Turkiyat Enstitusu Eski Muduru

akademisyen, yazar

ordunaryus profesor


Tataristan ’ın başkenti olan Kazan yakınlarındaki Eski Ucum ’de, 15 Mayıs 1900 tarihinde doğdu. Cocukluğu ve ilk gencliği Eski Ucum'de ve Kazan'da gecti.

Babası İsmetullah Bey, anası Mahbeder Hanım'dır. İlkoğrenimini, doğduğu koyde yaptı. Daha sonra, amcası tarafından şimdiki Kazakistan ’ın Kızılyar (Peterpavel) şehrine goturulerek, Ceditci anlayışla oğrenim veren Turk-Tatar Mektebi'ne verildi. Burada Rusca oğrendi. İc savaş uzerine askere alındı. Yaralı bir halde Mancurya ’nın Harbin şehrine gitti. Harbin ’deki Turk-Tatar cemaati arasında yaşamaya ve calışmaya başladı.

1921 ’de yarım kalan lise eğitimini tamamladı. 1922 ’de yuksek eğitim icin Almanya ’ya gitti.

Berlin Felsefe (Edebiyat) Fakultesi'nde Prof. Willi Bang'ın oğrencisi oldu. Mezuniyetinden sonra bir sure hocası Bang ve arkadaşı Annemarie von Gabain'le birlikte Berlin'de calıştı. Bu sure zarfında Turfan'da bulunan Uygur metinlerinin tasnifi ve neşri ile meşgul oldu.

Berlin ’de Willy Bang-Kaup ’un oğrencisi oldu. Buradan doktora derecesi ile mezun oldu. Berlin Universitesi ’nde ve Prusya İlimler Akademisi ’nde oğretim uyesi iken 1933 ’te İstanbul Universitesi ’ne davet edildi ve burada Eski Turk Dili Kursusu ordinaryus profesoru oldu.

1964 yılında İstanbul ’da vefat etti.


ESERLERİ:

Uygurlarda Hekimlik (1930-1932), Turkische Turan-texte (Turkce Turfan Metinleri, W. Bang ve Gabain ile birlikte) 1934; Oğuz Kağan Destanı (W.Bang ile birlikte OğuznÂme ’nin yayını) 1936; Vekayi, BÂbur ’un Hatıratı (2 cilt ve dizinle 1943, 1946,1970); Atabetu ’l-Hakayık (1951), Kutadgu Bilig (1947, 1959); Eski Turk Şiiri (1965).



En Buyuk Hizmeti Kutadgu Bilig'in Bugunku Turkceye Aktarımı

Ord. Prof. Dr.Reşit Rahmeti Arat'ın en buyuk calışmalarından biri, Kutadgu Bilig gibi Turk edebiyatı acısından onemli bircok eseri gunumuz Turkcesine cevirmiş olmasıdır.



AİLE

Reşit Rahmeti Arat, Dr. Rabia Rahmeti Arat ile evlidir. Bu evlilikten Aysu R.Arat ve Suyum Lucas doğmuştur. Osman Bankoğlu ve Seden Edepoğlu, Aysu R.Arat'ın cocuklarıdır. Aysu R.Arat Şermin Kenneth'in teyzesi, Emine Bankoğlu ve ahmet Edipoğlu'nun kayınvalidesi. Aysel Ernart ve Fikret Balaban'ın dunurleridir.



HAKKINDA YAZILANLAR

Reşid Rahmeti Arat (Kazan 1900-İstanbul 1964)
dilbilim.net

Hayatı

Kaynak: Saadet Cağatay. "Reşid Rahmeti Arat 115 5 1900-29.11 1964)", TTK Belleten, XXIX 113 (1965), s. 177-193.

Aslen Kazanlı olan R. Rahmeti Arat, Kazan ’a yakın bir koyde, Eski Ucum ’de, İsmetullah adlı bir baba ile Mahbeder adlı anneden 1900 yılının 15 mayısında dunyaya gelmiştir, ilk mektebi mahallî şartlara gore kendi koyunde tamamladıktan sonra, bir amcası tarafından bugunku Kazakistan ’ın Kızılyar (Peterpavel) şehrine goturulmuş, orada ilk once, bu yuzyılın başından beri yeni metodla calışan Turk-Tatar mektebinde, sonra da hususî bir hazırlık ile rusca oğrenip Rus gimnaziyumunda (o zamanki nesil gibi bir taraftan da Turk -Tatar mektebine giderek) tahsilini devam ettirmiştir. Son sınıfa geldiği gunlerde, komunist rejiminin ilerlemesini onlemek maksadiyle baş kaldıran Amiral Kolcak ordusuna mekteplerden de gencler alınmıştı. Bu cumleden Rahmeti Bey de once askerî eğitim kurslarına, sonra da cepheye gonderilmiştir. Kolcak ordusu yenilip dağıldığı zaman Rahmeti Bey yaralı olarak Mancurya ’nın Harbin şehrine gitmiştir. Harbin şehrinde eskiden beri yerleşmiş olan Turk-Tatar aileleri bulunduğundan, bunların imamları, mektepleri ve cemiyetleri vardı. Bunlara kafileler halinde gelen her turlu tabakadan ihtilÂl muhacirleri de katılarak cemiyet hayatı canlanıp genişlemiştir. Rahmeti Bey, burada genclerle birlikte yararlı calışmalarda bulunmuş, kendisini sevdirmiş, 1921 ’de yarıda kalan gimnaziyumu tamamlayarak 1922 ’de yuksek oğrenimini yapmak uzere Almanya ’ya gitmeğe muvaffak olmuştur. Harbin ’de ve Berlin ’de bulunduğu sure icinde, Harbin imamı İnayet Ahmedî Bey ’den maddî ve mÂnevi yardım gormuştur. Genclik teşkilÂtlarında birlikte calıştığı genclik arkadaşı Huseyin Abduş Bey de, her hususta ona destek olmuştur. Berlin ’deki oğrenimi boylece, dışarıdan alınan cuz ’î bir yardım ile ve bir haylî ağır maddî şartlar altında, kendi calışmalariyle ilerleyebilmiş, calışkan, durust bir oğrenci olarak kendisini tanıtabildiğinden hocalarının da dikkatini cekmiş, iş bulmakta onlardan yardım gormuştur.

Bu esnada, Birinci Dunya Harbi ve Rus ihtilÂlinden sonra, Berlin ’e, Rus boyunduruğu altında kalmış olan Turk ulkelerinden, Turkistan, İdil-Ural ve Azerbaycan ’dan da turlu yollarla gelen muhacir gencler vardı ve bunlar mekteplere yerleşmek uzere idiler, iyi bir tesaduf eseri olarak Lehistan Tatarlarından Yakup Bey Şinkevic de daha once Berlin ’e gelip oğrenime başlamış ve buyuk turkolog W. Bang ’ın oğrencisi olmuştu. O, kendisinin şevkle calıştığı Turk dili sahasına Rahmeti Bey ’i de celbetti. W. Bang, o gune kadar meydana getirdiği turkceye dair bircok eserleriyle tanındığından, Turfan kazılarından gelen malzemeyi işlemek icin de en munasip bir ilim adamı olarak kabul edilmiş ve boylece 1920 ’de Berlin Universitesine cağrılmıştı. Bir talih eseri olarak Rahmeti Bey icin de bu buyuk bir fırsattı. Daha kucuk yaşta aile yuvasından ayrılmış ve cemiyet meselelerine alışmış olan merhum, butun varlığiyle kendisini bu millî işe vakfetti. Yoksa, yabancı memleketlerde belirli bir destek olmadan tahsile devam etmek icin yalnız enerji ve zek kÂfi gelmez. Bunun icin calışma hevesini besleyecek buyuk ideale ve imana ihtiyac vardı. Genc Rahmeti bu imanı kendisinde bulmuştu. Kısa zamanda kendisinin seciyesini tanıtarak yuksek ilim adamları arasına katılmış, yalnız tahsille kalmamış, ilmî araştırma sahasına da girebilmişti. Berlin ilimler Akademisi ’nde yığılı duran bir suru yazı malzemesi icindeki eski Turk kulturune dair Uygur, MÂni ve diğer yazılarla yazılmış yazmaların tasnifi icin diğer birkac Alman bilginiyle beraber (bu cumleden A. v. Gabain) Rahmeti Bey de gorevlendirildi. Teknik işler yanında bu yazma eserlerin araştırılmasına ve işlenmesine de koyuldu. W. Bang gibi ustun olgunlukta bir ilim adamiyle calışabilmek ve her gun onun yanında yardımcı olabilmek Rahmeti Beyi zamanla daha cok ilerletmiş ve Avrupa ’nın XIX. yuzyılda zirvesine ulaşmış olduğu titiz calışma metoduna vÂkıf olmasına yardım etmiştir. Gecesini gunduzune katıp calışan Rahmeti Bey, Berlin Universitesini 1927 ’de bitirdiği zaman yalnız bir doktora calışmasiyle ortaya cıkmadı. Akademi yayımları arasında yer alan Uygur metinlerini de baskıya hazır şekle sokmuş bulunuyordu. Bu gibi eserlerin ne kadar zorlukla, titizlikle işlendiğini, ne kadar buyuk bir dikkat sarfetmek gerektiğini ancak bu mesleği yakından tanıyanlar takdir edebilirler, oğrenimini bitirir bitirmez Berlin Universitesi ’nin Şark Dilleri Semineri Kazan lehcesi rektorluğune alınmıştır. Boylece, ilmî calışmaları arasına oğretim gorevi de girmişti. O, titiz calışmalariyle, yaşı ilerilemekte olan hocamız Bang ’ın tabiî bir halefi olarak belirmişse de, yabancı oluşu buna mÂni oluyordu. Fakat kader ona daha buyuk kapıyı acmıştı. Ataturk ’un bir cok yenilikleri arasına millî kultur ve dil dÂvası da giriyordu. O zamanın Maarif Vekili Reşit Galip Bey tarafından “Uygurcayı su gibi bilen” genc Âlim Rahmeti Bey de cağrılmıştı, İstanbul ’a geldiği zaman “Uygur Tababetine Dair” iki fasikulluk bir eseri ve Oğuz Kağan Destanı ve Turkische Turfantexte VI (W. Bang, A. von Gabain ’le birlikte) adlı eserleri Akademi neşriyatı olarak yayımlanmış, ayrıca birkac ilmî mecmuada yazıları cıkmış olan tanınmış bir turkologdu.

Hayatı son derece muntazam gecmiştir. Başarılarında ve verimli calışabilmesinde şuphesiz duzenli aile hayatının etkisi buyuktur. Tıp oğrenimi yapmak icin Uzak Doğu ’dan kendisiyle beraber Berlin ’e gelen Rabia Hanım ile, ikisinin de tahsilleri tamamlanmak uzere iken, 1927 ’de evlenmişlerdi. Rabia Hanım Perm ’li bir tuccarın tek kızıydı, iyi bir terbiye ve ihtimamla yetiştirilmiş olan kızlarına iyi bir tahsil de gordurmek isteyen ana-babası, onu Rus gimnaziyumunda okutmuşlar ve ihtilÂlden sonraki kargaşalıktan kurtarmak icin Sibirya şehirlerinden birine tıp oğrenimine gondermişlerdi. Komunistlerin oraya da sarkmaları uzerine, bu genc kız da bir kafile ile birlikte Uzak Doğu ’nun Harbin şehrine gitmiştir. Orada Rahmeti Bey ’le tanışmış ve beraberce Berlin ’e gitmişlerdir. Once anne ve babası, bir daha goruşulmeyecek kadar uzak ulkelere, Almanya ’ya gitmesine razı olmamışlar, fakat sonradan babası: “Anne musaade etti” diye telgraf cekmiş ve bir daha anne-baba ile goruşememek uzere boylece o da, tam izinli olarak Avrupa ’ya gidebilmiştir. Rabia Hanım tahsilini tamamlar tamamlamaz Berlin ’de hastahanelerde calışmağa başlamış, ağır şartlar altında gecen oğrencilik devreleri cabuk unutulmuş, hayatları duzene girmişti. Bu evliliklerinden iki kızları dunyaya gelmiştir. Her ikisi de evlidir ve uc cocukları vardır. Rabia Hanım, Rahmeti Bey ’in muntazam calışabilmesi icin her fedakÂrlığa katlanmış, ona iyi bir hayat arkadaşı olmuştur. Değerlerin derecesini olcup bicmesini bilen bu hanım, Rahmeti Bey ’in gercek değerler uzerinde calışabilen ve pek az yetişen bir meslek adamı olduğunu, o mesleğin, kultur ve cemiyetin selÂmeti bakımından, kendi mesleğinden daha ustun olduğunu kavrayacak kabiliyette idi. Turkiye ’ye geldikten sonra, bir sure ceşitli yerlerde doktorluk yapmışsa da sonradan cocuklarının annesi ve hayat arkadaşının desteği olmak uzere, mesleğini terk etmişti. Son yıllarda, Rahmeti Bey ’i yolculuklarında yalnız bırakmamak icin Anadolu gezilerine onunla beraber giderdi. Rahmeti Bey de onun sonsuz fedakÂrlığını biliyordu ve minnettardı. Kutadgu Bilig ’in tercumesini Rabia Hanım ’a ithaf etmişti.

Tab ’an sakin, cekingen, oldukca mahcup bir insandı. Kendi yağıyla kavrulup, kendini her felÂketten kurtaran insanlarda olan derin bir ciddiyet, hassasiyet ve ketumluk, onun tabiatının biribirinden ayrılmaz vasıflarındandı. Hicbir zaman duşunmeden, gurultulu konuşmaz, kendisi luzumsuz yere gulmediği gibi, başkalarını da sudan lÂflarla alaylı bir şekilde guldurmezdi. Bir şey sorulduğu zaman da Rahmeti Bey ’in derhal cevap verdiğini hatırlamıyorum. O, her zaman once duşunur, sonra kacamaklı bir cevap verir, bir hayli konuştuktan sonra asıl duşunduğunu ortaya koyardı.

Meslek icabı calışmalarındaki titizliği, gayet tabiî olarak devamlı ve istirahatsiz bir didinmeyi gerektiriyordu. Bu yuzden, yaz aylarında bile, Yeşilkoy ’deki yazlık evinde oturduğu halde, devamlı calışır; ancak bir yarım gun kadar istirahat eder ve denize girip cıkar, oğleden sonraları cehennem gibi yanan şehre gidip işiyle uğraşırdı. Universiteye cok yakın bir yerde, oldukca dar olan bir ev satın almışlardı; onun alt katına da gece yarılarına kadar calıştığı kutuphanesi yerleştirilmişti.

İnsan olarak vazifeşinas, halk ve millet uğrunda her hizmete hazır oluşu yanında, geldiği memleketin buyuk acılar icindeki halkının yaşaması icin bağlandığı turkculuk idealini o, taşkın cıkışlardan sıyırmak uzere, her zaman ilim ve kultur alanına sokmağa muvaffak olmuştur, demek yanlış olmaz. “Turk şivelerinin tasnifi” başlığı altında lehce tasniflerini topladığı yazısında, Turk lehcelerinin ilmen gercekten birbirine cok yakın olduğunu gostererek, bu şuuru aşılamağa calışmıştır. Bu “şive” tÂbiri Turkiye turkcesine gore yanlış olduğu icin tepki yaratmış, cok tenkid edilmiştir. Gercekte bu tÂbir onun değil, ilk turkiyatcılardan olan ve sonradan panturkistlik isnadiyle Ruslar tarafından oldurulen Kırımlı Bekir Cobanzade ’nin daha once kullandığı bir tÂbirdi. (Bkz. Turk-Tatar Diyalektolojisi, Bakû, 1927)*.
* Bekir Cobanzade icin bkz. A. Battal Taymas : Kırımlı Bekir Cobanzade ’nin Şiirleri (Turkiyat Mecmuası XII, 1955).

Calışmaları :

Calışmalarını ilmî bir tasnife tÂbi tutmak gerekirse şu şekilde gosterebiliriz :

1) Avrupa ’da uygurca uzerindeki cozumlu metin yayımları,
2) Bunların devamı olarak Turkiye kutuphanelerinden bulup cıkardığı uygur harfleri ile yazılmış metinlerin cozum ve yayımları,
3) Kutadgu Bilig, Atebetu ’l-hakayık ve Eski Turk Şiiri,
4) Turk yazı dilinin tarihî inkişafına dair makale ve bildirileri,
5) Tarih calışmaları,
6) İslÂm Ansiklopedisi ’ndeki yazıları ve yonetimi,
7) Oğretim maksadiyle yazılmış yazıları.

Nazarî calışmalarının en iyisi doktora tezi olarak hazırladığı “Die Hilfsverben und Verbaladverbien im Altaischen” (Ungarische Jahrbucher Bd VIII - 1-4, Berlin 1928) dir. Bu eser, Avrupa ’nın gobeğinde, Berlin Universitesi ’nde Turk diline dair Yakup ŞİNKEVİC ’in Rabğûzi ’nin Sintaksı adlı doktora tezinden sonra ikinci olarak verilen onemli bir tezdi. Eserin konusu, Altayca ’da yardımcı fiiller ve zarf -fiiller olmasına rağmen, burada diğer butun Turk ağızları karşılaştırmalı bir şekilde ele alınmış ve bilhassa uygurcaya ve kendi ana dili olan Kazan lehcesine geniş ve aydınlatıcı yer verilmiştir. Eserin ilmî değeri de Turk dili araştırmaları icin temel calışmaların gerektirdiği yuksek seviyededir. Turkiye ’deki calışmalarından, İstanbul kutuphanelerinden bulup cıkardığı bazı uygurca yazılmış yazılar uzerindeki yayımları, Avrupa ’daki Uygur metinleri calışmalarına eşitti ve daha az onemde değildi. O, bunlarla, Anadolu ’yu fethetmiş olan Turklerin Uygur yazısını bildiklerini ve kullandıklarını ve bu yazı sisteminin alfabesinin bazı kutuphanelerde bulunduğunu, KÂşgarlı ’nın Divanu Lûgati ’t-turk ’unde gecen alfabe sırasına gore tanzim edildiğini ve Fatih Sultan Mehmed ’in bir yarlığını Uygur harfleriyle kaleme aldığını veya yazdırdığını ortaya koymuştur. “Uygur Alfabesi” ve “Fatih Sultan Mehmed ’in Yarlığı” başlıklı etudleri bu bakımdan dikkati ceken yazılardır.

Istılah buhranı icinde bulunduğumuz şu gunlerde, tarihî bakımdan hicbir zaman onemini yitirmeyecek olan Uygurların ıstılah yapma usulunu de rahmetli Turkiyat Mecmuası VII-VIII (1942) de “Uy-gurlarda Istılahlara Dair” adiyle işleyip ortaya koymuştur. Uygurca uzerindeki calışmalarının sonuncusu da tamamlanmış ve baskıya verilmiş olan “En Eski Turk Şiiri” dir. Bununla o, Turk Edebiyatının başlangıc safhasını oğrenmek icin bir kaynak acmış oluyor.

Son yıllarda butun Anadolu kutuphanelerini dolaşarak, arap harfleriyle yazılmış olan eski eserleri araştırıyor ve bunların kronolojik sırasını aydınlatmak icin bir katalog hazırlamak istiyordu. Bu calışmalarına ait notların tamamlanmamış yazıları arasında bulunacağını umuyorum.

Uygurca metinlerin yayımları, eski kaynakların verdiği bilgilerin değerli sonucları her bakımdan buyuk bir malzeme topluluğu olan Kutadgu Bilig uzerine W. Bang ’la beraber ve onun da ilgisini, cekmişti. Turfan kazılarından cıkmış Eski Turk yazı malzemesi ilim alanının turlu kıymetleri tarafından ahenkli ve metodlu bir şekilde işlenip kısa zamanda Turk dili bilgisini cok yuksek bir seviyeye ulaştıracak duruma getirilmişti. W. Bang ’ın diller uzerindeki geniş bilgisi, coktandır meşgul olduğu Turk diline metodik goruş ile calışma cığırı actıktan sonra Kutadgu Bilig ’e de sıra gelmişti. K. B. o gune kadar W. Radloff ve H. Vambery tarafından ele alınmış ise de, bu eserin değeri ile mutenasip olmadıklarından, o henuz işlenmiş ve hatt yayımlanmış sayılamazdı. Artık onun dili cozulecek duruma gelmişti, fakat bu buyuk eserin ağır teknik işi vardı. Rahmeti Bey bu işi uzerine aldı. Kutadgu Bilig onun, uğrunda butun omrunu harcadığı bir calışma oldu ve “Giriş” teki acıklamaları, onun ağır teknik işinin bir mukÂfatı olmuştur. O, bugune kadar bu eser hakkında soylenenleri bir tarafa atarak yeni fikirler ortaya koymuş, bu devire nufuz etmeğe calışmıştır. Şoyle ki, dorduncu bir tip olan Odğurmuş ’u bu gune kadar kabul edildiği gibi “kanaat” in değil de “akıbet” in mumessili olarak tanıtmıştır. Ustelik kendisinden once umumiyetle bir nasihat kitabı ve devlet teşkilatı ile ilgili olarak kabul edilen bu eseri, Rahmeti Bey*, kÂmil bir insanın nasıl olması gerektiğini oğreten bir eser olarak kabul etmiştir. Şuphesiz turlu fikirlerle dolu olan bu eser hakkında, son sozu soylemek henuz mumkun değildir. Fakat o bu eseri araştırmağa imkÂn verecek bir şekilde cozerek yayımlamıştır. Her halde bundan sonra da bu konular uzerinde diğer bilim adamları tarafından aydınlatıcı fikirler ortaya atılır. Bugun icin Kutadgu Bilig ’in onemli bir teknik eksiği, onun gramer bolumunun ve sozluğunun kendisi tarafından yapılmamış olmasıdır. Bıraktığı evrak icinde ancak Kutadgu Bilig ’in sozluk kısmına dair A, B harflerini icine alan malzemenin işlenmiş olduğu anlaşılmıştır.


Kutadgu Bilig ’den sonra Atebetu ’l-hakayık yayımını hazırlamıştır. Berlin Akademisinde Atebetu ’l-hakayık ’a dair bir dortluk ihtiva eden bir sahife bulmuş ve bilhassa bundan sonra bu işi yapmağa heves etmiştir. Bu eserin bu gune kadar kullanılagelen Gaybetu ’l-hakayık, Hibetu ’l-hakayık adlarını da merhum dikkatle cozerek Atebetu ’l-hakayık olarak okumağı tercih etmiş ve bunu (s. 9 da) nusha farklarını ve kelimenin mÂnasını goz onunde tutarak inandırıcı bir şekilde ispat etmiştir.

Turlu kongrelerde okuduğu bildirilerde o, hicbir zaman yeni bir şey ortaya atmamış, devamlı şekilde Turk dili araştırmalarının temelini nelerin kurabileceği fikri uzerinde durmuştur. Buna misal olarak : Turk Dilinin İnkişafı (III. Tarih Kongresi Tebliğleri, 1943, Basılışı : 1948), Anadolu ’da Yazı Dilinin Tarihî İnkişafına Dair (V. Turk Tarih Kongresi Tebliğleri, 1956, s. 225-232), Uygur Devri Turkcesi (İkinci Turk Dil Kurultayı, 1934) başlıklı yazılarını gosterebiliriz.

Diğer yazı ve eserlerinde merhum, her zamanki titizliği ile, temel olarak daima eski dil uzerinde onemle durmuştur.

Atebetu ’l-hakayık ’ın onsozunde: “Ayrı Turk muhitlerinde vucuda gelmiş olan yazı dillerinin, muayyen şartlar dahilinde, eski yazı dilinden inkişaf etmiş olduğuna ve bunların tetkikinde de Uygur devri malzemesinin goz onunde tutulması lÂzım geldiğine işaret etmiştim (bk. III. Turk Tarih Kongresi, T.T.K., IX. seri, nr. 3, Ankara, 1948, s. 598-611). Turk dil bilgisi sahasında o zamandan beri yapılmış olan araştırmalar, bu fikirleri te ’yit edecek bir cok malzeme vermiş olduğu gibi, Atebetu ’l-hakayık ’ta da bu hususta bir cok misÂller bulmak mumkundur. Turk Yazı dilinin tarihî inkişafındaki butun noktaların tamamiyle aydınlatılabilmesi icin, tabi ’î, daha bir cok eserlerin plÂnlı bir şekilde incelenmesi zarurîdir. Fakat bugun bir noktaya emniyetle işaret edebiliriz ki, o da eski eserlerin tetkikinde Brockelmann, Samoylovic v. b. tarafından tatbik edilmek istenilen usûlun yanlış olduğu ve bu usûl ile muspet bir netice elde edilemeyeceğinin artık anlaşılmış bulunmasıdır.” demiştir.

* Kutadgu Bilig (Metin) XXI s. 19 satırda :
“Yusuf ’un eseri ilk bakışta doğrudan doğruya devlet teşkilÂtı ile alÂkadar gorunurse de, şair eserinde, tecrubenin verdiği bir olgunlukla, cemiyeti teşkil eden fertler ile bunların cemiyet icindeki mevki ve vazifelerini tayin etmeğe daha cok yer ayırmaktadır.”
Aynı sahife, 29. satırda: “Eserin esasını teşkil eden kÂmil insan mefhumu ve tarifi yanında daha bircok faziletler vardır ...”


Tarih calışmaları :

Eski dil araştırmaları dolayısiyle rahmetli tarih calışmalarına da katılmış, bu alanda, uzun ve yorucu olan Vekayi (BÂbur ’un HÂtıratı) tercumesini hazırlamıştır, onsozunden ve notlarından anlaşılacağı uzere, bu eserin tarihi uzerindeki kaynak bilgilerinin en onemlisi, eserin arkasına eklenmiş 100 sahifeye yakın notlarıdır. Bundan başka da işlenmesi gereken bircok kaynakları gostermiştir. Mesel BÂbur yayınımdaki” notlarda s. 573 ’de : “Eserin Hindistan ’a ait kısmında bircok nebat ve hayvan isimlerinin karşılıkları uzerinde, bu hususları daha iyi tetkik etmek imkÂnını bulan şahıslar tarafından, buyuk bir emekle calışılmıştır; bunların neticeleri de buraya kısaca alınmıştır.” demektedir.

İslÂm Ansiklopedisi ’nde de tarihle ilgili ceşitli makaleleri vardır. Tarih uzerinde harcadığı zaman ve İslÂm Ansiklopedisinin teknik işleri, onu yıllarca yorduğu gibi, daha verimli dil calışmaları yapmasına da mÂni olmuş ve calışma gucunu zayıflatmıştır. Şuphesiz, tarih konusuna bu kadar girmese ya da dolayısiyle ilgilenmese idi, dil alanında daha da cok feyizli eserler meydana getirmiş olurdu. Aslında merhumun İslÂm Ansiklopedisi ile uğraşması ve bazı tarihî yazılar kaleme alması, bir dilci olarak mutalÂa edilirse, dil uzerinde bu kadar iş dururken heder olmuş bir zaman sayılabileceği gibi, kendisini de boşu boşuna yormuş ve hayatını kısaltmıştır. Tarihcilerin dille yakından meşgul olan kimselere ihtiyac duymaları, kendisinin de memleketinin boşluklarını doldurmak icin cabalaması, sağlığının fazla bozulmasına sebep olmuştur.

Rahmeti Bey, tarih metodu gormuş bir tarihci değildi. Her dilcinin, bilhassa eski dille uğraşan kimselerin tarih ile de ilgilenmemesi imkÂnsızdır, İslÂm Ansiklopedisi ’ndeki tarihî yazıları, bir bakıma ana hatları cizilmiş, meseleleri cozulmuş olan fakat titiz ve tam olmayan yazıları bazı yeni bilgilerle doldurmak, tamamlamaktan ibarettir. O, boylece, filolojinin metod ve bilgilerini buraya da tatbik etmiş bir yazardı, demek gerekiyor. Bunun bir başka yonu daha var : Dil calışmaları ne kadar verimli olursa olsun, tekniği son derece zor olan yorucu ve yıpratıcı bir iştir. Bu yuzden Rahmeti Bey de biraz dağılmak ve başka işler icinde dinlenmek istemiş olacaktır. Bunu da devamlı calışan bir kafa işcisi icin tabiî gormek gerekiyor.

Calışma Usulu :


Rahmeti Bey, oğretim alanında W. Bang ’ın usulune gore, Turk dilbilgisinin temelini teşkil eden 3 lehce grubu uzerinden hareket ederek uygurca, bunun devamı olan Tarancı ağzı -yani Doğu turkcesini eski dile en yakın bağla bağlayan ağız- ve Kıpcak grubundan da kazakca dersleri vermiştir. Tabiî bu 3 buyuk grup yanında, Turkiye turkcesinin ceşitli cephelerini, talebe ve arkadaşları uzerlerine almışlardır. Boylece o, turkolojinin metodik bilgilerini mukayeseli olarak Turkiye universitelerine getirmiş bulunuyordu. Oğretim alanında talebeye yaptırdığı tezlerin de hatırı sayılır bir yekûn tuttuğunu ve ileride bunların basılmasının da faydalı olacağını kaydedelim.

Turkiye ’deki yayımlar ve calışmalar goz onunde tutularak genişce ele alınmış olan Atebetu ’l-hakayık ’ın notları bilhassa oğreticilik bakımından değerlidir.

Tam işlenmemiş olan malzemeyi kendi calışmalarında mukayese icin dahi kullanmak istememiştir. Bu hususta Atebetu ’l-hakayık ’ın onsozunde (s. 4) şoyle demektedir : “Atebetu ’l-hakayık ile Kutadgu Bilig ’in bilhassa aynı mevzuları ihtiv ve birbirine cok yakından temas eden kısımlarının mukayesesi ve bunun icin hazırlanmış olan malzemenin buraya eklenmesi belki faydalı olurdu. Fakat bu mukayesede esÂs olması icÂb eden Kutadgu Bilig tamamiyle işlenmeden, boyle bir teşebbusun bir cok eksik tarafları kalacağı duşunulerek, bu işin başka bir fırsata bırakılması daha uygun gorulmuştur.” Vekayi ’nin onsozunde, bir dilci olarak esas metni veremediğinden duyduğu uzuntuyu ifade etmektedir. Bu eserin metin yayımının elzem olduğunu ayrıca kaydetmesi de, yarım işten ne kadar hoşlanmadığını gosterir.

Devrimizin icabı olarak turlu şekillerde kendini gosteren “dil devrimi”, “dil arınması” ve buna dair soylenen ve yazılanlara karşı kayıtsız ve seyirci kalmış, aslında dilin temizlenmesine cok taraftar olduğu halde, uygulanan usûlu beğenmediği icin bu işlerden uzak kalmayı tercih etmiştir. Kendi dili de orta bir tutumdadır; ne tam turkce ne de busbutun yabancı unsurlarla karışmış bir durumdadır. O, hicbir zaman, yuzlerce yıl kullanılan ve mucerret ifade icin gereken arapca sozcuk ve tÂbirlerden vazgecmemiştir. Hic bir şekilde gelişiguzel kelime uydurmağı kabul etmezdi. Tam olcup bicmeden ve dil kanunlarına sığmayan sozcuk ve teşkilleri ortaya atmak, onun icin akıl almaz işlerdendi. Son yıllarda, yazılarımızda kullandığımız bazı yeni sozcukleri hic de beğenmez, bunlara cıkışırdı. Bizlere : “Siz Ankaralılar “onem” diye bir soz tutturmuşsunuz, onem, onem! onem ne demektir? Onem ’in olması icin sonam ’ın da olması gerekir, boyle bir kelime Turkce ’de yoktur” diyerek, bunu parallelismus kaidelerine gore bir sisteme bağlamak istiyordu. Ben YUDAHİN ’in Kırgız Sozluğu ’nu cıkarıp onum: ‘buyume, neşvunema bulma, onumdu : ‘verimli ’ sozcuklerini gosterdim. O da “Bunu bilen nerde! Bu sadece on kelimesinden yapılmıştır” dedi. Ben ise, bÂzı tutunabilen, teşkil bakımından da yanlış olmayan, halk tarafından benimsenmiş bulanan ve diğer lehcelerde bilinen kelime yapma usûlunu zararlı bulmuyordum. Bunun gibi ıstılah yapma işlerine de asla musamahalı davranmaz, bunlar icin de uzun ve titiz calışmaların sonunda ancak bir neticeye varmanın mumkun olacağını, akıp giden hayatî ihtiyacları goz onunde tutarak yapılan yarım işlerin faydasız olduğunu duşunurdu. “Gramer Istılahları Hakkında” (Turk Dili, sayı : 44) başlıklı yazısında Turkce grameri konusunda şunları soylemektedir : “Turkce grameri bahis mevzuu olduğu vakit şu uc noktanın goz onunde bulundurulması lÂzımdır: 1. Gramerin esasını teşkil eden Turkce malzeme, 2. Turk muhitinin şimdiye kadar mensup bulunduğu şark kultur muhiti ve 3. Turk muhitinin benimsemiş olduğu ilim ve medeniyet dunyasını icine alan garp muhiti. Bunların hicbirinden tamamiyle vaz gecmek mumkun olmadığına gore, ağırlık merkezini Turk dili bunyesinde toplamak uzere diğer ikisini birleştirmekten başka bir yol yoktur.”

Aynı yazıda ıstılah konusunda da şunları soyluyor : “ıstılah sistemi bahis mevzuu olduğu zaman, bunun, ifade edilmek istenilen mefhumun hususiyetine ve bu hususiyetin o dildeki tasavvuruna aykırı olmamak şartı ile, mevcut ıstılah sistemlerinden birinden doğrudan doğruya tercumesi de mumkundur”. Yine aynı yazıya ıstılah konusunda şunları ilÂve ediyor : “Bu işin kolay olmadığını ve asırların ihmal ettiği bir sahanın butun eksikliklerinin birden doldurulamıyacağını biliyoruz. Fakat doğru yolu buluncaya kadar bu işte muvaffak olamıyacağımızı soylemek de nihayet bir arkadaşlık vazifesi olduğu gibi, bu kadar uzun senelerin tecrubesinden sonra bunu acıkca itiraf etmek, dilimize karşı da millî bir borctur”.

Sozlerimi, olumun yalnız maddî bir ayrılma olduğunu goz onunde tutarak, calışmalariyle aramızda her zaman yaşayacak olan arkadaşımız icin, kendisinin cok sevdiği Kutadgu Bilig ’den alınmış şu vecizelerle bitireceğim :


•Kişi mengu bolmaz bu mengu atı
•Anın mengu kaldı bu edgu atı
•Ozung mengu ermez atıng mengu ol
•Atıng mengu bolsa ozung mengu ol(1)
(1) KB R : Kutadgu Bilig, Reşid Rahmeti Arat neşri, istanbul, 1947 Metin; tercume 1959, Ankara.
İnsan ebedî değildir, ebedî olan-onun adıdır; iyi kimselerin adı bunun icin ebedî kalmıştır. Kendin ebedî değilsin, adın ebedîdir; adın ebedî olursa, kendin de ebedî olursun. KB R 228, 229

İstanbul Universitesi Eski Turk Dili Kursusu Ordinaryus Profesoru Dr. Abdurreşid Rahmeti Arat, birkac yıldan beri ayakta gecirmekte olduğu kalb hastalığından kurtulamayarak, ancak bir gun yatakta kaldıktan sonra, beklenmedik bir zamanda aramızdan ayrılmış bulunuyor.

Merhum, 1933 ’de ıslah edilip yeniden kurulmuş olan İstanbul Universitesi ’ne, vazifede bulunduğu Berlin Universitesi ’nden ve Prusya ilimler Akademisi ’nden Turk Dili oğretimi icin cağrılmıştı. O, boylece, bağlı bulunduğu ilim metodu uyarınca, Turkiye ilim cevresine ilk olarak karşılaştırmalı Turk Dili oğretimini getirmiş ve bu alanda değerli eserler vererek metodun uygulanmasında muvaffak olmuş olan bir turkiyatcı idi.

Olumu yalnız memleketimiz icin değil, turkiyat ilmi icin de dunya capında buyuk bir kayıptır.


(1) Bu ruyaya benzeyen hayat, farkına varılmadan gecer; gerek bey, gerek kul, bir daha gelmemek uzere gider.
KB R 1396, Belleten C. XXIX, 12

Eserleri

Kısaltmalar

•AM Asia Major (Leipzig)
•Annali RISON Annali del Regio Istituto Superiore Orientale di Napoli
•APAW Abhandlungen der Preussishen Akademie der Wissen-schaften
•CT Cultura Turcica (Ankara)
•EI Encyclopedie de l ’IslÂm
•EM Edebiyat Mecmuası (İstanbul)
•FF Forschungen und Fortschritte (Berlin)
•İA İslÂm Ansiklopedisi (İstanbul)
•Le Muséon Le Muséon (Belcika)
•OL Orientalische Literaturzeitung (Berlin)
•RO Rocznik Orientalistyczny (Krakow)
•SO Studia Orientalia
•SPAW Sitzungsberichte der Preussischen Akademie der Wis-senschaften Phil. - Hist. Klasse
•TD Turk Dili (Ankara)
•TDED Turk Dili ve Edebiyatı Dergisi (İstanbul)
•TDK Turk Dil Kurumu
•TK Turk Kulturu (Ankara)
•TKA Turk Kulturu Araştırmaları (Ankara)
•TM Turkiyat Mecmuası (İstanbul)
•TTAED Turk Tarih, Arkeologya ve Etnografya Dergisi (İstanbul)
•TTK Turk Tarih Kurumu
•TY Turk Yurdu (Ankara)
•UJb Ungarische Jahrbucher (Berlin),
•UAJb Ural-Alltaische Jahrbucher (Berlin)
1926

1. Qutadgu Bilig : UJb I, 1-2 (1926), 154-158.
2. Başkurt Tarihi - Geschichte der Baschkiren (G. Fahriddin) : UJb VI, 1-2 (1926), 159- 161.
3. Neue Turkische Literatur im Berliner Ungarischen Institut : UJb VI, 3 (1926).
4. Die Ghakassen (N. N. Kozmin) : UJb VI, 3 (1926).

1927

5. Handbuch fur den Unterricht der krim - tatarischen Sprachen (H. Odabaş ve I. Gaya): UJb VII, 3 (1927).
6. Die Hilfsverben und Verbaladverbien im Altaischen : UJb VIII, 1-4 (1927), 1-66.

1928

7. Von Land und Leuten in Ostturkistan (A. v. le Coq) : UJb VIII, 3-4 (1928).
8. Die Vorlesungen uber die turkische Geschichte in Mittelasien (V. Barthold): UJb VIII, (1928).

1929

9. Ein ostturkisches VVahrsagebuch : Le Museon LU (1929), 177- 191.
10. Zur Klassifikation der Turksprachen (A. Samojlovic) : UJb IX, 2-3 (1929), 321 - 324.

1930

11. Zur Heilkunde der Uiguren I : ilimler Akademisi yayınlarından (SPAW Phil. -Hist. XXIV), Berlin, 1930, 25+2 s.
12. Uigurischa SprachdenkmÂler (Radloff- Malov) : OL 3 (1930), 214-216.
13. Mittelturkischer Wortschatz nach al-KaSgaris Divan Lugat at-Turk (C. Brockelmann) : UJb X, 4 (1930), 448 - 450.
14. Zur Heilkunde der Uiguren : FF 33 (1930), 436.
15. Legenden und Erzählungen uber die Schamanen bei den Jakuten, Burjaten und Tungusen (G. V. Ksenofontov) : UJb X, 4 (1930).
16. Iz tretej rukopisi Kutadgu Bilig (S. Malov) : UJb X, 4 (1930).
17. Drevnetureckie nadgrobija s nadpisjami bassejna v. Talas (S. Malov) : UJb X, 4 (1930).

1931

18. Zur Frage deş 12 jÂhrigen Tierzyklus bei den Turken (A. Samoylovic) : UJb XI, 3 (1931), 2 s.
19. Leitfaden fur das Studium der turkmenischen Sprache (A. P. Potseluevskiy) : OL 3 (1931).
20. Orisca - turkmence sozlik (Aliyef A ve K. Boriyef) : OL 4 (1931), 364 - 366.
21. Le rythme poétique de chansons populaires de Gouklains (A. P. Potseluevskiy) : OL 4 (1931), 364-366.

1932

22. Die Legende von Oghuz Qaghan (W. Bang ile birlikte) : İlimler Akademisi yayınlarından (SPAW Phil. - Hist. Kl. XXV) Berlin, 1932, 44 s.
23. Zur Heilkunde der Uiguren II : İlimler Akademisi yayınlarından (SPAW Phil. - Hist. Kl. XXII), Berlin, 1932.
24. Prof. Dr. Johannes H. Mordtmann : UJb XII, 3-4 (1932), I s.

1933

25. Lieder aus Alt-Turfan : AM IX, 2 (1933), 129- 140.

1934

26. Turkische Turfan Texte VI. Das buddhistische Sutra Säkiz Yukmek (W. Bang ve A. v. Gabain ile birlikte) : İlimler Akademisi yayınlarından (SPAW Phil.-Hist. Kl. X), Berlin, 1934, 102+1 s.
27. Turlu cehennemler uzerine uygurca parcalar (W. Bang ile birlikte) : TM IV (1934), 251 - 263.
28. Suvarnaprabhäsa (b. Turkish) (F. W. K. Muller - Dr. W. Lentz, Soghdische Texte II) (W. Bang ile birlikte) : İlimler Akademisi yayınlarından (SPAW Phil. - Hist. Kl. XXI), Berlin, 1934, 65 - 70.
29. Uygur devri turkcesi : İkinci Turk Dil Kurultayı, 1934.
30. İnkılÂp ve dil : Millî Gazete 550 (1934), Bartın Gazetesi 464 (1934).
31. Bibliographie der Arbeiten von Prof. W. Bang Kaup (A. v. Gabain ile birlikte) UJb XIV, 4 (1934), 6-12.

1935

32. Uigurische Bruchstuke uber verschiedene Hollen (W. Bang ile birlikte) : ujb XV (1935), 389-402.
33. Land und Volk der Tataren : Lautbibliothek, nr. 147, (Herausgegeben von D. Westermann), Berlin, 1935, 1 - 10.
34. Prof. Dr. Willi Bang Kaup : EM 3 (1935).

1936

35. Turkische Turfan - Texte VII : İlimler Akademisi yayınlarından (APAW Phil. - Hist. Kl. nr. 12 - 7) Berlin, 1936.
36. Oğuz Kağan Destanı, istanbul, 1936, 69 s.
37. Uygurca yazılar arasında : TTAED 3 (1936), 101 - 112.
38. Uygurlar ve Uygur medeniyeti: A. Suheyl, Uygurlarda Tababet, 1936, s. 4 - 10, 37 - 40.
39. Kutadgu Bilig ’de tabipler ve efsunlar ile munasebet hakkında: Ulku VIII, 46 (1936), 285-294+4.
40. Turk dili uzerinde araştırmalar, Uygur devrine ait dil ornekleri “Altun Yaruk”, istanbul, 1936.
41. Die uigurische Ubersetzung der Biographie Huen-Tsang : TM V (1936), 333 - 339.

1937

42. Uygur alfabesi : M. Cevdet, hayatı, eserleri ve kutuphanesi, istanbul, 1937, 20 - 26.
43. Turklerde tarih zabtı : İkinci Turk Tarih Kongresi, Ankara, 1937 (1943), 329 - 337.

1939

44. Fatih Sultan Mehmed ’in yarlığı : TM VI (1939), 285-322+20.
45. Turk dilinin bunyesine dair : Varlık 134 (1939), 49-53.

1940

46. Un yarlık de Mehmed II, le Conquérant : Annali RISON XX (1940), 25-58.

1942

47. Uygurlarda ıstılahlara dair : TM VII - VIII, 1 (1942), 56-81.
48. Astırhan : İA I, 9 (1942), 680-682.
49. Ayran: İA II, 11 (1942), 77.

1943

50. Babur, Vekayi - Tercume - I, TTK yayınlarından, Ankara, 1943, 05-0143 + 1-128 s.
51. Turk dilinin inkişafı : III. Turk Tarih Kongresi, Ankara, 1943 (1948), 598-611.
52. Balık : İA II, 14 (1943), 275 - 276.
53. Baraba : İA II, 14 (1943), 306 - 370.
54. Batman : İA II, 15 (1943), 342 - 344.

1946

55. Turk İlmî Transkripsiyon Kılavuzu, İstanbul, 1946, 36 s.
56. Babur, Vekayi - Tercume - II : TTK yayınlarından, Ankara, 1946, 130-675.

1947

57. Kutadgu Bilig I. metin : TDK yayınlarından, İstanbul, 1947, LXX+656 s.

1948

58. Turklerde zaman ve vakit tesbiti : IV. Turk Tarih Kongresi, Ankara, 1948 (1952). 94-108.
59. Goklen : İA IV, 38 (1948), 809-811.
60. Hakim Ata : İA V, 40 (1948), 101-103.

1951

61. Atebetu ’l-hakayık ’ta g ve ğ seslerine dair : TM IX (1951), 65 - 72.
62. Atebetu ’l-hakayık (Edib Ahmed b. Mahmud Yukneki): TDK yayınlarından, İstanbul, 1951, I53+L+CLXXIII s.
63. Alt-turkisches Schrifttum (A. v. Gabain) : Oriens IV, 2 (1951), 312-315.
64. Turkolojinin bugunku meseleleri : Milletlerarası XXII. Musteşrikler Kongresi, istanbul, 1951.

1953

65. Turk şivelerinin tasnifi: TM X (1953), 59-139.
66. Turkce metinlerde e/i meselesine dair : RO XVII (1953), 306-313.
67. Bir yazı numunesi munasebeti ile : Fuad Koprulu Armağanı, İstanbul, 1953, 17-29+2.
68. Kara - Hıtaylar : İA IV, 58 (1953), 273 - 276.
69. Kara - Kalpaklar : İA IV, 58 (1953), “284 - 288.
70. Karakol : İA IV, 58 (1953), 288-290.
71. Kara-Korum : İA IV, 58 (1953), 290-291.
72. Kara-Korum : İA IV, 58 (1953), 291 - 292.
73. Karşi : İA VI, 59 (1953), 363 - 364.
74. Kasım Hanlığı : İA VI, 59 (1953), 380 - 386.
75. Kaşgar : İA VI, 60 (1953), 405-412.

1954

76. Kazakistan : İA VI, 6ı (1954), 494-505+1.
77. Kazan : İA VI, 61 (1954) 505-522.
78. Kımız : İA VI, 63 (1954), ?o8.
79. Kıpcak : İA VI, 63 (1954), 713 - 716.
80. Kırgızistan : İA VI, 64 (1954), 735 -741.
81. Turkcede kok ve eklerin bunyesine dair : Milletlerarası XXIII. Musteşrikler Kongresi, Cambridge, 1954.

1955

82. Koy : İA VI, 66 (1955), 924.
83. Dr. A. Adnan Adıvar (1882- 1955) -Turkce ve Almanca- : Oriens VIII, 1 (1955), 7 s.
84. Kutadgu Bilig : İA VI, 67 (1955), 1038 - 1040; VII, 68 (1955), 1041 - 1047.
85. Turkcede kelime ve eklerin yapısı : TD IV, 43 (1955), 396-400.
86. Gramer ıstılahları hakkında : TD IV, 44 (1955), 479 - 480.
87. Turkce Turfan Metinleri VIII (A. v. Gabain) : TM XII (1955), 15-22.
88. Lehrbueh der turkischen Sprache : TM XII (1955), 277-280.
89. Şark tetkikleri ve Avrupa medeniyeti (Henrik Samuel Nyberg, Uppsala) -Tercume - : TM XII (1955), 1-13.
90. Kucum Han : İA VI, 68 (1955), 1071 - 1074.

1956

91. Anadolu yazı dilinin tarihi inkişafına dair : V. Turk Tarih Kongresi, 1956, 225 - 232.
92. Matbuat (2. Kazan Turkleri, 3. Azerbaycan, 4. Kafkasya ve Şimalî Kafkasya turkleri, 5. Kırım turkleri, 6. Dobruca turkleri, 7. Ozbekler, 8. Kazaklar, 9. Turkmenler, 10. Şarkî Turkistan, 11. Cin Muslumanları) : İA VII, 73 (1956), 380-402.

1959

93. Yusuf Has HÂcib, Kutadgu Bilig II, Tercume : TTK yayınlarından, Ankara, 1959, XXVIII+477 s.
94. En eski Turk ilÂhisi : TY I, 4 (1959), 45 - 46.
95. Mehmed Mirza Bala : TY I, 5 (1959), 56.
96. Baranta : EI I, 17 (1959), 1069.

1960

97. Aprın Cor Tigin ’in bir şiiri : TY II, 11 (1960), 41-42.
98. Edebiyatımızda ilk lirik şiir : TY II, 2 (1960), 37-38.
99. Cafer Seydahmed Kırımer : TY II, 3 (1960), 23-24.
100. Oyle yerlerde : TY II, 7 (1960), 33 - 34.
101. Cupan : El II, 24 (1960).

1961

102. Zu einer Schriftmusterhandschrift: UAJb XXXIII, H. 3-4 (1961) [Turk-cesi icin bk. No. 104].

1962

103. Tarihî gelişme : TK, 1 (1962), 26-28.
104. Bir yazı numunesi munasebeti ile : TDED XII (1962), 121 - 138.
105. Oğul : İA, 94 (1962), 376-378.

1963

106. Dil tabiî bir varlıktır : TK 3 (1963), 1 -6.
107. Turklerin yaşadıkları yerler ve sayıları : TK 5 (1963), 6 - 11 [bk. No. 117].
108. Seli-Ahmed kardeşler : TK 5 (1963), 46-49.
109. Finlandiya Turkleri : TK 6 (1963), 20 - 23.
110. Babur ’un hÂtıralarından : TK 8 (1963), 46-47.
111. Gazi Mustafa Kemal ’den Başvekil İsmet Paşa ’ya : TK 13 (1963), 75-81.

1964

112. Gerhard von Mende: TK 15 (1964), 43-44.
113. Babur ve yazısı : TK 17 (1964), 18-21.
114. Abdullah Tukay : TK 19 (1964), 76-81.
115. Der Herrschertitel Iduq - Qut : UAJb XXXV, B (1964), 150-157 [Turkcesi icin bk. No. 119].
116. Eski Turk hukuk vesikaları : TKA I, 1 (1964), 5 - 53.
117. Zahl der Turken und ihre Siedlungsgebiete : CT I, 1 (1964), 35-43.

1965

118. Bruchstuke eines Gebetsbuches : SO XXVIII (1964), 16 s.
119. Iduk Kut unvanı hakkında: (Şemseddin Gunaltay Armağanında basılmaktadır).
120. Dil meseleleri ve Turk dili : TK 27 (1965).
121. Turkcede cihet tesbiti ve bunun icin kullanılan tÂbirler : TM (basılmaktadır).
122. Turk şiveleri : (Edebiyat Fakultesinde basılmaktadır).
123. Eski Turk şiiri : (TTK tarafından basılmaktadır).


Belleten C. XXIX, 13