vahide gordum haberleri
Yakalandığı kanser hastalığıyla 1 yıldır boğuşan Vahide Gordum 'un sağlık durumu gayet iyi melekler




- O belayla ilk tanışma anı cok farklı olmalı, cunku seni sağlıklı goruyorduk televizyonlarda. Hastalık oncesinde nasıl bir hayatın vardı?
Cok hastalanan bir kadın değildim. Herkes grip olurdu sette ben olmazdım. Cok da iyi yaşamadım. Sette yemek yemek, uykusuz kalmak... Sevimsiz zamanları sigara ortamında gecirerek vucuduma haksızlık etmişim yıllarca; ozellikle televizyon işi yaparken. Kanser olma ihtimali hic aklıma gelmemişti.
- Cok mu belliydi, yoksa bir sabah minik bir ağrıyla mı başladı?
Hayır. Tesadufen check-up yaptırınca oğrendim. Acı eşiğim cok yuksek. Acı hissetmedim. Kontrol ederdim ama zaten kontrolde hissedebileceğim bir şey değilmiş. Profesyonel bakmak gerekiyor.
- Mamografiden korkuyoruz...
Hayır, bu korku değil. Biraz cahillik, densizlik. Yaşın 40’ı gecmiş neden gidip kontrolunu yaptırmazsın ki? O gun kızım okuldan check-up konrolune gelmişti. Onun da kan değerlerini olceceklerdi ve actı. Butun telaşım şu: Kızım ac ben mamografi falan cektiremem, cocuk zaten kan verdi. Eve gidip cocuğu doyurmam lazım. Cocuk dediğim de 17 yaşında. Onlar da bana yalvarıyorlar, “Vahide Hanım 10 dakika suruyor” diye. Mamografi cektirdim, cıktım. Doktor “Bu mamografi olmamış” dedi. Hemşireyle konuştular bir kez daha cekmeye karar verdiler. Kabul etmedim. Yine geleceğimi soyledim. Gelmeyeceksiniz deyip bir kez daha cektiler. Bir kez daha cektiler ama ilkinde zaten doktor kitleyi gormuş. Emin olmak icin bir kez daha cekmek istemiş. Sonra yine bana bir şey soylemedi.
- Artık “Hayırdır” demeye başladın mı?
Başladım ama asıl “Hayırdır” burada değildi. “Ultrasona alacağız, boyledir bunun proseduru” dediler. Bu sırada eşim ve kızım yanımdaydı. Cıktıktan sonra Elize’ye Altan’ı sordum. Altan’a da kızıyorum, “Cocuk ac, nereye gitti” diye. Elize “Anne doktor babamı odasına aldı” dedi. Bundan da cok şuphelenmedim ama benimle mi ilgili diye duşundum. Altan bunu bir gun boyunca bana soylemedi. Sordum “Nicin seni odaya aldılar” diye. O da “Benim değerlerimde bir şey vardı. Onun icin doktor konuşmak istedi” dedi. Sonradan oğrendiğimde cok kızdım, cunku bunu oğrenmek benim hakkımdı. Bilmek isterdim. 24 saat Altan bunu gizledi.
‘COK AĞIR KEMOTERAPİ ALDIM’
- Onun icin belki daha fena olmuştur.
Evet. Ertesi gun onemli bir toplantı esnasında “Doktorla randevumuz var, gitmemiz lazım” dedi. “Ne oluyor” derken “Sende bir şeyler cıkmış” dedi. O şekilde ilk Alp Tasan’a gittik. Fatih Aksoy bulmuştu o doktoru. Onun da bu sakinliği cok guzel. O da mantıklı biridir. Hesaplar bir olaya girerken. Benden buyuk tepki bekledi herhalde. Doktorumla da hemen programımı konuştuk. “Size hemen bir ameliyat gerekiyor. O kitleyi almamız lazım, memeyi almayacağız. Buyuk ihtimalle kemoterapi goreceksiniz” dedi. Sacım, kirpiğim, kaşım dokulecekti. Her şeyi anlattı.
- O an ne hissettiniz?
Hicbir şey hissetmedim. O an hic kimse değil sadece kızım umrumdaydı. Ne aile ne koca ne kardeş... Dik durmam gerekiyordu. İnsan, olur muyum acaba diyor ama bunu dramatik bir boyuta getirmedim. Hemen işlerimi hesapladım, Ayhan Hanım ne olacak diye duşundum.
- Ne kadar sakince atlatmışsın o şoku...
Yunanistan gocmeniyiz ve annemin rahatsız olduğu surecte babaannemin yanında buyudum. “Duştun mu? Kalk ustunu silkele yola devam. Kimseye şikÂyet etme” derdi. Kansere karşılık verip savaşmanın kokleri de buradan geliyor sanırım. Cok gercekci bir şekilde hayatla yuzleşmek. Tedavi surecinde cok ağır kemoterapi aldım. 2 ay hic yataktan kalkmadan, tuvalete bile gidemeden, yemek yiyemeden gecti. O surecte ağırlaşmayı hissettim. Artık elim ayağım, yuzum şişti. Vucudunuz gitgide odem toplamaya başlıyor. Basında da beni gordunuz. O durumlar benim gercekten 3 basamak bile cıkmadığım durumlar. Kemoterapi ilacı bedenimde o kadar fazlaydı ki o donemlerde şunu oynadım: Kızım icin her akşam sofraya oturdum. O gelinceye kadar yattım, o geldiği anda ayağa kalkıp sanki butun gun ayaktaymışım gibi evin icinde dolaştım; “Annem hasta, olecek” duygusunu yaşatmamak icin...
- 17 cok kritik bir yaş.
Hem de cok. Kızım da cok guclu.
- O nasıl karşıladı?
Hastalığı olgunlukla karşıladı. Elbette korkmuştur ama bana gostermedi. O kadar guzel bir kelime bulmuştu ki. “Bunu sen ve ben atlatacağız ve bunu unutacağız” diyordu. “Okuldaki arkadaşlarımla şu donemde bir turlu anlaşamıyorum. Oyle sacma sapan kaygıları var ki ‘O cocuk bana bakmıyor, beni terk etti’ gibi. Aslında bu yaşlarda olması gereken bu ama benim annem kanser ve biz bununla mucadele ederken bu tip kaygılar bana sacma geliyor” dedi. O zaman anladım ki Elize cok otelerde bir yerlerde yuruyor.
- Bir anda oyle denk geldi ki Nilufer, Deniz Uğur... Cesaretle, ağlamadan, korkmadan bu surec gecirilebiliyormuş. Hepimize uyandırma servisi, rol model oldun.
Oğrendikten sonra bunu artıya cevirmem lazımdı. İnsanlara bir uyaran olmak istedim. Bir misyon almak istemedim ama yukluyorlar.
- Kanser aktivisti olsan bu kadar faydalı olmazdı.
Evet, bu kadar dikkat cekeceğini sanmıyorum. Bu tedavi surecini yaşayanlara, bir aktrist de bunu yaşıyormuş diye gostermek istedim.
- Galiba sen de farkında değildin hepimiz gibi.
LOSEV’de uzun yıllardır calışıyorum ve o cocukların surecini biliyorum. Hepimizden cok daha ağır kemoterapi goruyorlar. Dolayısıyla o anlamda bir duygusal yakınlığım vardı ve fiziksel olarak onların o surecini cok rahat hesaplayabiliyordum. Başıma geleceklerin cok farkındaydım.
- Biri karşıma gecip bunu soylese aklıma ilk gelecek soru “Sacımı kesecekler mi” olurdu. Bunlara cok buyuk anlam yukluyoruz ve hastalıkla nasıl yaşanır bilmiyoruz. Sacını kesmen cok buyuk bir adımdı ve bunu korkmadan herkesle paylaşman toplum icin cok yeni şeyler. Bunları kendini iyi hissetmek icin mi yaptın yoksa cesaretini kanıtlamak icin mi?
Cerrahım ameliyat sonrası geldi, yatağıma oturdu ve elimi tuttu. Saclarımı da toplamıştım. Dedi ki “Saclarını kaybedeceksin, biliyor musun?” Bildiğimi soyledim. “Bu surece hazır mısın” dedi. “Evet” dedim. Sonra “Cok olgunlukla karşıladın” dedi.
- Ben once ağlardım.
Yok vallahi ağlamadım. Bununla ovunmuyorum. Kişiliğim ve yetiştirilme tarzım bu. ŞikÂyet etmek değil hedefe odaklanmak. Hedefim de hastalığı yenmekti. Yine soyluyorum, gittiği yere kadar. Bunun icin şımarıklık etmeye, insanlara eziyet etmeye gerek yok. Bu benim sorunumdu, İsterlerse bana yardım edebilirlerdi. Pek cok insan sevgisiyle, ilacımı getirmek gibi şeylerle destek oldu. Alternatif tıpla ilgili şeyleri taşımakla gecti 9 ayları. Cok teşekkur ediyorum ama yardım etmeselerdi de ben bunu sadece doktorumla cozebilirdim.
‘KENDİMİ DUŞUNMEM GEREKTİĞİNİ OĞRENDİM’
- 9 ay doğum sureci gibi değil mi?
Evet. O gun rahme duşen cocuklar bugun doğdular.
- Başkalaştın mı?
Evet. Kendimi zaten severim ama daha cok sevmeye başladım. Kendime bakıp “Aferin sana Vahide” diyorum. Kendimi duşunmem gerektiğini oğrendim.
- Bir yıl once buraya geldiğimde Ayhan Hanım filminde acıklı sahneler cekiliyordu. Kaderin bir oyunu sanki. Bunu duşundun mu?
Duşunmedim. İşime yaramazdı. Kotu bir şey duşunerek zaman kaybetmedim. Hayatıma normal şekilde, dayanabildiğim olcude devam ettim. Oğrencilerimle derse girdim, seminerlerim oldu. Ta ki “İki basamağı cıkamıyorum cocuklar” diyene kadar.
- Kemoterapinin etkisiyle kanserin etkisini cok karıştırıyoruz.
Başlangıcta boyle bir durum yoktu, gayet sağlıklıydım. Bir doktorum tedavi surecinde “Bunu bir tunel olarak duşun. Bunun bir sonu var. Bu tunele gireceksin ve bu tunelde ceşitli aynalar var. Şekilden şekile gireceksin. Bakacaksın ‘Bu ben değilim’ diyeceksin. Tedavi olmuş olarak ve sen olarak cıkacaksın” dedi. Kemoterapinin bittiği gun “Tekrar ben oldum” dedim.
'FİLM İCİN BENİ 9 AY HACİZLER İCİNDE BEKLEDİLER'
- Kemoterapinin zor gunlerinde, olmek insana daha kolay geliyor mu?
Asla. Hic aklıma olum getirmedim.
- Bu aslında bir kazanc, insanın cok guclu cıkması gereken bir deneyim galiba.
Galiba. Bu film icin bile bir şans. Biz grup olarak Levent, Barış ve diğer arkadaşlarım kendimizi cok şanslı hissediyoruz. Birbirimizi Ayhan Hanım’da bulduk ve bence Turkiye’de bir ilk yaratacak. Herkesin koltuğa yapışacağı bir film oluyor. Bu insanlar borc icindeler.
- HikÂyeyi yakından biliyorum. Set bir yıl seni bekledi ve kaldığın yerden devam ediyorsun. Belki bu da hayatın sana bir odulu. Sete bu psikolojiyi bire bir yaşamış biri olarak ve daha sağlam bir oyunculukla gidiyorsun.
O biraz bencilce bir bakış olur. Ayhan Hanım’ı yapmak zaten bir onur. Bir yandan da oyle kadim dostlarım oldu ki... Levent, Barış beni 9 ay borc harc icindeyken, hacizlerle birlikte beklediler. Almanya’dan Levent surekli “Seni seviyorum” diye mesaj atıyordu. Benim icin olunceye kadar cok ozel bir şey. Birbirimizi toprağa vereceğiz.
- Bir seti 9 ay bekletmek herkesin yapabileceği turden hareket değil...
Evet. Oyle bir şey yarattık ki... Ben tedavi mucadelesi verirken Almanya’da Levent ve Barış filmin mucadelesini verdiler. Her iki taraf da şartlar ne olursa olsun olumsuz bir şey duşunmedi. Levent “Onemli olan sağlığın” dedi hep. Filmi bensiz bitirebilirdi. Bunu ancak ailem yapabilirdi.
- Gelecek sezona Private Practice dizisinin bir uyarlaması da olacak galiba?
Evet ama ben yerli versiyonu daha cok beğeniyorum.
- Gelecek yıla plan yapıyorsun. Ne kadar buyuk bir luksmuş, oyle değil mi?
Evet. Hayat guzel. Cok bildik laf ama kıymetini bilmek lazım.
'SANAT HER ZAMAN KAZANIR'
- Şehir tiyatroları krizi konusunda ne duşunuyorsun? Sen tiyatronun televizyona kazandırdığı isimlerdensin.
Bu değişimlere direneceklerini duşunuyorum. Sanat her zaman direnmiştir ve devrimcidir. Yenilenmek guzel şeydir ama işe devletin politikası girdiğinde o iş zaten sanat olmaktan cıkıyor. Yenilenelim ama biz sanatcılarla birlikte oluşturulsun. Belediye başkanı, vali... Bunlarla olacak iş değil. Sanat her zaman kazanır. Sanat anarşisttir
MUTLU SON
- 9 ay cok uzun bir surec. İyi haberler nasıl gelmeye başladı? Her kemoterpiden sonra kontroller mi yapılıyor?
11 Temmuz’da genel bir kontrolum var ama her kemoterapi oncesi zaten kan değerlerinizi olcuyorlar. Değerlerim her zaman cok iyiydi. Doktorum ne dediyse yaptım. Et yemeyen biriydim. O dediği icin yedim. Tuzlu yeme dedi, yemedim. Cunku kortizon da veriyorlardı.
- İlk iyi haber ne zaman geldi?
Kemoterapinin ağırlaştığı donemlerde doktorum “Sanırım sen bunu atlatacaksın, cunku değerlerin hep yuksek” dedi.