Schrodinger kedisi Cığır Acan Duşunce Deneyi Erwin Schrodinger, 12 Ağustos 1887 senesinde Viyana-Erdberg’de doğdu. Zengin bir ailenin tek cocuğuydu. Ailesi sağladığı imkÂnlar sayesinde ozel dersler alan Erwin Schrodinger, başarılı oğrencilik hayatını Viyana universitesinde devam ettirdikten sonra 23 yaşında doktorasını tamamlamıştı. Almanya-Stuttgard Universitesi’nde profesorluk yapmadan evvel Birinci dunya harbinde topcu subayı olarak gorev alan Erwin Schrodinger, […]
Schrodinger kedisi Cığır Acan Duşunce Deneyi
Erwin Schrodinger, 12 Ağustos 1887 senesinde Viyana-Erdberg’de doğdu. Zengin bir ailenin tek cocuğuydu. Ailesi sağladığı imkÂnlar sayesinde ozel dersler alan Erwin Schrodinger, başarılı oğrencilik hayatını Viyana universitesinde devam ettirdikten sonra 23 yaşında doktorasını tamamlamıştı.
Almanya-Stuttgard Universitesi’nde profesorluk yapmadan evvel Birinci dunya harbinde topcu subayı olarak gorev alan Erwin Schrodinger, matematik formulle ifade etmeye calıştığı elektronun davranışı ile alakalı calışmalarla uğraştı. Yapmış olduğu bu calışma neticesinde, 1933’de Nobel fizik odulu aldı.
Kuramsal fizik profesoru olarak calıştığı Berlin Universitesinden, Adolf Hitler’in iktidara gelmesiyle, memleketine geri dondu. 1938 yılında, Hitler Avusturya‘yı işgal ettiğinde, sırasıyla İngiltere ve İrlanda’ya goc etti. Bunun neticesinde profesorluk kariyerine Dublin’de devam etti.
Schrodinger krateri, Ay’ın karanlık ve gorunmeyen tarafına verilen bir isimdir ve bu unlu fizikciye duyulan saygının bir ifadesidir. Bununla beraber 1993 senesinde, Avusturya- Viyana’da kurulan, Uluslararası Matematiksel Fizik Enstitusu’ne, onun adı verilmiştir. 1000 Schling banknotların uzerinde, Schrodingerin resmi bulunmaktadır. Soz konusu banknotlar: 1983 ile 1997 yılları arasında tedavulde bulunmuştur. Schrodinger, 69 yaşında, memleketi Avusturya- Viyana’ya dondu. Dunya goruşum adlı 1961 yılında yayınlanan kitabında, Hinduizm felsefesini, geniş kitlelere duyuran Shrodinger, Birleşik alan teorisi ve genel gorelilik teorisi uzerine calışmalarına ara vermeden devam etti.
4 Ocak 1961 yılında tuberkuloz nedeniyle vefat ettiğinde, unlu fizikci Erwin Schrodinger, atom parcaları elektronların hareket ve davranış olasılıklarını matematik formullerle ifade etmiş ve dalga mekaniği kurmuş, dunyaca tanınan biriydi artık.
Erwin Schrodinger, 1935’te, bugun bile hafızalarda kalacak bir deney yaptı. Bu kuantum duşunceyi ortaya koyan, belki de en unlu deneyi olarak kabul edilen; ‘ Schrodinger’in Kedisi’ deneyidir. Aynı yıl icinde Einstein, Podolski ve Rosen ‘EPR Deneyi’, dedikleri bir deneyle kuantum teorisini eleştirme yoluna girdilerse de, bu deneyle, Erwin Schrodinger, kuantum teorisini haklı cıkarmış oldu.
Nedir bu Schrodinger kedisi deneyi?
Sağlık sorunu olmayan, tum vucut parcaları yerinde olan bir kediyi, icinde rahatca hava alabileceği, sıradan bir kutuya koyalım. Ama kutuda, icinde oldurucu bir zehir olan bir de şişe olduğunu unutmayalım. Bu zehrin bulunduğu şişenin kırılıp, zehrin acığa cıkmasını sağlayacak bir mekanizmanın da olduğunu varsayalım. Kedinin kaderi mekanizmanın yapacağı hamleye bağlanmış durumdadır. Tam da bu noktada Schrodinger bir iddiada bulunuyor: Kedinin kutu icerisinde yaşayıp yaşamama ihtimali eşittir diyor unlu fizikci. Mekanizma calıştı ve dalga fonksiyonu kediyi oldurdu ya da boyle bir şey olmadı ve kedi olmedi. Elbette bu hayali deney sadece kedinin olup olmediğinden ibaret değildir. Aslında unlu fizikci Schrodinger, kedinin yaşama ya da olme ihtimalinin bir arada olduğunu iddia ediyor. Kutu acılmadıkca ve kedinin durumu kontrol edilmedikce, bu iki olasılıkta aynı derecede mumkundur.
Schrodinger’in Kedisi Deneyinin yorumlanması.
Bu deney, atomik dunyanın olasılık- ihtimal duşuncesini, bir anda yaşadığımız gerceklik dunyasına taşıyor. Gozlem olmadığı muddetce, kutunun icinde olan kedinin durumunu kesinlikle tam olarak bilemeyiz. Kedi yaşıyor mu yoksa olu mu tahmin edemeyiz ki, aslında tahmin de bir ceşit olasılıklar dunyasına adım atmaktır. Yani gerceklik ancak keskin bir gozlemle ortaya cıkarılabilir. Bir anlamda Kedinin yaşama olasılığı yuzde elli ellidir.
Kuantum fiziğinin temeli, gercekliklerin farklılık arz edebileceği uzerine kuruludur. Bu goruşe gore: bir şey sadece bir tek gecmişe değil, mumkun olan bircok gecmişe sahiptir. Bazı bilim insanları ve elbette felsefeciler bu duşunceyi kabul etmenin zor olduğunu, bu duşuncenin gerceklik algısını buktuğunu ve olası resmi bulanıklaştırdığını duşunurler. Oyle ya, şayet kutu acılırsa, kedi ya olu ya da canlı olarak bulunacaktır. Ancak kutu acılmazsa, kedinin kuantum durumu onun canlı ya da olu olmasının karışımı halini alacaktır. Bir varlık yarı olu veya yarı diri olamaz, genel goruşe gore: bir şey ya canlıdır ya da oludur. Her şey tek bir gecmişe sahiptir. Elbette bu klasik duşunce Shrodinger’in akıl zorlayıcı deneyine dek boyle surmuştu. Bu deneyde, iki gecmiş bulunur. Birincisinde kedi, mekanizmanın şişeyi parcalayıp, zehri acığa cıkarmasıyla olmuştur, ikincisinde ise: mekanizma hareket etmemiş ve şişe kırılmadığı icin zehir acığa cıkmamıştır. Bu durumda kedi canlıdır. Şu kısmın altını ozellikle kalın cizgilerle cizmemiz gerekiyor: Kuantum teorisinde sadece tek bir olasılık değil, aynı zamanda iki olasılıkta birlikte var olabilmektedir.
Yukarıda belirttiğimiz gibi bazı bilim insanı ve felsefeciler, bu durumda olan bir kedinin ancak ve ancak bir gecmişi olabileceği yonunde fikirlere sahip olduklarından, kendilerini tuhaf bir paradoks icinde bulurlar.
İkinci dunya savaşı yıllarında, uzay-zamanda, yol boyunca olası bir konumdan, başka bir konuma, parcacıkların ilerleme kaydettiklerini one suren ve bir şeyin sadece tek bir gecmişe sahip olabileceğine bu yuzden karşı cıkan ilk kişi Feynman’dır. İnsanların neredeyse tamamı, her şeyin başlangıc ve sonuc yonunde lineer yani duz, tek bir cizgi izlediğini duşunur. Oysa uzay ve zamanda, nesneler, parcacıklar tek ve belirli bir yol izlemezler. Dolayısıyla her parcacık, her nesne aslında birden fazla olası gecmişe sahip olabilirler.
Eski inanış, zamanın sonsuza kadar akıp gittiği uzerine kurulu bir inanıştı. Gorelilik teorisi ise bu eski inanışı bir anda kırdı ve şoyle dedi: Zaman uzay ile birleştirildiğinde, her ikisi de enerji ve madde tarafından bukulebilir. O halde: Zaman duz bir cizgi ve sonsuza dek tek ve sabit bir cizgide ilerleyen bir şey olmaktan cıkar. Bu teori, zaman hakkında olan goruşumuzu esnetmiş hatta değiştirmiştir.
Neden ve yaratma gibi kavramlar, Big Bang, yani Buyuk Patlama tekilliğinden cok once var olan bir zamanı onerir. Genel gorelilik teorisiyle Einstein gibi bir dehanın, on beş milyar sene evvel, başlangıcın bir tekillikte mevcut olduğunu varsaydığını biliyoruz. Maalesef felsefeyle uğraşanlar henuz bu fikri idrak edemediler. Fizik dunyasının kendini bile aşarak ilerlediğini, insanoğlunun onune muazzam bir gerceklik dunyasını serdiğini anlamaktan hala uzak duruyorlar. Galiba, Einstein’ın, ” Onyargıların parcalanması, atomun parcalanmasından daha zor.” deyişi, şimdi daha da anlam kazanıyor.
Gercekliği anlamak…
Kuantum mekaniği artık herkesin duyduğu bir şey. Her ne kadar onu tam olarak acıklayabilmek, fizikciler ve matematikcilerin işi de olsa, Kuantum adını duymayan neredeyse yok gibi.
Bu sadece bir kulak dolguluğu ya da genel kultur meselesi değil aynı zamanda Kuantum kriptografi gibi, atom altı parcacıkların birbirine dolanık olarak, uzak ara mesafelerden birbirleriyle haberleşmesi teknolojisi uzerine kurulu aygıtların, gundelik hayatlarımızda kullanılmasıyla da yerini alan bir gercekliktir.
Eski inanışların otesinde yeni bir gerceklik algısı oluşuyor ve bu oluşum, bilim insanlarından, sokaktaki sıradan vatandaşın hayatında gitgide daha onemli bir yer almaya başlıyor. Esasen meselenin ozu tam da budur. Duz bir dunya goruşunden, zamanın her iki olasılığa da yer actığı, her şeyin iki farklı gecmişe birden sahip olabilmesi durumuna geldiği gunumuz dunyasında, insanoğlu sınırlarını aşıp evrimini bir ust basamağa taşıyacak ve yeni nesiller, bizim yaşadığımız eski dunyayı sadece bir anı olarak yad edeceklerdir.
Gunumuzde Schrodinger’in kedisini andıran bir deney daha yapıldı. Gectiğimiz aylarda, Yale Universitesi akademisyenleri tarafından yapılan bu deney, alışılmadık bir deney olabilir. Yale Universitesi tarafından yapılan deneyde, iki farklı kutuda bulunan kedi, hem canlı hem de olu olabiliyor. Buna ”dolaşıklık kavramı” adı veriliyor. Science dergisinde yayınlanan deney sonucu, kedinin dolaşıklık kavramı tabir edilen durumla, uzay ve zamanda yayılması sağlanıyor. Deney icin ozel hazırlanan, 3 D mikrodalga oyuk ve goruntuleme verisi elde etmek icin bir de cıkış ayarlanmış, super iletken, suni atomla bağlamlandırılmış, kedi vazifesini, mikrodalga ışık gormuştur.

Konunun başyazarı Chen Wang şunları aktarıyor: ”Kedi, tekbir kutuda kalmayacak kadar buyuk ve aynı oranda akıllı. Aslında bu durum sadece kedinin buyuk ve akıllı olmasıyla acıklanamaz. Kuantum, ayrı olarak tanımlanamayacak duzeyde, iki oyuk arasında kalmış. Alternatif bir sav sunulursa, Schrodinger’in kedisinin, her iki kutuda dolaşık olarak bulunduğunu iddia edebiliriz.” Yale Universitesinden aynı ekipte bulunan Prof.Robert Schoelkopf, bu deneydeki kedi durumlarının, veri depolama hususunda cok onemli bir adım olabileceği uzerine dikkat cekiyor. İki kuantum arasındaki işlemlerin, elbette burada mantıksal işlemler kastediliyor, iki ayrı kutuda tek bir kedinin oluşu sayesinde mantıksal bağ kurma cabalarının olumlu bir ifadesidir diyerek sozlerine son veriyor.
Kuantum hesaplama araştırmalarına katkıda bulunan Michel Devoret ile Steve Girvin, Devre Kuantum Elektrodinamiği alanında faaliyet gosteren oncu bilim adamlarıdır. Bu calışmalarıyla, Devre Kuantum Elektrodinamiği uzerinde, on yıldan fazladır geliştirme calışmalarını gercekleştirmek yolunda olan bu bilim adamları, farklı ve yeni tasarımlar duzenlemeyi de başarmışlardır. Bunlardan en onemlisi, şuphesiz, 3D oyuklar ve kuantum sistemini, hatasız ve elbette ona zarar vermeden olcebilen bir sistemdir.
Yapılan deney, Hilbert uzayında bir nevi kuantum hali tomografisi sunuyor, aynı zamanda Schrodinger’in unlu kedi paradoksunu, gunumuz teknolojisi vasıtasıyla zarafetle harmanlıyor. İki mikrodalga oyuğunda konuşlanan elektromanyetik alanların etkisi, bu calışma ile, bir ceşit yeni versiyon Schrodinger’in kedisi deneyine, iki-varyasyonlu kedi deneyi olarak tatbik ediliyor. Bu durum, kuantumun cok olasılıklı durumlarını yonetebilme kabiliyeti, kuantum hesaplama ve elbette haberleşme, bunun yanı sıra, aşırı derecede kodlanmış kubitler arasında bir mantık dengesi kurmak adına atılan buyuk bir adım olmaktadır.
Erwin Schrodinger’in 1935 yılında yaptığı bu deney, gorulen o ki, kuantum fizikcilerine ilham vermeye devam ediyor. Gelişen gunumuz teknolojisiyle, kuantum fiziğinin nereye kadar uzanacağı, bunun neticesinde, cok kesin cizgilerle cevresini sınırlandığımız, biliyor zannettiğimiz kavramların, zaman gibi, daha nereye kadar esneyebileceğini kestirmek, sadece hayal dunyalarımızın genişliği ile olculebilir. Haberleşme, bilgi depolama gibi teknolojilere de hizmet eden bu deneyin insanlık icin actığı kapıların birden fazla olduğunu soylemek, sanırız mubalağa olmaz. Her gercekliğin, aynı anda iki farklı gecmişe sahip olabilmesi fikri, o gunlerde olduğu gibi, gunumuzde de muhalefet goruyor olsa da, Yale Universitesi gibi saygın bir universitenin, saygın ve seckin akademisyenleri belli ki, gunumuzde de muhalefet eden, sabit fikirli kişilere karşı bayrak yarışını surdurmekte, yaptıkları yeni versiyon Schrodinger’in kedisi deneyi ile, kuantum mekaniğinde cığır acacak, somut bilgileri ortaya koyabilmektedir. Science dergisi gibi, ciddi bir dergi de yer bulabilme fırsatı yakalayabilmenin, sadece şansla acıklanamayacağı oldukca bellidir. Diliyoruz ki, Schrodinger’in kedisi, her iki olası dunyada, cığır acacak deneyler yapmak isteyenlere yol gostersin ve onlara ilham olsun.
Bu arada duşunsel deneyde kullanılan gercek bir kedi bulunmamakta ve kedi dÂhil bu duşunsel deneyde hicbir hayvana zarar verilmemiş olduğunu hatırlatmakta fayda var.