nejat işler haberleri, yeni haberleri, roportajında verdiği bilgiler burda arkadaşlar.






Yakışıklı oyuncu Nejat İşler, bir dergiye verdiği roportajında "maca gidip kufretmeye bayılırım" dedi. Bizde o haberi sizlerle paylaşıyoruz Melek'ler.


Aykırı filmlerin aykırı ismi Nejat İşler, Esquire Dergisi'nin nisan sayısına roportaj verdi


Uzaktan bakanlar icin imajı bellidir; Roportaj yapmak bu adamı fazla ilgilendirmez, televizyona konuk olmak umrunda olmaz, işi bitince cekip gitmek ister, hayatını bildiğine yaşamaktan yanadır, cok ustune gidilirse patlar... Severse belli eder, sevmezse soyler.

Roportaj verme konusunda ne duşunuyorsun?

Bir film olduğunda başlıyor bu hikayeler genellikle. Hemen hemen aynı cevapları veriyorsun herkese. Tabii benzer soruları sordukları icin. Rutin, can sıkıcı olabiliyor papağan gibi aynı şeyleri soylemek... Ama işin parcası, kabul ettim artık. Film anlaşmasını imzalarken bunu da kabul ediyorsun.

Film filan olmadan ortada, roportaj teklifi gelse?

Yok, o zaman kabul etmem. Niye edeyim ki? Niye devamlı kendimi anlatmaya calışayım? Benimkisi, zaten gorsel medyanın her an her yerinde yer alan bir iş. İşimin dışında, ozel hayatımla niye var olayım? Niye meşgul edeyim insanları?.. Bir suru mevzu var konuşulması gereken. Zaten kendimi anlatırken sıkılıyorum.

Şohret caziptir ama kavuştuğun zaman insanı kirletebilir de. Sen bu genellemenin dışında kalıyorsun. Neysen o gibisin. Şohretle arana bu mesafeyi nasıl koydun?

Bundan o kadar da emin değilim. Mutlaka değişmiş, kirlenmişimdir. Bir şekilde şohretli bir heriftim her zaman. İşlek bir caddede kitap tezgahım, gayet guzel bir rock’n roll hayatım vardı. Piyasada bir populerliğe sahiptim. O zamanları kerteriz alıyorum şimdi. Oradaki gibi tutmaya calışıyorum her şeyi. Sevdiğim muziğe asılıyorum, o zamanlar kendimi iyi hissettiren şeyleri hÂl yapıyorum. Yine de bu şohret meselesiyle cok baş edemedim. Kıskanıyorum da baş edebilenleri. Ben, hÂl biraz kavgalıyım bu durumla.

Bu cabayı gostermiş olman bile, imajının aksine, ozunde ‘iyi cocuk’ olduğunu gosteriyor.

İyi cocuk imajı cizebilirsin istersen. Koşarsın bir suru sosyal sorumluluk projesine, ailenle falan fotoğraflar cektirirsin... Başka turlu yaşarsın kameraların onunde. Gercekten yaşadığını gostermezsin.

‘Barda’ şiddetin icimizde patlamaya hazır şekilde beklediğini anlatan bir filmdi. Kendini boyle iki arada bir derede bulduğunda ne yaparsın?

Tutmam kendimi. Ama ya kendimi savunma durumunda ya da cok buyuk bir haksızlığa uğramışsam harekete gecerim. Hayatın belli yerlerine, kendimi deşarj etme yolları koydum. Maca gidiyorum mesela. Bayılıyorum bağırıp cağırmaya, kufretmeye... Ya da heavy metal konserlerine gidip kafamı olene kadar sallamaya bayılıyorum. Oralarda deşarj oluyorum. Top oynamayı da severim. At topu, koşarım peşinden. Hırslı da oynarım. Yenilmeye tahammulum yok ve herkes guzel oynasın istiyorum.

Şahsi oynayanlara kızar mısın?

Oyun icinde artistlik yapan, pas vermeyen olunca, meşhur bir lafım vardır, onu soylerim; “Artistlikten para kazanan bir tek ben varım burada.” Berbat bir şeydir şahsi oynayan adam. Sahada da sevmem, hayatta da. Vardır oyleleri. Gorduğunde anlarsın; ‘Ezerim ben bunu’ diye oynar. Konuşturmaz, rahat vermez, işini engellemeye calışır.

“En cok tuvalette kitap okurum”

Nasıl bir cocuktun?

Top oynuyordum bol bol. Kitap okumaya okuldan once başlamıştım. ‘Bu cocuk bir şey olacak’ dedikleri turdendim. Umitliydiler benden hep. Dersler filan iyiydi. Dayılarım universitede okuyorlar, solculuk yapıyorlardı. Sen de bir şekilde etkileniyorsun onlardan. Beş-altı yaşında, emek-sermaye celişkisi ustune konuşmalar dinliyorsun. Katılıyorsun bazen konuşmalara, ozeniyorsun bir yandan da.

Şimdi neler okuyorsun?

Biraz abur cubur okuyorum. Tarih ve biyografi seviyorum. Bir de arada bir donup yeniden okuduklarım vardır. En cok tuvalette okurum. Bir kutuphanem vardır, hep tuvalette...p>

Cizgi roman da var mı kutuphanede?

Var. ‘Teksas’ severim ben. ‘Zagor’ pek sevmem. Bir de ‘Mister No’ya bayılırım.

Bir de rock’a bayılıyorsun...

İyi geliyor bana. Ama kafa tutan işleri seviyorum. Efkar beni bayıyor. Şarkıda; patronuna bağırsın, karısıyla hesaplaşsın, okulda oğretmeniyle hesaplaşsın... O şarkıları seviyorum.

“Cok şey istemezsen cok şey kaybetmezsin”

Rol aldığın ‘Kaybedenler Kulubu’ adlı film icin ne duşunuyorsun?

Bunun, şimdiye kadar en severek calıştığım, en sevdiğim film olduğunu duşunuyorum. Bunun onemli sebeplerinden biri, kendime cok yakın bir karakteri canlandırmış olmam. Hızlı gencliğimden, o tur rock ortamlarının yabancısı değilimdir.

Senin ‘kaybetmek’ ile ilişkin nasıl?

Cok şey istemeyen birinin, kaybedeceği cok şey de olmaz. Hic bir zaman cok şeye aclığım olmadı. Bu yuzden, dışardan gelen her şeye ihtiyacım yok. Seciyorum aralarından. Oradan bir şey alıyorum, diğer yerden başka bir şey. Cok ac olmadığım icin, bir şeye saldırmıyorum. Şimdiye kadar şanslıydım da. İyi gitti her şey.

Bu kadar tokgozlu birinin hayalleri yok mu peki?

Hayallerim hep oldu. HÂl var. Dunya’yı gezmektir benim hayalim. Film cekerek de bunu yapıyorum zaten.

Sadece bu mu?

Bu. Başka ne olabilir ki?

Gezdin, bitti... Sonra ne olacak?

Dunya, gez gez bitmez. Guzel kadınlarla tanışmak, guzel ickiler icmek, guzel insanlar tanımak... Guzel şeylere bakmak, seyretmek o kadar keyifli ki... Cunku nihayetinde gideceğiz, bunları goremeyeceğimiz bir zaman olacak. Ben, sadece o bilete calışıyorum işte. Guzel bir kadına, guzel bir manzaraya bakmaktan daha guzel ne olabilir ki?

“Mahallenin kadınları beni cok severlerdi”

Karşı cinsle ilk tanışma?

Lisedeydim. Herşeyi gorerek oğreniyorsun ya o zaman, birilerinin manitaları oluyor, “Ha iyi, bizim de olsun o zaman” diyorsun. Bizim mahallenin kadınları cok guzeldi ve beni de severlerdi, oyle başladı. Sonra Cağaloğlu Anadolu Lisesi’ni kazandım. Bizim liseyi, İstanbul Kız Lisesi’nin icine kurdular. Okula bir girdik; 50 erkek, 700 kız... Oyle devam etti hayatım boyunca; iki erkek, bir suru kız... Ama hÂl da atak değilimdir ben.

HÂl mı? Tabii.

Dedem “Kadınlara iyi davran” dedi, başka bir şey demedi. Uyduğumu duşunuyorum bu nasihata.

İlk icki ictiğin zamanı hatırlıyor musun?

Bana evde icirmişlerdi. Ufakken. Cok bilmiş bir tip olduğumdan buyuklerin sohbetine dalardım. Atardım kafadan; Ecevit şoyle, Demirel boyle... Buyuk adamım ya. Susayım diye icirirlerdi bana, sızar giderdim.

En cok ne tur insandan nefret edersin?

Acgozlu.

En cok ne tur insandan hoşlanırsın?

Farkında olan adamdan. Bir de muhabbeti guzel olandan. Farkındalık onemli ama.

(23.04.2011 tarihli Cumartesi Postası'ndan alınmıştır.)