Bu gun dunyanın en buyuk problemlerinden biri iklim değişikliğidir. Bu hızla giderse 40 sene sonra doğru durust yaşayabileceğimiz bir dunyamız olacak mı diye kaygılanıyoruz. Gunumuzde coğu insan farkında olmasa da iklim değişiklikleri ve bunun getireceği tehlikeler cok net bir şekilde karşımızda duruyor. Mesela Filipinlerde gectiğimiz yıl 6 bin kişinin olumune sebep olan tayfun faciası, ulkemizde […]
Bu gun dunyanın en buyuk problemlerinden biri iklim değişikliğidir. Bu hızla giderse 40 sene sonra doğru durust yaşayabileceğimiz bir dunyamız olacak mı diye kaygılanıyoruz. Gunumuzde coğu insan farkında olmasa da iklim değişiklikleri ve bunun getireceği tehlikeler cok net bir şekilde karşımızda duruyor. Mesela Filipinlerde gectiğimiz yıl 6 bin kişinin olumune sebep olan tayfun faciası, ulkemizde ise yazın yaşanan su sıkıntısı, coğu zaman karsız gecirilen kış mevsimleri ve kuruyan goller tabii rotasından cıkan ekosistem değişikliklerinin uzuntu verici neticesi.
Bu konuda uzman olan bilim adamlarının soylediğine gore fosil yakıt tuketimini 40 yıl icinde tamamen terk etmez isek gezegenimizin sıcaklığı başta insan olmak uzere bircok canlı turunun yaşayamayacağı kadar yukselecek. Bu yuzden insana, tabiata ve dunyaya zarar veren fosil yakıtlarının tuketimini kısa vadede kısıtlamamız, orta vadede en aza indirmemiz, uzun vadede ise tamamen bırakmamız gerekiyor. İdeal manada yapılması gereken bu. Ancak şehirde yaşayan insanlar, dort mevsim her ceşit sebzeyi, meyveyi bulduğu, fabrikasyon urunleri supermarketlerden aldığı, ısınma ve soğutmada kalorifer ve klima gibi teknolojik konfordan faydalandığı icin iklim değişliklerinin farkına pek varamıyor. Kırsal kesimdeki insanlar, başta ciftciler olmak uzere, tabiatla daha icli dışlı oldukları icin değişimleri daha iyi ve daha net gozlemleyebiliyorlar. Gercekte bu mesele pek de o kadar kolay halledilebilecek gibi gorunmuyor. Bu problemi yenilenebilir enerji kaynaklarına yatırım yapar, oyle cozeriz demekle halledemeyiz. Bu meseleyi aşmak icin ozellikle bir devlet iradesi ve topyekun bir kararlılığın olması gerekiyor. Ayrıca dunyada fosil yakıtlara dayalı kalkınma haklarından kademeli olarak feragat edilmesi de lazım.
Oncelikle gelişmiş ulkeler bunları yapacak ki iklim değişikliğinde rolu az olan gelişmemiş ulkeler mağdur olmasın. Bu yuzden sanayisi gelişmiş ulkelerin, gelişmekte olan veya gelişmemiş fakir ulkelere bir iklim borcu var.Nitekim iklim değişikliklerinden dolayı felaketlerle karşılaşıldığında, fakir ulkelerin bunlarla başa cıkabilmeleri icin her turlu imkanı ve gerekli kaynakları gelişmiş ulkelerin sağlaması iklim borcundan once bir insanlık borcudur.2014 yılında Peru’nun başkenti Lima`da yapılan 20. Uluslararası İklim Konferansında iklim değişikliğinin cozumune dair bir anlaşma sağlanamadı. 2015 yılı sonunda Paris’te Kyoto protokolunun yerini alacak bir zirve yapılacak. Bu konuda ozellikle gelişmiş ulkelerle, gelişmekte olan ulkeler arasına cok buyuk goruş ayrılıkları var. Enerji sektorundeki dev kartellerin de bakışını hesaba katarsak bu zirve toplantısında iklim değişliklerini gercekten onlemek icin alınacak radikal tedbirlerin cıkması şupheli. Kaldı ki Paris’te yapılacak yeni anlaşma 2020 ‘den sonra yururluğe girecek.”İklimi değil insanı değiştir” sloganıyla, cehenneme cevireceğimiz bir gezegende değil, mutluluk ve huzur ikliminde cennet gibi bir dunyada nicin yaşamayalım?
Yazar:Enes Eker