• 18-07-2022, 20:44:10
    #1




    1992 yılında 1921 Anayasası adlı kitabım (Ankara: Ataturk Araştırma Merkezi, 1992) yayınlandıktan bu yana, bunun bir takipcisi olarak 1924 Anayasası uzerinde bir calışma yapmak, hep zihnimdeki projelerden biri olmuştur. Gercekten, 1924 Anayasası?nın anayasa tarihimizde onemli, ancak biraz da paradoksal bir yeri vardır. Bu anayasa, TBM M ?nin hemen butun uyelerinin M ustafa Kemal Paşa?nın kurduğu Halk Fırkası uyelerinden oluşmasına rağmen, Anayasa uzerindeki Meclis goruşmeleri, kayda değer bir tartışma hurriyeti icerisinde gecmiş, Anayasa Komisyonu?nun (Kanun-u Esasî Encumeni) Cumhurbaşkanı?na geniş yetkiler tanıyan bircok onerisi, milletvekillerinin coğunluğunca şiddetle eleştirilerek sonucta reddedilmiştir. Başka bir paradoks, bu Anayasa?da, birkac ay sonra konsolidasyon surecine girecek olan otoriter tek-parti rejimini cağrıştıracak hicbir izin bulunmamasıdır. Gercekten Anayasa, coğulcu (pluralist) değilse de, o gunun hÂkim anlayışı olan ?coğunlukcu? demokrasi anlayışına tamamen uygun olarak hazırlanmış, bu anlayışın sonucu olarak, mutlak ve sınırsız yetkili bir yasama organı yaratmıştır.

    Ucuncu bir paradoks, 1946 ve sonrasında cok-partili hayata gecilirken, bu Anayasa?nın noktasına ve virgulune bile dokunulmamış olmasıdır. Bunda elbette, Anayasa?nın demokratik bir ruhla hazırlanmış olmasının buyuk etkisi vardır. Gene de, aynı Anayasa?nın hem otoriter bir rejimin, hem cok-partili demokrasinin temel kanunu işlevini gormesi, otoriter rejimlerden demokrasiye gecişlerde cok istisnaî bir durumdur. Son onyıllarda başka ulkelerdeki demokratik gecişler, genellikle ya tumuyle yeni anayasaların yapılması ya da mevcut anayasanın radikal şekilde değiştirilmesi yoluyla gercekleşmiştir.



    Gizli İçerik:
    Gizli içeriği görmek için mesaj yazmalısınız.