1982 Anayasası'nın oylanması oncesinde bir gazeteciler sitesinde oturan bircok gazeteci toplanıp şoyle bir karar almışlar: "Hepimiz 'hayır" dersek cok goze bata¬rız, aramızdan bazıları da 'evet' oyu atsın." Anlaşmaya varılmış. Ama yapılan sayım sonucu ezici coğunluğun 'evet' oyu verdiği gorulmuş. Basın tarihimiz bunun gibi bircok ornekle malul. Medya, onemli oranda bağım¬sız davranma imkÂnına sahip olmasına karşılık, belli guc odaklarıyla, ozellikle devletle fazlaca ic ice gecmiş durumda. Kraldan cok kralcılığın, "gonullu suc ortaklığının" bu denli uc boyutlarına başka ulkelerin medyasında rastlamak guc. Ama bu, diğer "demokratik" ulkelerde devlet ile medya arasındaki ilişkile¬rin ideal duzeye erişmiş olduğunu da gostermiyor.
Schlesinger bu kitapta, Batı'da da, ozellikle "ulke guvenliği ve duzeni" gerekce¬sinin arkasına sığınan benzer "işbirliği" ve "otosansur" tavrının ornekleri oldu¬ğunu gosteriyor. Orneklerle yetinmeyerek, medya-devlet arasındaki ilişkinin tek boyutlu bir belirleme ilişkisi olarak adlandırılmayacak karmaşıklıktaki bo¬yutlarını yorumlamaya calışan ciddi bir teorileştirme cabası gosteriyor. Kitabın ana eksenini, siyasal tanımlama ve yorumlama surecleri etrafındaki ideolojik mucadelenin ozgul bağlamlarda ne bicimlerde ifade edildiğini değerlendirme girişimi oluşturuyor. Uc ana bolumden oluşan kitabın ilk bolumunde "siyasal şiddet" ya da "terorizmin anlamı ve medyada temsil edilme bicimleri ele alını¬yor. "ic ve dış duşmanlar", "kanun ve duzen", "dev letin bekası" turunden retorik adlandırmalara ihtiyac duyan devletlerin medyayı bu doğrultuda etkileme cabaları ve medyanın buna nasıl cevap verdiği yorumlanıyor. İkinci bolumde Batı'da Soğuk Savaş ideolojisinin siyasal kulturun oluşumundaki etkisi, komunizmin ve Avrupa komunizminin populer med- yada ve siyaset biliminde temsil edilme tarzları inceleniyor. Ucuncu bolumde ise Gellner, Hobsbawm, Anderson, Giddens ve benzeri kuramcıların calışmaları eleştirel bir gozle değerlendirilerek, ulusal kimliklerin ve bir Avrupa kimliğinin oluşmasında , devletin ve medyanın oynadığı ve oynayabileceği rol tartışılıyor. Medya, Ulus ve Devleti yayımlarken, hem benzer calışmaların Turkiye icin de yapılmasının ne denli gerekli olduğuna, hem de medyanın "ozgurluk, eşitlik, adalet" gibi insani ve toplumsallık iceren talepleri coğaltma imkÂnı olmasına rağmen, bunu yapmayarak, statukocu bir tavrı benimsemesinin yarattığı "top¬lumsal tahribat"a dikkat cekmek istiyoruz.
Philip Schlesinger - Medya Devlet ve Ulus
Ayrıntı, 1994, 320, Mehmet Kucuk, İnceleme