Bugune kadar yer yuzunde sayısız sofralar kurulup dağılmıştır; bugunden sonra da kurulup dağılacak bir hayli sofralar vardır. Biz bunların icinde, edebiyat tarihine mal olmuş Cemşid'in sofrasıyla felsefe tarihine gecmiş Eflatun'un sofrasını biliyoruz. Oteki sofralardan, onlarda ne yenilip icildiğinden haberimiz yok. Ancak hepsinin ustunde bir şohret taşıyan Gazi'nin sofrasını tanıyoruz ki ettiği geniş mana bakımından, milli ve umumi genel tarihte yer alsa değer.
Gazi'nin sofrası Harbiye Mektebi'nden muvakkat (gecici) kabrine kadar, mesleki ve siyasi hayatınca sayısız davetlere, sayısız mevzu ve meselelere bir imaret gibi acıktı.
Yıllarca devam eden bir sofrada elbette nefis ickiler ve mustesna yemekler bulunur; fakat biz Gazi'nin sofrasında yer almış bahtiyarların ağzından: "Dun akşam oyle bir suboreği vardı ki... Hele hurma tatlısı ağzımızda dağılıyordu!" gibi alelade davetlerin hatırası olan alelade sozleri işitmiş değiliz. O sofrada, her halde, ickilerin nefasetini ve yemeklerin lezzetini mağlup eden bambaşka bir iksirin varlığına şuphe yoktur.
Onun sofrasından ayrılanların dilinde iyi pişmiş bir yemek bakiyesi değil, gonlunde hararetli bir sohbetin devamı yaşardı; ve o sofraya koşanlar mideleriyle değil, dimağlarıyla ziyarete iştirak ederlerdi.
Onun sofrasında gecmiş hadise ve mevzuları, imkan nispetinde, bir araya toplayabilecek olan roportaj muharriri (yazarı), oyle umit ediyoruz ki, en canlı bir istiklal ve inkılap tarihini vucuda (meydana) getirmiş olacaktır.
Faruk Nafiz Camlıbel
Not:Yukleme bana ait olup,tarama başkasına aittir.