Milattan once 2000-1750 yıllarında oluştuğu duşunulen bu yer altı şehrinin tarihcesi hayli derin. Ulkemiz Asya ve Avrupa’yı birbirine bağlayan bir kopruye benzetildiği icin tarihe baktığımızda bizim kulturumuze uymayan ama bizim atmosferimizle butunleşmiş uygarlıkların esintilerinden bir parca gorebilmekteyiz. Bolgenin “tuf” adı verilen ve doğal, zamanla kendiliğinden oluşmuş, oyulmaya elverişli olan yumuşak yapıların, insan mimarisi ile birleşmesinden […]
Milattan once 2000-1750 yıllarında oluştuğu duşunulen bu yer altı şehrinin tarihcesi hayli derin. Ulkemiz Asya ve Avrupa’yı birbirine bağlayan bir kopruye benzetildiği icin tarihe baktığımızda bizim kulturumuze uymayan ama bizim atmosferimizle butunleşmiş uygarlıkların esintilerinden bir parca gorebilmekteyiz. Bolgenin “tuf” adı verilen ve doğal, zamanla kendiliğinden oluşmuş, oyulmaya elverişli olan yumuşak yapıların, insan mimarisi ile birleşmesinden oluşan yeraltı şehri, İc Anadolu bolgesinde yer alan Nevşehir, bir diğer adıyla anılan (Kapadokya) da bizim kulturumuze uymayan ve bizim hayatımızdan bir parca bulundurmaz.
Derinkuyu icesinde bulunan Yeraltı şehri şimdi her gun onlarca kişinin ziyaretine kapılarını aralıyor. Kapadokya bolgesinin doğal oluşumu nedeniyle yerin altına 8 katlı bir uygarlık inşa edilmiştir. Bu yapının icinde gunluk ihtiyacları karşılayacak her şey vardır. O zamanın sartlarında mutfakları banyoları tabakları evleri odaları yolları bulunmakta. Derin kuyunun tarihcesi ise Asur medeniyetine kadar uzanmakta. II. Roma imparatorun zulmunden ve baskılarından kacan hristiyanlar once Kayseri ve Niğde’ye yerleşmiş daha sonra Nevşehir (Kapadokya) bolgesinde hayatlarını daim ettirmişlerdir. Olası saldırılardan korktukları icin bu yer altı şehrini inşa eden hristiyanlar, giriş ve cıkışları fark edilmeyecek şekilde kapılar yapmış. Hitit donemine ait kayalara resmedilmiş kabartılar, resimler ve yazılar bulunmuştur.
Yer altı şehrinin icine ise mahsenler, kiliseler, yiyecek ve iceceklerini korumak icin kiler, şarap imalathaneleri, ibadetlerini yerine getirmek ve kendilerini eğitmek icin manastırlara da yer acmışlardır. Hatta bu yer altı şehrini oylesine benimsemişlerdir ki oldukleri zaman gomulecekleri mezarlar bile oluşturmuşlar hayata orada gozlerini yumup orada ki mezarlara gomulmuşlerdir.
Bilime ve medeniyete değer verip orada bile kendilerini geliştirmek icin her turlu yolu izlemişlerdir. Okuma odaları. Dinlenme odaları savaşma tekniklerini oğrenecekleri mekanlar. Duvarlarda hala canlılığını koruyan resimler, kat duvarlarında yer alan haberleşme amaclı kullanılan minik delikler. Ayrıca actıkları havalandırma deliklerini, su kuyusu olarak kullandıkları da tahmin edilmekte. Doğal oluşan tuf kaya yapısı yazın bulunulan mekanı serin ve kurak kışın, ise sıcak tutuyor, Tuflerin nemi hapsetme gibi bir ozelliği olduğu icin bulunulan ortamda rutubet oluşmuyor. Boylelikle nem olmadığı icin duvarlarda kuf oluşmuyor dolayısı ile bir cok hastalığı engellediğini soyleyebiliriz.
Muhteşem bir mimari zekayla inşa edilen bu şehirde zamanla oluşan tahribat nedeni ile nefes almak icin oluşturdukları bazı delikler kapanmış ve bunun sonucunda basınc odacıkları oluşmuştur. Eğer yolunuz buraya duşerse lutfen uyarı tabelalarını dikkate alın cok karışık ve zorlu bir yolu olan bu yer altı şehrinde kaybolmak istemezsiniz. Gunumuzde gozu gibi korunan bu yer altı şehrinin tarihi dokusuna hic dokunulmadan gerekli restorasyon calışmaları yapılmış yapının olduğu gibi aynı dokusunu korumak amaclanmıştır. Gunumuzde gezi amaclı gorebileceğimiz yer sadece 2 donumluk bir alandır. Toplam buyukluğu ise 16 kilometrelik bir alana oluşmuş o zamanın şartlarına ve nufusuna gore koca bir şehirdir. Toplam derinliği ise hala tam olarak belirlenememiştir.