Londra`ya giden turistlerin ilk uğrak yerlerindendir Tabiat Tarihi Muzesi. Burada sergilenen her eser hakkında biraz bilgi edinmeye kalkarsanız, birkac gununuzu ayırmanız gerekebilir. Guney Kensington`da Exibition Road uzerinde bulunan bu muze her saatte ziyaretcileri ile tıklım tıklım dolu. Turkiye`deki muzeler ve ziyaretci sayıları aklıma gelince cok ama cok şaşırıyorum. Bu kadar ziyaretciyi nasıl cekebiliyorlar? Butun resmi […]
Londra`ya giden turistlerin ilk uğrak yerlerindendir Tabiat Tarihi Muzesi. Burada sergilenen her eser hakkında biraz bilgi edinmeye kalkarsanız, birkac gununuzu ayırmanız gerekebilir. Guney Kensington`da Exibition Road uzerinde bulunan bu muze her saatte ziyaretcileri ile tıklım tıklım dolu. Turkiye`deki muzeler ve ziyaretci sayıları aklıma gelince cok ama cok şaşırıyorum. Bu kadar ziyaretciyi nasıl cekebiliyorlar? Butun resmi muzeler gibi ucretsiz olmaları, metro ile ulaşabilme kolaylığı, ziyaretcilerin karınlarını doyuracakları restoranların, uzun yuruyuşler sonrasında yorgunluklarını atabilecekleri kafelerin olması ve farklı dinlere mensup insanların ibadetlerini yapabileceği temiz bir mekanın tahsis edilmiş olması, ziyaretci sayısının fazla olmasının nedenleri arasında sayılabilir.Tabiat Tarihi Muzesinde yeryuzunde ne kadar bitki, hayvan ve mineral-maden ceşidi varsa hepsi sergileniyor diye duşunuyorsunuz. 5 ayrı koleksiyonda dolaştıkca, 70 milyondan fazla orneğin sergilendiğini oğreniyorsunuz. Bunların 27 milyonunu hayvanlar, 28 milyonunu bocekler, 9 milyonunu fosiller, 6 milyonunu bitkiler, 500 binden fazlasını kaya ve mineraller, 3.200`unu de meteroitler oluşturmaktadır. Muze sadece nesnelerin sergilendiği bir mekÂn değil, aynı zamanda yuruttuğu bilimsel calışmalarıyla da dunyaca unlu. Adeta bir enstitu gibi calışıyor. Misafir araştırmacılarla beraber zaman zaman biliminsanı sayısı 400`lere ulaşabiliyor.
Kraliyetin, 1753 senesinde bir kolleksiyonerden topladığı parcaları satın almasıyla British Muzesinin bir parcası olan kurulan Tabiat Tarihi Muzesi, 1881 yılında Guney Kensington`daki yeni binasına taşınmış. Onceleri British Museum olarak adlandırılan muze, 1992 yılında bugunku adını almıştır.Tabiat Tarihi Muzesi, renkli tuğlalı dış gorunuşuyle, tipik Kralice Victoria donemine ait bir mimariye sahip. Buyuk bir bahce icindeki muzenin ana girişine merdivenlerle ulaşılıyor ve cok buyuk bir kapıdan iceri giriliyor. Oldukca buyuk ve yuksek tavanlı bir salonun ortasında, sizi Dppy (Diplodocus carnegii) karşılıyor. 32 m uzunluğunda bu dinazor heykelini ilk kez gorenler gibi, siz de hemen fotoğraf makinesinin deklanşorune basma yarışına giriyorsunuz. Ama heyecanınız, gorduğunuzun bir kopya iskelet olduğunu, orijinalinin ABD’nin Pittsburgh şehrindeki Tabiat Tarihi Carnegie Muzesinde sergilendiğini oğrendiğinizde biraz azalıyor. Diğer taklitleri ise Paris, Berlin, Viyana, Moskova ve Washington`da bulunuyor.
Mavi Bolge
Devasa dinazor heykelinin yanından hayranlık ve dehşet hisleriyle ayrılırken kendinizi birden, gunumuzde hala nesli devam eden bir başka devasa canlı maketinin altında buluyorsunuz. Altında diyorum cunku, muze yetkilileri, 25 m uzunluğunda 10 ton ağırlığındaki Mavi Balinayla beraber bircok deniz memelisinin iskeletlerini tavana asmışlar. Bu durum alan olarak muazzam bir kazanım sağlamış. Muzecilikte farklı bir dizayn. Nesli devam eden mavi balinanın altında, mamut (Mammuthus trogontherii), iki boynuzunun arası dort metreye ulaşan Buyuk Geyik (Megaceros giganteus), Steller (deniz ineği), kılıc dişli kedi (Smilodon) gibi nesli tukenen memelilerle beraber at, katır, eşek, zebra gibi memelileri de gorebiliyorsunuz. Kutup ayısından, cuce fareye kadar cok sayıda memeli burada kendine bir yer bulmuş. Doğal ortamlarında yanına yaklaşamayacağınız arslan gibi yırtıcı hayvanlarla burun buruna gelebiliyorsunuz. Ordek gagalı ornitorenk`in yumurtlayan bir memeli olduğunu oğrenince şaşırıyorsunuz. Bir yarasaya bakarken altındaki not dikkatinizi cekiyor: “Ucan memeli olan yarasalar, 19 familyada 951 turle temsil edilmekte ve memeli turlerinin dortte birini oluşturmaktadır”. Balık, amfibi ve surungen bolumunde Nil timsahının mide iceriğini gorebildiğiniz gibi, Komodo ejderine, piton yılanının iskeletine, kılıc balıklarının keskin kılıclarına dokunabiliyor; derin okyanus diplerinde bazı balık turlerinin nasıl ışık uretebildikleri konusunda bilgilere ulaşabiliyorsunuz.İnsan biyolojisi bolumunde, vucudumuzun butun faaliyetleri hakkında ayrıntılı bilgileri gorsel bir şolenle oğrenebiliyorsunuz. Hormonlar bedeni nasıl etkiliyor, koklama ve işitme duyuları, hafıza nasıl calışıyor, kan gorevini nasıl yapıyor, beynin diğer organlarla beraberliği nasıl koordine ediliyor? Anne karnındaki embriyonun gecirdiği buyuleyici evreleri ziyaretciler, embriyonun duyduğu şekilde duyuyorlar burada. Ayrıca testler yaptırarak burada hafızanızı da olcturebiliyorsunuz. Genetik hakkındaki bilgilerinize yeni bilgiler katabiliyorsunuz.Deniz omurgasızları bolumunde, kirliliğin ve turizmin mercanları nasıl etkilediğini, vampir murekkep balıklarının derin sulardaki gizemlerini keşfedebildiğiniz gibi, balinanın bağırsağında yaşayan kucuk yuvarlak bir kurdun yaşam dongusu hakkında bilgi alabiliyorsunuz.
Dinazorlar Bolumu
Muze girişindeki Dppy iskeletinden sonra Dinazorlar bolumune girince, sizi bodur, fakat guclu otcul dinazor Camarasaurus karşılıyor. Daha sonra keskin gagalı, buyuk boynuzlarıyla yırtıcı bir gorunuşe sahip Triceratops`un iskeletinin yanında buluyorsunuz kendinizi. Bu kadar vahşi gorunuşune rağmen otcul olduğunu oğrenince şaşırıyorsunuz. Yetkililer, yukseltilmiş yurume yolları ile ziyaretcilerin dinazor iskeletleriyle goz goze gelmelerini sağlamışlar. Bu şaşkınlıkla ilerlerken aniden bir gurlemeyle irkiliyorsunuz. Sesin geldiği, daha loş, sis ve dumanların yukseldiği yere doğru urkek adımlarla ilerlerken, bataklık icinde pusuya yatmış farklı bir dinazor (Tyrannosaurus rex) ile karşılaşıyorsunuz. 1,5 metrelik kafasını 12 m uzunluğundaki vucudu taşıyor. Etobur dinazorların en buyuğu bu. Boynunu hareket ettirmesi, goz kapaklarını acıp kapayarak size dik dik bakması, ağzını acarak kukremesi, guclu cene yapısı ve 15 cm uzunluğundaki dişleri ile sanki bir sonraki kurbanı sizsiniz! Animasyon olduğunu bildiğiniz halde, şaşkın ve urkek bir şekilde seyretmekten kendinizi alamıyorsunuz
Kırmızı Alan
Gezegenimizi keşfetmek, ruzgar, volkan ve deprem gibi ona şekil veren doğal olayları araştırmak, yeraltından cıkarılan hazine değerindeki madenleri yakından gormek isteyenler icin kırmızı alan tam yeri. Bu kısmı gezmeye başlarken buyuk bir yerkure maketinin icinden yuruyen merdivenlerle gecerken, yerin altına doğru yapacağınız seyahate başladığınızı hissediyorsunuz. Yıldız ve gezegen isimlerinin değişerek yansıtıldığı yuksek duvarların uzerinde, kum puskurtme yontemiyle hazırlanmış gezegen modelleriyle ziyaretcilerin ilgisini ceken tematik bir galeri burası.1972 yılında aya inen Apollo 16 astronotlarının getirdiği aytaşı, kristal bir prizma icinde sergilenmekte burada. Bu kucuk aytaşından sonra 3,5 ton ağırlığında coğunluğu demir ve nikelden oluşan devasa Cranbourne meteorunun onunde buluyorsunuz kendinizi. Bilimadamları bunun 4,6 milyar yıl once oluştuğunu ve Mars ile Jupiter arasındaki uzay boşluğundan yerkuremize geldiğini soylediklerinde insan omrunun ne kadar da kısa olduğunu duşunuyorsunuz. Meteordan sonra, dunyanın en yaşlı kayasını incelerken 3,85 milyar yıllık ısı ve basıncın, kayanın katmanları arasında oluşturduğu değişikleri goruyorsunuz.
Az ilerde sergilenen, gorunuşleri urkutucu dev timsah kafataslarının altındaki acıklamada 71-83 milyon yaşında olduklarını okuyorsunuz. Hemen yanındaki dinazor iskeletlerinden bile daha yaşlılar. Belki de bu dev canlıların yiyecek ihtiyaclarını, su kenarlarında yaşayan diğer devler, dinazorlar oluşturuyordu. 200-250 milyon yaşında olduğu anlaşılan fosil ağac govdesi bir zamanlar bereketli ormanlar barındıran Arizona colunde bulunmuş. Ağac govdesi taşlaşmış ve gunumuze kadar sağlam kalabilmiş.Yeryuzu Laboratuarı (The Earth Lab) olarak adlandırılan kısım; mineral, kaya ve fosil orneklerinin bulunduğu jeoloji ağırlıklı bir alan. Mineral ve değerli taşları burada loş ışıklı cam vitrinler arkasından izleyebilirsiniz. Hatta onceden randevu alırsanız, uzman kişilerle beraber mikroskop kullanarak interaktif bir şekilde de ziyaret imkÂnını yakalayabilirsiniz.Volkanlar ve Depremler adlı bolumde seyrettiğiniz filmler, gorduğunuz model objeler, interaktif oyunlar, tektonik katman odası sizi hayrete duşuruyor. Hele deprem simulasyonu odası… Simulasyon olduğunu bilseniz bile depremi butun yıkıcılığıyla yaşayarak hissediyorsunuz.Kırmızı Alandan ayrılırken dunyamızın ne kadar yaşlı olduğunu bir kez daha hatırlıyor, bu kadar uzun surenin, insanoğlunun yaşamasına zemin hazırlanması acısından onemli ve gerekli olduğunu idrak ediyorsunuz.
Yeşil Alan
Gezegenimiz ve uzerindeki canlılar ve cevre hakkındaki enteresan olguları keşfetmek icin Yeşil Alan tasarlanmış. Yukarıda bahsettiğim dinozor iskeleti Dppy buranın giriş holundedir. Cunku 292 adet kemikten oluşan bu iskelet, fosil alanında sergilenemeyecek kadar buyuk. İskeletin on tarafındaki merdivenlerden cıkarsanız, 1300 yaşında dev Sekoya ağacı (Sequoiadendron giganteum) fosilinin onunde bulursunuz kendinizi. “Dinozorlar yeryuzunde dolaşırken, okyanuslarda neler oluyordu?” sorusuna cevap bulmak isterseniz, Fosil Deniz Surungenleri Bolumu’ne buyurun. “Ichthyosaur`lar nasıl doğuruyordu, buyuk kara memelileri neden dinozor zannediliyordu?” gibi sorulara burada cevap bulmanız mumkun. Yaklaşık 180 milyon yıl once yaşamış bir deniz surungeni (Plesiosaur) ve 10 bin yıl once nesli tukenmiş bir otcul canlı (Glyptodon) da burada sergileniyor. Gunumuzde yaşayan Armadillo`ya benzeyen bu canlı, onlardan daha buyuk ve baş-kuyruk arası uzunluğu 3 metreyi buluyor. Galerinin arka taraflarında bir yerde, Dev Yer Tembeli (Megatherium americanum)`nun iskeletini goruyorsunuz bir ağaca tırmanırken. Altındaki acıklamada, Guney Amerika`da 10.000 yıl oncesine kadar yaşamış6yaratığın neslinin tukenmiş olduğu yazıyor. İlk bakışta dinozor olduğunu zannedebilirsiniz ama o aslında bir memeli.
Ekoloji Bolumunde, ziyaretciler surekli değişen yerkuremizin ekolojisini keşfediyor; canlıların, yaşadıkları cevrede devam eden bir dongunun parcası olduğunu ve insanın bu dongu icindeki yerini anlıyor. Normal boyutunuzdan 8.000 kez kucuk olduğunuzu ve bir yaprağın icine bir delikten baktığınızı hayal edin. Ne gorursunuz? Yeşil bir bitkide guneş ışığından yararlanılarak, karbondioksitten karbonhidratların nasıl oluşturulduğunu, oksijenin nasıl uretildiğini ziyaretcilerin daha iyi anlaması icin tasarlanmış buyuk bir maketin onundesiniz. Bitkilerin yaşamak icin su, karbondioksit ve guneşe nasıl ihtiyacları varsa, etcil hayvanlar da doğal ortamlarında kendilerinden daha kucuk canlıları yemek zorundalar. Kucuk ziyaretciler bu durumun bir vahşet değil, gereklilik olduğunu oğreniyorlar burada. Bir tavşanın hayat dongusunde hangi doğal hammaddeleri kullandığı, sonrasında cevreye bıraktığı atıkların, bileşenlerine ayrılıp başka bir canlının ihtiyaclarının karşılandığı olgusu, doğal yaşam alanlarındaymış gibi sunuluyor. Buradan ayrılırken, tabiatta hicbir şeyin israf edilmediğini duşunuyor ziyaretciler.
Kuşlar Bolumunde cok kucuk sinekkuşundan devekuşuna kadar farklı buyuklukteki kuşların hepsini bir arada bulabilirisiniz. Nesli tukenen Mauritius dodo da burada. Kuş galerisini dolaşırken bunların tuylerine hayran kalmamak mumkun değil. Tavus kuşunun tuylerinin buyukluğu ve renklerindeki canlılığın sebebi, bize oğretildiği gibi sadece neslin devamını sağlamak icin eşini cezp etmek olmasa gerek. Kuşlar sadece şekil ve renkleriyle bizlere bir şeyler anlatmıyorlar… “Dokumacı kuşları, yılan ve diğer yırtıcılardan yavrularını korumak icin, yuvalarını kuru ot ve yapraklardan dokumayı nasıl oğrenmişler?” sorusu insanın aklına gelmiyor değil…
Mineraller nasıl şekillenir, hammaddeler nasıl işlenir, nasıl parlatılır? Amber cok uzun yıllar icinde nasıl oluşur? Diş macunu, kibrit ve paslanmaz celiğin hammaddeleri nereden gelmektedir? Ziyaretciler bu gibi soruların cevaplarını ihtişamlı bir mimariye sahip Mineral Bolumunde buluyorlar. Burada nemden ve oksijenin etkisinden korumak amacıyla nemlenmeyi engelleyici bir desikator icinde muhafaza edilmeye calışılan, Mars kokenli bir meteoru goruyorsunuz. Neden diğer meteorların yanında değil de burada sergileniyor? Acaba cok değerli minerallerden mi oluşuyor? Hemen yanı başında kuarz kaya icinde oluşmuş, olağanustu buyukluğu ve rengiyle bir zumrut goruyorsunuz. Aslı Londra Tower`da bulunan dunyanın en buyuk elmasının kopyası da burada sergileniyor.
Turuncu Alan
Burası şehrin ortasında binlerce hayvan ve bitkiyi icinde barındıran bir doğal yaşam bahcesi. Bilim adamları burada 2000’nin uzerinde tur bulunduğunu soyluyorlar. Ebeveynleri ile muzeye gelen cocuklar, muzeden aldıkları “KÂşif sırt cantası” ile cevreye cok daha yakın olabiliyorlar. Cantanın icindeki faaliyet kitapcığı ve buyutec gibi diğer malzemelerle bahcenin farklı yaşam alanlarındaki keşiflerini daha da kolay yapabiliyorlar. Burada ormantavuğu, nar bulbulu, karatavuk, calıkuşu, ispinoz, baştankara, pervane, yusufcuk, kelebek, tilki, koyun gibi hayvanları gorebildiği gibi; bataklık nergisi, cuhaciceği, ıhlamur ve gurgen ağaclarını da yakından tanımış oluyorlar. Her yıl tilkiler buradaki inlerinde yavruluyorlar. Sabahın erken ve akşamın gec saatlerinde erişkin tilkilerin yavrularına yiyecek bulmak icin yuvalarından cıktıklarına şahit oluyor ziyaretciler. Oğrendiğime gore, her yıl yaz aylarının sonlarına doğru, bahceye 3 koyun getiriliyor. Hem buradaki uzayan otları yiyorlar, hem de bahcenin ekolojisine onemli bir katkıda bulunuyorlar.
Muze, gunluk seminerler ve gosteriler duzenle-nerek ziyaretcilerle bilimsel eğitim ve iletişimin hedeflendiği multimedia destekli bir studyoya sahip. Burada “Bilim nasıl yapılır” konulu bir calıştayda jeolojik calışmalarda mikrofosillerin kullanımı, uygulamalı bir şekilde oğrencilere gosterilmişti. Ayrıca belli periyotlarda ziyaretcilerin, muzede arka planda calışan bilim adamları ile buluşma ve onlarla konuşma fırsata sağlayan etkinlikler yapılmaktadır. İklim değişikleri, biyoceşitlilik, uzay vs. gibi konularda ziyaretciler biraz yuksekce bir kursude duran bilim insanlarına sorular sorabiliyorlar.Bu kadar sergi ve faaliyet yetmiyormuş gibi, muzenin dışında bulunan geniş yeşil alanda kurulan cadırlarda guncel sergiler duzenleniyor. Benim bulunduğum donemde kelebek icin iklimlendirme cadırı kurularak, ziyaretcilerin cok farklı tur ve renkte kelebeği doğal ortamlarındaymış gibi gorme imkÂnı sunuldu.Kış aylarında bahcesinde oluşturulan buz pistinde cocukların ve ruhu genc olanların hoşca vakit gecirebileceği zaman dilimleri oluşturulmaktadır.En onemlisi de, icinde nadir olanların da bulunduğu 6 milyon kitap, dergi, makale ve bilimsel araştırmalarla ilgili cizim ve resimlerin olduğu muazzam bir kutuphanesi var. Bu kutuphane randevu sistemi ile calışmaktadır.Bu kadar zengin iceriği, ziyaretcileri ile interaktif faaliyetleri ve toplamda 850 calışanı ile Tabiat Tarihi Muzesi yılda 5 milyon ziyaretci ağırlamaktadır. Sizlerin de ziyaretini mutlaka oneririm. Bu kelebekler, yağmur ormanlarında yaşayan ve yarı saydam camsı kanatları sebebiyle “pirinc kağıdı” (rice paper) olarak adlandırılıyor. Bir diğer ismi de ağac perisi. (Tree nymph) Kucuk kızları, Londra’daki Doğal Tarih Muzesi’nde şaşkınlıkla izlerken gosteren bu fotoğrafa bayıldım. İşte dedim, tek ihtiyacımız bu sevgi dolu bakış. Ne yazık ki buyudukce kaybediyoruz bu kutlu hayreti. Hayatın olağanustu sahnelerini sıradanlaştırıyoruz. Bilgi, aşk doğurmuyorsa neye yarar? Cocuklarımıza sadece varlıklara hayran olmayı oğretsek yeter.

Kraliyetin, 1753 senesinde bir kolleksiyonerden topladığı parcaları satın almasıyla British Muzesinin bir parcası olan kurulan Tabiat Tarihi Muzesi, 1881 yılında Guney Kensington`daki yeni binasına taşınmış. Onceleri British Museum olarak adlandırılan muze, 1992 yılında bugunku adını almıştır.Tabiat Tarihi Muzesi, renkli tuğlalı dış gorunuşuyle, tipik Kralice Victoria donemine ait bir mimariye sahip. Buyuk bir bahce icindeki muzenin ana girişine merdivenlerle ulaşılıyor ve cok buyuk bir kapıdan iceri giriliyor. Oldukca buyuk ve yuksek tavanlı bir salonun ortasında, sizi Dppy (Diplodocus carnegii) karşılıyor. 32 m uzunluğunda bu dinazor heykelini ilk kez gorenler gibi, siz de hemen fotoğraf makinesinin deklanşorune basma yarışına giriyorsunuz. Ama heyecanınız, gorduğunuzun bir kopya iskelet olduğunu, orijinalinin ABD’nin Pittsburgh şehrindeki Tabiat Tarihi Carnegie Muzesinde sergilendiğini oğrendiğinizde biraz azalıyor. Diğer taklitleri ise Paris, Berlin, Viyana, Moskova ve Washington`da bulunuyor.
Mavi Bolge
Devasa dinazor heykelinin yanından hayranlık ve dehşet hisleriyle ayrılırken kendinizi birden, gunumuzde hala nesli devam eden bir başka devasa canlı maketinin altında buluyorsunuz. Altında diyorum cunku, muze yetkilileri, 25 m uzunluğunda 10 ton ağırlığındaki Mavi Balinayla beraber bircok deniz memelisinin iskeletlerini tavana asmışlar. Bu durum alan olarak muazzam bir kazanım sağlamış. Muzecilikte farklı bir dizayn. Nesli devam eden mavi balinanın altında, mamut (Mammuthus trogontherii), iki boynuzunun arası dort metreye ulaşan Buyuk Geyik (Megaceros giganteus), Steller (deniz ineği), kılıc dişli kedi (Smilodon) gibi nesli tukenen memelilerle beraber at, katır, eşek, zebra gibi memelileri de gorebiliyorsunuz. Kutup ayısından, cuce fareye kadar cok sayıda memeli burada kendine bir yer bulmuş. Doğal ortamlarında yanına yaklaşamayacağınız arslan gibi yırtıcı hayvanlarla burun buruna gelebiliyorsunuz. Ordek gagalı ornitorenk`in yumurtlayan bir memeli olduğunu oğrenince şaşırıyorsunuz. Bir yarasaya bakarken altındaki not dikkatinizi cekiyor: “Ucan memeli olan yarasalar, 19 familyada 951 turle temsil edilmekte ve memeli turlerinin dortte birini oluşturmaktadır”. Balık, amfibi ve surungen bolumunde Nil timsahının mide iceriğini gorebildiğiniz gibi, Komodo ejderine, piton yılanının iskeletine, kılıc balıklarının keskin kılıclarına dokunabiliyor; derin okyanus diplerinde bazı balık turlerinin nasıl ışık uretebildikleri konusunda bilgilere ulaşabiliyorsunuz.İnsan biyolojisi bolumunde, vucudumuzun butun faaliyetleri hakkında ayrıntılı bilgileri gorsel bir şolenle oğrenebiliyorsunuz. Hormonlar bedeni nasıl etkiliyor, koklama ve işitme duyuları, hafıza nasıl calışıyor, kan gorevini nasıl yapıyor, beynin diğer organlarla beraberliği nasıl koordine ediliyor? Anne karnındaki embriyonun gecirdiği buyuleyici evreleri ziyaretciler, embriyonun duyduğu şekilde duyuyorlar burada. Ayrıca testler yaptırarak burada hafızanızı da olcturebiliyorsunuz. Genetik hakkındaki bilgilerinize yeni bilgiler katabiliyorsunuz.Deniz omurgasızları bolumunde, kirliliğin ve turizmin mercanları nasıl etkilediğini, vampir murekkep balıklarının derin sulardaki gizemlerini keşfedebildiğiniz gibi, balinanın bağırsağında yaşayan kucuk yuvarlak bir kurdun yaşam dongusu hakkında bilgi alabiliyorsunuz.

Muze girişindeki Dppy iskeletinden sonra Dinazorlar bolumune girince, sizi bodur, fakat guclu otcul dinazor Camarasaurus karşılıyor. Daha sonra keskin gagalı, buyuk boynuzlarıyla yırtıcı bir gorunuşe sahip Triceratops`un iskeletinin yanında buluyorsunuz kendinizi. Bu kadar vahşi gorunuşune rağmen otcul olduğunu oğrenince şaşırıyorsunuz. Yetkililer, yukseltilmiş yurume yolları ile ziyaretcilerin dinazor iskeletleriyle goz goze gelmelerini sağlamışlar. Bu şaşkınlıkla ilerlerken aniden bir gurlemeyle irkiliyorsunuz. Sesin geldiği, daha loş, sis ve dumanların yukseldiği yere doğru urkek adımlarla ilerlerken, bataklık icinde pusuya yatmış farklı bir dinazor (Tyrannosaurus rex) ile karşılaşıyorsunuz. 1,5 metrelik kafasını 12 m uzunluğundaki vucudu taşıyor. Etobur dinazorların en buyuğu bu. Boynunu hareket ettirmesi, goz kapaklarını acıp kapayarak size dik dik bakması, ağzını acarak kukremesi, guclu cene yapısı ve 15 cm uzunluğundaki dişleri ile sanki bir sonraki kurbanı sizsiniz! Animasyon olduğunu bildiğiniz halde, şaşkın ve urkek bir şekilde seyretmekten kendinizi alamıyorsunuz
Kırmızı Alan
Gezegenimizi keşfetmek, ruzgar, volkan ve deprem gibi ona şekil veren doğal olayları araştırmak, yeraltından cıkarılan hazine değerindeki madenleri yakından gormek isteyenler icin kırmızı alan tam yeri. Bu kısmı gezmeye başlarken buyuk bir yerkure maketinin icinden yuruyen merdivenlerle gecerken, yerin altına doğru yapacağınız seyahate başladığınızı hissediyorsunuz. Yıldız ve gezegen isimlerinin değişerek yansıtıldığı yuksek duvarların uzerinde, kum puskurtme yontemiyle hazırlanmış gezegen modelleriyle ziyaretcilerin ilgisini ceken tematik bir galeri burası.1972 yılında aya inen Apollo 16 astronotlarının getirdiği aytaşı, kristal bir prizma icinde sergilenmekte burada. Bu kucuk aytaşından sonra 3,5 ton ağırlığında coğunluğu demir ve nikelden oluşan devasa Cranbourne meteorunun onunde buluyorsunuz kendinizi. Bilimadamları bunun 4,6 milyar yıl once oluştuğunu ve Mars ile Jupiter arasındaki uzay boşluğundan yerkuremize geldiğini soylediklerinde insan omrunun ne kadar da kısa olduğunu duşunuyorsunuz. Meteordan sonra, dunyanın en yaşlı kayasını incelerken 3,85 milyar yıllık ısı ve basıncın, kayanın katmanları arasında oluşturduğu değişikleri goruyorsunuz.
Az ilerde sergilenen, gorunuşleri urkutucu dev timsah kafataslarının altındaki acıklamada 71-83 milyon yaşında olduklarını okuyorsunuz. Hemen yanındaki dinazor iskeletlerinden bile daha yaşlılar. Belki de bu dev canlıların yiyecek ihtiyaclarını, su kenarlarında yaşayan diğer devler, dinazorlar oluşturuyordu. 200-250 milyon yaşında olduğu anlaşılan fosil ağac govdesi bir zamanlar bereketli ormanlar barındıran Arizona colunde bulunmuş. Ağac govdesi taşlaşmış ve gunumuze kadar sağlam kalabilmiş.Yeryuzu Laboratuarı (The Earth Lab) olarak adlandırılan kısım; mineral, kaya ve fosil orneklerinin bulunduğu jeoloji ağırlıklı bir alan. Mineral ve değerli taşları burada loş ışıklı cam vitrinler arkasından izleyebilirsiniz. Hatta onceden randevu alırsanız, uzman kişilerle beraber mikroskop kullanarak interaktif bir şekilde de ziyaret imkÂnını yakalayabilirsiniz.Volkanlar ve Depremler adlı bolumde seyrettiğiniz filmler, gorduğunuz model objeler, interaktif oyunlar, tektonik katman odası sizi hayrete duşuruyor. Hele deprem simulasyonu odası… Simulasyon olduğunu bilseniz bile depremi butun yıkıcılığıyla yaşayarak hissediyorsunuz.Kırmızı Alandan ayrılırken dunyamızın ne kadar yaşlı olduğunu bir kez daha hatırlıyor, bu kadar uzun surenin, insanoğlunun yaşamasına zemin hazırlanması acısından onemli ve gerekli olduğunu idrak ediyorsunuz.

Gezegenimiz ve uzerindeki canlılar ve cevre hakkındaki enteresan olguları keşfetmek icin Yeşil Alan tasarlanmış. Yukarıda bahsettiğim dinozor iskeleti Dppy buranın giriş holundedir. Cunku 292 adet kemikten oluşan bu iskelet, fosil alanında sergilenemeyecek kadar buyuk. İskeletin on tarafındaki merdivenlerden cıkarsanız, 1300 yaşında dev Sekoya ağacı (Sequoiadendron giganteum) fosilinin onunde bulursunuz kendinizi. “Dinozorlar yeryuzunde dolaşırken, okyanuslarda neler oluyordu?” sorusuna cevap bulmak isterseniz, Fosil Deniz Surungenleri Bolumu’ne buyurun. “Ichthyosaur`lar nasıl doğuruyordu, buyuk kara memelileri neden dinozor zannediliyordu?” gibi sorulara burada cevap bulmanız mumkun. Yaklaşık 180 milyon yıl once yaşamış bir deniz surungeni (Plesiosaur) ve 10 bin yıl once nesli tukenmiş bir otcul canlı (Glyptodon) da burada sergileniyor. Gunumuzde yaşayan Armadillo`ya benzeyen bu canlı, onlardan daha buyuk ve baş-kuyruk arası uzunluğu 3 metreyi buluyor. Galerinin arka taraflarında bir yerde, Dev Yer Tembeli (Megatherium americanum)`nun iskeletini goruyorsunuz bir ağaca tırmanırken. Altındaki acıklamada, Guney Amerika`da 10.000 yıl oncesine kadar yaşamış6yaratığın neslinin tukenmiş olduğu yazıyor. İlk bakışta dinozor olduğunu zannedebilirsiniz ama o aslında bir memeli.
Ekoloji Bolumunde, ziyaretciler surekli değişen yerkuremizin ekolojisini keşfediyor; canlıların, yaşadıkları cevrede devam eden bir dongunun parcası olduğunu ve insanın bu dongu icindeki yerini anlıyor. Normal boyutunuzdan 8.000 kez kucuk olduğunuzu ve bir yaprağın icine bir delikten baktığınızı hayal edin. Ne gorursunuz? Yeşil bir bitkide guneş ışığından yararlanılarak, karbondioksitten karbonhidratların nasıl oluşturulduğunu, oksijenin nasıl uretildiğini ziyaretcilerin daha iyi anlaması icin tasarlanmış buyuk bir maketin onundesiniz. Bitkilerin yaşamak icin su, karbondioksit ve guneşe nasıl ihtiyacları varsa, etcil hayvanlar da doğal ortamlarında kendilerinden daha kucuk canlıları yemek zorundalar. Kucuk ziyaretciler bu durumun bir vahşet değil, gereklilik olduğunu oğreniyorlar burada. Bir tavşanın hayat dongusunde hangi doğal hammaddeleri kullandığı, sonrasında cevreye bıraktığı atıkların, bileşenlerine ayrılıp başka bir canlının ihtiyaclarının karşılandığı olgusu, doğal yaşam alanlarındaymış gibi sunuluyor. Buradan ayrılırken, tabiatta hicbir şeyin israf edilmediğini duşunuyor ziyaretciler.
Kuşlar Bolumunde cok kucuk sinekkuşundan devekuşuna kadar farklı buyuklukteki kuşların hepsini bir arada bulabilirisiniz. Nesli tukenen Mauritius dodo da burada. Kuş galerisini dolaşırken bunların tuylerine hayran kalmamak mumkun değil. Tavus kuşunun tuylerinin buyukluğu ve renklerindeki canlılığın sebebi, bize oğretildiği gibi sadece neslin devamını sağlamak icin eşini cezp etmek olmasa gerek. Kuşlar sadece şekil ve renkleriyle bizlere bir şeyler anlatmıyorlar… “Dokumacı kuşları, yılan ve diğer yırtıcılardan yavrularını korumak icin, yuvalarını kuru ot ve yapraklardan dokumayı nasıl oğrenmişler?” sorusu insanın aklına gelmiyor değil…
Mineraller nasıl şekillenir, hammaddeler nasıl işlenir, nasıl parlatılır? Amber cok uzun yıllar icinde nasıl oluşur? Diş macunu, kibrit ve paslanmaz celiğin hammaddeleri nereden gelmektedir? Ziyaretciler bu gibi soruların cevaplarını ihtişamlı bir mimariye sahip Mineral Bolumunde buluyorlar. Burada nemden ve oksijenin etkisinden korumak amacıyla nemlenmeyi engelleyici bir desikator icinde muhafaza edilmeye calışılan, Mars kokenli bir meteoru goruyorsunuz. Neden diğer meteorların yanında değil de burada sergileniyor? Acaba cok değerli minerallerden mi oluşuyor? Hemen yanı başında kuarz kaya icinde oluşmuş, olağanustu buyukluğu ve rengiyle bir zumrut goruyorsunuz. Aslı Londra Tower`da bulunan dunyanın en buyuk elmasının kopyası da burada sergileniyor.
Turuncu Alan
Burası şehrin ortasında binlerce hayvan ve bitkiyi icinde barındıran bir doğal yaşam bahcesi. Bilim adamları burada 2000’nin uzerinde tur bulunduğunu soyluyorlar. Ebeveynleri ile muzeye gelen cocuklar, muzeden aldıkları “KÂşif sırt cantası” ile cevreye cok daha yakın olabiliyorlar. Cantanın icindeki faaliyet kitapcığı ve buyutec gibi diğer malzemelerle bahcenin farklı yaşam alanlarındaki keşiflerini daha da kolay yapabiliyorlar. Burada ormantavuğu, nar bulbulu, karatavuk, calıkuşu, ispinoz, baştankara, pervane, yusufcuk, kelebek, tilki, koyun gibi hayvanları gorebildiği gibi; bataklık nergisi, cuhaciceği, ıhlamur ve gurgen ağaclarını da yakından tanımış oluyorlar. Her yıl tilkiler buradaki inlerinde yavruluyorlar. Sabahın erken ve akşamın gec saatlerinde erişkin tilkilerin yavrularına yiyecek bulmak icin yuvalarından cıktıklarına şahit oluyor ziyaretciler. Oğrendiğime gore, her yıl yaz aylarının sonlarına doğru, bahceye 3 koyun getiriliyor. Hem buradaki uzayan otları yiyorlar, hem de bahcenin ekolojisine onemli bir katkıda bulunuyorlar.
Muze, gunluk seminerler ve gosteriler duzenle-nerek ziyaretcilerle bilimsel eğitim ve iletişimin hedeflendiği multimedia destekli bir studyoya sahip. Burada “Bilim nasıl yapılır” konulu bir calıştayda jeolojik calışmalarda mikrofosillerin kullanımı, uygulamalı bir şekilde oğrencilere gosterilmişti. Ayrıca belli periyotlarda ziyaretcilerin, muzede arka planda calışan bilim adamları ile buluşma ve onlarla konuşma fırsata sağlayan etkinlikler yapılmaktadır. İklim değişikleri, biyoceşitlilik, uzay vs. gibi konularda ziyaretciler biraz yuksekce bir kursude duran bilim insanlarına sorular sorabiliyorlar.Bu kadar sergi ve faaliyet yetmiyormuş gibi, muzenin dışında bulunan geniş yeşil alanda kurulan cadırlarda guncel sergiler duzenleniyor. Benim bulunduğum donemde kelebek icin iklimlendirme cadırı kurularak, ziyaretcilerin cok farklı tur ve renkte kelebeği doğal ortamlarındaymış gibi gorme imkÂnı sunuldu.Kış aylarında bahcesinde oluşturulan buz pistinde cocukların ve ruhu genc olanların hoşca vakit gecirebileceği zaman dilimleri oluşturulmaktadır.En onemlisi de, icinde nadir olanların da bulunduğu 6 milyon kitap, dergi, makale ve bilimsel araştırmalarla ilgili cizim ve resimlerin olduğu muazzam bir kutuphanesi var. Bu kutuphane randevu sistemi ile calışmaktadır.Bu kadar zengin iceriği, ziyaretcileri ile interaktif faaliyetleri ve toplamda 850 calışanı ile Tabiat Tarihi Muzesi yılda 5 milyon ziyaretci ağırlamaktadır. Sizlerin de ziyaretini mutlaka oneririm. Bu kelebekler, yağmur ormanlarında yaşayan ve yarı saydam camsı kanatları sebebiyle “pirinc kağıdı” (rice paper) olarak adlandırılıyor. Bir diğer ismi de ağac perisi. (Tree nymph) Kucuk kızları, Londra’daki Doğal Tarih Muzesi’nde şaşkınlıkla izlerken gosteren bu fotoğrafa bayıldım. İşte dedim, tek ihtiyacımız bu sevgi dolu bakış. Ne yazık ki buyudukce kaybediyoruz bu kutlu hayreti. Hayatın olağanustu sahnelerini sıradanlaştırıyoruz. Bilgi, aşk doğurmuyorsa neye yarar? Cocuklarımıza sadece varlıklara hayran olmayı oğretsek yeter.