Oral Calışlar'ın Radikal Gazetesinde hazırlamış olduğu "Aleviler" yazı dizisi nedeniyle Diyanet İşleri Başkanlığına yonelttiği sorulara Başkan Yardımcısı Prof. Dr. İzzet ER tarafından verilen cevaplardır.
1) Diyanet İşleri Başkanlığı, "Aleviler"i bir inanc grubu olarak nasıl tanımlıyor?
2) Aleviler Diyanet?e gore bir mezhep midir?
3) Cemevleri bir ibadet yeri olarak kabul edilebilir mi?
4) Diyanet İşleri Başkanlığında bir Alevi bolumu kurulmasını ister misiniz?
5) Liselerde zorunlu din derslerinde ?Aleviler? ile ilgili bilgiler eklendi, Alevi orgutleri bunu doğru bulmadıklarını soyluyorlar, Aleviler?e ilişkin tanımlamaların Alevilerle birlikte yapılmasını istiyorlar. Başkanlığınız bu talebi nasıl karşılıyor?
6) Alevi koylerine cami yapılması eleştiri konusu oluyor, sizin bu konudaki yaklaşımınız nedir?
CEVAPLAR
1-2) ?Diyanet İşleri Başkanlığı ?Aleviler?i bir inanc grubu olarak nasıl tanımlıyor, Aleviler Diyanet?e gore bir mezhep midir??
Doğru bilginin esas alınması gerektiğini her zaman vurgulayan ve bu bağlamda bilimsel bilgiyi merkeze alan Diyanet İşleri Başkanlığı, kulturel kimliğimizin onemli bir parcası olan ve ulkemizin sosyal, kulturel ve tarihi yapısının oluşumunda onemli bir yere sahip bulunan ve Bektaşiler, Erdebil Sufiyan Sureği Talibleri, Tahtacılar, Hubyarlılar, Dede Garkınlılar, Ağu İcenler, Baba Mansurlular, Kureyşanlılar, Sinemililer vb. gruplardan oluşan topluluklar icin bir ust adlandırma olarak kullanılan Alevilik (ki yaygın olarak Alevilik ve Bektaşilik şeklinde kullanıldığı gorulmektedir) ile benzeri oluşumları, İslam ici oluşumlar ve İslam?ın tarihi surecte ortaya cıkmış zenginlikleri olarak gorduğunu ceşitli vesilelerle sıkca beyan etmiştir ve etmektedir.
Ancak Başkanlığın bu yaklaşımı, herhangi bir acıdan yapılan bir tanımlama veya değerlendirme değil, dinin metodik bilgisini ve asırların ortak tecrubesini yansıtan bir durum tespitidir. Diyanet İşleri Başkanlığı tanımlama yapan, vatandaşları kategorilere ayıran ve ceşitli tanımlama ve kategorileştirmelere gore değerlendirme yaparak hizmet ureten bir kurum değildir. Bunun icin de Başkanlık sadece yukarıdaki tespiti ifade etmekle yetinmekte, ayrıntı teşkil eden acıklama ve değerlendirmelere girmemektedir.
Ote yandan, hem tarihsel surecte farklı bolgelerde ceşitli geleneklerin etkisiyle oluşan Aleviliğin homojen bir yapı arzetmemesi, hem de gunumuzde Alevi geleneğinin ve algılamasının bolgeler ve ocaklar arasında belli farklılıklar taşıması yanında, yurt icinde ve dışındaki Alevi orgut ceşitliliğinin sonucu olarak farklı Alevilik tanımları ve yaklaşımlarının serdedilmesi, Alevilikle ilgili genellemeyi ve değerlendirmeleri zorlaştırmakta, bu durum ayrıca temsil sorunu başta olmak uzere bir takım tartışmalara da yol acmaktadır. Dolayısıyla boyle bir ortamda yapılacak tanımlamanın belli olcude goreceli olacağı izahtan varestedir. Bu konuda en sağlıklı yol, bilimsel bilginin hakemliği ve din alanında da doğru bilginin hakemliğinin uzlaştırıcı bir rol oynayacağıdır.
Diyanet İşleri Başkanlığının temel gorevlerinden birisi, toplumu İslam Dininin inanc, ibadet ve ahlak ilkeleri konusunda aydınlatmak ve bilgilendirmektir. Din bilimlerinde kabul goren genel gruplandırmaya gore inanc grubu denildiğinde din, mezhep ve mistik yapılanmalar (ki son kategoriyi İslam toplumlarında daha cok tasavvuf ekolleri oluşturur) olmak uzere başlıca uc unsur akla gelmektedir. Dolayısıyla ?Alevilerin inanc grubu olarak nasıl tanımlandığı? bicimindeki sorunuza, Aleviliğin nasıl değerlendirilmesi gerektiğiyle alakalı bilimsel kriterlere gore ortaya konmuş calışmalar dikkate alınarak bir cerceve cizilebilir:
Tarihsel tecrubeyi ve dinin ana kaynaklarının acık bilgisini esas alan bilimsel calışmalar, İslam?ı din, Hz. Muhammed?i son peygamber, Kur?an?ı kutsal kitap olarak kabul eden Alevilik ve Bektaşiliğin, ayrı bir din olarak ifadelendirilemeyeceğini ortaya koymaktadır. Nitekim Alevilik ve Bektaşilik hakkında alan araştırmalarına dayalı olarak yapılan calışmalar, adı gecen yapıya mensup kesimlerin buyuk coğunluğunun, kendilerini İslam, hatta ?İslam?ın ozu? olarak gorduklerini beyan etmektedir. Bu cercevede Alevilik ve Bektaşilik İslam ici bir zenginlik olup onun ayrı bir din gibi algılanması ya da İslam dışı olarak nitelendirilmesi, hem bilimsel verilere ve tarihsel tecrubeye, hem de bizzat Alevi ve Bektaşi geleneğine aykırı gorunmektedir.
Alevilik ve Bektaşiliğin esası olarak kabul edilen ve orijinal olarak ?Ucler? şeklinde isimlendirilen ?Hak, Muhammed, Ali? kalıbı, İslam tasavvuf ekollerinin temel kabullerinden biri olan ?Uluhiyet, Nubuvvet, Velayet? prensibinin ifade şekli olarak gorulmektedir. Aynı zamanda, Tanrı-Evren/İnsan ilişkisinde daha cok ?Vahdet-i Vucut? anlayışının hÂkim olması gibi hususlar sozu edilen yapının, İslam duşunce ekollerinde bu prensipleri esas olarak kabul eden benzerleriyle aynı kategoride değerlendirilmesini gerektirmektedir.
Menakıbnameler ya da Velayetnameler?in bir velinin yaşadığı cevreyi ve kerametlerini, Makalat, Buyruklar ve Erkannameler gibi eserlerin de tasavvuf hayatında yurutulmesi gereken adab-erkanı ele alması nedeniyle, Alevi ve Bektaşi literaturune ilişkin akademik calışmalar, bu eserlerin, tasavvuf hayatı ve İslam mistik duşunce geleneği cercevesinde kaleme alınan eserler olduklarını ortaya koymaktadır.
Ayrıca, Alevilik ve Bektaşiliği benimseyen ve gereklerine gore davranan toplulukların bu yapı icerisindeki ilişkilerinin, dedeler-talipler ve pir-murşid-dede-talip-derviş hiyerarşisi icerisinde şekillenmesi de, Aleviliğin tasavvufi duşunce geleneği icinde değerlendirilmesini isabetli kılmaktadır.
Tasavvuf tarihi ile ilgilenen bilim adamlarının, tasavvuf ekollerinin fiilî, insanî, fikrî ve maddî birtakım ortak unsurlar ihtiva ettiğine işaret ettikleri, bu ortak unsurların neler olduğu konusunda da inabe-biat, seyr-u sulûk, zikir, silsile, tekke, mensuplar arasında dini hiyerarşinin bulunması gibi hususları sıraladıkları gorulmektedir. Bu cercevede, Alevilik ve Bektaşilik'te: ?İkrar Verme Cemi?nin bir inabe-biat uygulaması olması;kişinin insan-ı kamil olarak yetiştirilmesi (seyr-u sulûk) icin gerekli adab ve erkanın dort kapı-kırk makam cercevesinde oluşturulması; ibadet hayatının temeline oturtulan ve icinde ?tevhid? bablarıyla beraber 12 hizmet uzerinden yurutulen ?cem?in bir zikir toplantısı olması; silsilelerin (şecere) Hz. Ali?ye ulaştırılması suretiyle ?silsiletu?z-zeheb? denilen bir silsile kabul edilerek bu olgunun ?el ele el Hakk?a? olarak isimlendirilmesi; geleneksel anlamda Alevilik ve Bektaşiliğin, ana ocak ve buna bağlı alt ocaklar ve bunların bağlı oldukları tekkelere gore yapılanmasından hareketle Alevilik ve Bektaşiliğin tasavvuf hareketi olarak değerlendirildiği gorulmektedir.
Aynı zamanda, cem esnasında dini duyarlılığı, bağlılığı ve coşkuyu sağlamak icin okunan deyiş ve nefeslerin, ilahiler ile aynı mahiyette kullanılması; temel ahlaki prensiplerin, diğer tasavvuf ekollerinin de benimseyip ?edeb ya hû? kalıbında formule ettikleri eline-diline-beline sahip olmak kabulu cercevesinde şekillendirilmesi; ?mûtû kable en temûtû/olmeden once olun?, ?hasibû kable en tuhÂsebû/hesaba cekilmeden kendinizi hesaba cekin? anlayışlarının gorgunun gerekcesi olarak kabul edilmesi; Alevilerin gerek temel kaynak olarak kabul edilen eserlerinde, gerek ozanların deyişlerinde ve gerekse Alevilerce kaleme alınan kitaplarda kullanılan dort kapı-kırk makam, uc sunnet-yedi farz, velayet, evliya, ermek, ermişlik, kutb, ilham, kuntu kenz vb. ornekleri coğaltılabilecek kavramların ana iskeleti oluşturduğu terminoloji goz onune alındığında, Aleviliğin bir ?tasavvuf hareketi?, dolayısıyla İslam icinde ve ana hatlarıyla burhan, beyan ve irfan şeklinde tasnif edilen İslam duşunce geleneklerinden irfani gelenek icerisinde değerlendirilmesini gerektirmektedir.
3) ?Cemevleri bir ibadethane olarak gorulebilir mi??
Bilindiği gibi, ?Cemevi? isminin ?Meydan Evi, Kırklar Meydanı, Meydan Odası? vb. cemaatin ?cem olup/toplanıp? zikri, adab ve erkanı yuruttukleri geleneksel mekanların yerine isim olarak kullanılması son doneme mahsus bir gelişmedir. Bektaşiler, Erdebil Sufiyan Sureği Talibleri, Tahtacılar, Hubyarlılar, Dede Garkınlılar, Ağu İcenler, Baba Mansurlular, Kureyşanlılar, Sinemililer vb. gruplardan oluşan Aleviler, gecmişte gerekli adab ve erkanı, koy ya da şehirde ?ana ocaklar? veya ?ocaklar?ın bulunduğu yerler veya bunlara bağlı başka yerlerde bulunan tekke ve dergahlarda; tekke ya da dergahın bulunmadığı yerleşim yerlerinde ise gerekli buyuklukte evi olan bir dede ya da talibin evinde toplanıp yurutmuşlerdir (Alevi tekke ve dergahları hakkında bkz: Baki Oz, Dunya?da ve Turkiye?de Alevi-Bektaşi Dergahları; Nejat Birdoğan, Anadolu ve Balkanlar?da Alevi Yerleşmesi; Eraslan Doğanay, Anadolu?da Yaşayan Dergahlar).
Gerek bunların tarihsel gelişim surecini, gerekse gunumuzdeki işlevini goz onune alan bilimsel calışma ve yayınlar, şehirleşmenin etkisiyle oncelikle ?Cemevi? ismiyle şehir merkezlerinde teşekkul eden, daha sonra koylerde de aynı adla ve tasavvufi kabulleri cercevesinde bazısı dort kapı kırk makamı temsilen, dort kapı ve kırk koşeli; bazısı Oniki İmamı temsilen, oniki koşeli vb. değişik şekillerde inşa edilen son doneme ait bu yeni yapıların, farklı sosyal etkinliklerle beraber aslında adab ve erkanın yurutulduğu mekanlar olduğuna dikkat cekmektedir.
Şu kadar var ki, bilimsel calışmaların ortaya koyduğu tespitlere itibar etmeden ve bununla beraber Geleneksel Alevilik kabullerini dikkate almadan, adab ve erkanın yurutulduğu bu mekanların, bazı kişiler tarafından İslam, Hıristiyanlık ve Yahudiliğe ait cami, kilise ve sinagog gibi birer mabet olarak gosterilmeye calışıldığına şahit olunmaktadır. Bu vesileyle ifade edilmelidir ki, yukarıda zikredilen pek cok grubu ve bunların bağlı oldukları başta Yesevilik olmak uzere Haydarilik, Vefailik, Melametilik ve Uveysilik gibi ceşitli gelenekleri icinde barındıran Alevi geleneğinde, gecmişte Dergah, Tekke, Zaviye, Niyaz Evi, Meydan Evi, Kırklar Meydanı, Buyuk Ev vb. isimlerle anılan adab ve erkanın yurutulduğu bu mekanlar, İslam?ın ondort asırlık teori ve pratiğinde hicbir zaman caminin alternatifi ve muadili bir ibadethane olarak gorulmemiştir. Dolayısıyla bugun itibariyle daha cok Cemevi ismiyle anılan ve tasavvuf geleneğindeki benzerleri gibi adab ve erkanın yurutulduğu bu mekanların da, camilerin alternatifi ve muadili gorulmesine yol acacak bir algıya neden olunmaması gerektiği acıktır. Cunku cami, belli bir mezhebin, namaz kılanların ve camiye gelenlerin, Sunnilerin veya Hanefi-Maturidi anlayışını benimseyenlerin değil; mezhebi, meşrebi ve İslam ici inanc grubu, dini pratiği ne olursa olsun, butun Muslumanların ortak mabedi olmuş ve boyle algılanagelmiştir.
Bir dinin mabediyle o dine dair mistik, ilmi, kulturel ve benzeri faaliyetlerin gercekleştirildiği mekanları birbirinden ayırmak gerekir. Cunku Cem ya da zikir meclisleri tasavvuf ekollerine mensup kişilerce belli adab ve erkan cercevesinde yerine getirilir. Bu adab ve erkandan sadece ?ikrar vermiş? ve o yola mensup kişiler sorumlu tutulur. Hatta gelenekte ikrar vermeyenlerin meclislere alınmadığı da bilinmektedir. Dolayısıyla daha cok tasavvuf erbabının icra ettiği bir erkanın butun Muslumanların ortak ibadetine alternatif olarak duşunulmesi, dini metinler, ondort asırlık dini tecrube, bunlar cercevesinde oluşan ortak Musluman aklı ve bilimsel bilgi acısından mumkun gorunmemektedir.
Ayrıca Cemevlerinin Camilerin muadili ve alternatifi bir ibadethane veya cami, kilise, sinagoga ilave olarak dorduncu tur bir ibadethane olup olmadığı tartışmasının, aslında Aleviliğin İslam?dan ayrı bir din olup olmadığını tartışmak anlamına geleceği de acıktır.
Bu değerlendirmeler ışığında Başkanlık, pek cok grubu ve geleneği icinde barındıran Alevilikte gecmişte hem bolgesel hem de sahip olunan soz konusu farklı gelenekler nedeniyle bolgeden bolgeye ve ocaktan ocağa, Dergah, Tekke, Zaviye, Niyaz Evi, Meydan Evi, Kırklar Meydanı, Buyuk Ev vb. farklı isimlerle, bugun ise daha cok Cemevi ismiyle anılan adab ve erkanın yurutulduğu mekanları ozgun, kulturel, mistik kimliği ve misyonu bulunan ve korunması gereken bir zenginlik olarak gorduğunu; bu ve benzeri mekanların yasal sistem icinde sosyal, ekonomik ve kulturel olarak ceşitli yollarla desteklenmesinin yerinde ve gerekli olduğunu defalarca acıklamış olup bu vesileyle bir kez daha beyan etmektedir.
4) ?Diyanet İşleri Başkanlığında bir Alevi bolumu kurulmasını ister misiniz??
Aslında yukarıda cizilen cerceve bu soruya da acıklık getirecek mahiyettedir. Bilindiği gibi Diyanet İşleri Başkanlığı, ilgili Kanunun(633 sayılı Kuruluş Kanunu) kendisine yuklemiş olduğu ?İslam Dininin inanc, ibadet ve ahlak esasları ile ilgili işleri yurutmek, din konusunda toplumu aydınlatmak ve ibadet yerlerini yonetmek? gorevlerini, Cumhuriyet?in temel ilkelerine ve laikliğe bağlı, kamu kurumu olmanın gereklerine uygun bir tarzda, butun siyasi goruş ve duşunuşlerin dışında kalarak, mezhepler ve meşrepler ustu bir anlayışla, milletce dayanışma ve butunleşmeyi ilke edinerek (Anayasamız 136. madde) yerine getirmektedir. Bu bağlamda Başkanlık, İslam ici inanc ve dini gelenek farklılaşmasını sosyal ve tabii bir olgu olarak gormekle ve bunu yadırgamamakla birlikte, toplumu bu ayrışmalara gore değil, İslamın ortak ve nesnel bilgisini merkeze alarak aydınlatmakta, mezhebi, meşrebi, siyasi goruşu ve duşunuşu ne olursa olsun, vatandaşlarımız arasında hicbir şekilde ayırım yapmadan Kanun?un kendisine verdiği gorevleri yerine getirmektedir.
Vatandaşlık esasına gore topluma din hizmeti sunan Başkanlık, dinin ana kaynaklarına, bilimsel olcutlere ve metodolojiye bağlı olarak, modern hayatı ve insanlığın ortak birikimini de goz ardı etmeden toplumu din konusunda aydınlatmaktadır. İslamın inanc, ibadet ve ahlak ilkeleri konusunda yaptığı bilgilendirme, bir mezhebe veya gruba ait bilgi ve tercihler olmayıp dinin, butun Muslumanlarca kabul edilen iki temel kaynağına dayalı bilgileridir. Bir kesimin bu acıklamaları şu veya bu gruba ait gostermesi, stratejik bir tavır olmanın otesinde bilimsel bir değer taşımaz.
Diğer bir anlatımla Diyanet İşleri Başkanlığı, laiklik ve vatandaşlık esasına gore yapılanmış bulunan ve bu cercevede hizmet sunmakta olan bir kamu kurumu olduğu icin, İslam ici oluşum ve grupların hepsine, aralarında bir değerlendirme ve karşılaştırma yapmaksızın eşit mesafede durmaya ve butun vatandaşlarımızı İslam dini konusunda doğru bilgilendirmeye, toplumsal birlik ve butunluğu sağlayıcı hizmet sunmaya ozen gostermektedir.
Aleviliğin Diyanet icerisinde yapılanması veya Diyanet İşleri Başkanlığının İslam ici inanc gruplarını temsil edecek tarzda yeniden yapılandırılması talebi, uzerinde herkesin dikkatlice duşunmesi gereken yeni bir durumdur. Bu tur talepler dikkate alındığında, o zaman İslam ici grupların her birinin kendine has bir yapılanma icin teşebbus edeceğinin ve sivillik ve ozgurluk adına kendine yurt icinden ve dışından destek bulacağının da bilinmesi gerekmektedir. Halbuki Diyanet İşleri Başkanlığının mevcut yapısı, daha once de ifade edildiği gibi, hizmet anlayışını mezhepler ve meşrepler ustu bir yaklaşımla vatandaşlık esasına gore ve laikliği esas alarak şekillendirilmiştir. Bunun icin de, Diyanet İşleri Başkanlığının mevcut yapısının gozden gecirilmesi, toplumdaki dini-sosyal ve dini-kulturel oluşumlara ve gruplara gore hizmet sunması veya bunların Diyanet İşleri Başkanlığı bunyesinde temsil edilmesi talebi, sadece Diyanet İşleri Başkanlığını değil; 85 yıllık Cumhuriyet donemi kazanımlarımızla birlikte devlet yapımızın ve siyasal sistemimizin butun unsurlarını ilgilendiren ve cok yonlu olarak tartışılması gereken onemli bir konudur.
5) ?Liselerde zorunlu din derslerinde Aleviler? ile ilgili bilgiler eklendi, Alevi orgutleri bunu doğru bulmadıklarını soyluyorlar, Aleviler?e ilişkin tanımlamaların Alevilerle birlikte yapılmasını istiyorlar. Başkanlığınız bu talebi nasıl karşılıyor??
Alevilerin hangi orgut tarafından ne olcude temsil edildiği tartışması bir tarafa, Alevilerin din kulturu dersinin okutulmasına veya zorunlu oluşuna ne nisbette karşı olduğuna dair kesin yargıda bulunmanın zorluğu ortadadır. Din kulturu ders kitaplarında Alevilikle ilgili yeterince ve doğru bilgilerin yer alması elbette gereklidir. Bunu da belirlerken Alevilerin kendilerini nasıl algıladıkları ve tanımladıkları kuşkusuz onemlidir. Ancak bu konuda tabanı temsilde ve sozculuğu belirlemede cok ciddi sıkıntılar bulunduğu icin, alan araştırması şeklinde yapılacak bilimsel calışmalar daha guvenilir sonuclar verecektir. Ote yandan Aleviliğin ve Bektaşiliğin şifahi geleneği kadar klasik ozgun eserlerinin iceriği, Aleviliğin asırları bulan tarihsel tecrubesini dikkate alan bilimsel calışmaların ortaya koyduğu sonuclar da onemli bir veridir. Bu bağlamda Universitelerimizin bunyesinde, başta İlahiyat Fakulteleri olmak uzere, Sosyal Bilimler alanındaki fakultelerimizin konuya katkısının buyuk yarar sağlayacağı ve boyle bir metotla hareket etmenin en sağlıklı yol olacağı soylenebilir.
Bilimsel bilginin olduğu yerde ozguvenin bulunacağı ve her alanda olduğu gibi bu alanda da doğru bilginin hakemliğinin uzlaştırıcı bir rol oynayacağı acıktır. Bilimsel ve objektif yaklaşım dışında kişiler, orgutler veya kurumların bir tanımlama yapması sağlıklı bir sonuc doğurmayabilir. Cunku bu yolla bir tanım yapıldığı zaman kişiler ve gruplar, kendileri hakkında lehte veya aleyhte yargıda bulunulduğu algısına kapılabilirler ve yapılan tanımlama kendi kanaatleriyle uyuşmuyorsa kendilerini dışlanmış hissedebilirler.
6) ?Alevi koylerine cami yapılması eleştiri konusu oluyor, sizin bu konudaki yaklaşımınız nedir??
Bu konuda şu hususların sizin aracılığınızla kamuoyuyla paylaşılmasında yarar vardır: Diyanet İşleri Başkanlığı 633 sayılı Kuruluş Kanunu?nda, Başkanlığın gorevleri icerisinde cami yeri tespiti, cami yapımı, cami onarımı gibi gorevler yer almamaktadır. Dolayısıyla cami yapımı, bakımı ve onarımı icin butceden herhangi bir odenek de ayrılmamaktadır. Ulkemizde camiler, vatandaşların katkılarıyla şahıslar ya da dernekler gibi ozel ve tuzel kişiliklerce yapılmaktadır. Bu noktadan sonra Başkanlığımızın gorevi, inşası tamamlanmış camilerin ibadete acılış beratlarını vermek, camileri yonetmek, denetlemek ve din hizmetinin sunulmasını sağlama amacı ile kadro taleplerini karşılamaktır.
Dolayısıyla zaman zaman dile getirilen ?Başkanlığımızın Alevi koylerine kendi istek ve onerileri olmadan, cami inşa ettiği ya da ettirdiği? yonundeki iddiaların gercekle bir ilgisi bulunmamaktadır. Kaldı ki, Anadolu?da Alevi vatandaşlarımızın yaşadıkları farklı yerleşim yerlerinde, iclerinde eski tarihlerde yapılan ve tarihi değeri olanlar da dahil, bir cok cami bulunduğu, ayrıca pek cok Alevi vatandaşımızın koylerine ya da yerleşim yerlerine kendi istekleri ve sivil inisiyatifleriyle cami yapmakta oldukları goz onune alınırsa, bu konuda tek tip ya da genellemeci bir kabulun doğru olmayacağı kendiliğinden ortaya cıkacaktır.
Butun bu mulahazalara ilave olarak şu vurgulanmalıdır ki, Başkanlığımız, dindarlık tarzı, dini inanış ve pratiklerdeki farklılığı ne olursa olsun, toplumun tamamını kucaklayıcı bir hizmet ve bilgi politikası izlemeye ozen gostermekte, farklı dinlere mensup olanlar kadar, aynı dine inanan ceşitli gruplar arasında da diyalogu, karşılıklı saygıyı ve anlayışı onemsemekte, ortak paydaları one cıkartarak bugune kadar insanımızı inciten ya da otekileştiren yanlış davranışları veya algılamaları duzeltmeye gayret etmektedir. Bu cabaya her bir kişi ve kurumun kendi imkanları ile katkıda bulunması, hep beraber ulkede birlik dirliğin daha kolay tesisi ve korunması anlamını taşımaktadır.
Diyanet İşleri Başkanlığının Alevîlik Hakkındaki Tespitleri
Din ve Tasavvuf Kitapları0 Mesaj
●17 Görüntüleme
- ReadBull.net
- E-Kitap Forumları
- Eğitim Kitapları
- Din ve Tasavvuf Kitapları
- Diyanet İşleri Başkanlığının Alevîlik Hakkındaki Tespitleri
-
17-07-2022, 20:34:09