gazeteci, yazar
1928 yılında İstanbul'da doğdu. İstanbul Universitesi'nde Gazetecilik okudu. Gazeteci Albert Kohen'in oğludur. Babası 1939-1949 yılları arasında Ladino ve Fransızca dillerinde "La Boz de Turkiye" (Turkiye'nin Sesi) gazetesini cıkarıyordu. Babasının vefatından sonra aynı gazeteyi Turkce olarak once "Turkiye'nin Sesi" ve sonra "Haftanın Sesi" adları altında yayınladı.
Tan, Yeni İstanbul ve İstanbul Ekspres gazetelerinde calıştı. 1954'de kurulan Milliyet'e Dış Haberler Şefi olarak girdi. 1958 yılında ABD'de bircok gazetede konuk gazeteci olarak calıştı. 1960 yılında eşi Mirka Hanım ile evlendi.
1960'larda ve 1970'lerde kısa ve uzun sureli olarak bircok dış merkezde gorev yaptı. Onemli uluslararası olayları yerinde izledi.
Dış politika yazarı olarak calışmalarını surduruyor. Ayrıca Newsweek, Christain Science Monitor, Daily Mail gibi yabancı gazete ve dergilere yazıyor. Turkiye ve ozellikle dış politikası konusunda konferanslar veriyor.
1980-84 yıllarında Uluslararası Basın Enstitusu (IPI) Yonetim Kurulu Uyeliği yaptı. Halen Turk Basın Enstitusu'nun başkanıdır.
HAKKINDA YAZILANLAR
Gazetecilik anıları, 2007 yılında Ozer Yelce tarafından Sami Kohen Dunyanın Yazısı adı altında yayınlandı.
YAZI
Birand gazeteciliğe yanımda başlamıştı
Sami Kohen
Milliyet 18 Ocak 2013
1963 yılında Milliyet Genel Yayın Muduru Abdi İpekci bana gencecik bir adam gonderdi ve “Kendisi bir sure icin Londra ’ya gidiyor, bak orada muhabir olarak işe yarayabilir” dedi.
Ben o zaman gazetenin Dış Haberler Şefi idim. Karşımdaki genc kendisini tanıttı: Mehmet Ali Birand. Bir ameliyat icin Londra ’ya gidiyordu. Gonlunde yatan, gazeteci olmaktı. Ona Londra ’da bulunacağı birkac hafta icinde Milliyet ’in muhabiri olarak calışma fırsatı verilmesini istiyordu.
Hani derler ya, ilk bakışta gozum tuttu. Gerci cok genc ve tecrubesizdi. Ama muthiş bir hevesi vardı.
Kendisine o gun kısa bir “gazetecilik dersi” verdim, Londra ’dan bize ne gibi haberler gecebileceğini anlattım.
Bu kısa goruşme, ona Londra ’da kaldığı surece bizi bir “haber bombardımanına” tutması icin yetti. Bunlardan gazetenin birinci sayfasında kullandıklarımız da oldu...
Heyecanlı ve hırslı
Mehmet Ali İstanbul ’a dondukten sonra gene İpekci ’nin kapısını caldı. Bu kez başarılı bir dış muhabirin verdiği ozguvenle, Milliyet ’te calışmak istediğini soyledi. Bu isteği kabul edildi ve sonucta Birand ’ı yanımda buldum. Bu kez işi ajansları, yabancı basını taramak ve yabancı radyoları dinlemek suretiyle dış haberleri hazırlamaktı. Bunu da kısa zamanda oğrendi. Artık izinli gunlerimde veya yurtdışı seyahatlerimde servisin sorumluluğunu ona bırakabiliyordum. Calışkandı, işini cok seviyordu, heyecanlı idi.
Ve butun bunların yanında, hırslıydı. Nitekim cok gecmeden kendisi imzalı yazılar yazmak ve yabancı ulkelerde olayları izlemek icin yeşil ışık yakmamı istedi. Ona her seferinde bu şansı verdik. Her seferinde yeni bir başarı gosterdi. Aynı performansı daha sonra yine kendi istek ve onerisiyle Bruksel temsilcisi olduğu ve SSCB ’den ABD ’ye kadar bircok ulkedeki olayları yerinde izlediği donemde de sergiledi.
O yıllarda Mehmet Ali dışarıda, ben merkezde cok sıkı ve uyumlu bir işbirliği icinde olduk. 1980 ’lerden sonra Birand gazeteciliğin yanı sıra yazdığı kitaplarla, TV ’deki soyleşileriyle, 32. Gun gibi belgeselleriyle parladıkca parladı. Sadece Turkiye değil, dunya capında bir une sahip oldu. Ben onun meslek hayatındaki “take-off” (kalkış) aşamasına bir katkıda bulunmanın mutluluğunu her zaman yaşadım. Daha doğrusu, Mehmet Ali her vesile ile bizzat bunu hatırlatarak bu mutluluğu ve gururu bana yaşattı.
Uyumlu ve mutlu
Birand ’ın evliliğinde de galiba dolaylı bir katkımız oldu. 1968 ’de gazetenin sahibi Ercument Karacan beni cağırdı ve Fransa ’da tahsilden yeni donen uvey kızı Cemre ’yi tanıştırarak “Bak o da gazeteci olmak istiyor, İngilizce ve Fransızcası cok iyi, onu yetiştirir, servisinde calışsın” dedi. O donemde ufacık bir odada Birand ’ın dışında Halit Kıvanc ve Altan Erbulak ile birlikte calışıyorduk. Acıkcası Cemre ’yi (ne de olsa “patronun kızı” oturtacak) rahat bir yerimiz yoktu. Onu Birand ’ın yanında sıkışık bir şekilde oturttuk. Bu yakınlık cok gecmeden sonucunu verdi: flort ve ardından evlilik! Tanıdığım en uyumlu, en mutlu cift oldular...
Başarısının sırrı
Birand ’ın mesleğinin zirvesine cıkmasının, ozel yaşamında da cok sempati toplayan, cok sevilen bir kişi olmasının sırrına gelince: O genc yaşından itibaren hayata veda ettiği gune kadar gazeteci (muhabir, yazar, haber sunucusu, yorumcu) hevesini ve heyecanını korudu. Cok hırslı, cok calışkandı, ne istediğini ve buna nasıl ulaşacağını biliyordu. Etrafındakilerle iyi gecinirdi, kavgacı değildi, sevecen, esprili, neşeli idi, hayatın iyi ve keyifli tarafına bakardı. Butun bu nitelikleriyle “mustesna bir insan”dı. Bizler icin de yokluğu doldurulamayacak bir meslektaş, bir arkadaş...
MekÂnı cennet olsun.
1928 yılında İstanbul'da doğdu. İstanbul Universitesi'nde Gazetecilik okudu. Gazeteci Albert Kohen'in oğludur. Babası 1939-1949 yılları arasında Ladino ve Fransızca dillerinde "La Boz de Turkiye" (Turkiye'nin Sesi) gazetesini cıkarıyordu. Babasının vefatından sonra aynı gazeteyi Turkce olarak once "Turkiye'nin Sesi" ve sonra "Haftanın Sesi" adları altında yayınladı.
Tan, Yeni İstanbul ve İstanbul Ekspres gazetelerinde calıştı. 1954'de kurulan Milliyet'e Dış Haberler Şefi olarak girdi. 1958 yılında ABD'de bircok gazetede konuk gazeteci olarak calıştı. 1960 yılında eşi Mirka Hanım ile evlendi.
1960'larda ve 1970'lerde kısa ve uzun sureli olarak bircok dış merkezde gorev yaptı. Onemli uluslararası olayları yerinde izledi.
Dış politika yazarı olarak calışmalarını surduruyor. Ayrıca Newsweek, Christain Science Monitor, Daily Mail gibi yabancı gazete ve dergilere yazıyor. Turkiye ve ozellikle dış politikası konusunda konferanslar veriyor.
1980-84 yıllarında Uluslararası Basın Enstitusu (IPI) Yonetim Kurulu Uyeliği yaptı. Halen Turk Basın Enstitusu'nun başkanıdır.
HAKKINDA YAZILANLAR
Gazetecilik anıları, 2007 yılında Ozer Yelce tarafından Sami Kohen Dunyanın Yazısı adı altında yayınlandı.
YAZI
Birand gazeteciliğe yanımda başlamıştı
Sami Kohen
Milliyet 18 Ocak 2013
1963 yılında Milliyet Genel Yayın Muduru Abdi İpekci bana gencecik bir adam gonderdi ve “Kendisi bir sure icin Londra ’ya gidiyor, bak orada muhabir olarak işe yarayabilir” dedi.
Ben o zaman gazetenin Dış Haberler Şefi idim. Karşımdaki genc kendisini tanıttı: Mehmet Ali Birand. Bir ameliyat icin Londra ’ya gidiyordu. Gonlunde yatan, gazeteci olmaktı. Ona Londra ’da bulunacağı birkac hafta icinde Milliyet ’in muhabiri olarak calışma fırsatı verilmesini istiyordu.
Hani derler ya, ilk bakışta gozum tuttu. Gerci cok genc ve tecrubesizdi. Ama muthiş bir hevesi vardı.
Kendisine o gun kısa bir “gazetecilik dersi” verdim, Londra ’dan bize ne gibi haberler gecebileceğini anlattım.
Bu kısa goruşme, ona Londra ’da kaldığı surece bizi bir “haber bombardımanına” tutması icin yetti. Bunlardan gazetenin birinci sayfasında kullandıklarımız da oldu...
Heyecanlı ve hırslı
Mehmet Ali İstanbul ’a dondukten sonra gene İpekci ’nin kapısını caldı. Bu kez başarılı bir dış muhabirin verdiği ozguvenle, Milliyet ’te calışmak istediğini soyledi. Bu isteği kabul edildi ve sonucta Birand ’ı yanımda buldum. Bu kez işi ajansları, yabancı basını taramak ve yabancı radyoları dinlemek suretiyle dış haberleri hazırlamaktı. Bunu da kısa zamanda oğrendi. Artık izinli gunlerimde veya yurtdışı seyahatlerimde servisin sorumluluğunu ona bırakabiliyordum. Calışkandı, işini cok seviyordu, heyecanlı idi.
Ve butun bunların yanında, hırslıydı. Nitekim cok gecmeden kendisi imzalı yazılar yazmak ve yabancı ulkelerde olayları izlemek icin yeşil ışık yakmamı istedi. Ona her seferinde bu şansı verdik. Her seferinde yeni bir başarı gosterdi. Aynı performansı daha sonra yine kendi istek ve onerisiyle Bruksel temsilcisi olduğu ve SSCB ’den ABD ’ye kadar bircok ulkedeki olayları yerinde izlediği donemde de sergiledi.
O yıllarda Mehmet Ali dışarıda, ben merkezde cok sıkı ve uyumlu bir işbirliği icinde olduk. 1980 ’lerden sonra Birand gazeteciliğin yanı sıra yazdığı kitaplarla, TV ’deki soyleşileriyle, 32. Gun gibi belgeselleriyle parladıkca parladı. Sadece Turkiye değil, dunya capında bir une sahip oldu. Ben onun meslek hayatındaki “take-off” (kalkış) aşamasına bir katkıda bulunmanın mutluluğunu her zaman yaşadım. Daha doğrusu, Mehmet Ali her vesile ile bizzat bunu hatırlatarak bu mutluluğu ve gururu bana yaşattı.
Uyumlu ve mutlu
Birand ’ın evliliğinde de galiba dolaylı bir katkımız oldu. 1968 ’de gazetenin sahibi Ercument Karacan beni cağırdı ve Fransa ’da tahsilden yeni donen uvey kızı Cemre ’yi tanıştırarak “Bak o da gazeteci olmak istiyor, İngilizce ve Fransızcası cok iyi, onu yetiştirir, servisinde calışsın” dedi. O donemde ufacık bir odada Birand ’ın dışında Halit Kıvanc ve Altan Erbulak ile birlikte calışıyorduk. Acıkcası Cemre ’yi (ne de olsa “patronun kızı” oturtacak) rahat bir yerimiz yoktu. Onu Birand ’ın yanında sıkışık bir şekilde oturttuk. Bu yakınlık cok gecmeden sonucunu verdi: flort ve ardından evlilik! Tanıdığım en uyumlu, en mutlu cift oldular...
Başarısının sırrı
Birand ’ın mesleğinin zirvesine cıkmasının, ozel yaşamında da cok sempati toplayan, cok sevilen bir kişi olmasının sırrına gelince: O genc yaşından itibaren hayata veda ettiği gune kadar gazeteci (muhabir, yazar, haber sunucusu, yorumcu) hevesini ve heyecanını korudu. Cok hırslı, cok calışkandı, ne istediğini ve buna nasıl ulaşacağını biliyordu. Etrafındakilerle iyi gecinirdi, kavgacı değildi, sevecen, esprili, neşeli idi, hayatın iyi ve keyifli tarafına bakardı. Butun bu nitelikleriyle “mustesna bir insan”dı. Bizler icin de yokluğu doldurulamayacak bir meslektaş, bir arkadaş...
MekÂnı cennet olsun.