yazar
28 Nisan 1920 tarihinde Yanya ’da doğdu. Babası Yanya eşrafından bankacı Suleyman Bey ’dir. Annesinin adı Selime ’dir. Ailesi, 1924 yılında mubadeleyle Turkiye ’ye geldi ve İstanbul ’da Pendik ’e yerleşti. Pendik İlkokulu'nu bitirdi. Kadıkoy Ortaokulu'ndan mezun oldu.
Rumca, Osmanlıca ve İngilizce biliyordu. Cocukluk ve genclik yıllarından beri okumayı cok seven bir insan olarak tanındı. Onun bu okuma aşkı, daha sonraki yıllarda yazma aşkına donuştu. Bu ilgiyle, gazeteciliği kendine meslek secti. 1952 yılında gunluk Yeni Buyuk Doğu gazetesinde yazmaya başladı. Daha sonra Son Havadis, Tercuman ve Bizim Anadolu gazetelerinde yazdı. Diğer yandan bazı dergilerde de ceşitli yazılarını yayınladı. Bu yazılarından pek coğunu daha sonra kitap haline getirdi.
Selver Hanım'la evlendi. Bu evlilikten Murat ve Ferhat adlı cocukları doğdu. İyi bir insan, iyi bir aile reisi olarak yaşadı. 22 Aralık 1973 tarihinde, Ankara ’da kaldığı otel odasında, esrarengiz bir şekilde vefat etti.
ESERLERİ:
1- Petrol Fırtınası
2- Muhteşem İmparatorluğu Yıkanlar
3- Şark Meselesi
4- Musul Raporu
DORT KİTABIYLA RAİF KARADAĞ
Bulut Fikret Coloğlu
Araştırmacı kimliğiyle yaptığı, merak uyandıran yorumlar ve teşhisler. Gazeteci kimliğiyle de oneriler sunmaktan ziyade, gercekleri acık bicimde halka sunma ızdırabı. İnce, gizli ve ağır, acık eleştiriler. Hikaye, roman tarzında akıcı, sade anlatım. Zaman zaman da cumleler, resmi evrak gibi fotoğraflıyor hayatı. Carpıcı misallerle dolu savları, esrarengiz iddiaları bunyesinde barındırıyor. Edebi kimliğini de eserlerine yansıtan merhum yazar Raif Karadağ, belki de yazmak istediklerinin coğunu yazamayan, ama yazdıklarıyla da toplumumuzun geniş kitlelerine hitap eden bir şahsiyet.
28 Nisan 1920 ’de, Yanya ’da dunyaya gelen Raif Karadağ ’ın babası Yanya eşrafından bankacı Suleyman Bey ve annesi de Selime Hanım ’dır. Lozan Anlaşması ’nın gereği olarak yapılan nufus mubadelesiyle, 1924 yılında Turkiye ’ye gelen bu aile, İstanbul ’da Pendik ’e yerleşir. Pendik İlkokulu ’ndan sonra Kadıkoy Ortaokulu ’nu da bitiren Raif Karadağ, Rumca, Osmanlıca ve İngilizce bilir. Okuma aşkı yazma aşkına donuşunce de gazeteciliği kendine meslek olarak secer. Yeni Buyuk Doğu, Son Havadis, Tercuman ve Bizim Anadolu gazetelerinde calışmanın yanı sıra, bazı dergilerde de ceşitli yazıları yayınlanır. Bu yazılarının hemen hemen hepsini kitap haline getirip, bize okunmaya değer bir cok eser bırakır. Başlıca kitaplar: Binbir Gece Masalları, Uyvar Onunde Turk Gibi, 10 Temmuz İnkılabı ve Netayici, Şark Meselesi, Petrol Fırtınası, Muhteşem İmparatorluğu Yıkanlar ve Musul Raporu ’dur. Kitapları bir kesim tarafından yoğun eleştirilere maruz kalır. Bir kesim tarafındansa takdire şayan bulunur. 22.12.1973 ’te de son derece sıhhatli iken gittiği Ankara ’da, bir otel odasında , esrarengiz bir şekilde hayata gozlerini yumar. Ardında eşi Selver Hanım ’dan Murat ve Ferhat adında iki cocuk bırakan Raif Karadağ ’ın vefatındaki sır perdesi hala kaldırılabilmiş değildir. Kendisinin bu genc yaşta esrarengiz olumu, bize Petrol Fırtınası kitabındaki ‘Irak Kralı Faysal ’ın Esrarengiz Olumu ’ (s.265) başlıklı yazısını hatırlatır. Cunku kitaplarında anlattığı menfaatler dunyasında yaşanan esrarengiz olumler gibi Kral Faysal ’ın olumu de yazarın kaderiyle buyuk benzerlik taşır. Kitaplarında ustune bastığı gercekler belki de onu bu dosyası kapanmamış olume goturen nedendir. Zaten Muhteşem İmparatorluğu Yıkanlar kitabında da Sultan Abdulaziz ’in intihar etmediğini, cinayete kurban gittiğini acık delillerle iddia eder.
İşte yukarıda kısaca kendisini anlatmaya calıştığımız Raif Karadağ, ulkemizde ses getiren dort kitabıyla tekrar okurlarıyla buluştu. Emre Yayınları ’nın bastığı ve icerdiği konular itibariyle guncelliğini yitirmeyen bu dort eser: Şark Meselesi, Petrol Fırtınası, Muhteşem İmparatorluğu Yıkanlar ve Musul Raporu. Kafalarımızda beliren, zor bir cok soru işaretine, tatminkar cevaplar sunan, uzun ve yoğun emeklerin semeresi bu eserler, sanırım tartışılmaya uzun yıllar devam edecektir.
Şark Meselesi:
?Şark meselesi, şimdiye kadar, yalnız bir turlu tarif edilmiş değildir. Fakat, muhtelif tarihcilerin, birbirinden ayrı muhtelif tarifleri arasında ciddi benzerlikler vardır. Bu bakımdan, şark meselesi bazı farklarla, umumiyetle aynı goruş cercevesinde mutalaa edilmiştir. ’ Meseleye bu bakış acısıyla giren yazarın, yaklaşımlarını ornek verdiği araştırmacılar: Fransız muverrih Sinyobos, Albert Sorel, Borjva, Edward Deriyo ve goruşleri ilerici batı tarihcileri arasında kabul goren Rus Soloviyef. Anlatılmak istenen genel sorun batılı milletlerin genel karakterleri, harici siyasetleri, doğuyu somurgeleştirmelerinde kendi iclerindeki mucadeleleri ve bunların doğuya yansıması, meydana gelen olaylar. Bu sorunda Avrupa ile Asya ’nın carpışması tarihin Hurmuzu ile Ehrimeni olarak tarif ediliyor. Yazarın orneklerinde Deriyo ?İslam ’ı arkadan vurmak, yatağında ezmek istiyordu ’ sozuyle Coğrafi Keşiflerin asıl niyetini ifşa ederken, Albert Sorel ?Turkler Avrupa ’da gorunur gorunmez ortaya bir şark meselesi cıktı... Turklerin, uyuklayan Avrupalının afyonunu patlatması hadisesi oylesine derin bir tesir yapmıştır ki aradan yedi asır gelip gecmiş olmasına ve bir gun eski dipdiri delikanlının hasta adam(?) şekline sokulmasına rağmen, Avrupalının yirmi batın torunları dahi bu Turk hastalığından kurtulamamıştır ’ diyor. Şark meselesini ikiye ayıran yazar, sadece dini ilgilendiren kısmını İslam ’ın gelişimine gotururken; dini ve iktisadi kısmını da Osmanlı ile bağdaştırıyor. Yazara gore geniş manası ile mesele Muslumanlar ile Hıristiyanlar arasındaki anlaşmazlık, mucadele, musademelerden meydana gelen olayların heyet-i umumiyesi; asli mahiyeti ve en şiddetli şekilde devamı, Turklerin İslam ’a yardımcı ve baş olmalarıdır. Bunun akabinde Turklerin değişik cephelerde, zamanlarda, meseleye karşılık yaptıkları, siyasetleriyle anlatılırken; Bizanslıların, Haclıların, Habsburgların, Fransızların, İtalyanların, Greklerin, Rusların, İngilizlerin şark siyaseti geniş tafsilatıyla anlatılıyor. Bugun şarktaki hadiselerin gercek sebeplerinin tespitiyle, kitabın 18. sayfasına meselenin son asırlardaki ozune temas ediliyor: ?Bilhassa, XIX. Asrın yarısından sonra ve XX. Asırda, petrolun şark memleketlerinde mebzul miktarda oluşu ve hammaddenin komur ile muteharrik sanayi ve nakliye vasıtalarında kullanılmaya başlaması, batılı sanayileşmiş milletleri, şark meselesini bir iktisadi mesele, daha doğru tabiri ile bir petrol meselesi haline sokmaya mecbur etti. ’
Petrol Fırtınası:
?Petrol, XX.asrın en kıymetli hammaddesi... Dunyanın en kudretli ve rakipsiz hammaddesi haline getirildikten sonra, yeryuzune cıkarılabildiği her yerde ihtilaller, kıtaller, hukumet darbeleri birbirlerini kovalamış ve petrole sahip memleketlerin halkları hicbir zaman rahat bir nefes alamamıştır. ’ Yazdıklarının hakikatin tam ifadesi olamayacağını ama hakikate en yakın olduğunu ifadeyle, anlatılanların hayal mahsulu ve mubalağalı olmadığının altını cizen yazar, 1900 ’lerde belirlenen petrolun istikbalini ?petrol dunyayı idare edecek kuvvettir ’ sozleriyle acıklıyor. Yazara gore petrol XX. asrın dillerden ve dudaklardan duşmeyen en kudretli maddesi, nice devletleri birer oyuncak, nice devletlileri de birer alet haline getiren, hicbir şeyi tesaduflere bırakmayan, daima neticeyi kendi lehine ceviren ana unsurdur. Kendi anlatımıyla ?tarih kitaplarının şark siyaseti adını verdikleri bu mucadelenin mihrakını teşkil eden petrol nelere kadir değildi ’. Kitapta tetkik edilen konu petrolun dunya siyasetine nasıl hakim olduğu, bu hakimiyet icin yapılan mucadelelerdir. Bu devler mucadelesinin sonucunda devletlerin nasıl yıkıldıkları, dunya haritasının yeni baştan nasıl tanzim edildiği anlatılıyor. Yazar yaşanmış ve yaşanmakta olan mucadeleyi insafsız, merhametsiz olarak nitelendiriyor. ?harp ve sulh, hammadde kaynakları uzerinde ve bu kaynakların bulunduğu sahalar civarında cereyan eden gizli ve korkunc bir takım mucadelelerin eseridir ’ diyen yazar, araştırmalarını bu bolgeler uzerinde yoğunlaştırıyor. Bundan once Deterding ’in başında bulunduğu İngiliz Royal-Dutch Shell grubuyla, Rockfeller ’in başında bulunduğu Amerikan Standard Oil hakkında, kuruluşlarından, gelişimlerine kadar geniş bilgi verilerek, petrol bolgelerindeki mucadeleleri ve diğer devletlerin bu yarışa katılma cabaları anlatılıyor. Bu şirketlerin Osmanlı ve sonrasında Turkiye, İran, Irak, Suudi Arabistan, Romanya, Venezuella, Kolombiya, Nikaragua, Meksika gibi ulkelerdeki faaliyetleri; Musul, Baku petrolleri konusundaki calışmada diğer ulkelerle (Rus, Alman, Fransız) yaşadıkları catışmalar, yaptıkları yarışlar ve yapmacık dostluklar okura sunuluyor. Bu mucadelede gizli servislerin rolu, hukumetlerin cabaları, oynanan siyasi oyunlar ve Kurtuluş Savaşı ’ndaki Yunanlılar gibi kullanılan milletler gozler onune seriliyor. Kitaptan ulkemiz adına cıkarılabilecek en onemli sonuc ise petrolun yazarın tabiriyle 600 yıllık muhteşem imparatorluğu yıkıma goturmesidir.
Muhteşem İmparatorluğu Yıkanlar:
Gorulduğu gibi, batının şark siyasetinin ana oğesi petrol ve onun yıkıma goturduğu koskoca bir imparatorluk. Yazar genel olarak ?bir millet eğer tarihini bilmiyorsa, tarihi yanlış oğretiliyor ve bilerek başka bir istikamete sevk ediliyorsa, o millet icin cokuş mukadderdir ’ yorumuyla yukarıda bahsetmeye calıştığımız eserlerinin devamında, kendisini boyle bir araştırmaya iten nedeni vurguluyor ve pek geri değil, yuz yıl evveline giderek ?bu anlama keyfiyetini yerine getirmek icin bu tecrubeyi yaptık ve Sultan Abdulaziz ’in katli hadisesini ele aldık; zira, bu mevzu uzerinde, Turk milletinin salahiyetli bildiği zevatın hemen hepsinin yazdıkları, birbirinin devamı ve teyidi mahiyetinde olarak daima bir istikamette gelişmiş ve hepsi bir noktada ittifak etmişlerdir: Sultan Abdulaziz katledilmiştir, intihar etmemiştir ’ diyor. Osmanlının yıkılma surecinde meydana gelen ve hala tartışılan bu olayı ele alarak, yazar geniş caplı bir araştırmayı okurlarına sunuyor. Hacın hilale actığı savaşta Osmanlı ’nın donum noktası meşrutiyet donemiyle konuya girerek, yonetimiyle, muhalefetiyle, Avrupasıyla donemi anlatıyor. Mustafa Reşit Paşa ’nın şahsiyeti, calışmaları; İngiltere ve Rusya ’nın Osmanlı uzerindeki emellerine değiniliyor. Sultan Abdulaziz Han ’ın tahta cıkışıyla yaşanan gelişmeler, denizcilikte yapılan yenilikler, Kırım Harbi, Karadağ meselesi, batılı devletlerin ittifakları, mulki ıslahatlar anlatılıyor. Ermeni Başpiskoposu, Rum Patriği ve Hahambaşı ’nın yanı sıra ismi en cok zikredilen şahıslarsa Mustafa Reşit Paşa, Rus Sefiri Prens Mencikof, Mustafa Fazıl Paşa, Mithat Paşa, Ahmet Mithat Efendi, Ali Suavi, Namık Kemal, Huseyin Avni Paşa, Ali Paşa, Fuat Paşa, İngiliz Sefir Elliot ve Jonturklerdir. Bu şahıslar ve menfaat cevreleri etrafında Abdulaziz Han ’ın katli vakası sanki halka sunulmuş bir rapor şeklinde delillerle ispata calışılıyor.
Musul Raporu:
Osmanlı İmparatorluğu ’nun yıkılışından sonra yeni Turk Devleti ’nin sınırlarına dahil edilemeyen, dibimizde olmasına rağmen varlığını başka bayrak altında devam ettiren, siyasi oyunlar kurbanı Musul. İmparatorluğun yok edilmesi surecinde, toprağında barındırdığı binlerce ton petrol ile Ortadoğu ’nun en stratejik yerlerinden birisi Musul. Raif Karadağ ’a gore ?Osmanlı İmparatorluğu ’nun kesin tasfiyesinin yapıldığı yer İsvicre ’ni Lozan şehridir. Turkiye Lozan ’da, sadece bir imparatorluğu ve ona bağlı muesseseleri değil, Turklukleri şuphe goturmez bir cok Turk toprağını da yeni devletin hudutları dışında bırakmıştır. Turk milleti icin daima ızdırap konusu olacak bu yerlerden bir tanesi de Musul ’dur. ’ Yazdığı eserleri birbirine zincir halkası gibi bağlı olan Raif Karadağ, Musul Raporu kitabıyla son halkayı tamamlar. O kaybettiklerimizde en cok ses getiren Musul ’u ele alarak uzerinde calıştığı raporu değiştirmeden aynen sunar. Zamanın Belgrad buyukelcisi Hikmet Bey ’in ?Sevr anlaşmasının Turkiye ’den koparmak istediği araziden fazla onemli bir arazi parcasını koparmıştır ’ sozunun ispatıdır eser. Musul Raporu, 1924 ’te Musul meselesinin Cemiyet-i Akvam ’a intikaliyle oluşan bir calışmadır. Cemiyet-i Akvam bir rapor hazırlaması icin eski Macaristan başbakanı Kont Teleki başkanlığında, İsvec buyukelcisi Mosyo Auf Wirseen, Belcikalı Albay Paolis ’ten oluşan bir komisyon kurar.Turkiye ’den komisyona gorevli olarak Cevad Paşa gonderilir. İşte bu eser Şubat-Temmuz 1925 tarihlerinde komisyonun bolgeyi dolaşarak hazırladığı, Cemiyet-i Akvam ’ın karar vermesinde etkili olan raporla, Turkiye Cumhuriyeti hukumetinin goruşlerini almak uzere davet ettiği Paris Universitesi Hukuk Fakultesi ve Siyasi İlimler Akademisi profesorlerinden Mosyo Gilbert Jidel ’in Musul meselesi hakkındaki goruşlerinden oluşur. Omer Hakan Ozalp ’in calışmaları neticesinde hazırlanan Musul Raporu Raif Karadağ ’ın eserinde belirttiği gibi kendi bakış acısı değildir: ?Bu eserin her satırındaki her kelime, virgulune varıncaya kadar, yabancılardan kurulu bir heyetin hazırladığı ve mensubu bulunduğu Cemiyet,i Akvam ’ın genel kuruluna verdiği gerekceli raporun kendisidir. ’
Gunumuze geldiğimizde, etkilerini uzerimizden atamadığımız 11 Eylul Olayı, Afganistan ve Irak savaşları goz onune alındığında ortaya atılan tarihin sonu ve medeniyetler catışması tezlerinin de Raif Karadağ ’ın anlattığı batının şark siyasetinin neticesinde gercekleştiğini ve şarktan ziyade tum dunyayı kapladığını acıkca gorebiliriz. Bu siyasetin ana nedeni enerji, yani petrol, bu hammaddeyi elde etmek icin yapılan mucadeleler neticesinde yıkılan devletlere en iyi ornek Osmanlı İmparatorluğu ’dur. Turkiye ’nin İngiltere ile yaşadığı Musul sorununda da olduğu gibi, siyaset menfaat icin yapılır, menfaatler de acımak nedir bilmez; yakar ve yıkar.
28 Nisan 1920 tarihinde Yanya ’da doğdu. Babası Yanya eşrafından bankacı Suleyman Bey ’dir. Annesinin adı Selime ’dir. Ailesi, 1924 yılında mubadeleyle Turkiye ’ye geldi ve İstanbul ’da Pendik ’e yerleşti. Pendik İlkokulu'nu bitirdi. Kadıkoy Ortaokulu'ndan mezun oldu.
Rumca, Osmanlıca ve İngilizce biliyordu. Cocukluk ve genclik yıllarından beri okumayı cok seven bir insan olarak tanındı. Onun bu okuma aşkı, daha sonraki yıllarda yazma aşkına donuştu. Bu ilgiyle, gazeteciliği kendine meslek secti. 1952 yılında gunluk Yeni Buyuk Doğu gazetesinde yazmaya başladı. Daha sonra Son Havadis, Tercuman ve Bizim Anadolu gazetelerinde yazdı. Diğer yandan bazı dergilerde de ceşitli yazılarını yayınladı. Bu yazılarından pek coğunu daha sonra kitap haline getirdi.
Selver Hanım'la evlendi. Bu evlilikten Murat ve Ferhat adlı cocukları doğdu. İyi bir insan, iyi bir aile reisi olarak yaşadı. 22 Aralık 1973 tarihinde, Ankara ’da kaldığı otel odasında, esrarengiz bir şekilde vefat etti.
ESERLERİ:
1- Petrol Fırtınası
2- Muhteşem İmparatorluğu Yıkanlar
3- Şark Meselesi
4- Musul Raporu
DORT KİTABIYLA RAİF KARADAĞ
Bulut Fikret Coloğlu
Araştırmacı kimliğiyle yaptığı, merak uyandıran yorumlar ve teşhisler. Gazeteci kimliğiyle de oneriler sunmaktan ziyade, gercekleri acık bicimde halka sunma ızdırabı. İnce, gizli ve ağır, acık eleştiriler. Hikaye, roman tarzında akıcı, sade anlatım. Zaman zaman da cumleler, resmi evrak gibi fotoğraflıyor hayatı. Carpıcı misallerle dolu savları, esrarengiz iddiaları bunyesinde barındırıyor. Edebi kimliğini de eserlerine yansıtan merhum yazar Raif Karadağ, belki de yazmak istediklerinin coğunu yazamayan, ama yazdıklarıyla da toplumumuzun geniş kitlelerine hitap eden bir şahsiyet.
28 Nisan 1920 ’de, Yanya ’da dunyaya gelen Raif Karadağ ’ın babası Yanya eşrafından bankacı Suleyman Bey ve annesi de Selime Hanım ’dır. Lozan Anlaşması ’nın gereği olarak yapılan nufus mubadelesiyle, 1924 yılında Turkiye ’ye gelen bu aile, İstanbul ’da Pendik ’e yerleşir. Pendik İlkokulu ’ndan sonra Kadıkoy Ortaokulu ’nu da bitiren Raif Karadağ, Rumca, Osmanlıca ve İngilizce bilir. Okuma aşkı yazma aşkına donuşunce de gazeteciliği kendine meslek olarak secer. Yeni Buyuk Doğu, Son Havadis, Tercuman ve Bizim Anadolu gazetelerinde calışmanın yanı sıra, bazı dergilerde de ceşitli yazıları yayınlanır. Bu yazılarının hemen hemen hepsini kitap haline getirip, bize okunmaya değer bir cok eser bırakır. Başlıca kitaplar: Binbir Gece Masalları, Uyvar Onunde Turk Gibi, 10 Temmuz İnkılabı ve Netayici, Şark Meselesi, Petrol Fırtınası, Muhteşem İmparatorluğu Yıkanlar ve Musul Raporu ’dur. Kitapları bir kesim tarafından yoğun eleştirilere maruz kalır. Bir kesim tarafındansa takdire şayan bulunur. 22.12.1973 ’te de son derece sıhhatli iken gittiği Ankara ’da, bir otel odasında , esrarengiz bir şekilde hayata gozlerini yumar. Ardında eşi Selver Hanım ’dan Murat ve Ferhat adında iki cocuk bırakan Raif Karadağ ’ın vefatındaki sır perdesi hala kaldırılabilmiş değildir. Kendisinin bu genc yaşta esrarengiz olumu, bize Petrol Fırtınası kitabındaki ‘Irak Kralı Faysal ’ın Esrarengiz Olumu ’ (s.265) başlıklı yazısını hatırlatır. Cunku kitaplarında anlattığı menfaatler dunyasında yaşanan esrarengiz olumler gibi Kral Faysal ’ın olumu de yazarın kaderiyle buyuk benzerlik taşır. Kitaplarında ustune bastığı gercekler belki de onu bu dosyası kapanmamış olume goturen nedendir. Zaten Muhteşem İmparatorluğu Yıkanlar kitabında da Sultan Abdulaziz ’in intihar etmediğini, cinayete kurban gittiğini acık delillerle iddia eder.
İşte yukarıda kısaca kendisini anlatmaya calıştığımız Raif Karadağ, ulkemizde ses getiren dort kitabıyla tekrar okurlarıyla buluştu. Emre Yayınları ’nın bastığı ve icerdiği konular itibariyle guncelliğini yitirmeyen bu dort eser: Şark Meselesi, Petrol Fırtınası, Muhteşem İmparatorluğu Yıkanlar ve Musul Raporu. Kafalarımızda beliren, zor bir cok soru işaretine, tatminkar cevaplar sunan, uzun ve yoğun emeklerin semeresi bu eserler, sanırım tartışılmaya uzun yıllar devam edecektir.
Şark Meselesi:
?Şark meselesi, şimdiye kadar, yalnız bir turlu tarif edilmiş değildir. Fakat, muhtelif tarihcilerin, birbirinden ayrı muhtelif tarifleri arasında ciddi benzerlikler vardır. Bu bakımdan, şark meselesi bazı farklarla, umumiyetle aynı goruş cercevesinde mutalaa edilmiştir. ’ Meseleye bu bakış acısıyla giren yazarın, yaklaşımlarını ornek verdiği araştırmacılar: Fransız muverrih Sinyobos, Albert Sorel, Borjva, Edward Deriyo ve goruşleri ilerici batı tarihcileri arasında kabul goren Rus Soloviyef. Anlatılmak istenen genel sorun batılı milletlerin genel karakterleri, harici siyasetleri, doğuyu somurgeleştirmelerinde kendi iclerindeki mucadeleleri ve bunların doğuya yansıması, meydana gelen olaylar. Bu sorunda Avrupa ile Asya ’nın carpışması tarihin Hurmuzu ile Ehrimeni olarak tarif ediliyor. Yazarın orneklerinde Deriyo ?İslam ’ı arkadan vurmak, yatağında ezmek istiyordu ’ sozuyle Coğrafi Keşiflerin asıl niyetini ifşa ederken, Albert Sorel ?Turkler Avrupa ’da gorunur gorunmez ortaya bir şark meselesi cıktı... Turklerin, uyuklayan Avrupalının afyonunu patlatması hadisesi oylesine derin bir tesir yapmıştır ki aradan yedi asır gelip gecmiş olmasına ve bir gun eski dipdiri delikanlının hasta adam(?) şekline sokulmasına rağmen, Avrupalının yirmi batın torunları dahi bu Turk hastalığından kurtulamamıştır ’ diyor. Şark meselesini ikiye ayıran yazar, sadece dini ilgilendiren kısmını İslam ’ın gelişimine gotururken; dini ve iktisadi kısmını da Osmanlı ile bağdaştırıyor. Yazara gore geniş manası ile mesele Muslumanlar ile Hıristiyanlar arasındaki anlaşmazlık, mucadele, musademelerden meydana gelen olayların heyet-i umumiyesi; asli mahiyeti ve en şiddetli şekilde devamı, Turklerin İslam ’a yardımcı ve baş olmalarıdır. Bunun akabinde Turklerin değişik cephelerde, zamanlarda, meseleye karşılık yaptıkları, siyasetleriyle anlatılırken; Bizanslıların, Haclıların, Habsburgların, Fransızların, İtalyanların, Greklerin, Rusların, İngilizlerin şark siyaseti geniş tafsilatıyla anlatılıyor. Bugun şarktaki hadiselerin gercek sebeplerinin tespitiyle, kitabın 18. sayfasına meselenin son asırlardaki ozune temas ediliyor: ?Bilhassa, XIX. Asrın yarısından sonra ve XX. Asırda, petrolun şark memleketlerinde mebzul miktarda oluşu ve hammaddenin komur ile muteharrik sanayi ve nakliye vasıtalarında kullanılmaya başlaması, batılı sanayileşmiş milletleri, şark meselesini bir iktisadi mesele, daha doğru tabiri ile bir petrol meselesi haline sokmaya mecbur etti. ’
Petrol Fırtınası:
?Petrol, XX.asrın en kıymetli hammaddesi... Dunyanın en kudretli ve rakipsiz hammaddesi haline getirildikten sonra, yeryuzune cıkarılabildiği her yerde ihtilaller, kıtaller, hukumet darbeleri birbirlerini kovalamış ve petrole sahip memleketlerin halkları hicbir zaman rahat bir nefes alamamıştır. ’ Yazdıklarının hakikatin tam ifadesi olamayacağını ama hakikate en yakın olduğunu ifadeyle, anlatılanların hayal mahsulu ve mubalağalı olmadığının altını cizen yazar, 1900 ’lerde belirlenen petrolun istikbalini ?petrol dunyayı idare edecek kuvvettir ’ sozleriyle acıklıyor. Yazara gore petrol XX. asrın dillerden ve dudaklardan duşmeyen en kudretli maddesi, nice devletleri birer oyuncak, nice devletlileri de birer alet haline getiren, hicbir şeyi tesaduflere bırakmayan, daima neticeyi kendi lehine ceviren ana unsurdur. Kendi anlatımıyla ?tarih kitaplarının şark siyaseti adını verdikleri bu mucadelenin mihrakını teşkil eden petrol nelere kadir değildi ’. Kitapta tetkik edilen konu petrolun dunya siyasetine nasıl hakim olduğu, bu hakimiyet icin yapılan mucadelelerdir. Bu devler mucadelesinin sonucunda devletlerin nasıl yıkıldıkları, dunya haritasının yeni baştan nasıl tanzim edildiği anlatılıyor. Yazar yaşanmış ve yaşanmakta olan mucadeleyi insafsız, merhametsiz olarak nitelendiriyor. ?harp ve sulh, hammadde kaynakları uzerinde ve bu kaynakların bulunduğu sahalar civarında cereyan eden gizli ve korkunc bir takım mucadelelerin eseridir ’ diyen yazar, araştırmalarını bu bolgeler uzerinde yoğunlaştırıyor. Bundan once Deterding ’in başında bulunduğu İngiliz Royal-Dutch Shell grubuyla, Rockfeller ’in başında bulunduğu Amerikan Standard Oil hakkında, kuruluşlarından, gelişimlerine kadar geniş bilgi verilerek, petrol bolgelerindeki mucadeleleri ve diğer devletlerin bu yarışa katılma cabaları anlatılıyor. Bu şirketlerin Osmanlı ve sonrasında Turkiye, İran, Irak, Suudi Arabistan, Romanya, Venezuella, Kolombiya, Nikaragua, Meksika gibi ulkelerdeki faaliyetleri; Musul, Baku petrolleri konusundaki calışmada diğer ulkelerle (Rus, Alman, Fransız) yaşadıkları catışmalar, yaptıkları yarışlar ve yapmacık dostluklar okura sunuluyor. Bu mucadelede gizli servislerin rolu, hukumetlerin cabaları, oynanan siyasi oyunlar ve Kurtuluş Savaşı ’ndaki Yunanlılar gibi kullanılan milletler gozler onune seriliyor. Kitaptan ulkemiz adına cıkarılabilecek en onemli sonuc ise petrolun yazarın tabiriyle 600 yıllık muhteşem imparatorluğu yıkıma goturmesidir.
Muhteşem İmparatorluğu Yıkanlar:
Gorulduğu gibi, batının şark siyasetinin ana oğesi petrol ve onun yıkıma goturduğu koskoca bir imparatorluk. Yazar genel olarak ?bir millet eğer tarihini bilmiyorsa, tarihi yanlış oğretiliyor ve bilerek başka bir istikamete sevk ediliyorsa, o millet icin cokuş mukadderdir ’ yorumuyla yukarıda bahsetmeye calıştığımız eserlerinin devamında, kendisini boyle bir araştırmaya iten nedeni vurguluyor ve pek geri değil, yuz yıl evveline giderek ?bu anlama keyfiyetini yerine getirmek icin bu tecrubeyi yaptık ve Sultan Abdulaziz ’in katli hadisesini ele aldık; zira, bu mevzu uzerinde, Turk milletinin salahiyetli bildiği zevatın hemen hepsinin yazdıkları, birbirinin devamı ve teyidi mahiyetinde olarak daima bir istikamette gelişmiş ve hepsi bir noktada ittifak etmişlerdir: Sultan Abdulaziz katledilmiştir, intihar etmemiştir ’ diyor. Osmanlının yıkılma surecinde meydana gelen ve hala tartışılan bu olayı ele alarak, yazar geniş caplı bir araştırmayı okurlarına sunuyor. Hacın hilale actığı savaşta Osmanlı ’nın donum noktası meşrutiyet donemiyle konuya girerek, yonetimiyle, muhalefetiyle, Avrupasıyla donemi anlatıyor. Mustafa Reşit Paşa ’nın şahsiyeti, calışmaları; İngiltere ve Rusya ’nın Osmanlı uzerindeki emellerine değiniliyor. Sultan Abdulaziz Han ’ın tahta cıkışıyla yaşanan gelişmeler, denizcilikte yapılan yenilikler, Kırım Harbi, Karadağ meselesi, batılı devletlerin ittifakları, mulki ıslahatlar anlatılıyor. Ermeni Başpiskoposu, Rum Patriği ve Hahambaşı ’nın yanı sıra ismi en cok zikredilen şahıslarsa Mustafa Reşit Paşa, Rus Sefiri Prens Mencikof, Mustafa Fazıl Paşa, Mithat Paşa, Ahmet Mithat Efendi, Ali Suavi, Namık Kemal, Huseyin Avni Paşa, Ali Paşa, Fuat Paşa, İngiliz Sefir Elliot ve Jonturklerdir. Bu şahıslar ve menfaat cevreleri etrafında Abdulaziz Han ’ın katli vakası sanki halka sunulmuş bir rapor şeklinde delillerle ispata calışılıyor.
Musul Raporu:
Osmanlı İmparatorluğu ’nun yıkılışından sonra yeni Turk Devleti ’nin sınırlarına dahil edilemeyen, dibimizde olmasına rağmen varlığını başka bayrak altında devam ettiren, siyasi oyunlar kurbanı Musul. İmparatorluğun yok edilmesi surecinde, toprağında barındırdığı binlerce ton petrol ile Ortadoğu ’nun en stratejik yerlerinden birisi Musul. Raif Karadağ ’a gore ?Osmanlı İmparatorluğu ’nun kesin tasfiyesinin yapıldığı yer İsvicre ’ni Lozan şehridir. Turkiye Lozan ’da, sadece bir imparatorluğu ve ona bağlı muesseseleri değil, Turklukleri şuphe goturmez bir cok Turk toprağını da yeni devletin hudutları dışında bırakmıştır. Turk milleti icin daima ızdırap konusu olacak bu yerlerden bir tanesi de Musul ’dur. ’ Yazdığı eserleri birbirine zincir halkası gibi bağlı olan Raif Karadağ, Musul Raporu kitabıyla son halkayı tamamlar. O kaybettiklerimizde en cok ses getiren Musul ’u ele alarak uzerinde calıştığı raporu değiştirmeden aynen sunar. Zamanın Belgrad buyukelcisi Hikmet Bey ’in ?Sevr anlaşmasının Turkiye ’den koparmak istediği araziden fazla onemli bir arazi parcasını koparmıştır ’ sozunun ispatıdır eser. Musul Raporu, 1924 ’te Musul meselesinin Cemiyet-i Akvam ’a intikaliyle oluşan bir calışmadır. Cemiyet-i Akvam bir rapor hazırlaması icin eski Macaristan başbakanı Kont Teleki başkanlığında, İsvec buyukelcisi Mosyo Auf Wirseen, Belcikalı Albay Paolis ’ten oluşan bir komisyon kurar.Turkiye ’den komisyona gorevli olarak Cevad Paşa gonderilir. İşte bu eser Şubat-Temmuz 1925 tarihlerinde komisyonun bolgeyi dolaşarak hazırladığı, Cemiyet-i Akvam ’ın karar vermesinde etkili olan raporla, Turkiye Cumhuriyeti hukumetinin goruşlerini almak uzere davet ettiği Paris Universitesi Hukuk Fakultesi ve Siyasi İlimler Akademisi profesorlerinden Mosyo Gilbert Jidel ’in Musul meselesi hakkındaki goruşlerinden oluşur. Omer Hakan Ozalp ’in calışmaları neticesinde hazırlanan Musul Raporu Raif Karadağ ’ın eserinde belirttiği gibi kendi bakış acısı değildir: ?Bu eserin her satırındaki her kelime, virgulune varıncaya kadar, yabancılardan kurulu bir heyetin hazırladığı ve mensubu bulunduğu Cemiyet,i Akvam ’ın genel kuruluna verdiği gerekceli raporun kendisidir. ’
Gunumuze geldiğimizde, etkilerini uzerimizden atamadığımız 11 Eylul Olayı, Afganistan ve Irak savaşları goz onune alındığında ortaya atılan tarihin sonu ve medeniyetler catışması tezlerinin de Raif Karadağ ’ın anlattığı batının şark siyasetinin neticesinde gercekleştiğini ve şarktan ziyade tum dunyayı kapladığını acıkca gorebiliriz. Bu siyasetin ana nedeni enerji, yani petrol, bu hammaddeyi elde etmek icin yapılan mucadeleler neticesinde yıkılan devletlere en iyi ornek Osmanlı İmparatorluğu ’dur. Turkiye ’nin İngiltere ile yaşadığı Musul sorununda da olduğu gibi, siyaset menfaat icin yapılır, menfaatler de acımak nedir bilmez; yakar ve yıkar.