Anadolu Alevisi kendini yaratan "toplumsal gereksinmenin" dışına taşınarak kimliğinin ipuclarını, İslamın ozkaynaklarında aramaz. Tam tersine, toplumsal bilincin yerine yerleşen koktendinci "ilahi ideolojiyi"; bu ideolojinin "yere indirilmesiyle" nesnelleşen "kul kimliğini"; nesnelleşen kul kimliğinin siyasallaşmasıyla iktidara uzanmaya calışan "teokratik kolektif kimliği" kırmak; demokrasi ve laikliği kurmak icin İslamın ozkaynaklarını "bÂtıni" bir sorgulamaya "yatırır".
Bir aydın, her turlu idealizmle hesaplaşmış olmanın aydınlığında durarak; Buyruk gibi "tasavvufla" kutsanmış bir yapıtı "kirli" gormek hakkına sahip değildir. Daha doğrusu boylesi bir yaklaşım icerisine girmek gucsuzluğun, birikim eksikliğinin, ilgisizliğin, kucumsemenin dışa vurumu biciminde kendini gosteren bir aydın "oportunizminden" başka bir şey değildir.
Kaldı ki İmam Cafer Buyruğu; inancın akıl alanına taşındığı, aklın one alındığı bÂtıni bir zeminde koktendinci inanca bir manifesto niteliği taşıyan "Kırklar Soylencesi" ile başlar. Giderek bÂtıni inancın kutsadığı nesnel evrene yonelerek bÂtıni kimlikleri kurumları, bunların yaşama calışma ilkelerini acıklar. Bu kimlikler ve kurumlar aracılığıyla toplumsal yaşamın geleceğine yonelik kestirimde bulunarak sonraları Şeyh Bedreddin tarafından "Yarin dudağından gayri her şey her yerde ortak olmak icin" ileri ozdeyişiyle daha kesin cizgilerle acıklanan kÂmil toplum projesinin ilk prototipini, "Rıza Kenti" orneğiyle carpıcı bicimde verir
ALINTIDIR...