

Sevgili melekler,
En son Yaprak Dokumu adlı diziyle ekranlarda gorunen Başak Sayan son gunlerde cıkardığı ikinci kitabının heyecanını yaşıyor.Unlu oyuncunun uc genc uzerinden aşkı ve bağlılığı sorguladığı Bağlanma Korkusu, 1 Temmuzda raflarda olacak.
Aşağıda Gulbahar Karakuş'un yaptığı roportajı okuyacaksınız..
Aşk ve Baştan Cıkarma Uzerine gecen yıl cıkmıştı. İkinci kitap icin de cok fazla beklemediniz...
- Bu benim zaten aklımda olan bir hikÂyeydi. Sadece kafamda şekillendirmem, karakterleri oturtmam gerekiyordu. O biraz zaman aldı. Aynı esnada Yaprak Dokumu dizisinin cekimleri olduğu icin her gun oturup yazamadım. Aralık ayında dizi bitince, gunde altı-yedi saat sadece Bağlanma Korkusu uzerinde calıştım. Nisan ayında da bitirdim.
İlk kitabınıza gelen yorumlar nasıldı? İyi olmalı ki ikinci icin sizi teşvik etti...
- İlk kitap hakkında guzel yorumlar aldım ve o kitap bana koşe yazılarını armağan etti aslında. Cunku ondan sonra koşe yazarlığı teklifi geldi. Ama ben ikinci kitaptan daha umutluyum ve daha heyecanlıyım, cunku cok calıştım. İlk kitap bir tez hazırlar gibiydi, şimdi ise heyecandan geceleri uyuyamıyorum.
Kitap ne zaman cıkıyor?
- 1 Temmuzda kitapcılarda olacak.
Peki, kitap yazma fikri ilk ne zaman oluştu?
- Cocukken... Ama zamanla kayboldu. Yine de yazı yazmaktan hicbir zaman vazgecmedim. Tabii kendim icin yazıyordum, bunları ortaya cıkarmak gibi bir kaygım yoktu. İki sene once, yazdıklarımı okuyan yakınlarımın teşvikiyle kitap cıkarmaya karar verdim.
Kitabınız, Cem adlı playboy uzerine kurulu. Neden hikÂyeyi bir erkek karakter uzerinden anlatmayı tercih ettiniz?
- Cem bir playboy değil. Başarılı bir reklamcı, ilgi goren bir adam. Fakat aşkı zayıflık, evliliği de ilkellik olarak goruyor. Ona gore hayat cok kısa ve bu zaman, derin ilişkilerle gecirilmeyecek kadar kıymetli. O tarz ilişkilerin icine girmek, hayatı kacırmasına sebep olacakmış gibi hissediyor. Gercek hayatta da boyle insanlar var. Hatta yeni neslin hastalığı neredeyse bu. O yuzden evlilik, modası gecmiş bir kurum gibi algılanmaya başlandı... Kitabımda bağlanma korkusu erkek uzerinden anlatılmıyor. Karakterlerimden Cemin cok belirgin ozelliği bu sadece. Tamam, boyle kadınlar da var ama daha cok erkeklere ozgu bir davranış şekli bu. Bağlanmak, kadına kucukluğunden beri empoze edildiğinden, onlar icin bir gereklilik.
BİR YAKINIMDAN ETKİLENDİM
İlk kitabınızda gercek hayattan kesitlere yer vermiştiniz. Bağlanma Korkusuna da sizi etkileyen olaylar yansımıştır o zaman...
- Tamamen kurmaca bir hikÂye ve gercek değil. Ama yola cıkışım, bir yakınımdan etkilenmemle oldu. O da boyle bir olay yaşadı. Yıllarca uzun bir ilişki yaşamadı ve evlenmedi, cunku cok populerdi. Bir davası vardı uğrunda koşturduğu. Surekli Once şunu yapayım, bunu yapayım diyordu. Ve bir gun geldi, sevdiği insanı kaybetti. Bir keresinde karşımda ağlamıştı, cok etkilenmiştim.
Sizin evlilik hakkındaki duşunceniz nedir? Evlilik onceden bana uzaktı, cunku ozgurluğumu gec elde etmiştim demişsiniz. Şimdi yakın mı?
- Benim babam asker, annem de oğretmendi. Cok katı bir disiplin icinde buyudum. 18 yaşıma dek, İstanbula gelene kadar uzerimde ciddi bir baskı vardı. Her şey yasaktı bana. Universite donemimde de ailem oyunculuk yapmamı istemedi, bezdirme politikası uyguladılar. Butun bunlarla tek başıma başa cıkmak zorunda kaldım. Belki benim yerimde başkası olsa geri donerdi Ankaraya ama ben ozgurluğumu kazanmak icin devam ettim. Bu nedenle evlenmek, o gune kadar uğruna cabaladığım her şeyi yerle bir etmek demekti. Evlilik o yuzden uzaktı. Bundan birkac sene once de erkek arkadaşımla bir opuşme sahnesi yuzunden sorun yaşadık ve ayrıldık. Annem o zaman bana Herhalde bu adam yuzunden bu sahneyi cekmezlik yapmayacaksın. Bu iş uğruna yıllarca bizimle konuşmamayı goze aldın. Şimdi butun bunları elinin tersiyle itmeyi mi duşunuyorsun dedi. Haklıydı, benim hayatıma girecek adamın once işime saygı gostermesi lazım... Oyle bir korkum vardı, şimdi bunu yendim. Beni anlayan ve benim anlayabildiğim biriyle hayatımın sonuna kadar beraber olabilir miyim bilmiyorum ama hayat arkadaşlığı cok ozel bir kavram ve onu yaşamayı istiyorum. Kitabımda da bunu sorguluyorum aslında...
SENARYOSU YAZILIYOR
Bağlanma Korkusunun filmi de cekilecekmiş, doğru mu?
- Senaryosu yazılıyor şimdi. Goruştuğumuz birkac kişi var. Kısmet tabii... İnsanlar once bir kitabı sevsinler, filme ondan sonra bakacağız. Benim yazdığım her kitabı senaryo haline getirmek gibi bir isteğim yok, bu durum sadece Bağlanma Korkusu icin gecerli. Cunku insanlara Bir dakika, hey, durun! demek, şunu anlatmak istiyorum: Hayat cok hızlı akıyor ama bundan 30 sene sonrasını hicbirimiz bilmiyoruz. Onumuze gelen fırsatları elimizin tersiyle itip geciyoruz, fakat yaşlanınca ne olacağını bilmiyoruz...
Sadece yaşlılığı duşunerek evlenmek, o doneme yatırım yapmak, ikiyuzluluk olmaz mı?
- Kitap da bunu sorguluyor zaten. Hayat boyle bir şey. Kimse yaşlandığı zaman kendini yalnız hissetmek istemez. Belki de benim en buyuk korkum yaşlanmak ve yalnız kalmak olduğu icin bunu yazdım... Yaşlanmaktan kastım şu goruntumu kaybetmek değil. Bana haz veren, yapmaktan zevk aldığım bir suru şey var. Amaclarım, hayallerim var. Bunları gercekleştirmek icin başka şeyleri hep erteledim. Fakat bir sure sonra bana zevk veren her şey anlamını yitirecek, cunku hicbir şey sonsuza kadar surmez. O zaman hayat ne olacak? Hayat, başka turlu akıyor olacak...
O TEŞEKKURU YAZMALIYDIM
İki kitap ve koşe yazılarınızdan sonra oyunculuğu bırakmayacaksınız değil mi?
- Hayır, şu an yeni projeler icin goruşmeler yapıyorum. Senaryo konusunda secici davranıyorum, cunku yapacağım işin cok doğru olmasını istiyorum. Bundan sonra yapacağım işin bir oncekinden ustte olması gerekiyor. Doğru hikÂye ve doğru karakteri bulmaya calışıyorum.
İlk kitabınızın arkasında Ahmet Hakanın yorumu vardı, Kitabı okudu ve yazdı demiştiniz. Teşekkur yazısında da Ahmete teşekkur ederim yazmışsınız. Bu teşekkur yazısını koyarak haber olacağınızı biliyordunuz sanırım, aşk dedikodularının tekrar cıkacağını da...
- Teşekkur yazısını koydum, cunku kitabın adını koyma aşamasında cok buyuk yardımı dokundu. Benim kafamda başka isimler vardı, o yuzden o teşekkuru yazmak zorundaydım. İki kişiye teşekkur ettim; biri yayın yonetmeni, diğeri de o.
Benim icimdeki, kendimin bile bilmediği gizli kalmış bir yeteneğin ortaya cıkmasına neden olduğu icin... diyorsunuz teşekkur yazınızda. Yazmaya sizi Ahmet Bey teşvik etti diyebilir miyiz?
- Ben bunları cok konuşmak istemiyorum aslında. Zaten orada yazdım. Gerektiği anlarda gerektiği gibi destekledi, bunun icin teşekkur ettim sadece.
NE KADAR KAVGA O KADAR AŞK
Kitapta aşkın tanımları da var. Sizce aşkın tanımı var mı?
- Aşkın tanımı herkese gore farklıdır. Kitaptaki Bahar karakterinin aşktan anladığı şu mesela; Belki de aşk, hic gelmeyeceğini duşunduğun birini beklemekten hic vazgecmemektir. Aşkın en gizemli tarafı, tam olarak bir tanımının olmaması... Huzursuzluktur aşk. Bir ilişkinin icine huzur girdiğinde, orada aşk kalmıyor aslında. Ne kadar gelgit, kavga gurultu varsa, o kadar aşk vardı. Kalp atışı gibi. Hani hastanelerdeki cihazlarda kalp atışı gorunur ya, onun gibi inişli cıkışlı bir şey benim icin aşk. Hayat da oyle bence, benim hayatım hicbir zaman duz bir cizgi olmadı.
HERKES CAKARAK GUNDEME GELİYOR
Koşe yazısı yazmaya devam ediyorsunuz. Medya bir cadı kazanı demişsiniz ama icinde olmaya da devam ediyorsunuz...
- Bir sene oldu yazmaya başlayalı. Gayet guzel gidiyor. Bir şekilde kendimi yansıtan bir format oluşturduğuma inanıyorum. Eleştirilen konumundan eleştiren konumuna gecmek de keyifli. Mesleğim gereği bu dunyanın icindeyim. Ve bu dunyada herkes birbirine deyim yerindeyse cakarak gundeme geliyor. İnsanlar sorunlarını anlatmaktansa, birbirlerinin yazılarını okuyup Hadi ona cakayım diyorlar. Bir de kendilerini Tanrı zannetme durumları var. Bu yuzden kaynayan bir kazan burası. İki camia icin de acayip derler ama obur tarafta arkadan hancerleme durumu olmaz.
Oyuncular arasında da basına demec verme, arkasından konuşma gibi durumlar olmuyor mu?
- Sırtından bıcaklamaları pek gormedim ben. En azından benim etrafımda yoktu boyle şeyler.