ressam


1959 yılında İstanbul'da doğdu. Temel ilgi alanı resim. Sanata dair yurt icinde ve yurt dışında bir cok araştırma yaptı. Galeri kurdu, sergiler actı. Resim, hat ve ebru sanatlarında yoğunlaştı. Cok az sayıda ama nitelikli sergiler actı. Oğrenci yetiştirdi. Ozgun grafik tasarımları yaptı. Belli bir yaştan sonra hayatındaki diğer uğraşıları bıraktı. Sadece sanatla uğraşmaya devam etti. Cunku sevdiği ve heyecan duyduğu alan ne ise ve bunun sonucları ne olursa olsun onunla başbaşa kalmayı temel ilke edinmişti.


HAKKINDA YAZILANLAR

Cağın sanatı
Mehmet Nuri Yardım
Turkiye 8 Temmuz 2001

Cağın getirdiği yeniliklere ayak uydurmak onemli. Ozellikle yaptıkları sanatı kitlelere taşımak isteyen sanatcılar icin bu ziyadesiyle gerekli. Ressam ebruzen Peyami Gurel, yıllardan beri orijinal eserleri ve calışmalarıyla sanat dunyasının gundemindeydi. Gurel, bir internet sitesi kurdu. Bu sitede sanatcıların calışmalarını sergileyen Gurel, ozellikle geleneksel sanatlarımızın on plÂna gecmesini ve geniş kitleler tarafından tanınmasını arzu ediyor. Sanatcıyla sanat ve internet ilişkileri uzerine konuştuk.

¥ İnternet ortamına taşıdığınız siteyi hangi amacla kurdunuz, neler yapacaksınız?

Gelenek ve modern
GUREL: Oncelikle okuyucularımıza sitemizin adresini verelim: www.aprmedya.com Bu siteyi kurmaktaki amacımız sergilerimizi ve eserlerimizi mumkun olduğu kadar geniş bir kitlenin izlemesine imkan tanımak. Ayrıca sanata olan ilgiyi arttırarak bir eğitim aracı fonksiyonunu yuklemek. Sitede bir tasarım studyomuz, galeri ve dersanemiz var. Tasarım studyomuz grafik ve web dizayn uzerine ozgun fikirler geliştiren ve bunun orneklerini sunmaya calışan bir bolum. Cunku şu ana kadar internet dunyasında genel olarak tasarımda muhendis kokenli insanlar etkiliydi. Oysa bu da tamamiyle gorsel bir sanat. Sanatcıların bu konudaki ilgilerini yoğunlaştırmalarını bekliyoruz.

¥ Siz aynı zamanda ebru ve hat gibi eserleri de sergiliyorsunuz sitede. Geleneksel sanatlarımıza olan ilgiyi arttırmak amacıyla mı bu alanlara girdiniz?
GUREL: Resim konusunda başta da soylediğim gibi onemli olan ozgun, yeni ve ayakları yere basan eserleri ortaya koymak. Bunun icin bir sanatcı ulkesinin değerlerini ve sanatlarını iyi bilmek zorunda. Ancak bundan sonra uluslararası arenada ses getirebilecek eserleri uretebiliriz. Ebru ve hat icin de aynı şey sozkonusu. Bu dallarda artık farklı ve yeni olmanın orneklerini suratle ortaya koyabilmeliyiz. Eğer geleneği devam ettirmek istiyorsak modern olmak zorundayız. Cunku aslında gelenek ve modernizm birbirinden sanıldığı gibi ayrı şeyler değildir. İkisi birbirini besler, birbirini tamamlar. Yaşamayan, hayatiyetini surduremeyen bir gelenek gelenek olmaktan cıkmıştır.

Kalıcı olabilmek

¥ Bir de dersane bolumunuz var sanırım. Neler yapılıyor burada?

GUREL: Dersanemizde de butun bu dallara ilgi duyanların eğitim gorebilecekleri bir zemin hazırladık. Ozellikle hayata koşeli bakmayan cok farklı incelikleri farkedebilen bir neslin oluşmasına katkıda bulunmayı umuyoruz. Hoca ve kaynak eser sıkıntısı ceken gencler, sanatın değişik dallarında bize danışabilir, soru sorabilir ve cevaplarını alabilirler. Ayrıca yakında bir web-cam aracılığıyla iletişim imkanı da sağlayacağız. O zaman canlı bir diyalog kurma ve interaktif eğitim yapma imkanı doğabilecek. Şu sıralar cok nitelikli, editoryal bir suzgecten gecirilmiş link sayfası hazırlıyoruz. Bu sayfada Turkiye ve yabancı kultur kurumları ile seckin galeri ve sanatcıların adresleri ve bircok alanda faaliyet gosteren secilmiş adresler bulunacak. Her ay unlu bir sanatcıyı konuk etmek istiyoruz. Edebiyatla ilgili bir koşe de hazırlanıyor. Sitemiz gelen teklifleri de değerlendirmeye acıktır. Cunku şunu istiyoruz. Bizler bir noktaya kadar getirdik. Ancak bu elbirliğiyle geliştirilebilecek bir alan. Herkesin katkısına acığız.

Ozgunluk ve yenilik

Ebru sanatcısı surekli yeni bir şeyler denemelidir. Bunu yaparken geleneksel formları, kalıpları ve tespitleri iyi bilmelidir. Ebru, hat, tezhip formları ve diğer geleneksel formlar bir sanatcı icin sağlam bir altyapı oluşturur. Sanatcı bunların hepsini yerli yerince kullanmayı bilmeli ve yeni aktarım yolları aramalıdır. Hangi sanatla uğraşırsa uğraşsın, bir sanatcı oncelikle kendi ulkesinin mevcut tarihsel ve geleneksel birikimini, cok iyi tanımak ve kullanmak zorundadır. Aksi takdirde, hem kendine, hem de toplumuna yabancılaşma tehlikesi ile karşı karşıya kalır. Bu durum, o sanatcının dunya sahnesine değerli ve kalıcı eserler vermesini engeller.



HAKKINDA YAZILANLAR

Peyami Gurel
Hilmi YAVUZ

Claude Levi-Strauss, Georges Charbonnier ile yaptığı o gercekten unutulmaz soyleşilerinden birinde, sanat yapıtının konumunu, dil ile doğa arasında bir 'ara konum' olarak temellendirir. Bu temellendirme, elbette sanatın semiyolojik alanını belirlemek amacına yoneliktir. Ama, pekala tarih alanına da taşınabilir bir konumlandırmadır bu: Ve galiba, Peyami Gurel, işte tastamam bunu yapıyor: Resmi, Doğa'nın Tarihi ile Kultur'un tarihinden ayrıldığı değil, tam tersine birbiriyle ortuştuğu bir imgesel alanda konumlandırıyor.

Peyami Gurel'in, Cemal Reşit Rey Konser Salonu girişinde actığı resim sergisinin uzerinden bir hayli zaman gecti. Biliyorum. Ama gene de onun resimleri uzerinde duşunduklerimi, ya da onun resimlerinin bana duşundurttukleri uzerine yazmaktan alamadım kendimi. Hemen belirtmem gerekebilir belki: Ben Turk resminin ' sahih' bir resim geleneği inşa edebilmesinin, tıpkı şiirde olduğu gibi; ancak zihinsel ya da entellektuel tarihimizin dayattığı yani bize hem Doğulu hem de Batılı olmayı dayatan problematikten yola cıkıldığında mumkun olacağı kanısındayım. Turk resminde bu sahihliği şimdilik sadece rahmetli Erol Akyavaş'ın, Peyami Gurel'in ve bir olcude de Balkan Naci İslimyeli'nin temsil ettiğini soylemek, bana gore elbet, yanlış olmayacaktır.

Resmin Doğa Tarihi ile Kultur ya da Uygarlık Tarihi'nin birbirinden ayrıldığı ya da koptuğu alanda değil de, tam tersine, ortuştuğu imgesel alanda konumlandırmak! Galiba, once, bu oldukca soyut ifadenin biraz daha acımlanması gerek. Entellektuel Tarih, bize doğa ile kulturun, belki teknoloji ( alet uretmek icin alet kullanmak ) veya belki, dil ( iletişim dili değil elbet, burada imgesel dili kastediyoruz ) ile birbirinden ayrıldığını gosteriyor. Yollar, insanın biyolojik varlığı ile doğanın icinde yer almaya devam edişi saklı kalmak koşuluyla, bir daha buluşmamak uzere ayrılmış gorunuyor. Doğrudur; doğa ile kulturun yolları ayrılmıştır. Ama sanat, gerceklikteki bu yol ayrımını, imgesel ya da tahayyul duzlemin de ortadan kaldırma iktidarındadır. Peyami Gurel'in yapmaya calıştığının da bu 'ortadan kaldırma' olduğunu duşunuyorum: Tarihte farklılaşmış veya ayrılmış olanı, sanatta bir araya getirme! doğa ile kulturu birleştirme ve elbette aşma! Buna, gercek olan ile imgesel olanın birbirinden farklılaşmadığı, deyiş yerindeyse, bir ilksel (primordial) dil arayışı da diyebiliriz...

Şunu da eklemeliyim: Bu, Gianni Vattimo'nun 'Modernliğin Sonu' adını taşıyan calışmasında dile getirdiği turden bir estetiği gostermiyor; ama belki, gosteriyor da! Vattimo, 'medeniyet ve kulturun kaynağının estetik olduğunu' duşunen Gianbattista Vico ve bir anlamda onun izini suren romantiklerin, estetiğe verdikleri merkezi konuma dikkati ceker. Peyami Gurel'in resme bakışı kulturu ve uygarlığı bu anlamda 'estetize' etmek midir? Pek sanmıyorum. Bana sorarsanız, o, daha aşkın ( transcendent ) bir resimsel soylenebilir: Doğanın kendinde olan yazısı ile ( ki, ben buna 'ham yazı' diyorum ), Kulturun okunabilir yazısını ( buna da, 'işlenmiş yazı' diyorum ) aşkınlaştırarak, deyiş yerindeyse, bir 'ote yazı'ya donuşturmek! Peyami Gurel, bizi bu 'ote yazı'yı' okumaya cağırıyor.

Nedir bu 'ote yazı' ? Ham yazı'yı da ( doğa ), işlenmiş yazı'yı da ( kultur ) oteleyen ? Peyami Gurel bu 'ote yazı' okumalarının referanslarını vermiyor. Ham yazı ile işlenmiş yazı arasındaki ayrımları silikleştirerek, 'ote yazı' imasında bulunuyor sadece, o kadar! Ama, bu imkanın neye atıfta bulunduğunu, onun yaptığı bu silikleştirmeye ya da ' ortadan kaldırma'ya' bakarak keşfedebiliriz. Burada, 'keşif' sozunu kullanmam boşuna değil! Cunku 'ote yazı'nın aşkınlığı, bu maksatlı silikleştirmenin neyi imlediği keşfedilerek kavranabilir ancak...

Evet, şimdi yeniden soralım: Nedir Peyami Gurel'in aşkınlaştırdığı bu 'Ote yazı' ? Levh-i Mahfuz'un yazısı mı ? O ilksel ve yuce buyruğun, ' oku' ( 'İkra! ) buyruğunun nesnesi olan yazı mı ? Peyami Gurel, doğayı ve kulturu aşan o gizemli yazıyı, Nietzsche gibi soylersek, bizi şeylerin gizli yureğine, var olanların anasına taşıyacak biricik yazıyı ( yazı yoksa ne 'oku'nabilir ki ? ) keşfetmeye cağırıyor: Okuma'ya ve keşfetme'ye! Aslında bu ikisi aynı şey değil mi?

Peyami Gurel'in resimleri yazının soze olan onceliğini gosteren allegorik bir yukselişin ( aşma'nın, yoksa 'uruc'un mu demeliydim ? ) hendesesidir; ana-bir olanın hendesesi.