Son eseriyle kendi olumunu taclandıran J. G. Ballard'ın muhteşem bir elvedasıdır Hayatın Mucizeleri.
Doğumla olum arasındaki hayat denen surecte Ballard da herkes gibi zaman zaman sıradan, zaman zaman sıra dışı şeyler yaşar. İkinci Dunya Savaşı oncesinde, Şangay'da hizmetcilerden gecilmeyen bir malikÂneden, yoksulluğun iyiden iyiye hissedildiği, her bir ailenin tek goz bir odada kaldığı Lunghua Kampı'na uzanan cocukluk yılları gercekten sıra dışıdır. Yazar her ne kadar kendi cocuk dunyasında sıkıntısız, hatta eğlenceli olarak gecirse de, o yıllar bilincaltından 40 yıl sonra Guneş İmparatorluğu gibi carpıcı bir eser olarak cıkacaktır. Genc yaşlarda surrealist ressamların buyusune kapılıp zihninde canlanan olağanustu hikÂyeleri yazmak adına Tıp eğitimini yarıda bırakacak kadar cesurdur Ballard. Ustelik ebeveyninin desteğinden yoksun gercekleştirir bunu. Ama cok sevdiği ve genc yaşta kaybettiği karısı Mary ona gereken desteği verir. Ve bir de ?hayatın gercek mucizeleri? olarak nitelendirdiği uc cocuğunu?
Seyahatler, gunluk koşuşturmalar, dostlar, ayrılıklar, olumler ve kişisel trajediler vardır hayatında. Bir de bilimkurgu edebiyatı ve bu cercevede yazılan bir dolu oyku ve roman. Karısını kaybedip cocuklarına hem anne hem baba olmak zorunda kaldığında da aynı şekilde devam eder hayatına.
Romanları insan zihninin karanlık koşelerinde dolanır ve okuru coğu kez zorlar. Vahşet Sergisi'nde şohretin tek kelimeyle en onemli şey olduğu ve şiddetin gozler onune serildiği 60'lı yılları anlatır; Carpışma'da ise arabalarla cinsel fanteziler arasında bağ kurar. ?Cıplak? ve ?kirli? bir dille yazar; o yuzden eleştirilir, hatta yasaklanmak istenir.
Ama o bildiği yolda yurur hep. Sevdiği insanlarla, ozellikle de cocuklarıyla gecirdiği zamanları onemser. Ve ikinci bir şans olarak yeniden aşkı bul-duğu Claire Walsh hayatında olduğu icin kendini yeterince tamamlanmış ve mutlu hisseder. Herkes gibidir coğu kez ve bir o kadar da sıra dışı. Onun yazarlığını da zaten bu belirler.