Son Osmanlı Halifesi II. Abdulmecit'in oğlu
Fenerbahce Spor Kulubu Eski Başkanı
27 Şubat 1898 tarihinde İstanbul'da doğdu. Babası son Osmanlı halifesi II. Abdulmecit, annesi ise Şehsuvar Başkadın Efendi idi. Kız kardeşi ise başka bir anneden doğan Durruşehvar Sultan'dı. Almanya'da Potsdam Askeri Akademisi'ni bitirdi. I. Dunya Savaşı'nda Verdun cephesinde savaştı. Turkiye'ye dondukten sonra sonra kuzeni son Osmanlı padişahı Vahdeddin'in kızı olan Sabiha Sultan ile evlendi. Bu evlelekten uc cocukları oldu: Neslişah Sultan, Hanzade Sultan ve Necla Sultan.
Omer Faruk Efendi futbola olan ilgisiyle tanınır. 21 yaşındayken 1919 yılında Fenerbahce Kulubu'nun başkanlığına secildi. 4 Mart 1924 tarihinde TBMM'nin kabul ettiği hilafetin kaldırılması ve Osmanlı Hanedanı'nın sınırdışı edilmesi kanunu gereğince sınır dışı edildi. Bu tarihe kadar 5 yıl Fenerbahce Kulubu'nun başkanlığını surdurmuştu. Turkiye'ye bir daha gelemedi. 45 yıl surgunde yaşadı. 28 Mart 1969 tarihinde Kahire'de vefat etti.
Ancak olumunden 5 yıl sonra Osmanlı Hanedanının uyesi olan erkeklerinin ulkeye donmelerine izin verildi. Yıllar sonra hukumetin "sessizce nakledilmesi şartıyla" verdiği ozel bir izinle naaşı Turkiye'ye getirildi ve Cağaloğlu'ndaki Sultan MahmutTurbesi'ne defnedildi.
HAKKINDA YAZILANLAR
Surgundeki şehzade vatan ve Fenerbahce hasretiyle can verdi
Murat Bardakcı
Hurriyet 16 Ocak 2006
Surgun, padişah torunları icin ıstırap, sefalet ve sıkıntı ile beraber hayal ve bekleyiş demekti. Turkiye'ye girişleri yasak olan Son Osmanlılar,
yıllar boyunca memleketten gelecek olan "Artık donebilirsiniz" haberini hayal etmişlerdi.
Bu izni bekleyenler arasında Son Halife Abdulmecid Efendi'nin oğlu olan ve 1919 ile 1924 yılları arasında Fenerbahce Kulubu'nun başkanlığını yapan
Şehzade Omer Faruk Efendi de vardı.
İşte, surgundeki şehzadenin 1966'da yazdığı bir mektubunun bazı bolumleri:
Omer Faruk Efendi, surgunde bil bağlı olduğu kulubunden "Cánım Fenerbahce" diye bahsediyor ve satırlarında kahreden bir vatan hasretini naklediyor. Kader, Fenerbahce Kulubu'nun sabık başkanına memleketini bir daha gormeyi nasib etmeyecek, Omer Faruk Efendi surgunde can verecek ve Turkiye'ye ancak cenazesi gelebilecekti.
BAŞLARKEN
Kanal D'de, onumuzdeki 18 Ocak Carşamba gununden itibaren benim hazırladığım dort bolumluk bir belgesel yayınlanacak: "Son Osmanlılar"... Konusunda bir "ilk" olan bu belgeselde, 1924 Martı'nda Turkiye'den sınırdışı edilen Osmanlı Hanedanı'nın bazı mensuplarının surgunde yaşadıkları ve filmlere bile taş cıkartacak derecede huzunle yuklu gurbet hayatlarından kesitler yer alıyor. Uc gun devam edecek olan bu yazı dizisinde, belgeselin tanıtımının yanı sıra hanedanın kadın mensupları icin 28, erkekleri icin de tam 50 yıl devam eden bu surgunun huzunlu ve şaşırtıcı bazı anlarını okuyacaksınız.
Surgun, bircok Son Osmanlı icin ıstırap, sefalet ve sıkıntı ama daha da onemlisi, hayal ve bekleyiş demekti.
Turkiye'ye girişleri yasak olan Son Osmanlılar, yıllar boyunca memleketten gelecek olan "Artık donebilirsiniz" haberini hayal etmişlerdi. Bu hayal,
hanedanın kadınları icin 28, erkekleri icin de tam 50 sene boyunca devam edecek ve gecen her gun surgundeki Osmanlılar'a acı, sıkıntı ve huzun
getirecekti.
Gurbetin getirdiği butun bu acıları cekerken memlekete donebilme hasretiyle yanan Son Osmanlılar'ın arasında Şehzade Omer Faruk Efendi de vardı.
Omer Faruk Efendi, Son Halife Abdulmecid Efendi'nin oğluydu. İstanbul'da, 1898'de doğdu. Almanya'da Potsdam Askeri Akademisi'ni bitirdi, ilk dunya savaşında Verdun cephesinde savaştı, sonra Turkiye'ye dondu ve bir kuzeniyle, zamanın hukumdarı Sultan Vahideddin'in kızı Sabiha Sultan ile evlendi ve uc cocukları oldu: Neslişah, Hanzade ve Neclá sultanlar...
Şehzade, 1919'da Fenerbahce Kulubu'nun başkanlığına secildiğinde henuz 21 yaşındaydı. Başkanlığı 1924 Martı'na, hanedanın butun mensuplarıyla beraber
Turkiye'den surgune gonderilmesine kadar, beş sene devam etti.
Faruk Efendi, memleketini bir daha goremedi. Surgunu tam 45 sene boyunca yaşadı ve hayata ailenin erkeklerine memlekete donebilme izninin
verilmesinden beş yıl once, 1969'da Kahire'de, memleket ve İstanbul hasreti icerisinde veda etti. Mezarı yıllar sonra, Ankara'nın "sessizce
nakledilmesi şartıyla" verdiği ozel bir izinle Turkiye'ye getirildi ve gurbette can veren şehzadenin naaşı, Cağaloğlu'ndaki Sultan Mahmud
Turbesi'ne defnedildi.
Aşağıda, Şehzade Omer Faruk Efendi'nin Kahire'den 1966'nın 20 Temmuz gunu İstanbul'da yaşayan dostu meşhur tarihci İsmail Hami Danişmend'e gonderdiği mektubun Fenerbahce ile ilgili kısımları yer alıyor. Şehzade, mektubunda seneler once başkanlığını yaptığı Fenerbahce Kulubu'nun o zamanki
başkanı Faruk Ilgaz'dan bir mektup aldığını soyluyor, kulubun kendisini hatırlamasından duyduğu memnuniyeti anlatıyor ve gozyaşlarını tutamadığını
yazıyor.
Surgundeki şehzadenin mektubunun sonlarında gecen "Beyefendi" bahsini biraz acayım: Omer Faruk Efendi şehzadelere "Efendi hazretleri" diye hitap
edilmesi gerektiği halde kulupten gelen mektupta kendisine "Muhterem Beyefendi" dendiğini yazıyor ama Fenerbahce aşkından dolayı bu protokol
hatasına onem vermediğini anlatıyor...
CANIM FENERBAHCE
İşte, Şehzade Omer Faruk Efendi'nin Fenerbahce'den bahsettiği mektubunun bazı bolumleri: "Pek muhterem beyefendi,
...İcimden, bu sene bir kavuşma senesi olacak diye geldi! Sonra, o kavuşma kim ile? Sevgili vatanım ve 15 senedir gormediğim cocuklar ile mi, yoksa
toprak ile mi diye duşundum!
...'Maneviyatınızı bozmayın, ye'se kapılmayın' buyuruyorsunuz ama buna imkán kaldı mı? İnsan taştan celikten olsa yine dayanmaz! Kacıncı senedir bu tahammulumuz! Artık tahammul edebilme imkanları da kalmadığı gibi işkencenin de bir derecesi var. Oyle bir hále geldim ki ne isteyeceğimi bilemez oldum.
...Gecen gun ... postacı geldi ve buyukce bir zarf uzattı. Ustunde cánım Fenerbahce Spor Kulubu'nu gorunce şaşırdım. Mektubu okuyunca busbutun
hayretlere duştum. Kulubun yeni muduru, sabık reislerinin resmini istiyor!
Salonlarını tezyin (suslemek) icin! Kırk kusur senedir boyle bir aláka gormediğimden şaşırdım ve mutehassis oldum, teessur duydum ve gozlerimden
yaşlar boşandı. Yeni ve eski birer fotoğrafımı, kulup ázálarıyla cıkmış olan bir eski resmimi ve gostermiş oldukları aláka dolayısıyla teşekkurlerimi
yazdım ve gonderdim. Yeni reisin ismi de Faruk olduğundan, adaşlık hasebiyle bir sempati doğmuş olacak! Bana gonderdikleri kulubun ismi, işareti ve
arkasına yazdıkları beni cok mutehassis etti: 'Kulup erkánı, eski reislerine saygılarını sunarlar.' Şimdi resim cerceveye gecmiş halde yanımda duruyor.
'Muhterem Beyefendi' diye yazmalarına dikkat bile etmedim. Cunki, bilmediklerinden! Bundan birkac sene evvel de biri bana kezá 'Beyefendi'
diye hitap edince 'Affedersiniz ama ben efendi değilim. Oyle olmuş olsa idim memleketten cıkarılmazdım. Bana cok pahalıya malolan unvanımdan vazgecmeyin, rica ederim' demiştim. Bunu size gulun diye yazıyorum. Gulmeyi bile unutmak uzereyim ve unutmamaya uğraşıyorum. ...Omer Faruk"
Osmanlı tahtının várisini hacların arasına defnettik
İSTANBUL'da 1909'da doğan Mehmed Orhan Osmanoğlu, Osmanlı hukumdarı İkinci Abdulhamid'in torunuydu. 15 yaşındayken ailesiyle beraber surgune
gonderildi ve gurbette hayatını kazanmak icin otomobil tamirciliğinden kamyon şoforluğune kadar her işte calıştı.
Orhan Efendi, kendisiyle tanıştığım 1970'lerin sonunda Paris'teki Amerikan Askeri Mezarlığı'nın bekciliğini yapıyordu!
Sonra mezar bekciliğinden 160 dolar aylıkla emekli oldu ve Guney Fransa'nın Nice şehrine yerleşti. Aramızdaki dostluk seneler gectikce arttı ve o
yıllarda Osmanlı Hanedanı'nın "reisi" yani en yaşlı şehzadesi olan Orhan Efendi'yi 1992 Ağustosu'nda Hurriyet'in davetlisi olarak on gunluğune
İstanbul'a getirdim. Sekiz dili rahatca konuşabilen ama gozleri artık cok az goren Orhan Efendi vatanına 68 yıl aradan sonra ilk defa geliyordu ve
gelişi gazetelerin manşetlerinde yer almıştı.
Mehmed Orhan Osmanoğlu, tam 70 senelik surgununu, Nice'deki tek odalı evinde 1994'un 12 Mart akşamı noktaladı. Vefat haberini alır almaz Nice'e
gittim ve cileli şehzadeyi şehrin "Doğu Yakası Mezarlığı"nda toprağa verdik.
Cemaat, sadece altı kişiydi: *Sultan Abdulmecid'*in soyundan gelen ve Nice'de yaşayan Melike ve Emire hanımsultanlar, hanımsultanların Katolik
olan Fransız eşleri, Gazi Osman Paşa ile Sultan Abdulhamid'in torunu Bulent Osman ve ben... Osmanlı tahtının várisinin cenaze namazını, Melike
*Hanımsultan'ın şehrin Arap mahallelerinde bulduğu ve Bulent Osman'ın bahşiş vererek mezarlığa gelmeye binbir guclukle ikna edebildiği dort Tunuslu kıldı.
Sultan Abdulhamid'*in torunu, Osmanlı Hanedanı'nın sabık reisi ve saltanat yıllarındaki resmi unvanı "Şehzáde-i civan-baht devletlu necabetlu Mehmed Orhan Efendi Hazretleri" olan Turkiye Cumhuriyeti vatandaşı Mehmed Orhan Osmanoğlu, son uykusunu şimdi Nice'in "Doğu Yakası Mezarlığı"nda,
hacların arasında uyuyor. Hacların mevcudiyetinin sebebi mezarın bulunduğu yerin Muslumanlar ve Hıristiyanlar tarafından ortaklaşa kullanılan ama
"fakirlere mahsus" bolum olması ve şehzadenin mali imkánsızlıklar yuzunden ancak buraya defnedilebilmesi...
Fenerbahce Spor Kulubu Eski Başkanı
27 Şubat 1898 tarihinde İstanbul'da doğdu. Babası son Osmanlı halifesi II. Abdulmecit, annesi ise Şehsuvar Başkadın Efendi idi. Kız kardeşi ise başka bir anneden doğan Durruşehvar Sultan'dı. Almanya'da Potsdam Askeri Akademisi'ni bitirdi. I. Dunya Savaşı'nda Verdun cephesinde savaştı. Turkiye'ye dondukten sonra sonra kuzeni son Osmanlı padişahı Vahdeddin'in kızı olan Sabiha Sultan ile evlendi. Bu evlelekten uc cocukları oldu: Neslişah Sultan, Hanzade Sultan ve Necla Sultan.
Omer Faruk Efendi futbola olan ilgisiyle tanınır. 21 yaşındayken 1919 yılında Fenerbahce Kulubu'nun başkanlığına secildi. 4 Mart 1924 tarihinde TBMM'nin kabul ettiği hilafetin kaldırılması ve Osmanlı Hanedanı'nın sınırdışı edilmesi kanunu gereğince sınır dışı edildi. Bu tarihe kadar 5 yıl Fenerbahce Kulubu'nun başkanlığını surdurmuştu. Turkiye'ye bir daha gelemedi. 45 yıl surgunde yaşadı. 28 Mart 1969 tarihinde Kahire'de vefat etti.
Ancak olumunden 5 yıl sonra Osmanlı Hanedanının uyesi olan erkeklerinin ulkeye donmelerine izin verildi. Yıllar sonra hukumetin "sessizce nakledilmesi şartıyla" verdiği ozel bir izinle naaşı Turkiye'ye getirildi ve Cağaloğlu'ndaki Sultan MahmutTurbesi'ne defnedildi.
HAKKINDA YAZILANLAR
Surgundeki şehzade vatan ve Fenerbahce hasretiyle can verdi
Murat Bardakcı
Hurriyet 16 Ocak 2006
Surgun, padişah torunları icin ıstırap, sefalet ve sıkıntı ile beraber hayal ve bekleyiş demekti. Turkiye'ye girişleri yasak olan Son Osmanlılar,
yıllar boyunca memleketten gelecek olan "Artık donebilirsiniz" haberini hayal etmişlerdi.
Bu izni bekleyenler arasında Son Halife Abdulmecid Efendi'nin oğlu olan ve 1919 ile 1924 yılları arasında Fenerbahce Kulubu'nun başkanlığını yapan
Şehzade Omer Faruk Efendi de vardı.
İşte, surgundeki şehzadenin 1966'da yazdığı bir mektubunun bazı bolumleri:
Omer Faruk Efendi, surgunde bil bağlı olduğu kulubunden "Cánım Fenerbahce" diye bahsediyor ve satırlarında kahreden bir vatan hasretini naklediyor. Kader, Fenerbahce Kulubu'nun sabık başkanına memleketini bir daha gormeyi nasib etmeyecek, Omer Faruk Efendi surgunde can verecek ve Turkiye'ye ancak cenazesi gelebilecekti.
BAŞLARKEN
Kanal D'de, onumuzdeki 18 Ocak Carşamba gununden itibaren benim hazırladığım dort bolumluk bir belgesel yayınlanacak: "Son Osmanlılar"... Konusunda bir "ilk" olan bu belgeselde, 1924 Martı'nda Turkiye'den sınırdışı edilen Osmanlı Hanedanı'nın bazı mensuplarının surgunde yaşadıkları ve filmlere bile taş cıkartacak derecede huzunle yuklu gurbet hayatlarından kesitler yer alıyor. Uc gun devam edecek olan bu yazı dizisinde, belgeselin tanıtımının yanı sıra hanedanın kadın mensupları icin 28, erkekleri icin de tam 50 yıl devam eden bu surgunun huzunlu ve şaşırtıcı bazı anlarını okuyacaksınız.
Surgun, bircok Son Osmanlı icin ıstırap, sefalet ve sıkıntı ama daha da onemlisi, hayal ve bekleyiş demekti.
Turkiye'ye girişleri yasak olan Son Osmanlılar, yıllar boyunca memleketten gelecek olan "Artık donebilirsiniz" haberini hayal etmişlerdi. Bu hayal,
hanedanın kadınları icin 28, erkekleri icin de tam 50 sene boyunca devam edecek ve gecen her gun surgundeki Osmanlılar'a acı, sıkıntı ve huzun
getirecekti.
Gurbetin getirdiği butun bu acıları cekerken memlekete donebilme hasretiyle yanan Son Osmanlılar'ın arasında Şehzade Omer Faruk Efendi de vardı.
Omer Faruk Efendi, Son Halife Abdulmecid Efendi'nin oğluydu. İstanbul'da, 1898'de doğdu. Almanya'da Potsdam Askeri Akademisi'ni bitirdi, ilk dunya savaşında Verdun cephesinde savaştı, sonra Turkiye'ye dondu ve bir kuzeniyle, zamanın hukumdarı Sultan Vahideddin'in kızı Sabiha Sultan ile evlendi ve uc cocukları oldu: Neslişah, Hanzade ve Neclá sultanlar...
Şehzade, 1919'da Fenerbahce Kulubu'nun başkanlığına secildiğinde henuz 21 yaşındaydı. Başkanlığı 1924 Martı'na, hanedanın butun mensuplarıyla beraber
Turkiye'den surgune gonderilmesine kadar, beş sene devam etti.
Faruk Efendi, memleketini bir daha goremedi. Surgunu tam 45 sene boyunca yaşadı ve hayata ailenin erkeklerine memlekete donebilme izninin
verilmesinden beş yıl once, 1969'da Kahire'de, memleket ve İstanbul hasreti icerisinde veda etti. Mezarı yıllar sonra, Ankara'nın "sessizce
nakledilmesi şartıyla" verdiği ozel bir izinle Turkiye'ye getirildi ve gurbette can veren şehzadenin naaşı, Cağaloğlu'ndaki Sultan Mahmud
Turbesi'ne defnedildi.
Aşağıda, Şehzade Omer Faruk Efendi'nin Kahire'den 1966'nın 20 Temmuz gunu İstanbul'da yaşayan dostu meşhur tarihci İsmail Hami Danişmend'e gonderdiği mektubun Fenerbahce ile ilgili kısımları yer alıyor. Şehzade, mektubunda seneler once başkanlığını yaptığı Fenerbahce Kulubu'nun o zamanki
başkanı Faruk Ilgaz'dan bir mektup aldığını soyluyor, kulubun kendisini hatırlamasından duyduğu memnuniyeti anlatıyor ve gozyaşlarını tutamadığını
yazıyor.
Surgundeki şehzadenin mektubunun sonlarında gecen "Beyefendi" bahsini biraz acayım: Omer Faruk Efendi şehzadelere "Efendi hazretleri" diye hitap
edilmesi gerektiği halde kulupten gelen mektupta kendisine "Muhterem Beyefendi" dendiğini yazıyor ama Fenerbahce aşkından dolayı bu protokol
hatasına onem vermediğini anlatıyor...
CANIM FENERBAHCE
İşte, Şehzade Omer Faruk Efendi'nin Fenerbahce'den bahsettiği mektubunun bazı bolumleri: "Pek muhterem beyefendi,
...İcimden, bu sene bir kavuşma senesi olacak diye geldi! Sonra, o kavuşma kim ile? Sevgili vatanım ve 15 senedir gormediğim cocuklar ile mi, yoksa
toprak ile mi diye duşundum!
...'Maneviyatınızı bozmayın, ye'se kapılmayın' buyuruyorsunuz ama buna imkán kaldı mı? İnsan taştan celikten olsa yine dayanmaz! Kacıncı senedir bu tahammulumuz! Artık tahammul edebilme imkanları da kalmadığı gibi işkencenin de bir derecesi var. Oyle bir hále geldim ki ne isteyeceğimi bilemez oldum.
...Gecen gun ... postacı geldi ve buyukce bir zarf uzattı. Ustunde cánım Fenerbahce Spor Kulubu'nu gorunce şaşırdım. Mektubu okuyunca busbutun
hayretlere duştum. Kulubun yeni muduru, sabık reislerinin resmini istiyor!
Salonlarını tezyin (suslemek) icin! Kırk kusur senedir boyle bir aláka gormediğimden şaşırdım ve mutehassis oldum, teessur duydum ve gozlerimden
yaşlar boşandı. Yeni ve eski birer fotoğrafımı, kulup ázálarıyla cıkmış olan bir eski resmimi ve gostermiş oldukları aláka dolayısıyla teşekkurlerimi
yazdım ve gonderdim. Yeni reisin ismi de Faruk olduğundan, adaşlık hasebiyle bir sempati doğmuş olacak! Bana gonderdikleri kulubun ismi, işareti ve
arkasına yazdıkları beni cok mutehassis etti: 'Kulup erkánı, eski reislerine saygılarını sunarlar.' Şimdi resim cerceveye gecmiş halde yanımda duruyor.
'Muhterem Beyefendi' diye yazmalarına dikkat bile etmedim. Cunki, bilmediklerinden! Bundan birkac sene evvel de biri bana kezá 'Beyefendi'
diye hitap edince 'Affedersiniz ama ben efendi değilim. Oyle olmuş olsa idim memleketten cıkarılmazdım. Bana cok pahalıya malolan unvanımdan vazgecmeyin, rica ederim' demiştim. Bunu size gulun diye yazıyorum. Gulmeyi bile unutmak uzereyim ve unutmamaya uğraşıyorum. ...Omer Faruk"
Osmanlı tahtının várisini hacların arasına defnettik
İSTANBUL'da 1909'da doğan Mehmed Orhan Osmanoğlu, Osmanlı hukumdarı İkinci Abdulhamid'in torunuydu. 15 yaşındayken ailesiyle beraber surgune
gonderildi ve gurbette hayatını kazanmak icin otomobil tamirciliğinden kamyon şoforluğune kadar her işte calıştı.
Orhan Efendi, kendisiyle tanıştığım 1970'lerin sonunda Paris'teki Amerikan Askeri Mezarlığı'nın bekciliğini yapıyordu!
Sonra mezar bekciliğinden 160 dolar aylıkla emekli oldu ve Guney Fransa'nın Nice şehrine yerleşti. Aramızdaki dostluk seneler gectikce arttı ve o
yıllarda Osmanlı Hanedanı'nın "reisi" yani en yaşlı şehzadesi olan Orhan Efendi'yi 1992 Ağustosu'nda Hurriyet'in davetlisi olarak on gunluğune
İstanbul'a getirdim. Sekiz dili rahatca konuşabilen ama gozleri artık cok az goren Orhan Efendi vatanına 68 yıl aradan sonra ilk defa geliyordu ve
gelişi gazetelerin manşetlerinde yer almıştı.
Mehmed Orhan Osmanoğlu, tam 70 senelik surgununu, Nice'deki tek odalı evinde 1994'un 12 Mart akşamı noktaladı. Vefat haberini alır almaz Nice'e
gittim ve cileli şehzadeyi şehrin "Doğu Yakası Mezarlığı"nda toprağa verdik.
Cemaat, sadece altı kişiydi: *Sultan Abdulmecid'*in soyundan gelen ve Nice'de yaşayan Melike ve Emire hanımsultanlar, hanımsultanların Katolik
olan Fransız eşleri, Gazi Osman Paşa ile Sultan Abdulhamid'in torunu Bulent Osman ve ben... Osmanlı tahtının várisinin cenaze namazını, Melike
*Hanımsultan'ın şehrin Arap mahallelerinde bulduğu ve Bulent Osman'ın bahşiş vererek mezarlığa gelmeye binbir guclukle ikna edebildiği dort Tunuslu kıldı.
Sultan Abdulhamid'*in torunu, Osmanlı Hanedanı'nın sabık reisi ve saltanat yıllarındaki resmi unvanı "Şehzáde-i civan-baht devletlu necabetlu Mehmed Orhan Efendi Hazretleri" olan Turkiye Cumhuriyeti vatandaşı Mehmed Orhan Osmanoğlu, son uykusunu şimdi Nice'in "Doğu Yakası Mezarlığı"nda,
hacların arasında uyuyor. Hacların mevcudiyetinin sebebi mezarın bulunduğu yerin Muslumanlar ve Hıristiyanlar tarafından ortaklaşa kullanılan ama
"fakirlere mahsus" bolum olması ve şehzadenin mali imkánsızlıklar yuzunden ancak buraya defnedilebilmesi...