• 14-07-2022, 20:04:11
    #1


    İnsan icin doğada ilk sorun kendisidir.

    İnsanoğlu doğaya karşı en icten en dışa doğru yapmaya calıştığı tum fetihlerde ilk engel olarak kendini bulmakta karşısında. Oyleyse once kendini aşması, cozumlemesi gerektiğini de artık benimsemekte boylece. Cunku kucuk ve buyuk doğanın pek cok cozum şifrelerini kendi varlık butunluğunde sakladığını keşfetmiştir insan.

    Gorkemli ve betimsiz bir zekÂnın enerjilerinin fizik planet olarak konsantre olduğu bir mekÂn icerisinde yaşayan fiziki beşer varlığı, bu zekÂnın kendi beden yapısı icerisindeki pırıltılarını yavaş yavaş gormeye başlamış ve onu iyice tanımak, bilmek ve daha yuksek duzeylerden yorumlamanın karşı konulmaz itilimini duymaya başlamıştır, ta en icinden?

    Yalnızca bir kez yaşamaya ozgu bir varlık olmayan insanoğlu da, evrenlere serilmiş bitimsiz evrim yolunda, gizemli dunlerinden gelip gene gizemli yarınlar icerisinde yolculuğunu surdurecek bir anitedir? Tum, diğer sonsuz yukseklere ulaşıp gene de bitmeyen yolunda ilerleyen, oteki varlıklar gibi?

    İnsanoğlu cok defalar bu yeryuzu uzerinde doğdu, oldu ve bu halen de surmektedir, ta ki o, bu yeryuzu evrim okulunu bitirip daha yuksek evrim okulu olan planetlere gideceği gunlerine değin.

    Dunya planetinde beşeriyetin evrimi bir belirli başlangıctan bir belirli sona değin surer. Bu sırada her varlık ceşitli ulkelere defaatle erkek veya dişi olarak ve bu cinsiyeti ihtiyacına gore değiştirilerek doğar, bircok evrim deneyimlerinden gecer ve bu seruven bu evrim okulunun başlangıcından sonuna değin her varlık icin defaatle yinelenir.

    İşte ekiminezi yontemi ile, varlığı transa sokarak, yuksek hafıza bantlarında kayıtlı olan onceki yaşamlarının kayıtlarını okutmak ve ortaya cıkan şaşırtıcı hakikatleri cıkarmak mumkun olmaktadır.

    Oyle ki bir varlığın onceki yaşamlarında tum anıları, en ince ve bilinmesi olanaksız en ince ayrıntılarına değin anlattırılmakta; o yaşam sonrası ote Âlemdeki (spatyom, ahiret) yaşamı da aynen incelenebilmektedir. Varlığın ana rahmine bağlanışı, oradaki izlenimleri, rahimden cıkışı ve o yaşamdaki ilk izlenimlerine değin tum ayrıntılar bizzat o varlık tarafından buyuk bir doğrulukla tanımlanmakta ve belirtilebilmektedir.

    Reenkarnasyon (gene doğmak) konusunu iyice anlayabilmek, bu konunun da gayet iyi bilinerek birlikte sentez edilmesiyle mumkundur. Kişilerde bulunan pek cok psikolojik ve sosyolojik vb. kendilerine ozgu ozelliklerin nerelerden kaynaklanabileceklerine ilişkin de gayet onemli bir ipucu verir bu bilgiler.


    Link:
    Gizli İçerik:
    Gizli içeriği görmek için mesaj yazmalısınız.



    (Alıntıdır)


    NOT: İzninizle kendi yorumumu eklemek istiyorum. Bu ve benzeri kitaplarda bahsedilen deneylerde kullanılan denek kişiler, genellikle reşit olmuş yaşta kişilerdir. Bu kişilerin beyni o yaşa kadar cevreden bilgi bombardımanına tutulmuş vaziyettedir. Bu bilgilerin, ya da dataların bir kısmı hatırlanabilecek bolgelerde bulunurken pek coğu da bilinc altında bir yerlerde, deneğin hatırlamadığı bir alandadır. Bu insanlar hipnoza gecirildiğinde anlattıkları olaylar (kendi yaşamları haricindeki, reenkarne olduğunu ileri surdukleri gecmiş zamanlar) yapı itibariyle birbirine cok benzemektedir.

    Bu deneylerin gercekten ispat niteliği kazanabilmesi icin deneklerin en fazla 5-6 yaşındaki cocuklardan secilmesi gerekmektedir. Cunku bu yaşa kadar beyne fazla bir bilgi bombardımanı olmamış olacak ve deneğin kendi beyninin hikayeler uretme olasılığı cok duşuk seviyelere cekilecektir ki ben bu tur bir deneye rastlamadım. Eğer 5-6 yaşındaki bir cocuk gecmiş yaşamına ait inandırıcı, mantıklı ve tutarlı bilgiler verebiliyorsa, işte o zaman reenkarne denilen olgunun gercek olabileceği tezi uzerine gidilebilir.

    Biz muslumanlar olarak reenkarneye inanmayız, ama inanana da saygı duyarız, en azından kendi adıma. Ama durum değerlendirmesi yaptığımızda yapılan deneylerin ve sonuclarının akla yatkınlık seviyesinin cok duşuk olduğu gorulmektedir. Yani bir şeye inanırken bile onun akla yatkınlığı irdelenmelidir diye duşunuyorum şahsen.