

CEM YILMAZ, “TATİL NEDİR” BİLMEMEKTEN DERT YANDI..
“AROG”un ardından daha sakin bir doneme giren Cem Yılmaz, yine de enerjisinden pek bir şey kaybetmiş değil. Gelecek sene sahneye cıkmayı planlıyor, kafasında yeni bir senaryo var. Bir de tatile cıkabilse ‘her şey cok guzel olacak’. Yılmaz, hakkında merak edilenleri bir dergiye anlattı..
Filmlerinizi izlerken guler misiniz?
- ‘Ka ka ka’ diye sesli gulmek değil ama bir tebessumle izliyorum, cunku hoşuma gidiyor.
Turkiye’de komedi anlayışı sizinle birlikte yeni bir boyut kazandı. Artık, ‘En komik benim’ diye duşunuyor musunuz?
- Yok, hic oyle duşunmuyorum. Ben işi yapma anıyla ilgiliyim. Daha sonra konuşulanlar işin susu bile değil. ışin kendisi onemli. Sahneye cıkıp anlatıyor olmak, o sırada gulduruyor olmak... Film sırasında da oyle. Filmi izleyip ustune konuşmayı hepimiz yapıyoruz. Ama filmi yapma hazzını sayılı kişi biliyor.
Kendinizi şanslı goruyor musunuz?
- Tabii ki... Cok!
Şukreder misiniz?
- Her zaman. Ama her şey icin şukrederim. Bu bahsedilenler dışında da bir suru şey var insan hayatında. 24 saatin bazen
hicbir dakikasını bu bahsettiğimiz şeylere harcamadığım oluyor.
Neler yapıyorsunuz oyle gunlerde?
- Aslında cok benzer geciyor. Bir şey yapmadığımda hicbir işe yaramadığımı duşunuyorum. O konularda bir rahatsızlığım var, tedaviye ihtiyacım var. Dinlenmek, tatil yapmak denilen şeyi pek bilmiyorum.
Yapmıyor musunuz tatil?
- Cok nadir. 20’li yaşlarım tatilsiz gecti. Zannedildiği gibi, şohretin ve ekonomik durumun getirdiği hovar-dalıklardan fazla fayda-landığımı soyleyemem.
Bir ara arabalarınız cok haber olmuştu...
- İnsanların arabaları olur, ne var ki bunda? Yine de aynı şey. O arabaya binmekle
ilgili zevkten kimse bahsetmiyor.
Bilmedikleri bir şeyden nasıl bahsetsinler ki?
- Ama genelde bahsediyorlar bilmedikleri şeylerden! (Guluyor) Sorabilirler bana, soylerim ne olduğunu... Guzel bir arabaya binmek guzel bir şey. Hicbir zaman arabamla fotoğraf cektirmememe rağmen, bu şaka yıllardır yapılıyor; “Araba meraklısıdır o.” Değil! Guzel bir arabaya binmeyi herkes kadar isterim.
Sıradan bir gununuzden bahsediyorduk.
- Bir şey yazmıyorsak ekip olarak, fazla bir şey yapmıyorum. Muzikle ilgileniyorum bilgisayarda. Ama chat, msn, oyle bir dunyam yok.
Facebook?
- Yok. Mail de yalnızca haberleşmek icin.
Sizin aile komik midir? Evde kahkahalar havada mı ucuşur?
- Yo yo, ucuşmaz ama kimse kimseye acımaz. Hemen şakasını patlatır. ‘Alay’ denilen şey bizde yuksektir. Ama belli bir terbiye sınırında. Mesela evde gecenlerde eski bir kaset bulundu, VHS, 89-90’da cekilmiş. Koyduk, babam dedi ki “Kapatın şunu!” Annem ‘Tuh halime bak’ dedi, abim ‘Perişanım’ falan... Herkes kendini yerden yere vurdu. “Aa ne kadar gencmişim!” demedi kimse. Bu cok eğlenceli. Kendini o kadar da onemli zannetmemek.
Tarzınızla ilgili konuşmaya kalksak konu hemen siyaha gelecek. Başka bir renk kullanır mısınız?
- Başka bir renk katmak adına ayak-kabımın bir kenarında kırmızı cizgi olabiliyor.
Kırmızı tişort giyer misiniz mesela?
- Hayır giymem. Giyemem. Aslında ben cocukluğumdan beri simsiyah giyiniyorum diye bir şey yok ama ağırlıklı olarak siyah giyiniyorum.
Buna nasıl karar verdiniz?
- Kafamda tek bir şey giymek vardı. Bir tane pantolonum, bir tane tişortum olsun... Yakış-tıramıyordum kendime başka kıyafetleri. Siyahla ilgili bizim ailede de bir şey var. Babam, annem, kız kardeşim de genelde siyah giyer. Bir tek abim farklıdır. O hic giymez.
Cok sık alışverişe cıkar mısınız peki?
- Hayır, nadiren.
Belirli midir gittiğiniz yerler?
- Coğu dikim. Enteresan bir şey alacaksam, Japon adamları tercih ediyorum. Yohji Yamamoto, Issey Miyake falan. Ayakkabı olarak son beş-altı senedir spor ayakkabılar alıyorum.
Vazgecemediğiniz bir kıyafet, aksesuvar var mıdır?
- Kupelerim cok guzeldir.
Sizin Osmanlı’ya da merakınız var galiba?
- Evet var. Tarih kitabı okurum cok. Roman okumam mesela. Gercek hikayeler daha cok ilgimi cekiyor.
Demin tatil yapamadığınızı soylediniz...
- Evet, yoğun calışınca dinlenmeyi erteliyoruz. şu anda belirgin bir işim yok ama dinlenemiyorum.
Neden? Gormediğiniz yerler yok mu?
- Cok var. ıstanbul’da bile gitmediğim o kadar cok yer var ki... Ama gene suratımda bir tebessum olacak. (Sokakta yanına gelip fotoğraf cektirenleri kastediyor.) Neticede bu da benim hikÂyem. Yapacak bir şey yok.
Roportajdan once, sokakta başınıza gelenlerden bahsettiniz...
- Evet, normal bir hÂl değil. Bir ‘happening’e donuşuyor. Aslında dun aklımdan gecti, “Cıkayım, dolanayım.” Bunu yapamam diye bir şey yok. Ama yarım saat sonra bozuluyor havam. Mesela cocukken cok yuruyerek dolaşan bir adamdım. Benim icin keşif gibi bir şeydi. Bir kere iğde almıştım, onu yiye yiye geziyordum. Top sahası gibi bir yerde iki cocuk beni durdurdu, “N’apıyorsun burada” falan filan... Cok ufağım. Pat diye elimden iğdeyi alıp kactılar. Cok sinir bozucuydu.
Belki şimdi biliyorlardır o cocuğun siz olduğunuzu...
- Nereden tanıyacaklar beni? Esas şu hikÂye var: Bir keresinde havaalanındayım, liseden bir arkadaşıma rastladım. Elinde telsiz var, THY’de calışıyor belli. “Aa n’aber” dedi beni gorunce. “ıyidir” dedim, “Ben de THY’de calışıyorum” dedi. “ıyi...” falan. “Sen n’apıyorsun” dedi bana. Dedim ki, “Ben Bursa’da tekstil işine girdim.”
gecce