Yayladağ’ın tek ilkokuluna kaydolur Mehmet Aksoy; elinde tahtadan yapılma cantası, cantasının icinde omrunde ilk kez gorduğu ve kokusunu hÂl hatırladığı kurşunkalem ve cizgili defteriyle okula gider. Nazmiye Oğretmen bahceye cıkarır onları ve “haydi cizin” der, “ne isterseniz, neyi isterseniz cizin.” Bir kuş yapar kÂğıda kucuk Mehmet, ama oyle bir kuş ki, tıpkı elinde sapan kovaladıkları gibi; tuyleri, gagası, kanatları… sanki kÂğıttan fırlayıp ucup gidecek. Nazmiye Oğretmen bir kuşa, bir Mehmet’e bakar, kucaklar onu, kollarında oğrencisi, donerler bahcenin orta yerinde… “Ya Nazmiye Oğretmen olmasaydı” diye soruyor Aydın Engin, “Ya Mehmet Aksoy onun sınıfına duşmeseydi…” Buyuk heykel ustasının icindeki sanatcı işte boyle, oğretmeninin sevgi dolu desteğiyle yuzunu gosteriyor. Sonra da hep o sanatcı yan egemen oluyor Mehmet Aksoy’a. Soğuk taşlardan, sıcacık heykeller yontuyor o gun bu gundur Aksoy; yaşayan, ışık taşıyan, konuşan, anlatan, acıtan, kanatan heykeller.
Heykeliyle konuşan Mehmet Aksoy, bu kez “soz”le konuştu. İnsanı, kendini, sanatı, sanatını anlattı gazeteci ve yazar Aydın Engin’e. Bu uzun nehir soyleşide safkan bir sanatcıdan aynaya yansıyanları; onun sıcak, samimi itiraflarını, bir insan olarak portresini bulacaksınız.
Yayınevi: İş Bankası
Basım Yılı: 2002
Sayfa Sayısı: 465
ISBN: 975-458-402-8
Aranabilir PDF + 24.1 MB
Mediafire