler icermektedir. Bu basımın I. cildinde seksen beş sayfaya sığdırılan mukaddime yeni bilgiler eklenerek oldukca genişletildi ve ilk cilt başlı başına bir giriş haline geldi. Onceki ciltlerde dağınık bicimde verilen kaynaklar da bu cildin başına alındı (I, 4-13).
Eserde olaylar sebep ve etkileriyle acıklanır ve bunlardan ders cıkarmaya yonelik bir uslûpla verilir. Hadiselerin oluşumu ve etkileri gerceğe uygun bicimde ele alınmıştır. Anlatımda pragmatik bir tarih yazımı goruşunun temsil edildiğini soylemek mumkundur. Bununla beraber olayların kesintisiz anlatımı muhtemelen yazım tekniği acısından birtakım sıkıntılara yol acmıştır. Zira daha sonraları vak‘anuvislerin kronolojik tasnif tarzı benimsenmiş, boylece hicrî senelere bolunmuş bir anlatım şekline gecilmiştir. Bu ozelliği bakımından eser onceki vak‘anuvis tarihlerinden pek ayrılmaz. Ancak eleştirel bakış ve olayların ele alınan zaman dilimleri icinde bir butun halinde işlenmesiyle onlardan ayrılır. Eserde kurumların cokuş sebepleri derinlemesine irdelenir. Bundan oturu imparatorluğun tarihi neredeyse muesseseler tarihi bağlamında ele alınır ve toplumu Batılılaşmaya goturen gelişmeler uzerinde durulur. Pek cok kavram, deyim ve konu bağımsız olarak işlenmiştir. Bunlar birer cerceve yazı niteliğini ve monografi ozelliğini taşır. İstitrat şeklinde butun ciltlere serpiştirilen bu ayrıntılar gercek bir araştırma urunudur.
TÂrîh-i Cevdet cok geniş bir kaynak taramasına dayanır. Ana kaynaklarının başında yazarın ağır bicimde eleştirdiği vak‘anuvis tarihleri gelir (I, 4-5). Cevdet Paşa, vak‘anuvislerin coğunun tarihin konusunu değiştirerek sayfalarını şiirlerle, hayallerle suslediğini yazar. Aynı zamanda seleflerini cuz’î ve kullî her şeyi eserlerine almakla suclar. Bununla birlikte kendisi de eski alışkanlıklardan kolayca sıyrılamaz; sayfalarına şiir parcaları serpiştirmekten, yangın, deprem, mevlid ve kılıc alayları, ricÂlin ozgecmişi, ceşitli hikÂyeler gibi cuz’iyata yer ayırmaktan kendini alamaz. Eserin diğer kaynakları arasında ozel tarihler, mecmua, lÂyiha, terÂcim-i ahvÂl kitapları, seyahatnÂmeler, sefÂretnÂmeler onemli yer tutar. Muahede metinleri, telhisler, arşiv belgeleri, hatt-ı humÂyunlar da ilk elden kaynaklar arasındadır. Pek cok belge ilgili ciltlerin sonuna eklenmiştir. Ote yandan Cevdet Paşa mezar taşları, vakfiye, sikke vb. malzemenin tarihin acıklanmasında ne kadar onemli olduğunu kavrayan Osmanlı tarihcilerinin başında gelmektedir. Musul yakınlarında yapılan arkeolojik kazılardan soz etmesi dikkati cekmektedir. Bir “fenn-i mahsûs” diye nitelendirdiği sikkelerin bircok onemli sorunların cozumune katkıda bulunduğunu vurgulamaktadır (I, 247); hatta butun Osmanlı paralarını gorduğunu soyler (I, 255). Kullandığı eserler, buyuk olcude Veliyyuddin Efendi Kutuphanesi’ne katılan Cevdet Paşa kitapları koleksiyonu icinde yer almaktadır. Cevdet Paşa, sozlu kaynakları da ihmal etmez. Zamanında yaşayan ya da olayların akışında etkili olanlardan yetişebildiği kimselerin tanıklığına başvurur.
Cevdet Paşa, Batı kaynaklarını da kullanmıştır. Onun tarih ve hukuka ait Fransızca eserleri anlayabilecek durumda olduğu acıktır. Geniş yer verdiği Avrupa tarihini yazarken Batı kaynaklarına başvurma gereğini duymuş ve sık sık bunlara atıfta bulunmuştur. Terekesinde Avrupa tarihiyle ilgili ceviri eserlerin bulunduğu gorulmektedir. Kendisine bu konuda duzenli notlar hazırlayanlar arasında devletler arası hukuk uzmanlarından Ali Şehbaz Efendi’yi ve ozellikle bir dunya tarihi cevirisi hazırlayıp Encumen-i DÂniş’e sunan Sehak Abru’yu anmak gerekir. Bununla birlikte Cevdet Paşa’nın yararlandığı Batı kaynaklarının tam bir listesini vermeye imkÂn yoktur. Ote yandan bu kaynakları ne derecede ve ne kadar sıhhatli kullandığının belirlenmesi ilginc sonuclar verebilir. Nitekim tarihinde ele aldığı son onemli olay olan Yeniceri Ocağı’nın ilgasına dair anlatımının başlıca kaynakları arasında yer alan Uss-i Zafer’den faydalanış bicimi bu eseri tamamen ve ciddi şekilde incelemediğini acıkca gostermektedir. Cevdet Paşa, HulÂsatu’l-kelÂm fî reddi’l-avÂm adını taşıyan eserden -kendi yakıştırdığı isimle Koca Sekbanbaşı RisÂlesi- geniş ozetler halinde uzun alıntılar yapar ve bu eserin mechul muellifini donemin yeniceri ileri gelenlerinden “Koca Sekbanbaşı deyu mÂruf birisi” diye takdim eder (VII, 289-290). Ancak kaynak kullanımındaki zafiyetinden oturu gunumuze kadar gelen bir yanlışlığın yerleşmesine yol acar. Zira Uss-i Zafer’i hic olmazsa ortalarına kadar okumuş olsaydı burada risÂlenin muellifinin vak‘anuvislik vazifesinde de bulunmuş olan Ahmed VÂsıf Efendi olduğunun acıkca belirtildiğini, ustelik soz konusu eserden parcalar da aktarılmış olduğunu gorecekti (Beydilli, sy. 12 [2005], s. 221-224). Vak‘anuvis tarihlerinde Avrupa tarihine pek az yer ayrılmıştır. ŞÃ‚nîzÂde Mehmed AtÂullah Efendi bu sınırı biraz aşmış, Batı’daki demokratik gelişmeler uzerinde durarak parlamenter duzenin yerleşmesinden soz etmiştir. Ahmed Cevdet Paşa ise Avrupa ve bir olcude dunya tarihine geniş yer vermiş, ozellikle Fransız İhtilÂli ile buyuk bir değişim icine giren Avrupa’nın aldığı yeni durumun Osmanlı Devleti’ne de buyuk etkisi olduğu yargısından hareketle (I, 163) olayların bir butun halinde işlenmesini zorunlu gormuştur. Bu anlamda VI. ciltle birlikte Osmanlı tarihini dunya tarihinin bir parcası olarak ele almaya başlar.
Yeni tertipte onemsiz de olsa bazı metinler cıkarılmıştır. Bunlar arasında ilk beş cildin sonundaki teşekkur ve ithaflarla duşurulen tarihler de vardır. İlk iki basım arasındaki metin farklılıkları etraflı incelemeye konu olmuştur (Neumann, s. 64-75). Bundan anlaşıldığına gore metin dışı bırakılanlar onemsiz ayrıntılardır. Dolayısıyla donemin genel havasından hareketle bu kesintilerin II. Abdulhamid devrinin sansurunun bir sonucu olduğuna dair yerleşmiş kanaatin mesnedi bulunmadığı acıktır.
Ahmed Cevdet Paşa’nın tarihciliğe en buyuk katkılarından biri de cağdaş kavramlara geniş yer vermesidir. Bunların başında efkÂrıumûmiye (opinion publique) gelmektedir (Tanpınar, s. 172). Oncelikle Fransız İhtilÂli’nde efkÂrıumûmiyenin belirleyici etkisi uzerinde durur (VI, 166). Yeniceriliğin kolaylıkla kaldırılmasını efkÂrıumûmiyenin bir zaferi gibi gosterir (XII, 164). Yine bu bağlamda Cevdet Paşa hukumetlerin duşurulmesinde efkÂrıumûmiyenin ağır bastığına dikkat ceker, artık zamanın değiştiğini ve halkın gozunun acıldığına işaret eder (TezÂkir, I, 20; II, 44; IV, 28, 148, 152). Diplomasi ve politika kelimeleri daha once Turkce’ye girmişti. Fakat bunları bicimlendiren ve yerli yerine oturtan yine Cevdet Paşa olmuştur. Tarihinde XVI. yuzyılda Avrupa’da kurulan ve halen gecerli olan bir “muvÂzene-i politika”dan soz eder (I, 218). Osmanlı Devleti’nin coğrafî, stratejik ve ekonomik konumunu goz onunde bulunduran Cevdet Paşa, yabancı devletlerin cıkarlarının yanında politikalarının da gereği gibi bilinmesini savunur (II, 290). Devletler arası ittifaklar her zaman ortak cıkarlar uzerine kurulur; bu da kendine ozgu bir dili olan diplomasiye dayanır (IV, 173, 211). Eskiden Avrupa ahvaline vÂkıf olmayan diplomatlarımızın aldana aldana aldatmayı oğrendiklerini, boylece siyasî ahlÂkın da değiştiğini soyler (IX, 269).
Cevdet Paşa eserinin yerli ve yabancı kaynaklarını eleştirel bir bakışla değerlendirir. Olayların derinliğine inip onlardan ibret almayı amaclar. Anlattığı olayların sebeplerini gelişmelerde arayarak bunların doğurduğu sonucları ortaya koymaya calışır. Bu bakımdan kendinden onceki Osmanlı tarihcilerinden buyuk olcude ayrılır. Tarihcinin son derece tarafsız olması ve doğruyu soylemesi gerektiği goruşundedir (I, 14; II, 16). Tarihte ortaya cıkan buyuk devrimlerin ve ilerlemelerin ozunu yakalamayı tarihin bir gorevi kabul eder (VIII, 338). Ele aldığı donemlerin tenkidini yaparken aynı zamanda yaşadığı devrin de tenkidini yapmakta olduğu Ahmet Hamdi Tanpınar tarafından tesbit edilmiş (19 uncu Asır Turk Edebiyatı Tarihi, s. 172), en son Neumann tarafından ayrıntılı bicimde ortaya konmuştur. Ozellikle ilmiye sınıfının ıslah kabul etmez durumu, kendi haline terkedilmesi ve temel siyasî konulardan uzak tutulması gerektiği hususu donemine yonelik eleştirel bir bakışı belirler. Aynı şekilde III. Selim’in hal‘ ve katlinin anlatımında Abdulaziz’in Âkıbetine yapılan bir telmihin gizliliği belli olmaktadır (Neumann, s. 99, 104 vd.). Bununla beraber Cevdet Paşa, tarihinde kendisinin de mimarlarından biri olduğu Tanzimat’ın savunucusu kimliğini taşır, genelde o devrin bakış acısıyla yazar, tarihten verdiği orneklemelere onu savunmak icin başvurur; dolayısıyla kendi doneminin reform siyaseti Âdeta tarihinde anlattığı olayların uzantısı veya sonucu gibidir (a.g.e., s. 208, 216, 217). Cevdet Paşa bu durumu yer yer acıkca ifade eder. Boylece Tanzimat’a tarihî bir tutarlılık kazandırır ve onun Osmanlı geleneğinin bir parcası haline gelmesine yardımcı olur. Reformların yabancılığını giderir ve gelişmenin doğallığına vurgu yapar. Doğru onlemlerin alınması halinde en olumsuz şartlar dahilinde bile devletin kurtuluşu icin bir cıkış yolu bulunacağı mesajını verir. Bu şekilde İbn Haldûn’daki kacınılmaz son ve felÂket karamsarlığını curutmeye yonelmiş olarak tarihî bir vazife ifa eder (a.g.e., s. 218). Ahmed Cevdet Paşa, NÂmık Kemal’in Turk edebiyatına soktuğu vatan kavramına modern anlamda geniş bir icerik kazandırmıştır (I, 16; II, 82, 248).
Gunumuzde de kendi kaynaklarını golgede bırakacak derecede onemli bir başvuru eseri halinde kullanılan Tarîh-i Cevdet yazıldığı donemde aydınlar arasında geniş ilgi uyandırmıştır. Bu konuda Viyana sefiri SÂdullah Paşa ile NÂmık Kemal’in eleştirileri ve Cevdet Paşa’nın bunlara verdiği cevaplar, yaptığı acıklamalar buyuk bir değer taşımaktadır (TezÂkir, IV, 216-224). (BKZ: https://islamansiklopedisi.org.tr/tarih-i-cevdet[/HIDE])
Ahmet Cevdet Paşa-Tarih-i Cevdet (12 Cilt)
Osmanlıca, El Yazması Eserler0 Mesaj
●57 Görüntüleme
- ReadBull.net
- E-Kitap Forumları
- Edebiyat Eserleri
- Osmanlıca, El Yazması Eserler
- Ahmet Cevdet Paşa-Tarih-i Cevdet (12 Cilt)
-
18-07-2022, 23:34:48