• 18-07-2022, 19:17:38
    #1



    Ramazan ayı geldiğinde memleketin en carpıcı motiflerinden birini, iftardan sonra cami minareleri arasında yanan mahyalar oluşturur. Yazıyla ışığı birleştiren mahyalardan yayılan deyişlerden biri, cocukluğumdan beri hic değişmeden her yıl yeniden belirir. “Din hayattır” diye bir ay boyunca minarelerin arasından sokaklara akıp duran bu deyiş, garip bir şekilde hem huzur hem de tatlı bir urperti verir insana...

    İnanan bir kalbin ve zihnin sesidir bu. Hayatın dinden, onun "oznesi"nden kaynaklandığını anlatır. Hayat, "99 guzel ismi"nden biri de "Hayy" olan Allah’tan cıkar. Boyle inanılır ve duşunulur. Ama "aktuel" olana ilişkin gozlemler, hayatı dine bağlayan bu bakışın tersine duşunmeye kışkırtır insanı. Ne aynı toprak uzerinde eskiden yaşanan din şimdikine benzer, ne de iki ayrı yerde yaşanan ‘aynı’ din birbirine benzer. Zaman ve mekÂndaki farklı hayat bicimleri dinsel yaşantıyı belirler, ona yeni bicimlenmeler kazandırır. Hayat dinden değil, din hayattan cıkar.

    Bu kitap, dinin hayattan cıktığına, "insanın dini yaptığı"na "inanan" antropolojik bir bakış acısının urunu.


    Gizli İçerik:
    Gizli içeriği görmek için mesaj yazmalısınız.