• 18-07-2022, 04:33:57
    #1



    "Dunya, bencilliğin ve kabalığın karanlığında yolunu bulmaya calışıyor. Bilgi kotu bir vicdana satılmış, iyilik fayda adına yapılıyor. Doğu ve Batı, bir ofke denizinde kafalarını tokuşturan iki ejderha gibi hayat cevherini yeniden elde etmek icin nafile uğraşıyor. Buyuk felaketi tamir etmesi icin yeniden bir Niuka'ya ihtiyacımız var; o buyuk yeniden doğuş gunun bekliyoruz. Bu arada, bir yudum cay icelim..."

    Monet'nin bir resmini gun ışığında gorebilir misiniz, evirip cevirebilir misiniz onu? Peki sudan yansıyan ay ışığında nasıl gorunurdu acaba? Bilemiyoruz, cunku Batılı anlamında sanat, ancak kuyrukta beklediken sonra icine girebilidiğimiz, taş zemininde topuklarımızı tıkırdattığımız, bir ucundan obur ucuna yuruyene dek ayaklarımıza kara suların indiği, "muze" denen binalara hapsedilmiştir. Biz bir Monet resmini, ancak, o da eğer yeterince "kulturlu" ve yeterince seckinsek, "doğru" ışık altında ve "doğru" acıdan gorebiliriz. Oysa, Crispin Starwell, bize Batı dillerindeki "sanat" sozcuğunun antik Yunan, Cin ve Hint kulturlerindeki karşılığının, "yaptığına kendini vererek ve maharetle yapmak" nosyonuna denk duştuğunu anımsatıyor. Yani Batı-dışı kulturlerde sanat, kişinin dunyayla arasına bir mesafe koyarak dunyaya bir cercevenin ardından bakması değil, dunyayla butunleşmesi, kendini dunyaya acarak onunla bir olması demektir. İşte bu yuzden, Japon kulturunde avlanmak bir sanattır; Navajo kulturunde sağaltım bir sanattır.

    Yaşam kendini dunyaya acmak ve cevreyle butunmeşmek demek olduğu icin, butun dunya tinsel geleneklerinde, yaşamak bir sanattır.
    Sartwell, Edepsizlik, Anarşi ve Gerceklik'te kendimizi olana acmayı, kendimizi gercek olarak yaşamayı onermişti bize; acılardan kacarak değil, kendimizi akışa bırakarak acılara katlanmayı; bedenimizi ve aklımızı aşka teslim etmeyi... Yaşama Sanatı'nda da bir sanat olarak yaşamayı oneriyor. Konfucyus'ten Heidegger'e uzanan bir duşunce geleneğini izleyerek, kendimizi yaptığımız işe vermenin, yaptığımızla bir olmanın ve boylece kendimizi bilmenin yollarını gosteriyor bize. Sanatı, muzelerden cıkarıp gundelik hayata iade ediyor; akılla duyguyu, teknolojiyle doğayı barıştırıyor. Sanat ve zanaat ayrımının aslında Batı duşuncesinin bir kuruntusu olduğunu gosteriyor; cay ustasını, comlekciyi, ressamı, blues şarkıcısını ve fırıncıyı kaynaştırıyor. Boylece, bu dunyanın bir parcası olduğumuzu, dunyadaki şeyler arasında bir şey olduğumuzu hatırlıyoruz. Yeni yetme bir heyecanla, yaşama sanatını keşfediyoruz.

    Hepimiz birer sanatcıyız. Oyleyse, birer yudum cay icelim...


    Sayfa Sayısı : 175

    Baskı Yılı : 2000


    Gizli İçerik:
    Gizli içeriği görmek için mesaj yazmalısınız.