gazeteci, yazar
1960 yılında Bayburt'ta doğdu. Gumuşhane Lisesi mezunu. Liseden sonra siyasi nedenlerle oğrenimini surduremedi. (1981-1983)yılları arasında askerlik
yaptı.
1983 yılından itibaren ozel kuruluşlarda calıştı. Zaman gazetesinde muhabirlik, koşe yazarlığı, Makedonya temsilciliği, yazarlık ve Birleşik Dağıtım'da yoneticilik yaptı.
1999 yılından itibaren Cuma dergisi yayın yonetmeni olarak calışmalarını surdurdu.
Makalelerini Hergun, Yeni Devir, Selam, Zaman, Akit gazeteleri ile Ulku Yolu, Sızıntı, İmza, Vahdet, Mektup, Kitap, Cuma vd. dergilerde yayınladı. Turkiye Yazarlar Birliği uyesi.
Selim Coraklı'nın Kronolojik Yaşamoykusu
1960 Bayburt doğumlu
Evli (1993), dort cocuk babası
Cezaevi (1979-1981) (Siyasi sebeplerle 2 yıl)
Siyasi sebeplerle tahsilini tamamlayamadı.
Askerlik (1981-1983)
Muteahhit Firmada Mali İşler Sorumlusu (1984-1986)
Cezaevi (1986-1987) (Duşunce sucu, İzmir DGM, 163. Maddeye muhalefet)
Universite Yurt Sorumlusu (ozel) (1987-1988)
Zaman Gazetesi Sorumluluğu-Muhabirlik (1988-1992) (Bornova)
Ozel Vakıfta Oğrenci Temsilciliği (1988-1992)
Sızıntı Dergisi Yazı Heyeti (1989-1992)
Zaman Gazetesi Araştırma Sayfa Sorumlusu, Redaktorluk ve yazarlık (1992-1993)
Zaman Gazetesi Aile ekinde koşe yazarı “Ceşitleme” (1992-93, 58 sayı)
Zaman Gazetesi Makedonya Temsilciliği (1993-1995, 25 ay)
Zaman Gazetesi Makedonya baskısını cıkarma (1994)
Zaman Gazetesi Dış Haberde Koşe Yazıları - Muhabirlik (Diyar-ı Uskupten, 1993-1995)
Araştırmacı-Yazar (1988-1999) (Fikri, İctimaî, Siyasi ve Kulturel konular)
Zaman Gazetesi Araştırma sayfa sorumluluğu ve yazarlık (1996-1997)
Birleşik Yayıncılık Yayın Muduru (1998)
Zaman Gazetesinde Koşe Yazarlığı (KitÂb-i Kritik / Oku-Yorum /Arz-ı Hal) (1997-1999)
Cuma Dergisi yayın yonetmenliği ve yazarlığı (1999 Temmuz- 2004 Temmuz)
Kız kulesi gazetesi koşe yazarlığı
www. bayburt.net koşe yazarlığı
www.karadenizbirlik.com yazarlığı
İBB Kultur AŞ seyyarkitap yazarlığı…
ESERLERİ:
1. Sentezci Duşunce, Değişim, 1993,
2. Tahliller-Terkipler-Tenkitler, Değişim, 1993.
3. Parcadan Butune Yeni Oluşum, Değişim, 1993.
4. R.Nurdan İmani Tahliller, Değişim, 1993.
5. Sansursuz Yazılar, Birleşik, 1997.
6. Edebiyata Musluman ’ca Bakmak, Birleşik, 1997.
7. Kitap Okuma Şuuru, Marifet, 1998.
8. Sistemli Duşunceler, Marifet, 1998.
9. Bediuzzaman Modernist mi Postmodernist mi?, Bilge, 1999.
10. Tefekkur Damlaları (Kitap ve 15 VCD)
11. İstanbullu olmak
12. İstanbul ’un tekleri
13. Aile ici iletişim
14. Zararlı alışkanlıklar
15. İstanbul ’da ilce ve semt isimlerinin kokeni(2 kitap)
DIŞ GEZİLER
Gazeteci olarak (1993-1995 arasında Makedonya, Arnavutluk, Kosova ve Bulgaristan)
ARAŞTIRMA-İNCELEME VE MAKALELERİ
Ceşitli fikri ve ictimai konularda 100'e yakın araştırma ve inceleme dosyası yanında 1000 ’den fazla makalesi Hergun, Yeni Devir, Selam, Zaman, Akit, Vakit ve Kızkulesi Gazeteleri ve Sızıntı, Yeni Umit, İmza, Vahdet, Mektup, Damla, Kitap, Takva, İslam, Sağlık yolu, Cuma ve Moral Dunyası dergilerinde yayınlandı.
KULLANDIĞI MUSTEAR İSİMLER
Cemal Doğan, Ayhan İnal Kurt, Cemal Haksoyler, Selim Yusufoğlu, Dr. Selman Yapar, Selim Bayburtlu, S.Coraklı, Selman Yusufoğlu, Lutfullah Muftuoğlu
Yazarın yayına hazır ve uzerinde calıştığı 15 eseri daha mevcuttur.
1. Politik Molitik Hicivler,
2. Mevtayı Nasıl bilirdiniz? (Siyasi hicivler),
3. Futbol Dini (Futbolun zararları),
4. Kitabın Bitmeyen Turkusu
5. İhanet Bilmeyen Kitap Yuzleri
6. Yakın Tarihimizden Unutulmaz Dosyalar
7. Risale-i Nurda Temel Kavramlar
8. Medrese-i Yusufiye Mektupları
9. Şiire Benzer Şeyler (Şiir)
10. Bunlar Bizim Dertlerimiz (Makaleler)
11. Uskup Gunluğu
12. Daru ’l-Acaip bir Ulke ’de yaşananlar (Unutulmaz Dosyalar)
13. Aforoz edilen şakirt
14. Size Muhammed(sav) yetmiyor mu?
HAKKINDA YAZILANLAR
SELİM CORAKLI VE YAZMAK
“Yazmak. Herhangi bir cıkar duşunmeden yazmak. İcinden gecenleri, ruhunda hissede hissede, duya duya, doya doya yazmak.
Bazılarının nahoş emellerine, hoş gelmese de, 'uysa da uymasa da' kabilinden yazmak.
Yaşanan tecrubeleri başkalarının da yaşamaması, onca cileye katlanmaması icin yazmak.
Başarıların, zevklerin, hazların, kolaylıkların paylaşılması icin yazmak.
Goruş ve gorunuşlere kapılmadan, ortalığı kasıp kavuran cereyanların etkisinde kalmadan, yatay ve dikey engelleri goğusleyerek yazmak.
Uykularını, zamanını, mesaisini, rahatını kısaca omruyle beraber butun varlığını Hak ve hakikat uğruna feda ederek, sadece gerceği, faydalıyı; cilalamaya gerek durmadan, suslu kalın kabuklardan arandırılmış bir şekilde yazmak.
Sadece ve sadece ozu yazmak.”
“Butun bu duşunceleri nazara alarak yazan biri var mı?” diye sorulsa, benim aklıma ilk gelenlerden biri, tanıdığım gunden beri “Peygamberler mustesna herkesin fikirleri alınabilir de, reddedilebilir de, ilkesine gonulden inanan ve bunu her zeminde muhafaza edebilmesini başaran Selim Coraklı ’dır denilebilir.
Selim Coraklı cileli bir hayat geciren nadir yazarlarımızdan biri. Siyasi sebeplerle iki defa cezaevine girmiş, bir defa da meşhur 163. maddenin ahtapot kollarına yakalanarak kendi ifadesiyle “Yusufiye Medresesi”ne dahil olmuş. Yani uc sefer yapmış “Medrese-i Yusufiye”ye…
Yusuf Medreseleri ’nde gecirdiği uc yılı cok iyi değerlendirmiş Coraklı. Girmeden once başlattığı ve yoğun olarak surdurduğu okuma seruveninin buralarda da hic aralık vermeden devam ettirmiş. Bu seruvende, İmam Gazali ’nin, İmam Rabbani ’nin, İbn-i Kesir ’in, Bediuzzaman ’ın, Mevdudi ’nin, Seyyit Kutub ’un, Hasan El Benna ’nın, Necip Fazıl ’ın, Mehmet Akif ’in, Cemil Meric ’in, Seyyid Ahmet Arvasi ’nin, Nurettin Topcu ’nun, Fethullah Gulen ’in kulliyatlarını bitirmiş. Kendisine sorulan bir soruya verdiği cevabında şimdiye kadar okuduğu kitapların sayısının dort bini gectiği biliniyor.
Coraklı, cevresinde daha cok “Cemal Hoca veya kendisi asla hoşlanmasa ve kabul etmese de Filozof Cemal” olarak tanınıyor. Cunku O, en duşuk mu ’minin en yuksek filozoftan daha yuksekte goren bir anlayışa sahip. Bu sebeple bircok filozofu “değersiz adam, omrunu boş fikirler peşinde geciren sergerdanlar” olarak kabul ediyor. Bu sebepten mi bilinmez ama, yakın arkadaşı gazeteci yazar Nevzat Bayhan ona “Asrın Mutekebbiri” lakabını takmış. Coraklı bunun sebebini şoyle acıklıyor: “Nevzat bey onceleri beni “Asrın mutefekkiri” olarak tanıtıyordu. Baktım mutefekkirlik para etmiyor. İnsanlar yaptığımız tevazuları gercek zannediyorlar. Ben de mutekebbir olmaya karar verdim.”
Coraklı, kendi ifadesiyle hayat anlayışını Bediuzzaman hazretlerinin şu sozleriyle ozetliyor. “Hakkın hatırı yuksektir. Hicbir hatıra feda edilmez. Hakkı soyleyeceğim. Bu hususta kimin hatırı kırılırsa kırılsın.” Gercekten de Coraklı ’nın hayatına baktığımızda bu anlayışın tezahurunu geniş bicimde goruyoruz. Oyle ki, ister yer aldığı fikir hareketleri icerisinde, isterse de bu hareketler sebebiyle yargılandığı butun mahkemelerde, sonucun ne olabileceğine bakmadan hep doğruları savunmuş; liderleri eleştirebilmiş, bu sebeple adeta dokuz koyden de kovulmuş. Ama o her seferinde doğruları savunma uğruna bu kovulmalardan asla bıkmamış.
Her doğruyu her yerde soyleyen bir fıtrata sahip Coraklı. Her doğru her yerde soylenmez diyenlere karşı ise bir soruyla cevap veriyor Coraklı: “Hangi doğru nerede soylenir. Bir listesini yapar mısınız?” Tabii ki subjektif bir değerlendirme olacak olan boyle bir soruya kimse cevap veremez. Zaten Coraklı da her doğru her yerde soylenmez diyenlerin aslında hicbir doğruyu hicbir yerde soylenmeze dondurduklerine inanıyor.
Coraklı, Ulkucu hareket icerisinde gencliğin ceşitli kademelerinde gorev yapmış ve iki defa cezaevine girmiş. Maruz kaldığı silahlı ve bombalı saldırıda iki kez yaralanmış. Yargılandığı Askeri mahkemelerde kendinden cok inandığı davasını savunmuş.
Daha sonraları (1986-1987) ucuncu kez 163. maddeye muhalefetten (Hani şu meşhur “Ulkeyi yıkıp yerine şeriat duzeni getirme” iddiası) DGM ’lerle tanışmış ve yine Yusufiye Medresesi ’ni boylamış. DGM ’lerde yargılanırken yaşadıkları ise gercekten ilginc. HÂkim iki A 4 sayfası buyukluğundeki bir yazı icin 5 ile 8 yıl arası hapis isteyince, Coraklı bunu az bulmuş ve hÂkime şoyle demiş: “Hakim bey, bizim gibi ulkeyi yıkmak isteyenlere(!) bu ceza cok az. Bunu kız kacıranlara ve at hırsızlarına da veriyorsunuz. Bizi ibret-i alem icin asın da, bir daha bu ulkeyi yıkmaya calışmayalım.”
Coraklı ’nın bırakın ulkeyi yıkmaya calışmasını, omru bu ulkeyi yıkmaya calışanlarla mucadelede gecmiş. Ama kaderin cilvesine bakın ki, birileri onu mahkemelerde ulkeyi yıkmaya calışmakla suclamış. Neyse ki 7-8 yıl suren yargılanmalar sonucu Coraklı ’nın ulkeyi yıkmak gibi bir niyetinin olmadığı kararına varılmış ve Askeri Mahkemelerde suren davalardan beraat kararı cıkmış.
Ancak 1986 yılında yargılandığı 163. madde konusunda Askeri mahkemelerdeki gibi şanslı olamamış Coraklı. İzmir DGM, iki sayfalık bir yazı icin tam 4 sene 7 ay ceza vermiş. 7,5 ay yatan Coraklı, tahliye edilmiş, ama Yargıtay cezasını tasdik etmesi sebebiyle kacak duruma duşmuş. Rahmetli Turgut Ozal ’ın 163. maddeyi kaldırmasına kadar tam dort yıl kacak olarak gezen Coraklı, bu donemde yazılarında Cemal Doğan, Ayhan İnal Kurt, Cemal Haksoyler, Selim Yusufoğlu, Dr. Selman Yapar mustearlarını kullanmış.
Coraklı yazı seruvenine genclik yıllarında başlamış. İlk yazısı 1977 ’de Hergun Gazetesi ’nde cıkmış. O donemlerde yayınlanan Ulku Yolu dergisinde de birkac yazı yazmış Coraklı. 12 Eylul ihtilalinde cezaevinde olan Coraklı, bu donemde de bir yerde yayınlamasa da deneme turu yazılarına devam etmiş. Cezaevinden cıktıktan sonra (1981) yazdığı yazıları Yeni Devir gazetesine gondermiş ve burada da epey yazısı cıkmış. Daha sonraları İmza ve Vahdet dergilerinden birkac araştırma yazısı ve makalesi yayınlanmış. (1985-1986 yılları) 1987 tarihinde ucuncu kez girdiği cezaevinden cıkınca; kacak gezdiği donemlerde Sızıntı ve Yeni Umit dergilerinde Cemal Doğan imzasıyla, fikri, ictimai ve edebi alanlarda duzenli yazılar yazmaya başlamış. Bu arada basın hayatına hızlı bir şekilde giren Zaman gazetesinde de yazıları yayınlanmış ve fahri muhabirlik yapmış. 1992 yılında ise İstanbul ’a gelerek fiili olarak Zaman gazetesinde gazeteciliğe başlamış. Zaman gazetesinde redaktorluk, sayfa sorumluluğu ve yazarlık yapan Coraklı, 1993 yılında Yugoslavya ’dan bağımsızlığını kazanan Makedonya ’nın başşehri Uskup ’e giderek burada Zaman gazetesini cıkarmış.
Yerinde duramayan bir yapıya sahip olan Coraklı, Makedonya ’da da boş durmamış. Oradaki Romların ve Turklerin teşkilatlanmalarına yardımcı olduğu ve “Fundamentalist” faaliyetler yaptığı gerekcesiyle Makedon hukumetinin gozune batmış ve 1995 senesinde İcişleri Bakanlığı ’nın aldığı bir kararla sınır dışı edilmesine karar verilmiş. Boyle bir karara maruz kalan Coraklı tekrar Turkiye ’ye (1995 Haziran ayı) donerek Zaman gazetesinde yazar kadrosuyla goreve devam etmiş.
Zaman gazetesinde Sayfa sorumluluğu, araştırmacı gazetecilik gibi gorevlerde de bulunan Coraklı, cemaat ici cekişmeler sebebiyle 1997 yılında bu gorevleri bırakarak mustakil bir sayfada kitap kritikleri yapmaya başlamış. Bu gorevi de iki bucuk yıl surduren Coraklı, Zaman gazetesi ve Gulen cemaatindeki değişimleri inhiraf saydığından dolayı, hem calıştığı gazete ile hem de cemaat ile ilişkisine son vermiş.
Zaman gazetesinden ayrılan Coraklı, kısa bir sure Namık Kemal Zeybek ’in cıkardığı Ayyıldız gazetesinin hazırlık calışmalarında bulunmuş. 1999 yılının Temmuz ayında Cuma dergisinin yayın yonetmenliği gorevini ustlenmiş. Beş yıl boyunca bir muhabir ile birlikte haftalık bir haber yorum dergisini cıkarmayı başaran Coraklı, derginin kapak dosyalarını hazırlamanın yanı sıra değişik mustear isimlerle siyasi, fikri ve kulturel konularda yazılar yazmış. Dergide calıştığı beş yıl boyunca Molla Hasım mustear ismiyle de siyasi hicivler yazmış. Bu hicivler sebebiyle hakkında bircok dava acılmış.
Coraklı, Cuma dergisinde calıştığı donemlerde Akit ve Vakit gazetelerinde de muhtelif araştırma dosyaları ile kulturel alanlarda bircok yazı kaleme almış.
Coraklı bu gorevini de 2004 yılına kadar surdurmuş ve derginin generallerin actığı bir tazminat davası sebebiyle (Cetin Doğan, Hurşit Tolon ve Tuncer Kılınc isimli Orgenerallerin kafalarını sinek 2 ’li, 3 ’lu ve 4 ’lu iskambil kağıtlarına basmış. Bu sebeple generallere sinek ve dolayısıyla da pislik dediği iddia edilerek dava acılmış) 50 milyar liraya mahkum edilmesi sebebiyle kapanmasının ardından noktalamış ve emekli olmuş.
1960 Bayburt doğumlu Selim Coraklı, aslında bircok romana konu olabilecek hızlı bir hayat yaşamış. Siyasi sebeplerden dolayı tahsilini lise ikide noktalamış. Tahsil ile kultur arasındaki farkı cok iyi fark eden Coraklı, surekli okuyarak kendini yetiştirmiş ve şu ana kadar yayınlanmış 10 kitap, bir 15 VCD ’lik set ve yayına hazır 12 kitaba imza atmış.
Coraklı ’nın ilk kitabı olan “Sentezci Duşunce” 1991 yılında cıkmış. 1993 yılında Muhsin Yazıcıoğlu ’nun MHP ’den ayrılışının arka planını anlatan “Parcadan Butune Yeni Oluşum” ise ikinci kitabı... Bunları aynı yıl “Tahliller-Terkipler-Tenkitler” ile “Risale-i Nurdan Tahliller” kitapları takip etmiş. 1997 yılında iki kitaba daha imza atmış Coraklı. Zaman gazetesinin sansurlediği yazıları sansursuz olarak “Sansursuz Yazılar” ismiyle, o doneme kadar kaleme aldığı edebi yazılarını ise “Edebiyata Muslumanca Bakmak” ismiyle Birleşik Yayıncılık ’ta yayınlamış. 1998 yılında da Marifet yayınları arasında “Sistemli Duşunceler” ile “Kitap Okuma Şuuru” cıkmış. Daha onceleri konferans olarak verilen “Bediuzzaman Modernist mi Post Modernist mi?” kitabı ise 1999 yılında Bilge yayınları arasında okuyucusuyla buluşmuş.
Cuma dergisinin yayın yonetmenliğini yaptığı donemde kitap calışmaları devam eden Coraklı, buna rağmen zikredilen donemde hic kitap yayınlamamış. Derginin kapanmasının ardından “Risale-i Nurdan Tefekkur Damlaları” adıyla 15 adet VCD metni hazırlamış. Digital yapım tarafından yayınlanan VCD setinin aynı isimli kitabı ise Ahsen yayınları arasında piyasaya cıkmış. Peygamber Efendimizin hayatını anlatan 10 VCD ’lik bir set ise şu anda yayına hazırlanıyormuş.
Buyukşehir belediyesi Kultur AŞ ’nin başlattığı “Seyyarkitap” projesinin editorluğunu de yapan Coraklı şu ana kadar yayınlanan 9 kitabın altısına imzasını atmış. “İstanbullu olmak”, “İstanbul ’un Tekleri”, Aile ici İletişim”, “Zararlı alışkanlıklar”, “İstanbul ’da ilce ve semt isimleri (2 kitap)” isimlerini taşıyan kitaplar 15. bin adet basılarak İstanbullulara bedava dağıtılmış.
Okumayı “boş zamanları gecirme aracı olarak değil”, bir hayat anlayışı ve bu hayatın yakıtı olarak goren Coraklı, kendi nefsini kurtaramayanların, insanlığı kurtarma gibi bir goreve soyunmaları halinde ruhi bir iflasa suruklendiklerini belirtiyor ve bu insanlığın once zikredilen kurtarıcılardan kurtarılması gerektiğine inanıyor. Bu sebeple kendisine tevcih edilen “şu anda ne yapıyorsun?” sorusuna hep “Nefsimi Allah ’tan(cc) satın almaya calışıyorum” cevabını veriyor.
Şairlik yonu de olan Coraklı, ne hikmetse bu yonunu şimdiye kadar hep gizlemiş. Bunu “piyasada cok onemli şairler var. Onların olduğu yerde bizim karaladıklarımızdan şiir diye bahsetmek ayıp olur” şeklinde acıklayan Coraklı ’nın şiirlerine baktığımızda kendisine haksızlık ettiği ortaya cıkıyor.
***********
Koğuş kapısı Bir gıcırtı ki, Sandım ruhumda debelenen İblisi suallerin gelmesidir diye Gelip de guzellikleri golgeleyen Bir gıcırtı ki Beynimin her koşesinde Taht kuran Ve ruşeym gibi Başını uzatmış fikirlerimi Gelip de korpecikken Hunharca boğan Bir gıcırtı ki, Dunyamın kucucuk tepesinde durup Sanki yokun canını calan Zangoc Gelip de şeytanca durmadan Karanlık bilmeceler arayan Bir gıcırtı ki, Top mermisiymişcesine gelen Sandım koparılıyor yerinden beynim Nafile uzulmuşum Değilmiş ne top mermisi Ne de Yokluğun canını calan zangoc Bizim koğuş kapısıymış Meğerse Bir gıcırtıyla Beynimin her koşesinde Taht kurup Benimle cocuklar gibi oynayan... Mayıs/1987/Buca Cezaevi /12.Koğuş
***
Uskup ’te vuslata ermek Uskub'e gelmeden aylar oncesi Bir sabah uyurken ruyamda gordum Bitiyor dediler hasret gecesi Karanlık duşleri guneşe serdim Uskub'e varınca bir sabah erken Gullerle bulbulu sarmaşık gordum Artarda ilhamla coşayım derken Gonlumde bulunmaz hazlara erdim Fatih koprusunun cıktım ustune Musluman ruhunun golgesi sinmiş Kulak verdim gelen ecdat sesine Donerken ruhumun sancısı dinmiş Uskup cami şehri minare şehri Carşıları dersen Osmanlı kokar Gorunce incecik minareleri Oturup ağlarsın sabaha kadar Gezince Uskub'u bir baştanbaşa Vurur gonullere ecdat sevgisi Tutmazsan gozlerin boğulur yaşa Cağıltıdan gelir İslam ’ın sesi Vardar akar nazlı nazlı icinde Sezersin maziden vuran ışığı Gokleri kuşatan o kalesinde Gorursun saklanan nice aşığı Ecdat sanatıyla coşmuş her zaman Asırlar otesine bir ruh taşımış Maddeyi manayla yoğurduğu an Muhteşem eseri goren şaşırmış... Gorunur her yerden Saat kulesi Susamış ruhlara bir mana sunar İslam ’ın şaheser sanat şulesi Doğudan batıya Uskub'u sarar Uskup manaların coştuğu mekÂn Surlar sırlar ile icice girmiş Gonuller maziye vurduğu zaman İnsan zanneder ki cennete girmiş. Diyar-ı Uskup ’te coşan ilhamı Kalemle murekkep anlatamaz ki Duyulan hazların az bir tutamı Vuslat ateşini sondurur belki... Uskup bize acar ayrı bir ufuk Yok, olur her yerden karanlık kat kat Akar kalbimize nur oluk oluk Kalsan da icinde bir iki saat Mayıs 1993 / USKUP
ESER-AYRINTI
MUHSİN YAZICIOĞLU ADAM GİBİ ADAM
Muhsin Yazıcıoğlu hakkında 1993 yılında ilk defa kitap yazan Gazeteci Selim Coraklı son kitabı da kaleme aldı.
Muhsin Yazıcıoğlu-Adam Gibi Adam
Yazan: Selim Coraklı
Populer Yayınları
TAKDİM
Elim bir helikopter kazasında aramızdan ayrılan Muhsin Yazıcıoğlu ’nun vefatından sonra yuzlerce insan hakkında cok guzel yazılar kaleme aldılar. Yazıların ortak noktası O ’nun guzel bir insan olduğuydu.
-Sevilen bir insan olan Yazıcıoğlu ’nun olumu uzerinden daha bir ay gecmeden hakkında birkac kitap cıktı. Bunlardan biri de yıllar once (1993) Muhsin Yazıcıoğlu hakkında ilk defa bir kitap yazan Selim Coraklı oldu.
Coraklı, “Muhsin Yazıcıoğlu-Adam Gibi Adam” ismini verdiği kitabında Yazıcıoğlu ’nun hayatını, mucadelesini, gecirdiği kaza etrafında oluşan şupheleri, arkasından yazılanları bir araya getirerek 400 sayfalık guzel bir eser ortaya koydu.
Biz de Selim Coraklı ile hem Muhsin Yazıcıoğlu ile arkadaşlıklarını hem de kitabı konuştuk.
***
- Neden boyle bir kitap yazma ihtiyacı duydunuz?
- Muhsin reis ile tanışıklığımız 1977 yılına kadar gider. Biz lise talebesi iken Yazıcıoğlu ulku ocakları genel başkanlığını yapıyordu. Anarşi ve teror ortamı bizi Ankara ’ya atmıştı. Muhsin reis bizim elimizden tutmuş ve sahip cıkmıştı. Bizi Tandoğan ’ın arka tarafında yer alan bir yurda yerleştirmiş ve yurt başkanına bize sahip olması icin tembihte bulunmuştu. Yurtta fazla kalmamış ve Ankara ’dan ayrılarak İstanbul ’a gelmiştim.
- Daha sonra goruşmeleriniz devam etti mi?
- 12 Eylul oncesi genc yaşta cezaevine girdiğim icin uzun zaman goruşmek nasip olmadı. O da 12 Eylul darbesinin ardından cezaevine duşmuş ve 7,5 yıl yattıktan sonra 1987 yılında tahliye olmuştu. Benim ucuncu kez tahliye oluşum da aynı yıla denk gelmişti. Goruşmemiz ancak o yıl nasip olmuştu.
- Goruşmenizde neler konuşmuştunuz?
- Biz cezaevlerinde fikri alanda bircok değişim gecirmiştik. Gecmişimizde yaptığımız hataların ne olduğunu gormuş ve bunların bir daha tekrarlanmaması icin elimizden geleni yapmaya calışmıştık. Muhsin Reis cezaevinden cıkar cıkmaz mağdur arkadaşlara yardım edebilmek icin bir vakıf kurmuştu. Vakfın acılışından sonra Ankara ’ya giderek kendisiyle goruşmuş ve neler yapılması hususunda istişare etmiştik.
- Ulkucu gencliğin o donemdeki durumu nasıldı?
- Ulkucu gencler buyuk bir şaşkınlık icerisindeydi diyebiliriz. Her şeylerini verdikleri ve kutsadıkları Devlet, onları cezalandırmıştı. Bu durum ister istemez icte buyuk sorgulamaların yaşanmasına sebep oldu. Bircok insan İslami sebepleri gerekce gostererek ulkucu hareketten kopuyordu. Muhsin Reis, kopmaların yanlış olduğuna inanıyor ve bu kopuşları engellemeye calışıyordu. Onun duşuncesi İslami şuura sahip genclerin Ulkucu hareket icinde kalarak hareketin daha da İslamileşmesinde rol oynamalarını istiyordu. Biz ise bunun o şartlarda zor olacağını savunuyorduk. Bu tur tartışmalar icinde 1992 yılına kadar geldik ve bu tarihte bilinen kopmalar yaşandı.
- Peki Muhsin Reis daha sonra niye ayrıldı?
- Ayrılışların temel sebebi mevcut politikalara zıt hareket edilmesi gosterildi; ancak ben gercek sebebin icte yaşanan sorgulamalar olduğuna inanıyorum. Zaten ayrılışların ilk donemlerinde Muhsin Reis ’in yaptığı acıklamalara baktığımızda da bunu acık bicimde gorebiliriz.
- Siz o donemde bir kitap hazırladınız galiba Muhsin Yazıcıoğlu ’yla ilgili?
- Evet, ayrılışların arka planını anlatan bir kitap kaleme aldım. Bu kitap aynı zamanda Muhsin Reis ile ilgili yazılan ilk kitaptı. Ayrılışlar sırasında Muhsin Reis medya tarafından adeta unutulmaya mahkûm edilmişti. Bu donemde elimizden geldiği kadar ayrılışların haklılığını medyaya taşımaya gayret etmiştim. Fakat calışmalarımız cılızdı ve yeterli olmuyordu.
Bu zor donemde hareketin kalıcılığına katkı olur duşuncesiyle ayrılışları kitap yapmaya karar verdim ve kısa zamanda ayrılışların arka planını, Yazıcıoğlu ’nun nicin boyle bir yola girdiğini, Ulkuculerin icinde bulunduğu ortamı, ayrılışların arkasında herhangi bir destek olup olmadığı vb. durumları anlatan bir kitap hazırladım. Kitabın ismini “Parcadan Butune Yeni Oluşum” koymuştum. Zira bu donemde ayrılışlar daha cok “Yeni Oluşum” olarak tanınıyordu.
- Vefatından sonra da kitap yazmak zor gelmedi mi?
- Muhsin Reis ile ilgili vefatından cok onceleri yeni bir kitap calışması başlatmıştım. Ama değişik sebeplerle bir turlu olmadı. Vefatından sonra hakkında kitap hazırlamak gercekten zordu. Cunku Muhsin Reis sevdiğim bir insandı ve hÂl olduğune inanmak gelmiyor icimden.
Vefat haberini aldığım zaman bir yazı yazayım dedim ama ne hikmetse defnedilene kadar elim varmadı. Ne zaman teşebbus etsem de yarım kaldı. Ancak cenazesinde gorduğum manzara beni acilen bir kitap hazırlamaya sevk etti. Dediğiniz gibi Muhsin Reis ’in arkasından kitap hazırlamak gercekten zor. Ama Muhsin Reis her zorluğa katlanmaya değer bir dosttu.
- Kitapta nelerden bahsettiniz?
- Kitabı başlangıc haric sekiz bolume ayırdım. Birinci bolumde gercek bir dava adamı olan Yazıcıoğlu ’nun hayatını kısaca anlatmaya calıştım. İkinci bolumde kazanın oluşu ve defnedilişi sırasında yaşananlar, ucuncu bolumde ise kaza hakkında kamuoyunda oluşan şupheleri analiz ettim. Dorduncu bolumu ise hayatından kesitlere ayırdım. Beşinci bolume onun nasıl bir dava adamı olduğunun daha net anlaşılması icin siyasi konuşmaları ve roportajlarından sectiğim bazı bolumleri koydum. Altıncı bolumde siyasilerin Yazıcıoğlu hakkında soyledikleri ve yedinci bolumde de ardından yazılanları derledim. Sekizinci bolum ise hayatından karelerden oluştu.
- Son olarak soylemek istediğiniz bir şey var mı?
- Muhsin Yazıcıoğlu, dost ve duşman herkesin ittifakıyla bu milletin icinden cıkmış, himmeti milleti olmuş son Alperenler ’dendir. İdealist bir dava adamının nasıl olacağını hayatının butun safhÂlÂrında yaşayarak gostermiş olan Yazıcıoğlu, guzel bir hayatın ardından guzel bir olumle aramızdan ayrılarak ebedi Âleme gocmuştur.
Muhsin Reis ’in cok sevdiği Sonsuzluğun Rabbine en guzel şekilde gittiğine inanıyorum. “Nasıl yaşarsanız oyle olursunuz, nasıl olurseniz oyle dirilirsiniz” gerceği bir kez daha carptı sinelerimize.. O inandığı gibi yaşadı ve yaşadığı gibi gercek Âleme goctu. Kendi ifadesi ile bir saniyesine hÂkim olamadığımız bir hayat icin asla eğilip bukulmedi. Dik durdu, dik yaşadı, doğru yurudu. Davasının adamı oldu. Onun icin kitaba “Adam gibi adam” ismini koydum.
“Kimin himmeti milleti ise, o kişi tek başına bir millettir.” anlayışı ile milleti icin butun himmetini harcadı. Bir karlı kış gununde milletine gercekleri anlatma uğruna cıktığı yolculukta, her şeyden cok sevdiği “Sonsuzluğun Rabbine” ulaştı. Milyonlarca insan arkasından husn-u şahadette bulundu. “İstikamet ve vakar sahibi bir Musluman” olduğuna şahitlik yaptılar.
Bu kitabın Muhsin Reis ’in herkes tarafından nasıl husn-u şahadetle uğurlandığına dair bir belge niteliği taşıyacağına inancım tamdır. Rabbim inşallah “Gercek Âlem”de Muhsin Reis ’i KÂinatın Sevgilisi ’ne komşu eder.
1960 yılında Bayburt'ta doğdu. Gumuşhane Lisesi mezunu. Liseden sonra siyasi nedenlerle oğrenimini surduremedi. (1981-1983)yılları arasında askerlik
yaptı.
1983 yılından itibaren ozel kuruluşlarda calıştı. Zaman gazetesinde muhabirlik, koşe yazarlığı, Makedonya temsilciliği, yazarlık ve Birleşik Dağıtım'da yoneticilik yaptı.
1999 yılından itibaren Cuma dergisi yayın yonetmeni olarak calışmalarını surdurdu.
Makalelerini Hergun, Yeni Devir, Selam, Zaman, Akit gazeteleri ile Ulku Yolu, Sızıntı, İmza, Vahdet, Mektup, Kitap, Cuma vd. dergilerde yayınladı. Turkiye Yazarlar Birliği uyesi.
Selim Coraklı'nın Kronolojik Yaşamoykusu
1960 Bayburt doğumlu
Evli (1993), dort cocuk babası
Cezaevi (1979-1981) (Siyasi sebeplerle 2 yıl)
Siyasi sebeplerle tahsilini tamamlayamadı.
Askerlik (1981-1983)
Muteahhit Firmada Mali İşler Sorumlusu (1984-1986)
Cezaevi (1986-1987) (Duşunce sucu, İzmir DGM, 163. Maddeye muhalefet)
Universite Yurt Sorumlusu (ozel) (1987-1988)
Zaman Gazetesi Sorumluluğu-Muhabirlik (1988-1992) (Bornova)
Ozel Vakıfta Oğrenci Temsilciliği (1988-1992)
Sızıntı Dergisi Yazı Heyeti (1989-1992)
Zaman Gazetesi Araştırma Sayfa Sorumlusu, Redaktorluk ve yazarlık (1992-1993)
Zaman Gazetesi Aile ekinde koşe yazarı “Ceşitleme” (1992-93, 58 sayı)
Zaman Gazetesi Makedonya Temsilciliği (1993-1995, 25 ay)
Zaman Gazetesi Makedonya baskısını cıkarma (1994)
Zaman Gazetesi Dış Haberde Koşe Yazıları - Muhabirlik (Diyar-ı Uskupten, 1993-1995)
Araştırmacı-Yazar (1988-1999) (Fikri, İctimaî, Siyasi ve Kulturel konular)
Zaman Gazetesi Araştırma sayfa sorumluluğu ve yazarlık (1996-1997)
Birleşik Yayıncılık Yayın Muduru (1998)
Zaman Gazetesinde Koşe Yazarlığı (KitÂb-i Kritik / Oku-Yorum /Arz-ı Hal) (1997-1999)
Cuma Dergisi yayın yonetmenliği ve yazarlığı (1999 Temmuz- 2004 Temmuz)
Kız kulesi gazetesi koşe yazarlığı
www. bayburt.net koşe yazarlığı
www.karadenizbirlik.com yazarlığı
İBB Kultur AŞ seyyarkitap yazarlığı…
ESERLERİ:
1. Sentezci Duşunce, Değişim, 1993,
2. Tahliller-Terkipler-Tenkitler, Değişim, 1993.
3. Parcadan Butune Yeni Oluşum, Değişim, 1993.
4. R.Nurdan İmani Tahliller, Değişim, 1993.
5. Sansursuz Yazılar, Birleşik, 1997.
6. Edebiyata Musluman ’ca Bakmak, Birleşik, 1997.
7. Kitap Okuma Şuuru, Marifet, 1998.
8. Sistemli Duşunceler, Marifet, 1998.
9. Bediuzzaman Modernist mi Postmodernist mi?, Bilge, 1999.
10. Tefekkur Damlaları (Kitap ve 15 VCD)
11. İstanbullu olmak
12. İstanbul ’un tekleri
13. Aile ici iletişim
14. Zararlı alışkanlıklar
15. İstanbul ’da ilce ve semt isimlerinin kokeni(2 kitap)
DIŞ GEZİLER
Gazeteci olarak (1993-1995 arasında Makedonya, Arnavutluk, Kosova ve Bulgaristan)
ARAŞTIRMA-İNCELEME VE MAKALELERİ
Ceşitli fikri ve ictimai konularda 100'e yakın araştırma ve inceleme dosyası yanında 1000 ’den fazla makalesi Hergun, Yeni Devir, Selam, Zaman, Akit, Vakit ve Kızkulesi Gazeteleri ve Sızıntı, Yeni Umit, İmza, Vahdet, Mektup, Damla, Kitap, Takva, İslam, Sağlık yolu, Cuma ve Moral Dunyası dergilerinde yayınlandı.
KULLANDIĞI MUSTEAR İSİMLER
Cemal Doğan, Ayhan İnal Kurt, Cemal Haksoyler, Selim Yusufoğlu, Dr. Selman Yapar, Selim Bayburtlu, S.Coraklı, Selman Yusufoğlu, Lutfullah Muftuoğlu
Yazarın yayına hazır ve uzerinde calıştığı 15 eseri daha mevcuttur.
1. Politik Molitik Hicivler,
2. Mevtayı Nasıl bilirdiniz? (Siyasi hicivler),
3. Futbol Dini (Futbolun zararları),
4. Kitabın Bitmeyen Turkusu
5. İhanet Bilmeyen Kitap Yuzleri
6. Yakın Tarihimizden Unutulmaz Dosyalar
7. Risale-i Nurda Temel Kavramlar
8. Medrese-i Yusufiye Mektupları
9. Şiire Benzer Şeyler (Şiir)
10. Bunlar Bizim Dertlerimiz (Makaleler)
11. Uskup Gunluğu
12. Daru ’l-Acaip bir Ulke ’de yaşananlar (Unutulmaz Dosyalar)
13. Aforoz edilen şakirt
14. Size Muhammed(sav) yetmiyor mu?
HAKKINDA YAZILANLAR
SELİM CORAKLI VE YAZMAK
“Yazmak. Herhangi bir cıkar duşunmeden yazmak. İcinden gecenleri, ruhunda hissede hissede, duya duya, doya doya yazmak.
Bazılarının nahoş emellerine, hoş gelmese de, 'uysa da uymasa da' kabilinden yazmak.
Yaşanan tecrubeleri başkalarının da yaşamaması, onca cileye katlanmaması icin yazmak.
Başarıların, zevklerin, hazların, kolaylıkların paylaşılması icin yazmak.
Goruş ve gorunuşlere kapılmadan, ortalığı kasıp kavuran cereyanların etkisinde kalmadan, yatay ve dikey engelleri goğusleyerek yazmak.
Uykularını, zamanını, mesaisini, rahatını kısaca omruyle beraber butun varlığını Hak ve hakikat uğruna feda ederek, sadece gerceği, faydalıyı; cilalamaya gerek durmadan, suslu kalın kabuklardan arandırılmış bir şekilde yazmak.
Sadece ve sadece ozu yazmak.”
“Butun bu duşunceleri nazara alarak yazan biri var mı?” diye sorulsa, benim aklıma ilk gelenlerden biri, tanıdığım gunden beri “Peygamberler mustesna herkesin fikirleri alınabilir de, reddedilebilir de, ilkesine gonulden inanan ve bunu her zeminde muhafaza edebilmesini başaran Selim Coraklı ’dır denilebilir.
Selim Coraklı cileli bir hayat geciren nadir yazarlarımızdan biri. Siyasi sebeplerle iki defa cezaevine girmiş, bir defa da meşhur 163. maddenin ahtapot kollarına yakalanarak kendi ifadesiyle “Yusufiye Medresesi”ne dahil olmuş. Yani uc sefer yapmış “Medrese-i Yusufiye”ye…
Yusuf Medreseleri ’nde gecirdiği uc yılı cok iyi değerlendirmiş Coraklı. Girmeden once başlattığı ve yoğun olarak surdurduğu okuma seruveninin buralarda da hic aralık vermeden devam ettirmiş. Bu seruvende, İmam Gazali ’nin, İmam Rabbani ’nin, İbn-i Kesir ’in, Bediuzzaman ’ın, Mevdudi ’nin, Seyyit Kutub ’un, Hasan El Benna ’nın, Necip Fazıl ’ın, Mehmet Akif ’in, Cemil Meric ’in, Seyyid Ahmet Arvasi ’nin, Nurettin Topcu ’nun, Fethullah Gulen ’in kulliyatlarını bitirmiş. Kendisine sorulan bir soruya verdiği cevabında şimdiye kadar okuduğu kitapların sayısının dort bini gectiği biliniyor.
Coraklı, cevresinde daha cok “Cemal Hoca veya kendisi asla hoşlanmasa ve kabul etmese de Filozof Cemal” olarak tanınıyor. Cunku O, en duşuk mu ’minin en yuksek filozoftan daha yuksekte goren bir anlayışa sahip. Bu sebeple bircok filozofu “değersiz adam, omrunu boş fikirler peşinde geciren sergerdanlar” olarak kabul ediyor. Bu sebepten mi bilinmez ama, yakın arkadaşı gazeteci yazar Nevzat Bayhan ona “Asrın Mutekebbiri” lakabını takmış. Coraklı bunun sebebini şoyle acıklıyor: “Nevzat bey onceleri beni “Asrın mutefekkiri” olarak tanıtıyordu. Baktım mutefekkirlik para etmiyor. İnsanlar yaptığımız tevazuları gercek zannediyorlar. Ben de mutekebbir olmaya karar verdim.”
Coraklı, kendi ifadesiyle hayat anlayışını Bediuzzaman hazretlerinin şu sozleriyle ozetliyor. “Hakkın hatırı yuksektir. Hicbir hatıra feda edilmez. Hakkı soyleyeceğim. Bu hususta kimin hatırı kırılırsa kırılsın.” Gercekten de Coraklı ’nın hayatına baktığımızda bu anlayışın tezahurunu geniş bicimde goruyoruz. Oyle ki, ister yer aldığı fikir hareketleri icerisinde, isterse de bu hareketler sebebiyle yargılandığı butun mahkemelerde, sonucun ne olabileceğine bakmadan hep doğruları savunmuş; liderleri eleştirebilmiş, bu sebeple adeta dokuz koyden de kovulmuş. Ama o her seferinde doğruları savunma uğruna bu kovulmalardan asla bıkmamış.
Her doğruyu her yerde soyleyen bir fıtrata sahip Coraklı. Her doğru her yerde soylenmez diyenlere karşı ise bir soruyla cevap veriyor Coraklı: “Hangi doğru nerede soylenir. Bir listesini yapar mısınız?” Tabii ki subjektif bir değerlendirme olacak olan boyle bir soruya kimse cevap veremez. Zaten Coraklı da her doğru her yerde soylenmez diyenlerin aslında hicbir doğruyu hicbir yerde soylenmeze dondurduklerine inanıyor.
Coraklı, Ulkucu hareket icerisinde gencliğin ceşitli kademelerinde gorev yapmış ve iki defa cezaevine girmiş. Maruz kaldığı silahlı ve bombalı saldırıda iki kez yaralanmış. Yargılandığı Askeri mahkemelerde kendinden cok inandığı davasını savunmuş.
Daha sonraları (1986-1987) ucuncu kez 163. maddeye muhalefetten (Hani şu meşhur “Ulkeyi yıkıp yerine şeriat duzeni getirme” iddiası) DGM ’lerle tanışmış ve yine Yusufiye Medresesi ’ni boylamış. DGM ’lerde yargılanırken yaşadıkları ise gercekten ilginc. HÂkim iki A 4 sayfası buyukluğundeki bir yazı icin 5 ile 8 yıl arası hapis isteyince, Coraklı bunu az bulmuş ve hÂkime şoyle demiş: “Hakim bey, bizim gibi ulkeyi yıkmak isteyenlere(!) bu ceza cok az. Bunu kız kacıranlara ve at hırsızlarına da veriyorsunuz. Bizi ibret-i alem icin asın da, bir daha bu ulkeyi yıkmaya calışmayalım.”
Coraklı ’nın bırakın ulkeyi yıkmaya calışmasını, omru bu ulkeyi yıkmaya calışanlarla mucadelede gecmiş. Ama kaderin cilvesine bakın ki, birileri onu mahkemelerde ulkeyi yıkmaya calışmakla suclamış. Neyse ki 7-8 yıl suren yargılanmalar sonucu Coraklı ’nın ulkeyi yıkmak gibi bir niyetinin olmadığı kararına varılmış ve Askeri Mahkemelerde suren davalardan beraat kararı cıkmış.
Ancak 1986 yılında yargılandığı 163. madde konusunda Askeri mahkemelerdeki gibi şanslı olamamış Coraklı. İzmir DGM, iki sayfalık bir yazı icin tam 4 sene 7 ay ceza vermiş. 7,5 ay yatan Coraklı, tahliye edilmiş, ama Yargıtay cezasını tasdik etmesi sebebiyle kacak duruma duşmuş. Rahmetli Turgut Ozal ’ın 163. maddeyi kaldırmasına kadar tam dort yıl kacak olarak gezen Coraklı, bu donemde yazılarında Cemal Doğan, Ayhan İnal Kurt, Cemal Haksoyler, Selim Yusufoğlu, Dr. Selman Yapar mustearlarını kullanmış.
Coraklı yazı seruvenine genclik yıllarında başlamış. İlk yazısı 1977 ’de Hergun Gazetesi ’nde cıkmış. O donemlerde yayınlanan Ulku Yolu dergisinde de birkac yazı yazmış Coraklı. 12 Eylul ihtilalinde cezaevinde olan Coraklı, bu donemde de bir yerde yayınlamasa da deneme turu yazılarına devam etmiş. Cezaevinden cıktıktan sonra (1981) yazdığı yazıları Yeni Devir gazetesine gondermiş ve burada da epey yazısı cıkmış. Daha sonraları İmza ve Vahdet dergilerinden birkac araştırma yazısı ve makalesi yayınlanmış. (1985-1986 yılları) 1987 tarihinde ucuncu kez girdiği cezaevinden cıkınca; kacak gezdiği donemlerde Sızıntı ve Yeni Umit dergilerinde Cemal Doğan imzasıyla, fikri, ictimai ve edebi alanlarda duzenli yazılar yazmaya başlamış. Bu arada basın hayatına hızlı bir şekilde giren Zaman gazetesinde de yazıları yayınlanmış ve fahri muhabirlik yapmış. 1992 yılında ise İstanbul ’a gelerek fiili olarak Zaman gazetesinde gazeteciliğe başlamış. Zaman gazetesinde redaktorluk, sayfa sorumluluğu ve yazarlık yapan Coraklı, 1993 yılında Yugoslavya ’dan bağımsızlığını kazanan Makedonya ’nın başşehri Uskup ’e giderek burada Zaman gazetesini cıkarmış.
Yerinde duramayan bir yapıya sahip olan Coraklı, Makedonya ’da da boş durmamış. Oradaki Romların ve Turklerin teşkilatlanmalarına yardımcı olduğu ve “Fundamentalist” faaliyetler yaptığı gerekcesiyle Makedon hukumetinin gozune batmış ve 1995 senesinde İcişleri Bakanlığı ’nın aldığı bir kararla sınır dışı edilmesine karar verilmiş. Boyle bir karara maruz kalan Coraklı tekrar Turkiye ’ye (1995 Haziran ayı) donerek Zaman gazetesinde yazar kadrosuyla goreve devam etmiş.
Zaman gazetesinde Sayfa sorumluluğu, araştırmacı gazetecilik gibi gorevlerde de bulunan Coraklı, cemaat ici cekişmeler sebebiyle 1997 yılında bu gorevleri bırakarak mustakil bir sayfada kitap kritikleri yapmaya başlamış. Bu gorevi de iki bucuk yıl surduren Coraklı, Zaman gazetesi ve Gulen cemaatindeki değişimleri inhiraf saydığından dolayı, hem calıştığı gazete ile hem de cemaat ile ilişkisine son vermiş.
Zaman gazetesinden ayrılan Coraklı, kısa bir sure Namık Kemal Zeybek ’in cıkardığı Ayyıldız gazetesinin hazırlık calışmalarında bulunmuş. 1999 yılının Temmuz ayında Cuma dergisinin yayın yonetmenliği gorevini ustlenmiş. Beş yıl boyunca bir muhabir ile birlikte haftalık bir haber yorum dergisini cıkarmayı başaran Coraklı, derginin kapak dosyalarını hazırlamanın yanı sıra değişik mustear isimlerle siyasi, fikri ve kulturel konularda yazılar yazmış. Dergide calıştığı beş yıl boyunca Molla Hasım mustear ismiyle de siyasi hicivler yazmış. Bu hicivler sebebiyle hakkında bircok dava acılmış.
Coraklı, Cuma dergisinde calıştığı donemlerde Akit ve Vakit gazetelerinde de muhtelif araştırma dosyaları ile kulturel alanlarda bircok yazı kaleme almış.
Coraklı bu gorevini de 2004 yılına kadar surdurmuş ve derginin generallerin actığı bir tazminat davası sebebiyle (Cetin Doğan, Hurşit Tolon ve Tuncer Kılınc isimli Orgenerallerin kafalarını sinek 2 ’li, 3 ’lu ve 4 ’lu iskambil kağıtlarına basmış. Bu sebeple generallere sinek ve dolayısıyla da pislik dediği iddia edilerek dava acılmış) 50 milyar liraya mahkum edilmesi sebebiyle kapanmasının ardından noktalamış ve emekli olmuş.
1960 Bayburt doğumlu Selim Coraklı, aslında bircok romana konu olabilecek hızlı bir hayat yaşamış. Siyasi sebeplerden dolayı tahsilini lise ikide noktalamış. Tahsil ile kultur arasındaki farkı cok iyi fark eden Coraklı, surekli okuyarak kendini yetiştirmiş ve şu ana kadar yayınlanmış 10 kitap, bir 15 VCD ’lik set ve yayına hazır 12 kitaba imza atmış.
Coraklı ’nın ilk kitabı olan “Sentezci Duşunce” 1991 yılında cıkmış. 1993 yılında Muhsin Yazıcıoğlu ’nun MHP ’den ayrılışının arka planını anlatan “Parcadan Butune Yeni Oluşum” ise ikinci kitabı... Bunları aynı yıl “Tahliller-Terkipler-Tenkitler” ile “Risale-i Nurdan Tahliller” kitapları takip etmiş. 1997 yılında iki kitaba daha imza atmış Coraklı. Zaman gazetesinin sansurlediği yazıları sansursuz olarak “Sansursuz Yazılar” ismiyle, o doneme kadar kaleme aldığı edebi yazılarını ise “Edebiyata Muslumanca Bakmak” ismiyle Birleşik Yayıncılık ’ta yayınlamış. 1998 yılında da Marifet yayınları arasında “Sistemli Duşunceler” ile “Kitap Okuma Şuuru” cıkmış. Daha onceleri konferans olarak verilen “Bediuzzaman Modernist mi Post Modernist mi?” kitabı ise 1999 yılında Bilge yayınları arasında okuyucusuyla buluşmuş.
Cuma dergisinin yayın yonetmenliğini yaptığı donemde kitap calışmaları devam eden Coraklı, buna rağmen zikredilen donemde hic kitap yayınlamamış. Derginin kapanmasının ardından “Risale-i Nurdan Tefekkur Damlaları” adıyla 15 adet VCD metni hazırlamış. Digital yapım tarafından yayınlanan VCD setinin aynı isimli kitabı ise Ahsen yayınları arasında piyasaya cıkmış. Peygamber Efendimizin hayatını anlatan 10 VCD ’lik bir set ise şu anda yayına hazırlanıyormuş.
Buyukşehir belediyesi Kultur AŞ ’nin başlattığı “Seyyarkitap” projesinin editorluğunu de yapan Coraklı şu ana kadar yayınlanan 9 kitabın altısına imzasını atmış. “İstanbullu olmak”, “İstanbul ’un Tekleri”, Aile ici İletişim”, “Zararlı alışkanlıklar”, “İstanbul ’da ilce ve semt isimleri (2 kitap)” isimlerini taşıyan kitaplar 15. bin adet basılarak İstanbullulara bedava dağıtılmış.
Okumayı “boş zamanları gecirme aracı olarak değil”, bir hayat anlayışı ve bu hayatın yakıtı olarak goren Coraklı, kendi nefsini kurtaramayanların, insanlığı kurtarma gibi bir goreve soyunmaları halinde ruhi bir iflasa suruklendiklerini belirtiyor ve bu insanlığın once zikredilen kurtarıcılardan kurtarılması gerektiğine inanıyor. Bu sebeple kendisine tevcih edilen “şu anda ne yapıyorsun?” sorusuna hep “Nefsimi Allah ’tan(cc) satın almaya calışıyorum” cevabını veriyor.
Şairlik yonu de olan Coraklı, ne hikmetse bu yonunu şimdiye kadar hep gizlemiş. Bunu “piyasada cok onemli şairler var. Onların olduğu yerde bizim karaladıklarımızdan şiir diye bahsetmek ayıp olur” şeklinde acıklayan Coraklı ’nın şiirlerine baktığımızda kendisine haksızlık ettiği ortaya cıkıyor.
***********
Koğuş kapısı Bir gıcırtı ki, Sandım ruhumda debelenen İblisi suallerin gelmesidir diye Gelip de guzellikleri golgeleyen Bir gıcırtı ki Beynimin her koşesinde Taht kuran Ve ruşeym gibi Başını uzatmış fikirlerimi Gelip de korpecikken Hunharca boğan Bir gıcırtı ki, Dunyamın kucucuk tepesinde durup Sanki yokun canını calan Zangoc Gelip de şeytanca durmadan Karanlık bilmeceler arayan Bir gıcırtı ki, Top mermisiymişcesine gelen Sandım koparılıyor yerinden beynim Nafile uzulmuşum Değilmiş ne top mermisi Ne de Yokluğun canını calan zangoc Bizim koğuş kapısıymış Meğerse Bir gıcırtıyla Beynimin her koşesinde Taht kurup Benimle cocuklar gibi oynayan... Mayıs/1987/Buca Cezaevi /12.Koğuş
***
Uskup ’te vuslata ermek Uskub'e gelmeden aylar oncesi Bir sabah uyurken ruyamda gordum Bitiyor dediler hasret gecesi Karanlık duşleri guneşe serdim Uskub'e varınca bir sabah erken Gullerle bulbulu sarmaşık gordum Artarda ilhamla coşayım derken Gonlumde bulunmaz hazlara erdim Fatih koprusunun cıktım ustune Musluman ruhunun golgesi sinmiş Kulak verdim gelen ecdat sesine Donerken ruhumun sancısı dinmiş Uskup cami şehri minare şehri Carşıları dersen Osmanlı kokar Gorunce incecik minareleri Oturup ağlarsın sabaha kadar Gezince Uskub'u bir baştanbaşa Vurur gonullere ecdat sevgisi Tutmazsan gozlerin boğulur yaşa Cağıltıdan gelir İslam ’ın sesi Vardar akar nazlı nazlı icinde Sezersin maziden vuran ışığı Gokleri kuşatan o kalesinde Gorursun saklanan nice aşığı Ecdat sanatıyla coşmuş her zaman Asırlar otesine bir ruh taşımış Maddeyi manayla yoğurduğu an Muhteşem eseri goren şaşırmış... Gorunur her yerden Saat kulesi Susamış ruhlara bir mana sunar İslam ’ın şaheser sanat şulesi Doğudan batıya Uskub'u sarar Uskup manaların coştuğu mekÂn Surlar sırlar ile icice girmiş Gonuller maziye vurduğu zaman İnsan zanneder ki cennete girmiş. Diyar-ı Uskup ’te coşan ilhamı Kalemle murekkep anlatamaz ki Duyulan hazların az bir tutamı Vuslat ateşini sondurur belki... Uskup bize acar ayrı bir ufuk Yok, olur her yerden karanlık kat kat Akar kalbimize nur oluk oluk Kalsan da icinde bir iki saat Mayıs 1993 / USKUP
ESER-AYRINTI
MUHSİN YAZICIOĞLU ADAM GİBİ ADAM
Muhsin Yazıcıoğlu hakkında 1993 yılında ilk defa kitap yazan Gazeteci Selim Coraklı son kitabı da kaleme aldı.
Muhsin Yazıcıoğlu-Adam Gibi Adam
Yazan: Selim Coraklı
Populer Yayınları
TAKDİM
Elim bir helikopter kazasında aramızdan ayrılan Muhsin Yazıcıoğlu ’nun vefatından sonra yuzlerce insan hakkında cok guzel yazılar kaleme aldılar. Yazıların ortak noktası O ’nun guzel bir insan olduğuydu.
-Sevilen bir insan olan Yazıcıoğlu ’nun olumu uzerinden daha bir ay gecmeden hakkında birkac kitap cıktı. Bunlardan biri de yıllar once (1993) Muhsin Yazıcıoğlu hakkında ilk defa bir kitap yazan Selim Coraklı oldu.
Coraklı, “Muhsin Yazıcıoğlu-Adam Gibi Adam” ismini verdiği kitabında Yazıcıoğlu ’nun hayatını, mucadelesini, gecirdiği kaza etrafında oluşan şupheleri, arkasından yazılanları bir araya getirerek 400 sayfalık guzel bir eser ortaya koydu.
Biz de Selim Coraklı ile hem Muhsin Yazıcıoğlu ile arkadaşlıklarını hem de kitabı konuştuk.
***
- Neden boyle bir kitap yazma ihtiyacı duydunuz?
- Muhsin reis ile tanışıklığımız 1977 yılına kadar gider. Biz lise talebesi iken Yazıcıoğlu ulku ocakları genel başkanlığını yapıyordu. Anarşi ve teror ortamı bizi Ankara ’ya atmıştı. Muhsin reis bizim elimizden tutmuş ve sahip cıkmıştı. Bizi Tandoğan ’ın arka tarafında yer alan bir yurda yerleştirmiş ve yurt başkanına bize sahip olması icin tembihte bulunmuştu. Yurtta fazla kalmamış ve Ankara ’dan ayrılarak İstanbul ’a gelmiştim.
- Daha sonra goruşmeleriniz devam etti mi?
- 12 Eylul oncesi genc yaşta cezaevine girdiğim icin uzun zaman goruşmek nasip olmadı. O da 12 Eylul darbesinin ardından cezaevine duşmuş ve 7,5 yıl yattıktan sonra 1987 yılında tahliye olmuştu. Benim ucuncu kez tahliye oluşum da aynı yıla denk gelmişti. Goruşmemiz ancak o yıl nasip olmuştu.
- Goruşmenizde neler konuşmuştunuz?
- Biz cezaevlerinde fikri alanda bircok değişim gecirmiştik. Gecmişimizde yaptığımız hataların ne olduğunu gormuş ve bunların bir daha tekrarlanmaması icin elimizden geleni yapmaya calışmıştık. Muhsin Reis cezaevinden cıkar cıkmaz mağdur arkadaşlara yardım edebilmek icin bir vakıf kurmuştu. Vakfın acılışından sonra Ankara ’ya giderek kendisiyle goruşmuş ve neler yapılması hususunda istişare etmiştik.
- Ulkucu gencliğin o donemdeki durumu nasıldı?
- Ulkucu gencler buyuk bir şaşkınlık icerisindeydi diyebiliriz. Her şeylerini verdikleri ve kutsadıkları Devlet, onları cezalandırmıştı. Bu durum ister istemez icte buyuk sorgulamaların yaşanmasına sebep oldu. Bircok insan İslami sebepleri gerekce gostererek ulkucu hareketten kopuyordu. Muhsin Reis, kopmaların yanlış olduğuna inanıyor ve bu kopuşları engellemeye calışıyordu. Onun duşuncesi İslami şuura sahip genclerin Ulkucu hareket icinde kalarak hareketin daha da İslamileşmesinde rol oynamalarını istiyordu. Biz ise bunun o şartlarda zor olacağını savunuyorduk. Bu tur tartışmalar icinde 1992 yılına kadar geldik ve bu tarihte bilinen kopmalar yaşandı.
- Peki Muhsin Reis daha sonra niye ayrıldı?
- Ayrılışların temel sebebi mevcut politikalara zıt hareket edilmesi gosterildi; ancak ben gercek sebebin icte yaşanan sorgulamalar olduğuna inanıyorum. Zaten ayrılışların ilk donemlerinde Muhsin Reis ’in yaptığı acıklamalara baktığımızda da bunu acık bicimde gorebiliriz.
- Siz o donemde bir kitap hazırladınız galiba Muhsin Yazıcıoğlu ’yla ilgili?
- Evet, ayrılışların arka planını anlatan bir kitap kaleme aldım. Bu kitap aynı zamanda Muhsin Reis ile ilgili yazılan ilk kitaptı. Ayrılışlar sırasında Muhsin Reis medya tarafından adeta unutulmaya mahkûm edilmişti. Bu donemde elimizden geldiği kadar ayrılışların haklılığını medyaya taşımaya gayret etmiştim. Fakat calışmalarımız cılızdı ve yeterli olmuyordu.
Bu zor donemde hareketin kalıcılığına katkı olur duşuncesiyle ayrılışları kitap yapmaya karar verdim ve kısa zamanda ayrılışların arka planını, Yazıcıoğlu ’nun nicin boyle bir yola girdiğini, Ulkuculerin icinde bulunduğu ortamı, ayrılışların arkasında herhangi bir destek olup olmadığı vb. durumları anlatan bir kitap hazırladım. Kitabın ismini “Parcadan Butune Yeni Oluşum” koymuştum. Zira bu donemde ayrılışlar daha cok “Yeni Oluşum” olarak tanınıyordu.
- Vefatından sonra da kitap yazmak zor gelmedi mi?
- Muhsin Reis ile ilgili vefatından cok onceleri yeni bir kitap calışması başlatmıştım. Ama değişik sebeplerle bir turlu olmadı. Vefatından sonra hakkında kitap hazırlamak gercekten zordu. Cunku Muhsin Reis sevdiğim bir insandı ve hÂl olduğune inanmak gelmiyor icimden.
Vefat haberini aldığım zaman bir yazı yazayım dedim ama ne hikmetse defnedilene kadar elim varmadı. Ne zaman teşebbus etsem de yarım kaldı. Ancak cenazesinde gorduğum manzara beni acilen bir kitap hazırlamaya sevk etti. Dediğiniz gibi Muhsin Reis ’in arkasından kitap hazırlamak gercekten zor. Ama Muhsin Reis her zorluğa katlanmaya değer bir dosttu.
- Kitapta nelerden bahsettiniz?
- Kitabı başlangıc haric sekiz bolume ayırdım. Birinci bolumde gercek bir dava adamı olan Yazıcıoğlu ’nun hayatını kısaca anlatmaya calıştım. İkinci bolumde kazanın oluşu ve defnedilişi sırasında yaşananlar, ucuncu bolumde ise kaza hakkında kamuoyunda oluşan şupheleri analiz ettim. Dorduncu bolumu ise hayatından kesitlere ayırdım. Beşinci bolume onun nasıl bir dava adamı olduğunun daha net anlaşılması icin siyasi konuşmaları ve roportajlarından sectiğim bazı bolumleri koydum. Altıncı bolumde siyasilerin Yazıcıoğlu hakkında soyledikleri ve yedinci bolumde de ardından yazılanları derledim. Sekizinci bolum ise hayatından karelerden oluştu.
- Son olarak soylemek istediğiniz bir şey var mı?
- Muhsin Yazıcıoğlu, dost ve duşman herkesin ittifakıyla bu milletin icinden cıkmış, himmeti milleti olmuş son Alperenler ’dendir. İdealist bir dava adamının nasıl olacağını hayatının butun safhÂlÂrında yaşayarak gostermiş olan Yazıcıoğlu, guzel bir hayatın ardından guzel bir olumle aramızdan ayrılarak ebedi Âleme gocmuştur.
Muhsin Reis ’in cok sevdiği Sonsuzluğun Rabbine en guzel şekilde gittiğine inanıyorum. “Nasıl yaşarsanız oyle olursunuz, nasıl olurseniz oyle dirilirsiniz” gerceği bir kez daha carptı sinelerimize.. O inandığı gibi yaşadı ve yaşadığı gibi gercek Âleme goctu. Kendi ifadesi ile bir saniyesine hÂkim olamadığımız bir hayat icin asla eğilip bukulmedi. Dik durdu, dik yaşadı, doğru yurudu. Davasının adamı oldu. Onun icin kitaba “Adam gibi adam” ismini koydum.
“Kimin himmeti milleti ise, o kişi tek başına bir millettir.” anlayışı ile milleti icin butun himmetini harcadı. Bir karlı kış gununde milletine gercekleri anlatma uğruna cıktığı yolculukta, her şeyden cok sevdiği “Sonsuzluğun Rabbine” ulaştı. Milyonlarca insan arkasından husn-u şahadette bulundu. “İstikamet ve vakar sahibi bir Musluman” olduğuna şahitlik yaptılar.
Bu kitabın Muhsin Reis ’in herkes tarafından nasıl husn-u şahadetle uğurlandığına dair bir belge niteliği taşıyacağına inancım tamdır. Rabbim inşallah “Gercek Âlem”de Muhsin Reis ’i KÂinatın Sevgilisi ’ne komşu eder.