Deaş (Işid) teror orgutu ile birlikte yeniden gundeme gelen Selefilik, Vehhabiliğin kamufle edilmiş adıdır. Vehhabiler (Vahhabiler), bu ismin altında kendilerini kamufle edip gizliyorlar. Selef sozlukte, “onceki” demektir. İslamiyet’te ise Selef veya Selef-i salihin, ilk iki yuzyılın Muslumanlarıdır. Yani Selef-i salihin deyince, Eshab-ı kiramın tamamı ile Tabiin’in ve Tebe-i Tabiinin buyukleri ifade edilmiş olur. Peygamber efendimizi […]
Deaş (Işid) teror orgutu ile birlikte yeniden gundeme gelen Selefilik, Vehhabiliğin kamufle edilmiş adıdır. Vehhabiler (Vahhabiler), bu ismin altında kendilerini kamufle edip gizliyorlar. Selef sozlukte, “onceki” demektir. İslamiyet’te ise Selef veya Selef-i salihin, ilk iki yuzyılın Muslumanlarıdır. Yani Selef-i salihin deyince, Eshab-ı kiramın tamamı ile Tabiin’in ve Tebe-i Tabiinin buyukleri ifade edilmiş olur.
Peygamber efendimizi Musluman iken en az bir kere gormuş veya birlikte bulunmuş olan Muslumanlara “Eshab (Ashab)” veya “Sahabe” denir. Bunu saygı ile ifade etmek icin “Eshab-ı kiram” denir. Eshab-ı kiramı gormuş Muslumanlara “Tabiin”, Tabiin’i gormuş Muslumanlara da “Tebe-i Tabiin” denir.
Selefilerin İddiası
Ehl-i sunnet Âlimlerinin kitaplarında, “Selefi” diye bir isim ve “Selefi Mezhebi” diye bir mezhep ismi yoktur. Bu isimler, doğru yoldan ayrılmış ve kendilerine Selefi diyen kimseler tarafından uydurulmuş ve yetkili olmayan din adamları tarafından, bu Selefilerin kitapları Arapcadan Turkceye cevrilirken ulkemizde de yayılmaya başlamıştır. Bunların iddiası ozetle şoyledir:
“Eş’ari ve Maturidi ismi verilen iki mezhep kurulmadan once Sunnilerin uydukları mezhebe Selefi mezhebi ismi verilmektedir. Bunlar Eshab-ı kiram ve Tabiin’in yolunda gitmişlerdir. Selefi mezhebi Eshab-ı kiramın, Tabiin’in ve Tebe’i tabiinin yoludur yani onların mezhebidir. Dort buyuk mezhep imamı da bu mezhebe bağlıydı. Selefi mezhebini savunmak icin ilk yazılan eser, Fıkh-ul-ekber adı ile İmam-ı A’zam Ebu Hanife tarafından kaleme alınmıştır. İmam-ı Gazali de İlcam-ul avam-anil kelam isimli kitabında Selefi mezhebinin temel esaslarını yedi tane olarak yazmıştır. İmam-ı Gazali ile birlikte muteahhirinin ilm-i kelamı yani son donem kelam ilmi başlar. İmam-ı Gazali, kendisinden once yaşamış olan kelam ilmi Âlimlernin mezheplerini ve ayrıca İslam filozoflarının fikirlerini iyice inceledikten sonra, bu ilmin usullerinde bazı değişiklikler yaptı. Felsefi icerikteki duşunceleri, bunların yanlış olduklarını ortaya koymak amacıyla kelam ilmine dahil etti. Razi ve Amidi isimli Âlimler, kelam ile felsefeyi birleştirerek bir ilim haline getirdiler. Kadı Beydavi ise, kelam ilmi ile felsefeyi birbirinden ayrılamaz bir hale getirdi. Muteahhirinin ilm-i kelamı, sonucta Selefi mezhebinin yayılmasına engel oldu. İbni Teymiye ile talebesi İbn-ul-Kayyım, Selefi mezhebini birlikte ihyaya calıştılar. Selefi mezhebi son zamanlarda ikiye ayrılmıştır: Eski Selefiler denilenler, Allah’ın sıfatları ile muteşabih nasslar yani manası anlaşılamayan Âyet ve hadisler hakkında ayrıntıya girmemişlerdir. Sonraki Selefiler ise bunlar hakkında detaylı incelemeye onem vermişlerdir. İbni Teymiye ile İbni Kayyım Cevziyye gibi sonraki donem Selefilerde bu durum acıkca gorulmektedir. Eski ve yeni olarak bilinen Selefilerin hepsine ‘Ehl-i sunnet-i hassa’ adı verilir. Ehl-i sunnet olan kelamcılar bazı ayet ve hadisleri tevil etmişler ise de, Selefi mezhebi buna karşı cıkar. Selefiler, ‘Allah’ın gelmesi’ ve ‘Allah’ın yuzu’ ifadeleri icin, insanların gelmesine ve yuzune benzemez diyerek, Allah’ın sıfatlarını insanların sıfatlarına benzeterek doğru yoldan cıkan Muşebbihe mezhebinden ayrılmıştır.”
Selefiler Cevaplar
Maturidi ve Eş’ari mezheplerinin sonradan kurulduğu iddiası yanlıştır. Bu iki buyuk Âlim, Selef-i sÂlihin’in bildirdikleri iman ve itikat bilgilerini kitaplarına yazmışlar, acıklamışlar, kısımlara ayırmışlar, herkesin anlayabileceği şekilde yaymışlardır. Bu iki Âlimden İmam-ı Eş’ari, Şafii mezhebinin kurucusu İmam-ı Şafii’nin talebesi halkasında bulunmaktadır. Yine bunun gibi İmam-ı Maturidi de, Hanefi mezhebinin kurucusu İmam-ı a’zam’ın talebeleri zincirinde bulunan buyuk bir halkasıdır. İmam-ı Eş’ari ve İmam-ı Maturidi, hocalarının iman ve itikat bilgilerinde ortak olan mezheplerinden hic dışarı cıkmamış, ayrı bir mezhep kurmamıştır. Bu ikisinin, hocalarının ve meşhur dort mezhep imamının itikadı, itikat mezhepleri aynıdır. O da “Ehl-i sunnet vel cemaat” adı ile bilinen itikat mezhebidir. Bu mezhepte bulunanların yani Ehl-i sunnet itikadındaki Muslumanların imanı, inanışları, Peygamber efendimizin, Eshab-ı kiramın, Tabiin ile Tebe-i tabiinin itikadıdır.
İmam-ı a’zam’ın yazdığı, Fıkh-ul-ekber isimli kitap, asırlar sonra ortaya cıkan batıl Selefilik mezhebini değil, Peygamber efendimizin ve Eshabının itikadı olan Ehl-i sunnet mezhebini savunmaktadır. Bu kitap ile İmam-ı Gazali’nin yazdığı İlcam-ul-avam kitabında Selefi diye bir ifade mevcut değildir.
İmam-ı Gazali Selefilikten Bahsetmedi !
İmam-ı Gazali hazretleri, İlcam-ul-avam isimli eserinde, “Bu kitapta temel inanc esaslarını bildiren, iman ve itikattaki mezheplerden, Selef mezhebinin doğru, hak olduğunu bildireceğim. Bu yoldan ayrılanların, doğru yolda ayrılmış ve bidat sahibi olduklarını nakledeceğim. Selef mezhebi, Eshab-ı kiram ve Tabiinin imanı ve itikatları demektir. Bu mezhebin temel esasları yedidir…” diyor. Gorulduğu gibi, İlcam-ul-avam kitabı, Selef yani Ehl-i sunnet mezhebinin yedi temel esasını bildirmektedir. Buna “Selefilik mezhebinin yedi temel esası” demek, yani Selef kelimesini Selefilik olarak değiştirmek, bu kitabın bildirdiklerini değiştirmek ve buyuk Âlim İmam-ı Gazali’ye iftira atmak anlamına gelir. Ehl-i sunnet kitaplarının hepsinde, mesela Durr-ul-muhtar kitabının şahitlik bahsinde, Selef ile Halef ifadelerini kullandıktan sonra, “Selef ismi, Eshab-ı kiram ile Tabiinin adıdır. Bunlara Selef-i salihin de denir. Halef ifadesi de, Selef-i salihinden sonraki zaman diliminde yaşamış olan Ehl-i sunnet Âlimlerine verilen isimdir” diye yazılıdır.
İmam-ı Gazali, İmam-ı Razi ile tefsir Âlimlerinin baş tacı olarak bilinen İmam-ı Beydavi, Selefi değil, Selef-i salihin mezhebinde yani Ehl-i sunnet idiler. Kendi zamanlarında ortaya cıkan bozuk bidat fırkaları (mezhepleri), kelam ilmine, İslam dininde yeri olmayan, sadece aklı esas alan felsefeyi de karıştırdılar. Hatta itikatlarının temelini felsefe uzerine bina ettiler. “Milel ve Nihal” isimli kitapta bu bozuk fırkaların batıl inancları geniş olarak anlatılmaktadır. Bu uc Âlim, bu bozuk mezheplere karşı Ehl-i sunnet itikadını savunurken ve bunların yanlış fikirlerini curuturken, felsefelerine de cok geniş cevaplar verdiler. Bu yaptıkları, Ehl-i sunnet itikadına felsefe karıştırmak anlamına gelmez. Aksine kelam ilmini, bu ilme karıştırılmış olan felsefeden, felsefi duşuncelerden temizlemektir. Beydavi tefsirinde ve bunun şerhleri icinde onemli bir yere sahip olan Şeyhzade tefsirinde felsefi duşunce, felsefi metot kesinlikle yoktur. Bu buyuk Âlimlere felsefe yolundaydılar demek cirkin bir iftiradır. Ehl-i sunnet yolundaki Âlimlere bu iftirayı ilk olarak, İbni Teymiye isimli yazar “Vasıta” kitabında atmıştır. Bu yazardan once Selefi mezhebi, Selefilik hatta Selefi kelimesi yoktu ki, bu iki yazarın bunu ihyaya calıştığı iddia edilebilsin. Bu ikisinden once tek doğru itikat olarak sadece “Ehl-i sunnet vel-cemaat” olarak bilinen Selef-i salihinin mezhebi mevcuttu. İbni Teymiye, işte bu hak mezhebi bozmuş, ayrıca bu yolda bircok bidatler (yenilikler, değişiklikler) meydana cıkarmıştır. (Halbuki iman ve ibadet bilgilerinde kıyamete kadar hicbir değişiklik olmayacaktır. Nelere nasıl inanılacağını ve ibadetlerin nasıl yapılacağı, hicbir şekilde değişmez. Değişiklik sadece dunya işlerinde olur.)
Selefiliği Ortaya
Cıkaran İbni Teymiye’dir.
Şimdi mezhepsizlerin, dinimizi bozmaya calışan dinde reformcuların kitaplarının, sozlerinin ve yanlış duşuncelerinin kaynağı, başlangıcı hep İbni Teymiye’nin bidatleridir. Bu dinde reformcular, kendilerinin doğru yolda olduklarına Muslumanları inandırmak icin, cirkin bir hile yaptılar. İbni Teymiye’nin bidatlerini, bozuk fikirlerini haklı gostererek, Muslumanları onun batıl yoluna suruklemek amacıyla Selef-i salihine Selefi adını verdiler. Selef-i salihin ismi verilen din buyuklerinin halefleri olan buyuk islam Âlimlerine, İslamiyet’te yeri olmayan felsefe ve bidat pisliklerini bulaştırdılar. Bu Âlimleri, Selefi ismini verdikleri uydurma mezhepten ayrılmakla sucladılar. İbni Teymiye’yi Selefiliği canlandıran buyuk bir kahraman ve bir muctehid olarak tanıtıyorlar. Fakat Selef-i salihinin halefleri olan gercek Ehl-i sunnet Âlimleri, gunumuze kadar hatta bugun bile, kitaplarında Selef-i salihinin yolu olan Ehl-i sunnet itikadını mudafaa etmişlerdir. İbni Teymiye’nin ve benzerlerinin Selef-i salihinin hak yolundan ayrıldıklarını ve kendilerine inanan Muslumanları felakete, Cehenneme suruklediklerini ifade etmişlerdir.
Sonuc olarak, her Musluman iyi bilmelidir ki, İslam dininde Selefi mezhebi veya Selefilik diye bir şey yoktur. İslamiyet’te sadece Selef-i salihin mezhebi vardır. Selef-i salihin de, hadis-i şerif ile ovulmuş olan ilk iki yuzyılın muslumanlarıdır. Ucuncu ve dorduncu yuzyılda gelen islam Âlimlerine ise “Halef-i sadıkin” denir. Bu kıymetli insanların itikadına, yoluna, Ehl-i sunnet mezhebi adı verilir. Bu mezhep, itikadı, inanış mezhebidir. Yukarıda da bildirdiğimiz gibi, Selef-i salihinin yani Eshab-ı kiram ve Tabiin-i izamın imanları, inancları tamamen aynı idi. İmanları arasında hic fark yoktu. Gunumuzde yer yuzundeki Muslumanların coğu, hak olan Ehl-i sunnet mezhebindedirler. Bunu ifade etmek mezhepcilik değildir. Bizzat Peygamberimiz doğru yolun, kendisi ve Eshabının bildirdiği yol olduğunu acıkca ifade etmiştir.
Yetmiş iki bidat fırkalarının tamamı ikinci yuzyıldan sonra ortaya cıktı. Bunların bazılarının kurucuları daha onceden yaşamış olsalar da, kitaplarının kalem alınması ve toplu bir şekilde ortaya cıkmaları, Ehl-i sunnete baş kaldırmaları Tabiin doneminden sonra oldu.
Gorulduğu gibi Ehl-i sunnet itikadını ortaya koyan, bir yazar, Âlim veya başkası değil, bizzat Resulullah’tır (sallallahu aleyhi ve sellem). Ona bildiren de Allahu teÂlÂdır. İman ve itikat bilgilerini Eshab-ı kiram işte bu ilahi kaynaktan aldılar. Tabiin de bu bilgilerini, Eshab-ı kiramdan aldılar. Daha sonra gelenler de bunlardan oğrendiler. Boylece, doğru yolu gosteren Ehl-i sunnet bilgileri gunumuze, bizlere kadar nakil ve tevatur yolu ile geldi. Bu bilgiler kesinlikle akıl ve felsefe ile bulunamaz. Akıl ve felsefe asla bunları değiştiremez. Akıl sadece bunları anlamaya yardımcı olur. Yani bunları anlamak, doğruluklarını, kıymetlerini kavramak icin akıl lazımdır. Aklını esas alarak bu bilgileri değiştiren bozuk mezheplere bidat fırkaları, batıl mezhepler denir.

Peygamber efendimizi Musluman iken en az bir kere gormuş veya birlikte bulunmuş olan Muslumanlara “Eshab (Ashab)” veya “Sahabe” denir. Bunu saygı ile ifade etmek icin “Eshab-ı kiram” denir. Eshab-ı kiramı gormuş Muslumanlara “Tabiin”, Tabiin’i gormuş Muslumanlara da “Tebe-i Tabiin” denir.
Selefilerin İddiası
Ehl-i sunnet Âlimlerinin kitaplarında, “Selefi” diye bir isim ve “Selefi Mezhebi” diye bir mezhep ismi yoktur. Bu isimler, doğru yoldan ayrılmış ve kendilerine Selefi diyen kimseler tarafından uydurulmuş ve yetkili olmayan din adamları tarafından, bu Selefilerin kitapları Arapcadan Turkceye cevrilirken ulkemizde de yayılmaya başlamıştır. Bunların iddiası ozetle şoyledir:
“Eş’ari ve Maturidi ismi verilen iki mezhep kurulmadan once Sunnilerin uydukları mezhebe Selefi mezhebi ismi verilmektedir. Bunlar Eshab-ı kiram ve Tabiin’in yolunda gitmişlerdir. Selefi mezhebi Eshab-ı kiramın, Tabiin’in ve Tebe’i tabiinin yoludur yani onların mezhebidir. Dort buyuk mezhep imamı da bu mezhebe bağlıydı. Selefi mezhebini savunmak icin ilk yazılan eser, Fıkh-ul-ekber adı ile İmam-ı A’zam Ebu Hanife tarafından kaleme alınmıştır. İmam-ı Gazali de İlcam-ul avam-anil kelam isimli kitabında Selefi mezhebinin temel esaslarını yedi tane olarak yazmıştır. İmam-ı Gazali ile birlikte muteahhirinin ilm-i kelamı yani son donem kelam ilmi başlar. İmam-ı Gazali, kendisinden once yaşamış olan kelam ilmi Âlimlernin mezheplerini ve ayrıca İslam filozoflarının fikirlerini iyice inceledikten sonra, bu ilmin usullerinde bazı değişiklikler yaptı. Felsefi icerikteki duşunceleri, bunların yanlış olduklarını ortaya koymak amacıyla kelam ilmine dahil etti. Razi ve Amidi isimli Âlimler, kelam ile felsefeyi birleştirerek bir ilim haline getirdiler. Kadı Beydavi ise, kelam ilmi ile felsefeyi birbirinden ayrılamaz bir hale getirdi. Muteahhirinin ilm-i kelamı, sonucta Selefi mezhebinin yayılmasına engel oldu. İbni Teymiye ile talebesi İbn-ul-Kayyım, Selefi mezhebini birlikte ihyaya calıştılar. Selefi mezhebi son zamanlarda ikiye ayrılmıştır: Eski Selefiler denilenler, Allah’ın sıfatları ile muteşabih nasslar yani manası anlaşılamayan Âyet ve hadisler hakkında ayrıntıya girmemişlerdir. Sonraki Selefiler ise bunlar hakkında detaylı incelemeye onem vermişlerdir. İbni Teymiye ile İbni Kayyım Cevziyye gibi sonraki donem Selefilerde bu durum acıkca gorulmektedir. Eski ve yeni olarak bilinen Selefilerin hepsine ‘Ehl-i sunnet-i hassa’ adı verilir. Ehl-i sunnet olan kelamcılar bazı ayet ve hadisleri tevil etmişler ise de, Selefi mezhebi buna karşı cıkar. Selefiler, ‘Allah’ın gelmesi’ ve ‘Allah’ın yuzu’ ifadeleri icin, insanların gelmesine ve yuzune benzemez diyerek, Allah’ın sıfatlarını insanların sıfatlarına benzeterek doğru yoldan cıkan Muşebbihe mezhebinden ayrılmıştır.”

Maturidi ve Eş’ari mezheplerinin sonradan kurulduğu iddiası yanlıştır. Bu iki buyuk Âlim, Selef-i sÂlihin’in bildirdikleri iman ve itikat bilgilerini kitaplarına yazmışlar, acıklamışlar, kısımlara ayırmışlar, herkesin anlayabileceği şekilde yaymışlardır. Bu iki Âlimden İmam-ı Eş’ari, Şafii mezhebinin kurucusu İmam-ı Şafii’nin talebesi halkasında bulunmaktadır. Yine bunun gibi İmam-ı Maturidi de, Hanefi mezhebinin kurucusu İmam-ı a’zam’ın talebeleri zincirinde bulunan buyuk bir halkasıdır. İmam-ı Eş’ari ve İmam-ı Maturidi, hocalarının iman ve itikat bilgilerinde ortak olan mezheplerinden hic dışarı cıkmamış, ayrı bir mezhep kurmamıştır. Bu ikisinin, hocalarının ve meşhur dort mezhep imamının itikadı, itikat mezhepleri aynıdır. O da “Ehl-i sunnet vel cemaat” adı ile bilinen itikat mezhebidir. Bu mezhepte bulunanların yani Ehl-i sunnet itikadındaki Muslumanların imanı, inanışları, Peygamber efendimizin, Eshab-ı kiramın, Tabiin ile Tebe-i tabiinin itikadıdır.
İmam-ı a’zam’ın yazdığı, Fıkh-ul-ekber isimli kitap, asırlar sonra ortaya cıkan batıl Selefilik mezhebini değil, Peygamber efendimizin ve Eshabının itikadı olan Ehl-i sunnet mezhebini savunmaktadır. Bu kitap ile İmam-ı Gazali’nin yazdığı İlcam-ul-avam kitabında Selefi diye bir ifade mevcut değildir.

İmam-ı Gazali hazretleri, İlcam-ul-avam isimli eserinde, “Bu kitapta temel inanc esaslarını bildiren, iman ve itikattaki mezheplerden, Selef mezhebinin doğru, hak olduğunu bildireceğim. Bu yoldan ayrılanların, doğru yolda ayrılmış ve bidat sahibi olduklarını nakledeceğim. Selef mezhebi, Eshab-ı kiram ve Tabiinin imanı ve itikatları demektir. Bu mezhebin temel esasları yedidir…” diyor. Gorulduğu gibi, İlcam-ul-avam kitabı, Selef yani Ehl-i sunnet mezhebinin yedi temel esasını bildirmektedir. Buna “Selefilik mezhebinin yedi temel esası” demek, yani Selef kelimesini Selefilik olarak değiştirmek, bu kitabın bildirdiklerini değiştirmek ve buyuk Âlim İmam-ı Gazali’ye iftira atmak anlamına gelir. Ehl-i sunnet kitaplarının hepsinde, mesela Durr-ul-muhtar kitabının şahitlik bahsinde, Selef ile Halef ifadelerini kullandıktan sonra, “Selef ismi, Eshab-ı kiram ile Tabiinin adıdır. Bunlara Selef-i salihin de denir. Halef ifadesi de, Selef-i salihinden sonraki zaman diliminde yaşamış olan Ehl-i sunnet Âlimlerine verilen isimdir” diye yazılıdır.
İmam-ı Gazali, İmam-ı Razi ile tefsir Âlimlerinin baş tacı olarak bilinen İmam-ı Beydavi, Selefi değil, Selef-i salihin mezhebinde yani Ehl-i sunnet idiler. Kendi zamanlarında ortaya cıkan bozuk bidat fırkaları (mezhepleri), kelam ilmine, İslam dininde yeri olmayan, sadece aklı esas alan felsefeyi de karıştırdılar. Hatta itikatlarının temelini felsefe uzerine bina ettiler. “Milel ve Nihal” isimli kitapta bu bozuk fırkaların batıl inancları geniş olarak anlatılmaktadır. Bu uc Âlim, bu bozuk mezheplere karşı Ehl-i sunnet itikadını savunurken ve bunların yanlış fikirlerini curuturken, felsefelerine de cok geniş cevaplar verdiler. Bu yaptıkları, Ehl-i sunnet itikadına felsefe karıştırmak anlamına gelmez. Aksine kelam ilmini, bu ilme karıştırılmış olan felsefeden, felsefi duşuncelerden temizlemektir. Beydavi tefsirinde ve bunun şerhleri icinde onemli bir yere sahip olan Şeyhzade tefsirinde felsefi duşunce, felsefi metot kesinlikle yoktur. Bu buyuk Âlimlere felsefe yolundaydılar demek cirkin bir iftiradır. Ehl-i sunnet yolundaki Âlimlere bu iftirayı ilk olarak, İbni Teymiye isimli yazar “Vasıta” kitabında atmıştır. Bu yazardan once Selefi mezhebi, Selefilik hatta Selefi kelimesi yoktu ki, bu iki yazarın bunu ihyaya calıştığı iddia edilebilsin. Bu ikisinden once tek doğru itikat olarak sadece “Ehl-i sunnet vel-cemaat” olarak bilinen Selef-i salihinin mezhebi mevcuttu. İbni Teymiye, işte bu hak mezhebi bozmuş, ayrıca bu yolda bircok bidatler (yenilikler, değişiklikler) meydana cıkarmıştır. (Halbuki iman ve ibadet bilgilerinde kıyamete kadar hicbir değişiklik olmayacaktır. Nelere nasıl inanılacağını ve ibadetlerin nasıl yapılacağı, hicbir şekilde değişmez. Değişiklik sadece dunya işlerinde olur.)

Cıkaran İbni Teymiye’dir.
Şimdi mezhepsizlerin, dinimizi bozmaya calışan dinde reformcuların kitaplarının, sozlerinin ve yanlış duşuncelerinin kaynağı, başlangıcı hep İbni Teymiye’nin bidatleridir. Bu dinde reformcular, kendilerinin doğru yolda olduklarına Muslumanları inandırmak icin, cirkin bir hile yaptılar. İbni Teymiye’nin bidatlerini, bozuk fikirlerini haklı gostererek, Muslumanları onun batıl yoluna suruklemek amacıyla Selef-i salihine Selefi adını verdiler. Selef-i salihin ismi verilen din buyuklerinin halefleri olan buyuk islam Âlimlerine, İslamiyet’te yeri olmayan felsefe ve bidat pisliklerini bulaştırdılar. Bu Âlimleri, Selefi ismini verdikleri uydurma mezhepten ayrılmakla sucladılar. İbni Teymiye’yi Selefiliği canlandıran buyuk bir kahraman ve bir muctehid olarak tanıtıyorlar. Fakat Selef-i salihinin halefleri olan gercek Ehl-i sunnet Âlimleri, gunumuze kadar hatta bugun bile, kitaplarında Selef-i salihinin yolu olan Ehl-i sunnet itikadını mudafaa etmişlerdir. İbni Teymiye’nin ve benzerlerinin Selef-i salihinin hak yolundan ayrıldıklarını ve kendilerine inanan Muslumanları felakete, Cehenneme suruklediklerini ifade etmişlerdir.
Sonuc olarak, her Musluman iyi bilmelidir ki, İslam dininde Selefi mezhebi veya Selefilik diye bir şey yoktur. İslamiyet’te sadece Selef-i salihin mezhebi vardır. Selef-i salihin de, hadis-i şerif ile ovulmuş olan ilk iki yuzyılın muslumanlarıdır. Ucuncu ve dorduncu yuzyılda gelen islam Âlimlerine ise “Halef-i sadıkin” denir. Bu kıymetli insanların itikadına, yoluna, Ehl-i sunnet mezhebi adı verilir. Bu mezhep, itikadı, inanış mezhebidir. Yukarıda da bildirdiğimiz gibi, Selef-i salihinin yani Eshab-ı kiram ve Tabiin-i izamın imanları, inancları tamamen aynı idi. İmanları arasında hic fark yoktu. Gunumuzde yer yuzundeki Muslumanların coğu, hak olan Ehl-i sunnet mezhebindedirler. Bunu ifade etmek mezhepcilik değildir. Bizzat Peygamberimiz doğru yolun, kendisi ve Eshabının bildirdiği yol olduğunu acıkca ifade etmiştir.

Gorulduğu gibi Ehl-i sunnet itikadını ortaya koyan, bir yazar, Âlim veya başkası değil, bizzat Resulullah’tır (sallallahu aleyhi ve sellem). Ona bildiren de Allahu teÂlÂdır. İman ve itikat bilgilerini Eshab-ı kiram işte bu ilahi kaynaktan aldılar. Tabiin de bu bilgilerini, Eshab-ı kiramdan aldılar. Daha sonra gelenler de bunlardan oğrendiler. Boylece, doğru yolu gosteren Ehl-i sunnet bilgileri gunumuze, bizlere kadar nakil ve tevatur yolu ile geldi. Bu bilgiler kesinlikle akıl ve felsefe ile bulunamaz. Akıl ve felsefe asla bunları değiştiremez. Akıl sadece bunları anlamaya yardımcı olur. Yani bunları anlamak, doğruluklarını, kıymetlerini kavramak icin akıl lazımdır. Aklını esas alarak bu bilgileri değiştiren bozuk mezheplere bidat fırkaları, batıl mezhepler denir.