• 14-07-2022, 21:50:15
    #1
    H. G. Wells - Dunyanın Sonuna Doğru (Baskan-02) OCR PDF


    Bu pdf dosyasında Adobe acrobat Reader 11 Proda metin tanıma işlemiyle clearscan yaptıktan sonra sayfalardan alt katman temizleme işlemiyle yeniden duzenledim. Oluşan optik karakter okuma hatalarını okuyarak duzelttim. Boylece tıpkıcekim cs pdf olarak yeni dosya elde ettim. Goz dostu RCS PDF zaten genellikle yaptığım artı bir urun...



    H. G. Wells - Dunyanın Sonuna Doğru CS PDF:
    Gizli İçerik:
    Gizli içeriği görmek için mesaj yazmalısınız.



    H. G. Wells - Dunyanın Sonuna Doğru RCS PDF:
    Gizli İçerik:
    Gizli içeriği görmek için mesaj yazmalısınız.


    H.G Wells ve Sosyalizm 3. Bolum: Dunyaların Savaşı

    "Fakat boş değillerse, bu Dunyalarda kimler yaşıyor?"

    Dunyanın efendileri biz miyiz yoksa onlar mı? Ve her şey insan icin nasıl yaratılmış olabilir?? -Johannes Kepler

    "O şey geliyordu. Dunya'ya savaş acmaya." Dunyalılar ve diğerleri şeklinde yaratılan ikili yapı, bilimkurgunun başlıca temalarındandır. 1898 yılında kaleme aldığı Dunyaların Savaşı adlı eserinde "o şey" diyerek dunyalılardan farklı bir varlığın geliş anına işaret eden Wells, bu ikiliği ozellikle geleceği tahmin edecek ve var olan dunya duzenini eleştirecek şekilde kullanır. 2002 yılında romana bir eleştiri yazısı yazan ve bu yazısı romanın onsozu olan Arthur C. Clarke'a gore, bu romanın "icindeki bazı pasajlar gecen yuzyılın sonunda yazıldığı donemden cok gunumuze uygundurlar." Cunku gerek zehirli gaz ve ucakların savaşta kullanımlarının romanda anlatılması, gerekse de savaş arenasının yıkıcı gucunun romanda benzersiz şekilde betimlenmesi sayesinde, Wells bu eseri aracılığıyla "I. Dunya Savaşı ve II. Boer Savaşı'nı" onceden betimlemiş gibidir. Ayrıca romanda yalnızca toplumsal duzen, hegemonya, otekileştirme ve birlik odaklı temalar değil; aynı zamanda bilim ve teknolojinin gucu, evrim teorisinin etkileri, etiğin evrimi, aklın eğitimi gibi meseleler de Wells'in diğer uc romanından daha geniş caplı bir şekilde temalandırılır. Yine Arthur C. Clarke'ın Wells hakkında;

    " o insanların gelişmeyi başarabilecekleri butun dunyalarda akla dayanan, barışcıl toplumlar kuracaklarına inanıyordu. Bugun, turumuzun tarihinde daha once hic olmadığı kadar, bizim buna ihtiyacımız var."
    diyerek, Wells'in yazdıklarının okuru bağlayıcı kısımlarını net olarak dile getirmesi de yine aynı sonucu vurgular: Roman boyunca genel hedef Marslıların istilasına uğrayan medeniyetin kurtuluşu icin en ideal yolları dile getirmek, bu sayede o zamanın ve ileriki cağların aynı hataya duşmesini engellemek ve barışın devamını sağlamak on plandadır.
    Zaman Makinesinde anlatıcının şimdiki zamandan geleceğe, Gorunmez Adamda ise Yabancının kendini ayrı tuttuğu şimdiki zamana mudahale etmesi anlatılırken; Dunyaların Savaşında Marslıların gelecekten gelerek dunyaya mudahale etmesi (bir nevi bir karşı atak) ve hatta saldırıda bulunması soz konusudur. Marslıların Gelişi ve Marslıların Kontrolundeki Dunya şeklinde iki kitaba ayrılan romanın birinci kitabında betimlenen Marslıların saldırılarıyla amacladıkları bir nevi Dunyayı hegemonyaları altına alarak kolonileştirmektir. Kitabın eleştirmenlerinden John Batchelor'a gore, Wells bu yonde bir işgal edebiyatıyla, "19. yuzyılın sonlarında Avrupanın Afrikayı uygarlaştırması esnasında yaptıklarıyla acık bir şekilde paralellik kurar." Cunku zamanında Avrupa, kendi ihtiyacları doğrultusunda Afrika uzerine gidip oranın kaynaklarını somururken, "Marslıların besin kaynağı olarak inkar edilemeyecek şekilde insanları yeğlemeleri" ve insanlardan kanı alıp direkt olarak kendi bedenlerine enjekte etmeleri benzer şekilde metaforlaştırılır.

    Ustelik Marslıların saldırısı kesin olarak İngiltere'ye bir ihtimal de "Berlin ya da Paris" belki de daha kuzeye doğru" gercekleşir, cunku eğer bir "Dunyaların Savaşı" olacaksa bu ancak Avrupa odaklı başlayan ve devam eden bir savaş olabilir. Ayrıca romanın ikinci kısmında anlatıcı Marslılardan saklandığı yerden cıkıp bir adamla karşılaşınca, adamın yaşanan onca felakete rağmen anlatıcıya hemen "Burası benim bolgem. Nehre kadar tepenin tumu ve arka tarafta Clapham'a ve kırın kıyısına kadar olan yerler" demesi de yine insanın icindeki hegemonya eğilimine bir nokta atışıdır. Peki bu izlenimlerin haricinde, boyle bir işgal edebiyatıyla toplumculuk bazında anlatılmak istenen nedir?
    Dunyadan daha yaşlı olan Marsın kuresel soğuma evresine girmesiyle beraber Marslılar -bir nevi kendi gezegenlerinin tukenmesinin ardından- yeni yaşam alanı olarak kendilerine Dunyayı secer ve bir cok silindir şeklinde makine ile İngiltere'ye saldırırlar. Yine ismi bilinmeyen bir ana karakter (malum Wells ana karakterleri isimlendirerek on plana cıkarmaktan ziyade onları isimsiz bırakarak bireyin değil toplumun onemini vurgular) roman boyunca anlatıcılık yapar. Eşi ve hizmetcisini henuz bir fuze saldırısına uğramamış olan Londra'ya bırakan anlatıcıya gore, her ne kadar Marslıların saldırısı bir felaket niteliğinde olsa da bu saldırının birleştirici bir yanı vardır: "Dunya tarihinde daha once bu kadar buyuk bir kalabalık birlikte hareket edip, birlikte acı cekmemiştir." Ama yine de Marslıların saldırısından once "Farkında değildim, ama pek uzun surecek tuhaf ve korkunc gunler boyunca uygar bir ortamda yiyeceğim son akşam yemeğiydi" diyerek uzaylıların istilasının uygarlığa tehdit olduğunu duşunen ve bir nuansla "son akşam yemeği" gondermesi yapan anlatıcı, bir toplumun başka bir guc tarafından hegemonya altına alınmakla nasıl bir felaketle karşılaşacağı mesajını verir.

    Kısa bir surede Richmond, Kingston, Wimbledon ve Londra'yı ele geciren Marslılar; yaklaşık altı milyon insanın yaşadıkları şehirleri terketmelerine, geri kalanların da neredeyse tumunun olumune sebep olurlar. "Bu uygarlığın yıkılışının, insanoğlunun sonunun başlangıcı" olur. Hukumet, insanlara tehlike arz eden şehirleri terk etmeleri konusunda anonslarda bulunurken, anlatıcı Londra'da once bir asker sonrasında ise bir papazla birlikte bir eve sığınarak Marslıların gitmesini bekler. Wells'in tıpkı diğer uc romanında olduğu gibi bu romanda da yine yalnız kalan ana karakterin etrafında o ya da bu şekilde hep birileri bulunur. Saldırıdan topyekun kacan insanlar arasından "suruden ayrılanın kapıldığı" bir sistemde yalnız kalanlar hep olmektedirler. Dolayısıyla birlik olmanın yuceltildiği bu romanda, insanların yalnızca kendilerini değil herkesi duşunmeleri gerektiği vurgulanır. Orneğin;

    "Cabucak evimi terk etmem gerektiğini ve bu nedenle arabaya ihtiyacım olduğunu (meyhaneciye) acıkladım. O anda meyhanecinin de neredeyse aynı derecede acil olarak kendi evinden ayrılmasının gerekeceğini duşunememiştim."
    diyen anlatıcı başta yalnızca kendisini duşunur. Ustelik bunu yapan sadece anlatıcı değil belki de tum halktır, cunku kimse ne komşusunu tanır ne de başkalarıyla beraber bir şeyler yapmaktan hoşlanır. İnsanlar ancak Marslıların ilk attığı fuzenin ışığı uzerine tartışırken ya da ilk gelen silindirin kapılarının ardında ne olduğunu cozmeye calışırken bir araya gelmeye başlarlar. "Sustuk ve bir sure boyunca bana kalırsa birbirimize eşlik etmekten az da olsa bir rahatlık hissi duyarak, olanları izlemeye koyulduk" diyen anlatıcı insanların beraber bir şeyler yapmaya zamanla ne kadar uzak kaldıklarını belirtir. Wells'in tıpkı "Medeniyeti Kurtarma: İnsanlığın Muhtemel Geleceği" adlı fikir yazısında zaman icinde medeniyet tanımını once İngiltere, sonra Avrupa en sonunda da Dunya geneline yayması gibi, bu romanda da Marslıların istilası insanların birlik inancının olceğini buyutur ve bu istila "insanoğlunun hep birlikte yaşaması gerektiği duşuncesine buyuk bir destek kazandırmıştır."
    Romanda bir medeniyet olarak hep birlikte yaşamın gerekliliğini vurgulamanın bir diğer yolu da Marslıların otekileştirilmesidir. İnsanların bilinmeyene karşı takındıkları negatif tavrı gostermek icin romanda surekli olarak tıpkı Gorunmez Adamda insanların Griffin'i otelemesi gibi, insanların Marslılardan iğrenmesi ve onları "başka" varlıklar olarak gormesi eleştirilir. Dunyaya ilk varan silindirin acılmasını bekleyenlerden biri olan anlatıcının "herkes bir adamın cıkmasını bekliyordu "belki biz dunya uzerindeki insanlardan biraz farklı bir adam, ama esasları bakımından bir adam işte" demesi, bir nevi insanların kendileri gibi olmayan varlıkların varlığından dahi emin olmadıklarının canlı kanıtıdır. Ustelik hem Zaman Makinesinde Zaman Gezgininin Morlockları ilk gorduğunde onlardan tiksinmesi hem de Gorunmez Adamdaki yan karakterlerin Gorunmez Adamı iğrenc, tuhaf, yabancı biri olarak nitelemesi gibi; bu romanda da insanlar Marslılara benzer "şeytan" emsalinde yakıştırmalar yaparlar:

    "Canlı bir Marslı gormeyen birinin, yaratığın gorunuşunun yarattığı o acayip dehşeti hayal etmesi mumkun değildir" Bu ilk karşılaşmada, ilk bakışta bile tiksintiyle dolmuş ve dehşete kapılmıştım."
    Ayrıca romandaki yan karakterlerden Bayan Elphinstone, daha once İngiltereden başka hicbir ulkede bulunmamış, Marslıların saldırısıyla da diğerleri gibi ulkesini terk etmek zorunda kalmıştır. Anlatıcının bu bayan hakkında "kendini hic kimseyi tanımadığı yabancı bir ulkede bulmaktansa olmeyi tercih edebilirdi" Zavallı kadına Fransızlarla Marslılar birbirinin aynısı olacakmış gibi geliyor olmalıydı" demesi ise Bayan Elphinstone gibi bir yan karakterin o zamanın insanlarının yabancılara nasıl baktığını gosterir. Yani Wells Dunyaların Savaşı adlı romanında toplumculuk temasını işlerken hem Avrupa hegemonyasını ve bireyin sahiplenmeye duyduğu eğilimi eleştirir, hem humanistik bağlamda otekileştirmenin yanlışlığını işaret eder, hem de birlik ve beraberliği once milli sonra evrensel olcekte vurgulayarak ileriki yıllarda yaşanmış olan I. Dunya Savaşı ve II. Boer Savaşını onceden biraz olsun betimlemiş olur. Tum bu mesajları da I. Dunya Savaşı sonrası yazdığı Medeniyeti Kurtarma: İnsanlığın Muhtemel Geleceği adlı eserinde bir nevi projelendirir.
    Yazan: Ozge Ozcelik