Prof. Dr. Türk yaptýðý yazýlý açýklamada þunlarý söyledi:

Ýki aya yakýn devam eden askerî harekât, Çarlýk Rusyasý ve Stalin dönemi Sovyetler Birliði’nden kalma yayýlmacý ve iþgalci politikanýn deðiþmediðini gösteriyor. Güvenlik Konseyi’nin veto hakkýna sahip beþ sürekli üyesinden birinin baþlattýðý bir savaþý önlemekte yetersiz kalýyor. Bu bakýmdan bir askerî savunma örgütü olan NATO’nun önemi ortaya çýkýyor. Finlandiya ve Ýsveç’in NATO’ya üye olmak istediklerini açýklamalarý da, olasý bir Rus tehdidine karþý geç kalmadan önlem anlamak düþüncesinin ifadesidir. Bu vesile ile II. Dünya Savaþý ertesinde 1946’da Stalin dönemi Sovyetler Birliði’nin Türkiye’den Kars ve Ardahan’ýn kendilerine verilmesini ve Türkiye’nin II. Dünya Savaþý sýrasýnda bazý Alman savaþ gemilerini ticaret gemisi sayarak Boðazlar’dan geçirmek suretiyle Montreux Sözleþmesi’ne aykýrý hareket ettiðini öne sürerek, kendi güvenlikleri için Boðazlarýn ortak kontrolünü istediklerini, bu isteklerin daha sonra 1953’te Kruþçev tarafýndan kaldýrýldýðýný; bozulmuþ olan Türk-Sovyet iliþkilerinin bundan sonra yeniden düzelmeye baþladýðýný; o arada Türkiye’nin zorunlu bir güvenlik önlemi olarak 1952’de NATO’ya üye olduðunu anýmsamak yerinde olacaktýr. Türkiye, Rusya’ya karþý uygulanan yaptýrýmlara katýlmadý, ama Ukrayna’ya saldýran Rusya’yý kýnamaktan da geri kalmadý. Türkiye, iki tarafý bir araya getirmeye, ateþkesi ve barýþý saðlamaya yönelik çabalarýný sürdürüyor. Ukrayna’ya çok büyük zararlar veren, Rusya’ya da geçici ilerlemeler dýþýnda hiçbir yarar saðlamayacak olan bu savaþýn bir an önce sona ermesi, barýþsever bütün insanlarýn ortak dileðidir. Mariupol’un düþmesi herkesi düþündürmelidir.”