[CENTER]oğretmen, yonetici, yazar, şair


5 Ekim 1947 tarihinde Denizli ilinin o zaman Cal ilcesine bağlı bulunan Dedekoy (Baklan) bucağında doğdu. Bugun Dedekoy (Baklan) adıyla Denizli ’ye bağlı bir ilcedir. Babası Emniyet Komiseri Celalettin Oner, (1922-16.12.1970) annesi Denizli ’nin Honaz ilcesinden ev hanımı Ulviye Oner (Akkuş) ’dir. 1951-1953 yılları arasında Dedekoy (Baklan) ’da dedesinin ve babaannesinin yanında kalmıştır. İki yıl koy ortamında kalan Oner, burada kırsal kesimdeki Turk insanının yaşantısını, gelenek ve goreneklerini, zengin halk kulturunu tanıma imkÂnını bulmuş ve bu doneme ait izler şiirlerine ve yazılarına yansımıştır.

OĞRENİM HAYATI

1953 ’te yeniden evlenen babasının yanına gitti. Babasının 1954 ’te Manisa ’nın Kırkağac kazasına tayini cıktı. 1954-1955 oğretim yılında Kırkağac İlkokulu ’nda ilkoğretim hayatına başladı. 1955 yılı Şubatı ’nda Manisa il merkezine babasının ataması cıktı. İlkokul 1. sınıfın ikinci donemini Manisa-Murat Germen ilkokulu, 2. sınıfı Necatibey İlkokulu ve 3. sınıfı Fatih İlkokulu ’nda okudu. 1957 yılının yazında Afyon ilinin Sandıklı ilcesine tayinleri cıktı. İlkokul 4. ve 5. sınıfı da Sandıklı-Ali Cetinkaya ilkokulu ’nda okudu.

1959-1960 Oğretim yılında Sandıklı Ortaokulu ’nda ortaokula başladı. Babası, 1960 yılında Komiserlik imtihanını kazanıp bir yıllığına Ankara ’ya kursa gidince, ailece Bandırma ’da hava astsubayı olan dayısının yanına gittiler. 1960-1961 oğretim yılında ortaokul 2. sınıfı Bandırma Şehit Mehmet Gonenc Lisesi orta kısmında okudu. 1961 yılında Komiser Muavini olan babasının Van ’a atanması uzerine Van Ataturk Lisesi ’nin ortaokul 3. sınıfına kaydoldu. Liseye de aynı okulda 1962-1963 oğretim yılında başladı ve Lise 2. sınıfı da aynı okulda okudu. 1964 yazında Yozgat ’a tayinleri cıkınca lise son sınıfı, Yozgat Lisesi ’nde okudu.

1964-1965 Oğretim yılında liseden mezun olan Oner, 1965 Haziranında girdiği Universite Giriş sınavı sonunda birinci tercihi olan İstanbul Universitesi Hukuk Fakultesi ’ni kazandı. Burada oğretimini surdururken bir gunluk gazeteye (BabıÂli ’de Sabah) muhabir olarak girdi. Gecimini sağlamak amacıyla girdiği bu iş istikbalinin yonunu değiştirdi. 1966 yılında Bugun gazetesine teknik sekreter olarak transfer oldu. Bu arada Hukuk Fakultesi ’nden ayrıldı. 1967 ’de yeniden girdiği Universite Giriş Sınavı sonucunda bu defa birinci tercihi olan İstanbul Universitesi Edebiyat Fakultesi Turk Dili ve Edebiyatı Bolumu ’nu kazandı. 1967-1972 yılları arasında bu bolumde okudu. Bu sure icinde dergicilik, kitapcılık ve yayıncılık yaptı. 1972 yılı Şubat ayında mezun oldu.

Bu arada 16.12.1970 tarihinde babası Celal Oner, Isparta ili Uluborlu ilcesi Emniyet komiseri iken vefat etti. Mezun olunca, buyuk erkek evlat olarak ailesine sahip cıkmak amacıyla doğum yeri olan Denizli iline oğretmen olarak tayinini istedi. Tayini cıkıncaya kadar Işık Muhendislik Fakultesi Oğrenci İşleri Şefi olarak iki ay (Nisan-Mayıs 1972) calıştı.

1981 yılında doktora calışmalarını başlatan Oner, 1987 yılında doktora yeterlik sınavını verdi. İdari gorevleri nedeniyle bu calışmalara uzun sure ara verdi. Daha sonra doktora calışmalarına yeniden hız veren Oner, İstanbul Universitesi Sosyal Bilimler Enstitusu ’nde Prof. Dr. Mustafa Ozkan ’ın danışmanlığında “Tanzimat Donemi ’nde Dil ve Edebiyatta Milliyetcilik” konulu tezini tamamlayarak 2003 yılında Turk Dili ve Edebiyatı Doktoru oldu.

MEMURİYET HAYATI

Sakin Oner, 29 Mayıs 1972 tarihinde Denizli Lisesi Edebiyat Oğretmeni olarak memuriyet hayatına başladı. 17.02.1973 tarihinde Denizli ilinin Acıpayam ilcesi Darıveren bucağında Fidan Oymak ile evlendi. 1975 yılı Temmuz-Ekim ayları arasında İzmir-Bornova ’daki Topcu Taburu ’nda kısa sureli askerlik gorevini yaptı ve Topcu Asteğmen olarak terhis oldu.

Askerde iken İstanbul Ataturk Eğitim Enstitusu ’ne Mudur Yardımcısı ve Edebiyat Oğretmeni olarak tayini cıktı. 14.11.1975 tarihinde uc yıl oğretim sureli ve ortaoğretim oğretmeni yetiştiren bu okulda Tahakkuk Mudur Yardımcısı ve Turkce Bolumu Oğretim Gorevlisi olarak goreve başladı. Turkce Bolumunde Yeni Turk Edebiyatı, Kompozisyon ve Eski Turk Edebiyatı dersleri okuttu. 08.08.1977 tarihinde ilk cocuğu dunyaya geldi. 25.04.1978 tarihinde isteği dışında, siyasi nedenlerle Sinop Lisesi ’ne tayini cıktı.

Kısa bir sure Sinop Lisesi ’nde calışan Oner, calışma şartlarının uygun olmaması ve ailesinin İstanbul ’da kalması nedeniyle, cok sevdiği meslek hayatına Mayıs 1977 tarihinde istifa ederek ara vermek zorunda kaldı. 01.06.1978-01.01.1980 tarihleri arasında İstanbul ’daki gunluk siyasi haber gazetelerinden Hergun Gazetesi ’nde once Haber Muduru, dokuz ay sonra da Yazı İşleri Muduru olarak gorev yaptı. 16.05.1979 tarihinde ikinci cocuğu dunyaya geldi. 01 Ocak 1980 tarihinde yeniden oğretmenlik mesleğine donmek uzere tayinini istedi. Tayini cıkıncaya kadar buyuk duşunur ve yazar S. Ahmet Arvasi ’nin kurduğu Turk Genclik Vakfı ’nın mudurluğunu yaptı ve bu vakfın yayın faaliyetlerini yuruttu. 23.03.1970 tarihinde İstanbul Kız Lisesi ’ne depo oğretmeni olarak tayini cıktı. Buradan 07.04.1980 tarihinde İstanbul Şehremini Lisesi ’ne Edebiyat Oğretmeni olarak atandı. Bu okulda 03.07.1981 ’de Mudur Yardımcısı oldu. 13.12.1982 ’de İstanbul Pertevniyal Lisesi ’ne Edebiyat oğretmeni olarak tayini cıktı. Bu okulda 23.08.1983 ’te Mudur Başyardımcısı oldu. 05.12.1984 ’te de İstanbul Behcet Kemal Cağlar Lisesi ’ne Mudur olarak atandı.

27.06.1987 tarihine kadar bu lisede mudurluk yaptıktan sonra İstanbul Milli Eğitim Mudurluğu ’ne Mudur Yardımcısı olarak tayini cıktı. Burada Basın ve Halkla İlişkiler, Sosyal Hizmetler ve Protokol bolumlerinden sorumlu Mudur Yardımcısı olarak gorev yaptı.

16.10.1992 tarihinde Vefa Lisesi Mudurluğu ’ne atanan Oner, bu tarihten 28.06.1995 tarihine kadar bu gorevini surdurdu. 29 Haziran 1995 tarihinde ikinci defa İstanbul Milli Eğitim Mudur Yardımcılığı gorevine atandı. Bu gorevde; Basın ve Halkla İlişkiler, MLO (Mufredat Laboratuar Okulları), Program Geliştirme ve Protokol birimlerini yonetti.

01.07.1998 tarihinde Vefa Lisesi camiasının umumi isteği uzerine ikinci defa Vefa Lisesi Mudurluğune atandı. Bu gorevi suresinde; 19 Ağustos 1999 depreminde hasar goren iki tarihi okul binasının deprem takviyelerinin yaptırılarak yeniden eğitime kazandırılması, okul birimlerinin ve donanımının tamamen modernize edilmesi, cağdaş eğitim teknolojisinin kazandırılması ve derste etkin kullanılması, multimedya destekli eğitime geciş, okul muzesi yapımı, yurt genelinde lise oğretiminin dort yıla cıkarılıp Anadolu Liselerinin Hazırlık Sınıflarının kapatılmasından sonra, okul statusunun yukseltilerek beş yıllık (Hazırlık+4 yıl) on liseden biri haline getirilmesi gibi calışmaları İstanbul ve Niğde Universitelerinde yapılan eğitim tarihindeki yeri ve onemi konusundaki iki yuksek lisans tezine bilgi ve dokuman katkısında bulunma, Vefa Lisesi kuruluşlarının ve mezunlarının da desteğiyle başarı ile sonuclandırdı. Vefa Lisesi ’nin tarihinde en uzun sure gorev yapan mudur (ilk mudurluğuyle birlikte toplam 15 yıl) olarak bu okuldaki gorevini 18.08.2010 tarihinde tamamladı. Bu tarihten itibaren İstanbul (Erkek) Lisesi Mudurluğu gorevini yurutmektedir.

Bu arada 2005 yılında Milli Eğitim Bakanlığınca ilk defa uygulamaya konulan oğretmenlik kariyer basamakları uygulamasında, en yuksek puanı alarak kendi alanında “BİRİNCİ” sırada BAŞOĞRETMEN unvanını kazandı.

EDEBÎ HAYATI

Sakin Oner ’in edebiyatla ilgisi, 1957 yılında Afyon ilinin Sandıklı ilcesinde Ali Cetinkaya ilkokulu ’nda 4. sınıfı okurken başladı. Sınıf arkadaşlarından Mete Oner (daha sonra ODTU Muhendislik Fakultesinde oğretim uyesi oldu. Halen ABD ’de oğretim uyesi olarak bulunuyor), kendisini kitap okuma, şiir yazma ve dergi cıkarma konularında yonlendirdi. Aziz Nesin ’in o tarihe kadar cıkan butun mizahi hikaye ve romanlarını okudu. Nebioğlu Yayınlarından yayınlanan Butun Dunya dergilerini muntazam takip ediyordu. Ayrıca ilkokul 1. sınıftan itibaren eve alınan Milliyet gazetesinin haberlerini, koşe yazarlarını ilanlarına kadar okurdu. Mete Oner ’in kuzeni Ahmet İnam (halen ODTU ’de Felsefe Profesoru) da katılmasıyla sınıfta uc kişilik bir edebiyatcılar grubu oluşturdular.

O zamanlarda kullandığımız defterler ya saman kağıt, ya da ikinci ucuncu hamur kağıttı. Birinci hamur kağıt cok kıymetli olduğu icin dosya kağıdı olarak sadece odevlerde kullanılırdı. Babası da odevler icin bir top birinci hamur dosya kağıdı alır, ihtiyac olunca ihtiyacı kadar verir, gerisini saklardı. Fakat Oner, dergi cıkarmak icin, kağıt paketini babasının sakladığı yerde bulur ve bir kısmını alırdı. O kÂğıtları ortasından ikiye katlar ve dergisi gibi yapardı. Gorduğu dergileri taklit ederdi. Derginin yazarları, kendinden başka Mete Oner ve Ahmet İnam ’dı. Bu dergide şiirler on plandaydı, ayrıca haberler, yazılar, yararlı bilgiler yer alırdı. İsmini hatırlayamadığı resmi guzel olan bazı sınıf arkadaşları da derginin boş yerlerine resim yaparlardı. Bu yeni başlayan edebiyat ve dergi merakı, bir gun kÂğıtların azaldığını goren babasının dikkatini cekti ve kısa bir sorgulanmadan sonra gercek ortaya cıktı. Hem kÂğıtları izinsiz alıp israf ettiği ve hem de ders calışmayıp boş işlerle uğraştığı icin babasından guzel bir dayak yedi. Bu olay, Oner ’in dergicilik hevesini kursağında bıraktı, fakat şiir yazma isteğini frenleyemedi.

a. İLK ŞİİRİ

Sakin Oner, ilk şiirini 1957 yılında, ilkokul dorduncu sınıfta iken yazdı. “Gurbet” başlıklı bu şiir aynen şoyleydi:

Gurbetteyim bugunlerde
Geziyorum sahillerde
Oturup ağlıyorum
Hicran dolu bahcelerde

Sızlar gizli yaralar
Gonlumde hatıralar
Gunler gecerde sonra
Yaşlar gonlume dolar

Ayrı duştum sıladan
Kan damlıyor yaradan
Gurbet ayırma beni
Yurttan, eşten ve dosttan.

Oner, yıllar sonra, on yaşındaki bir cocuğu, bu koyu melankiye, bu derin gurbet ıstırabına surukleyen duygunun ne olduğunu kendi kendine sordu. Simasını hatırlayamadığı annesinin ilk cocukluk yıllarında olumunden sonra, cocukluğunun ilk anılarının oluştuğu Dedekoy (Baklan) ’de, dedesinin ve babaannesinin yanında gecirdiği ve butun koyun de sevgi ve şefkatiyle kendisini kucakladığı yılların, uzağında kalmanın huznunun boyle bir şiirin yazılmasına vesile olduğu sonucuna vardı.

Oner ’in cocukluk yıllarına ait ilginc bir anekdotu da, konuyla ilgisi nedeniyle belirtmekte yarar bulunmaktadır. Buyuklerin anlattığına gore daha henuz beş yaşında bir cocukken buyuklerin peşinden camiye gider, safa dururmuş. İmam, namazı kıldırmak icin “Allahuekber” der demez, Oner de yuksek sesle “Feyzamet beni bekler” (Feyzamet, Oner ’in dedesinin evinin zemin katındaki Feyzi Ahmet isimli terzinin halk ağzındaki adıydı, dermiş. Tabii butun cemaat gulmeye başlar, namaz bozulur, “kerata yine yapacağını yaptı” denilip camiden kovalanır ve namaza yeniden başlanırmış. Koylunun hem kızıp, hem gulduğu ve yıllarca unutmadığı bu anekdotta Oner ’in daha şiiri tanımadığı o yaşta, boyle kafiyeli bir soz uretebilmesi, belki de ondaki şiir yazma yeteneğinin ilk işareti sayılabilir.

b. DERGİCİLİK VE GAZETECİLİK MERAKI

Sandıklı Ali Cetinkaya İlkokulu ’nu bitirip, 1959-1960 oğretim yılında Sandıklı Ortaokulu 1. sınıfına girince, kendisi ile birlikte edebiyata meraklı olan Mete Oner ve Ahmet İnam gibi iki yakın arkadaşından ayrıldı. Artık yalnız başınaydı ve şiire merakı had safhadaydı. Dergi cıkarma merakı yine depreşmişti. Bu defa Spor Kolu Başkanı olarak topladığı aidatlarla kÂğıt alarak Nuri Bilgin(Prof.Dr. Ege Universitesi) ve Hasan Huseyin Palan (daha sonra Avukat oldu) isimli arkadaşlarıyla bir dergi hazırladı. Ulke Yayınevi adıyla bir yayınevi kurduğunu duşunerek bu yayınevi adına muhur kazıttı. Oner, hazırladıkları bu dergiyi bastırmak icin bir gun evden kacıp, Afyon ’a gidip, oradaki matbaalarla goruşup, gec vakit eve donunce, babasından edebiyat merakının ikinci dayağını yedi.

Ortaokul 2. sınıfa gectiğinde, babasının Ankara ’ya Komiserlik Kursuna gitmesi uzerine ailece Bandırma ’daki dayılarının yanına gittiler. Deniz kıyısındaki nezih ve şirin gorunumu, doğal guzelliği ve aynı zamanda eğitim duzeyi yuksek halkıyla modern bir ilce olan Bandırma, Sakin Oner ’deki şiir yazma arzusunu iyice kamcıladı. Bu arada, dayısının ve teyzesinin zengin kitaplığındaki kitapları peşpeşe yutar gibi okuyordu. Orta 2. sınıfı Bandırma Şehit Mehmet Gonenc Lisesi ’nde okuyacaktı. Okulun adı ilgisini cekmişti ve Kore Savaşları ’na katılan Bandırmalı Usteğmen Mehmet Gonenc ’in Kunuri savaşlarında, kendilerinden kat kat ustun Cin birliklerine uzun sure direndikten sonra kahramanca şehit edilişinin hikÂyesini oğrenmişti. Bandırma ’da 1962 yılı başında ilk yazdığı şiir, Şehit Mehmet Gonenc ’in Ruhuna İthaf isimli şiirdir. Bu şiir, Gonenc ’in vefat yıldonumu olan 28 Nisan 1961 tarihinde Bandırma-Ufuk Gazetesi ’nde yayımlandı. Oner ’in ilk yayımlanan şiiri budur. Oner ’in matbaa ile ilk tanışışı da bu vesileyle olmuş ve bu ilişki omur boyu devam etmiştir. Oner ’in, Sandıklı ’da yazdığı ilk şiiri olan “Gurbet” de bu gazetede ikinci şiiri olarak yayımlanmıştır.

c. MUNEVVER OĞRETMEN

Bandırma ’da onu asıl etkileyen ve edebiyat dunyasının buyuleyici atmosferine sokan kişi iseTurkce Oğretmeni Munevver Yardımsever oldu. Oner ’de şiir yeteneğini goren bu oğretmen, her dersine onu tahtaya kaldırıp bir şiirini okutarak başlardı. Girdiği sınıflarda birer Turkce yarışma ekibi oluşturan bu oğretmen, kendi sınıfında Oner ’i yarışma grubunun sozcusu yapmıştı. Munevver Oğretmen haftada bir gun oğlenci olan sınıflarını iki saat erken getirterek diğer Turkce oğretmenleriyle birlikte Turkce ve Edebiyat konularında yarıştırıyordu. Ayrıca, bibliyografya defteri tutturuyor ve her hafta bir kitap okumayı şart koşuyordu. Oner, o oğretim yılında Varlık Yayınları ’nın coğunu okudu. Kendini doludizgin edebiyat dunyasında bulan Oner ’in, birinci donem sonunda karnesinde beş zayıfı vardı. Bu duruma, ders calışmayıp kitap okumasının ve şiir yazmasının neden olduğunu duşunen annesinin tepkisi buyuk oldu. Fakat atı olan Uskudar ’ı coktan gecmiş, Oner, edebiyatın zengin dunyasına kendini kaptırmıştı. Turkce Oğretmeni Munevver Yardımsever, Sakin Oner ’in kilidini acmış, edebiyatın buyuleyici ortamına bırakıvermişti. Oğretim yılı sonunda Oner ’in uc zayıfı vardı ve ikmale kalmıştı, fakat ellinin uzerinde kitap okumuştu. Hepsinin otesinde şiire ve genel olarak edebiyata sevgisi tutkuya donuşmuş ve bu konuda ozguveni artmıştı. Artık sadece şiir yazmıyor, guzel şiir okuyordu.
Bu arada aynı okulda Edebiyat oğretmeni olan, Ataturk şiirleri ve halk edebiyatı uzerindeki calışmaları ve eserleri ile tanınan Haşim Nezihi Okay ’ın da Oner ’in şiir duzeyinin gelişmesinde buyuk katkısı olmuştur. Okay, Oner ’in kendisine goturduğu amator şiir calışmalarını buyuk bir ciddiyetle inceleyerek eleştirir ve değerlendirirdi.

d. EN BUYUK LABORATUAR: VAN

Sakin Oner icin en buyuk laboratuar, Van oldu. Babasının Van ’a Merkez Karakolu Komiseri olarak tayininden sonra Oner, 1961-1962 oğretim yılında Van Ataturk Lisesi ortaokul 3. sınıfına nakil yaptı. Daha okula gider gitmez edebiyat alanında kendisi gosterdi. Artık, milli bayramlar ve torenlerin değişmez elemanı idi, okul adına gunun anlamına uygun şiiri o okuyordu.

Van ’da o zaman cok hareketli bir sanat ve kultur hayatı vardı. Cok faal tiyatro ve folklor etkinlikleri yapan Van Folklor ve Turizm Derneği, ceşitli yarışmalar duzenleyen Van Kultur ve Kalkındırma Derneği vardı. Dort matbaada dokuz gunluk gazete yayımlanıyordu. Yeşil Van, Van Ekspres, İki Nisan ve Serhat Postası bunlardan bazılarıydı. Bandırma ’da bulaşan matbaa murekkebi, Oner ’i kısa sure sonra bu matbaalara ve gazetelere cekti. Once Oner ’in şiirleri bu gazetelerde yayınlandı.

1962 yılı Mayıs ’ında Van Kultur ve Kalkındırma Derneği tarafından yapılan Orta okullararası Şiir Okuma Yarışması ’nda kendi yazdığı şiirle ucuncu oldu. Kendisine Necip Fazıl Kısakurek ’in yeni yayımlanan Cile kitabı hediye edildi. O yarışmada Liselerarası Şiir Okuma Yarışması ’nda bir oğrenci Necip Fazıl ’ın Sakarya Turkusu şiiriyle birinci olmuştu. Bu şiirden cok etkilenen Oner, hemen şiiri ezberlemeye koyuldu. Bu şiirle bir yıl sonra 1963 Mayıs ’ında yapılan Liselerarası Şiir Okuma Yarışması ’nda “birinci” oldu. Bu şiirin Sakin Oner ’in ruh ve duşunce dunyasının oluşmasına cok buyuk katkılar yaptığını soyleyebiliriz. Artık Oner, Van Ataturk Lisesi ’nde “şair” sıfatıyla tanınıyordu.

Ortaokul 3. sınıfta okul idaresinden izin alarak şahsı adına “Doğuş” adıyla bir duvar gazetesi cıkardı. Bu gazetedeki butun yazı ve şiirler kendisine aitti. Lise 1. sınıfa gectiğinde Okul Mudurluğu, okulun Kultur ve Edebiyat Kolu Başkanlığına Oner ’i getirdi. Okulun camekanlı buyuk bir duvar gazetesi vardı. Artık onu o cıkarıyordu. Gazetede makale, deneme, roportaj, hikÂye, şiir, haber, karikatur, bulmaca ve spor olmak uzere cok ceşitli turlere ve konulara yer veriliyordu. Onbeş gunde bir değişen bu gazetede kendisine ceşitli haberler ve spor haberlerinde Cafer İpek, karikatur ve bulmacada da Metin Haldenbilen isimli bir arkadaşı kendisine yardım ediyordu. 1962 yazında Ağrı ’da bulunan teyzesinin yanına gittiğinde orada yayınlanan gunluk Mesuliyet gazetesi ile temasa gecti. Bu gazetede de “GUN-KİN” isimli şiiri yayımlandı.

Lise 1. sınıfta iken 1963 yılında Sakin Oner Yeşil Van gazetesinde “Bahcemin cicekleri” başlıklı bir sutunda “Bulbul” mahlasıyla gunluk fıkralar yazmaya başladı. Mahlas kullanmasının nedeni, ailesinin bu tur calışmalara, derslerini aksatacağı gerekcesiyle cok karşı olmalarındandı. İcindeki yazma aşkını frenleyemeyen Oner, takma isimle de olsa yazmayı surduruyordu. Artık yazma işini, gazetelerdeki kendisinden yaşca buyuk ve deneyimli koşe yazarlarıyla polemiğe girmeye kadar goturmuştu. Bu arada Yeşil Van ve diğer gazetelerde sık sık şiirleri yayımlanıyordu. Bu arada Serhat Postası isimli gazetenin actığı şiir yazma yarışmasında ucuncu oldu. Bir gun, yeni taşındıkları evin sahibiyle girdiği polemiği iceren “Ev, ev, yine ev…” başlıklı bir yazıya rastlayan babası, “Bulbul” mahlaslı yazıları onun yazdığını anladı. Fakat, hayret ki, hem fazla yuzgoz olmadı, hem de kızmadı. Belki de gizli gizli gurur duydu. Bu surec, Van ’dan Yozgat ’a tayin oldukları 1964 yazına kadar devam etti.

e. YOZGAT ’TAN İSTANBUL ’A

Babasının 1964 yazında Yozgat ’a tayin olması uzerine Oner, Lise 3. sınıfı Yozgat Lisesi ’nde okudu. Oner, artık diplomanın kokusunu almıştı. Bu nedenle, şiir yazmayı surdurse de, gazetelerde yayınlanmasına ara verdi. Derslerine ağırlık verdi. Yine de, şiir okuma yarışmalarında birinci oluyor, okulun Kultur ve Edebiyat Kolu faaliyetlerini yurutuyordu. En yakın sınıf arkadaşı Cemil Cicek ’ti. Daha sonraki yıllarda politikada bakanlığı, başbakanlığa kadar yukselecek olan bu arkadaşının bu konudaki potansiyelini o zamanlardan fark etmişti.

Oner, 1964-1965 Oğretim yılında Yozgat Lisesi ’den mezun oldu ve o yaz yapılan universite giriş sınavlarında İstanbul Universitesi Hukuk Fakultesini on sıralarda kazandı. Mezun olduğu 6 Edebiyat D sınıfından o yıl aynı Fakulteyi 13 kişi kazandı. Oner, bunlardan biri olan Cemil Cicek ’le İstanbul ’a geldi.

Sakin Oner, ailesinden, Van ve Yozgat ’taki arkadaşlarından aldığı etkilerle milliyetci ve maneviyatcı duyguları ağır basan, fikri ve siyasi hareketlerle ilgilenen, şiir ve esir alanında epey deneyim kazanmış bir genc olarak İstanbul ’a gelmişti. Catalca ’da eşi Yuzbaşı olan teyzesinden başka İstanbul ’da kimsesi yoktu.

Hukuk Fakultesi ’ne Catalca ’dan her gun 05.30 ’da otobuse binerek geliyor, 1. sınıfı okuduğu bin kişilik Buyuk Anfi ’de on sıralarda yer bulamıyor, bu da dersi yeterince dikkatli takip etmesine engel oluyordu. Catalca ’ya varışta erken kalktığı icin yemekten sonra erkenden uyumak durumunda kalıyor ve dolayısıyla ders calışamıyordu. Birkac ay sonra Fatih semtindeki Denizli Yurdu ’na taşınarak artık İstanbullu oldu.

İstanbul ’a yerleşince biraz gecim sıkıntısı, biraz da gazetecilik merakı iş aramasına yol actı. 1965 sonbaharında Huseyin Avni Alpay ve Mehmet Emin Alpkan tarafından BabıÂlide Sabah adıyla milliyetci ve muhafazakÂr gunluk bir gazete yayımlanmaya başlamıştı. Genel Yayın Muduru “Ergun Gore”, uc gun gidip gelip iş isteyen bu genci, belki de başından savmak icin, Milli Turk Talebe Birliği ’nde aynı gun peşpeşe duzenlenen Prof. Dr. Sabahattin Zaim ve Alparslan Turkeş ’in konferanslarını takip edip haberini yapmak icin gonderdi. O akşam gazeteye gelip haberleri verirken İstihbarat Şefi Hasan Kormazcan ’la tanıştı. Daha sonra uzun sure milletvekilliği ve Meclis Başkan Vekilliği yapan Korkmazcan ’a haberleri teslim eden Oner, ertesi gun haberlerinin aynen gazetede yer aldığını gorunce cok mutlu oldu. Artık her gun habere cıkıyordu. Universite ve eğitim muhabiri olmuştu. Hata sonunda 75 lira haftalık verdiler. Bu aylık 300 lira demekti ve bir oğrenci icin cok buyuk paraydı. İki aylık Hukuk Fakultesi arık yavaş yavaş okulu asmaya ve gazetecilik mesleğine yoğunlaşmaya başlayacaktı. Yıl 1965, ayı Aralık ’tı.

Oner ’in birkac ay sonra gazetede haberlerinin dışında roportajları da yayınlanmaya başladı. Taner Karahasanoğlu ile birlikte gencliğin sorunlarını ele alan bir koşeyi de yonetiyordu. Bu koşede arada sırada şiirlerine de yer veriyordu. Bu koşede yayımlanan “Ayasofya ’da Bahar” isimli şiiri, Konya ’da cıkan Yeni Umit dergisinin arka kapağında da yayımlanmıştı. Bu gazetede en yakın arkadaşlarından biri, Gaziantep ’ten milliyetci mucadeleleri nedeniyle İstanbul ’a gelmek zorunda kalan, gunumuzun tanınmış gazeteci-yazarlarından Necdet Sevinc ’ti. Bir diğer yakını da, kendisine ağabeylik yapan yazar Cavit Ersan ’dı.

Mehmet Şevki Eygi 1966 sonbaharında Bugun gazetesini cıkarmaya hazırlanıyordu. Yeni kadroyu kurarken davet ettiği isimlerden biri de, Sakin Oner ’di. Oner, bu gazeteye Teknik Sekreter kadrosuyla ve 650 lira maaşla transfer olur. Bu gazetede teknik sekreterliğin yansıra ozel haberlerini ve roportajlarını da yayımlar. Gazetede yayımlanan bir haber dolayısıyla Eygi ile tartışan Oner gazeteden ayrılır.

Oner, bugun gazetesinden ayrıldıktan sonra altı ay Mumin Cevik ’in sahibi olduğu Ucdal Neşriyat ’ta sekreter ve musahhih olarak calıştı. Bu arada, 1 Kasım 1966 tarihinde Ali Muammer Işın ve Ahmet Karabacak tarafından Millî Hareket adıyla Alparslan Turkeş ’in lideri olduğu cumhuriyetci koylu Partisi (CKMP) ’ni destekleyen milliyetci duşunceyi temsil eden onbeş gunde cıkan dergi yayımlanmıştı. Bu derginin 15 Aralık 1966 tarihli 4. sayısında Oner ’n “Bekamız İcin Birleşmeliyiz” başlıklı ilk yazısı yayımlandı. Ali Muammer Işın ’ın ayrılması uzerine 8. sayıdan itibaren derginin sahibi Ahmet B. Karabacak oldu. Bu sayıdan itibaren Oner de, derginin Teknik Sekreteri oldu. Oner 48. sayıdan itibaren derginin Genel Yayın Muduru oldu. Dergi, Eylul 1970 ’de yayımlanan 50. sayısı ile kapandı.
Millî Hareket Dergisi ’nin Beyazıt ’taki Beyaz Saray Carşıları ’nın bodrum katında 41 numaraydı. Bir muddet sonra burada Milli Hareket Yayınevi de kuruldu. Oner, burada fikri ve edebi yayınların satışını da yapıyordu.

1969 yılında kurulan Ulku Ocakları Birliği ’nin de Genel Sekreteri olan Oner, bu donemde, Birlik tarafından konferansı kitap haline getirerek bastırdı. Erol Kılıc ’ın başkanlığı doneminde de Birlik adına Ergenekon adıyla bir dergi yayımladı. Bu arada, Cavit Ersin ’in Milli Ekonomi ve Ziraat, Mustafa Eşmen ’in Turk Koyu ve Onculer dergisinde fikrî yazıları yayımlandı.

Millî Hareket Yayınevi, 1970 yılında Cağaloğlu ’na taşınınca Beyazsaray 41 numara Oner, Ergenekon adıyla bir yayınevini kurdu ve Alparslan Turkeş ’in Genişletilmiş Dokuz Işık kitabını yayımladı. 1972 yılı başında Omer Seyfettin ’in “Milli Tecrubelerinden cıkarılmış Ameli Siyaset” isimli eserini Osmanlıca ’dan yeni yazıya cevirerek sadeleştirdi. Bu calışması Goktuğ Yayınevi tarafından “Amelî Siyaset” adıyla bastırıldı. Bu, Oner ’in basılan ilk kitabıdır.

1972 Mayıs ’ında Denizli Lisesi ’nde oğretmenliğe atanınca Ergenekon Yayınevi ’ni genclere bıraktı. Denizli Lisesi ’ndeki gorevi sırasında sınıf ve okul gazetelerinin cıkarılmasına onculuk etti, Mevlana ve Âşık Veysel ’le ilgili yazdığı senaryolar sahneye koydu, onemli şairlerimizin anma gunlerini yaptı. Okula edebi ve kulturel faaliyetler yonunden bir hareket getirdi. Orada iken yazdığı Abdulhak Hamit Tarhan isimli biyografi calışması, 1974 ’te Toker Yayınları ’nca basıldı. Omer Seyfettin ’in “Turkluk Mefkûresi” isimli eserini de Osmanlıca ’dan yeni yazıya cevirerek “Turkluk Ulkusu” adıyla 1975 ’te Turk Kultur Yayınları arasında yayımlattı.

1975 Kasımında İstanbul ’a Ataturk Eğitim Enstitusu Mudur Yardımcısı ve Oğretim Gorevlisi olarak dondukten sonra, bir taraftan anarşinin at koşturduğu okulda duzeni sağlamaya ve derslere girmeye calışırken, bir taraftan da edebî calışmalarına devam etti. Burada gorev yaptığı uc yıl icinde Ulkucu Şehitlere Şiirler (1975) ve Ulkucu Hareket ’in Şiirleri ve Marşları (1976) isimli antolojileri, Arif Nihat Asya (1978) isimli biyografi kitabını, Muslim Ergul ve Osman Nuri Ekiz ’le birlikte Eğitim Enstituleri Turkce Bolumu 2. sınıf Yeni Turk Edebiyatı (Servet-i Funûn ’dan Cumhuriyet ’e kadar) isimli ders kitabını hazırladı ve yayımlattı. Ortadoğu gazetesinde de bazı edebi makaleleri yayınlandı. Bu arada, aralarında S. Ahmet Arvasi ’nin de yer aldığı bu okulda gorev yapan yirmi arkadaşıyla Dokuz Işık adıyla bir yayınevi kurdu ve bu yayınevi iki yılda on kitap yayımladı. Oner, şimdi geriye donup baktığında, her gun anarşik olayların yaşandığı arada oğretmenlerin ve oğrencilerin dovulduğu ve yaralandığı hatta oldurulduğu saat 08.00 ’den 24.00 ’e kadar devam eden bir mesai sırasınca bu kadar calışmanın nasıl yapılabildiğine şaşırmakta, bunu gencliğine, davasına olan inancına ve heyecanına bağlamaktadır.

1978 yılı ortalarında, Sinop ’a tayin olduğu ve orada anarşi nedeniyle guvenli bir calışma ortamı bulamadığından cok sevdiği mesleğinden istifa etmek zorunda kaldı. Bu yıl icinde mezuniyet tezi olan Yusuf Akcura ’nın Turk Yılı (1928) ’nda yer alan Turkculuk isimli 128 sahifelik uzun makalesini Osmanlıca ’dan yeni yazıya cevrilmesini, sadeleştirmesini, onemli kişi, kurum ve kavramlarla ilgili notları iceren calışmasını Turkculuk adıyla Turk Kulturu Yayınları arasında yayımlattı.

Bu arada, hayatının ucuncu gazetecilik donemi olan Hergun gazetesinde Haber Muduru olarak goreve başladı. Gazetede, bir taraftan bu gorevi yuruturken, bir taraftan da haftada uc gun “Ulkucunun Gundemi” isimli koşede guncel siyasi konularda fıkralar ve onemli olaylarda 1. sahifede imzasız yorumlar yazıyordu. “Oz Yurdumda Garibim” başlıklı yurtlardan atılan milliyetci oğrencilerin dramını anlatan roportajı ile 1978 yılında Ulkucu Gazeteciler Cemiyeti ’ne “En İyi Roportaj Yazarı” secildi.

1979 yılında yine bu gazetede calışmasını surdururken Toker Yayınları ’ndan Nihal Atsız isimli biyografik calışmasını, Su Yayınları ’ndan Koy Enstitulerinden Eğitim Enstitulerine isimli araştırma kitabını yayımlattı. 1979 yılı başlarında gazetenin boşalan Yazı İşleri Mudurluğu ’ne getirildi. Dokuz ay bu gorevi surdurdukten sonra yıl sonunda oğretmenlik gorevine donmek icin Milli Eğitim Bakanlığı ’na başvurdu. 1980 yılı Mart ’ında İstanbul Kız Lisesi ’nde depo oğretmeni olarak goreve dondukten sonra Nisan ayına da Şehremini Lisesi ’ne atandı.

12 EYLUL ’DEN GUNUMUZE

Sakin Oner 12 Eylul 1980 İhtilÂli ’den sonra, Şehremini Lisesi ’nde Mudur Yardımcısı olarak yeniden idarecilik gorevine başladı. Burada okulun Kultur ve Edebiyat Kolu calışmalarını yuruttu. Doğa isimli bir okul dergisinin yayınlanmasına onculuk etti. Bu arada Eğitim Enstitusu ’nde iken hazırlamaya başladığı Kompozisyon Sanatı (Duzenli Konuşma ve Yazma Sanatı) isimli kitabı tamamladı. Bu kitap, 1981 yılında Veli Yayınları tarafından yayımlandı. Ortaoğretim ve Yuksek Oğretim kurumlarında ders kitabı olarak okutulan bu kitap, Oner tarafından ancak 2005 yılında guncelleştirildi ve genişletildi. Okulun Tiyatro Kolu ’nu da yuruten Oner, 1981 yılında “Gun Işığı” isimli oyunla Milli Eğitim Vakfı 1. Tiyatro Yarışması ’na katıldı ve başarı kazanıldı. Aynı yıl Veli Yayınları ’ndan İmla-Noktalama ve Cumle Bilgisi, Ornek Acıklamalarla Atasozleri ve Ozdeyişler isimli kitabını yayımlattı.

Şehremini Lisesi ’nden sonra 1982 sonunda Pertevniyal Lisesi ’ne atanan Oner, burada Mudur Başyardımcılığı ve Mudur Vekilliği gorevlerini yuruttu. 1984 yılı sonunda da Sarıyer Behcet Kemal Cağlar Lisesi ’ne Mudur olarak atandı. Bu yıllarda tamamen eğitim-oğretim konularında yoğunlaştığı icin edebî calışmalarına ara verdi. Sadece il capındaki torenlerin senaryolarını yazdı, sunumları yaptı. İl yoneticilerinin toren konuşmalarının hazırlanmasına katkıda bulundu. Bu calışmalar 1987 yılında Oner ’i İl Milli Eğitim Mudurluğu ’ne Şube Muduru olarak taşıdı. Basın ve yayın hayatın bilmesi ve ilişkilerinin iyi olması nedeniyle Basın ve Halkla İlişkiler Bolumu ’nun başına getirildi.

İki yıl sonra Milli Eğitim Mudur Yardımcılığı ’na terfi etti. Kendisine ek olarak Oğretmenevleri ve Sosyal Hizmetler Bolumu ’nun sorumluluğu verildi. Beyoğlu, Sabancı ve Cankurtaran Oğretmenevleri ’nin gelişmesi, Kızıltoprak Emekli Oğretmen Evi ’nin Milli Eğitim ’e intikali ve Burgazada Oğretmenevi ’nin kuruluşu konusunda calışmalar yaptı. Altunizade ’deki metruk olan Adile Sultan Kasrı ’nın restoresini ve tefrişini yaptırarak burasını İl Milli Eğitim Muduru Turgut Akan ’la birlikte Oğretmen Kultur Merkezi haline getirdi. Burada şair, yazar, ressam, muzisyen, fotoğraf sanatcısı, folklorcu ve tiyatrocu oğretmenleri opladı. Şiir dinletileri, acık oturumlar, paneller, konser ve tiyatro gosterileri duzenledi. 1992 Haziran ’ında İstanbul Oğretmenleri 1. Kultur ve Sanat Şoleni ’ni gercekleştirdi.

1992 yılında Prof. İskender Pala ve Rakin Ertem ’le birlikte Ortaokul 1.,2. ve 3. sınıflar icin Turkce ve Dil Bilgisi kitaplarını hazırladı. Bu altı kitap Deniz Yayınları tarafından yayımlandı. Beş yıl sure ile okutulan bu kitaplar eğitim camiasında buyuk ilgi gordu.

1992 yılı sonlarında Vefa Lisesi Mudurluğune atanan Oner, 1995 yılı ortalarında tekrar İl Milli Eğitim Mudur Yardımcılığı gorevine dondu. Basın ve Halkla İlişkiler Bolumu ’nu yurutmeye devam ettiği bu donemde Milli Eğitimin İcinden adıyla bir kurumici halkla ilişkiler dergisi cıkardı. 1997 yılında Vefa Lisesi ’nin 100. kuruluş yılı anısına bir anı kitabı hazırladı. Bu kitap Vefa Eğitim Vakfı yayını olarak “Vefa Lisesi 125. Yıl Anısına” adıyla yayımlandı. 1997 yılı sonlarında sectiği oğretmenlerle Milli Eğitim Bakanlığı ’nın talimatıyla Lise 9., 10. ve 11. sınıfların Edebiyat, Kompozisyon ve Turk Dili kitaplarının yazımını sağladı ve editorluğunu yapı. 2005 yılında da yeni oğretim programları ve tekniklerine gore hazırlan Lise 9. sınıf Turk Edebiyatı kitabının da editorluğunu yaptı. Ozlu Sozler isimli kitabı da1998 yılında Yuva Yayınları tarafından basıldı.

1998 yılı ortalarında yeniden Vefa Lisesi Mudurluğu ’ne donen Oner, Kırk yılı aşkın bir suredir yazdığı şiirlerini topladı. Değerli Şairlerimiz Mehmet Zeki Akdağ, Ayhan İnal, Bestami Yazgan ve Yusuf Dursun ’un beğenisi uzerine ilk şiir kitabını 2002 yılında İlk Dersimiz Sevgi adıyla yayımladı.

Sakin Oner, son olarak Vefa Lisesi ’nin 13. kuruş yıldonumu munasebetiyle Edebiyat Oğretmenleri Hayri Ataş ve Hatice Gulcan Topkaya ile birlikte Vefa Lisesi 135. Yıl Anısına isimli kitabı hazırladı. Bu arada 2001 yılından bu yana Yeşil-Beyaz isimli okul dergisinin yayınlanmasına onculuk etti ve bu derginin her sayısında bir yazısı yer aldı.

12 Eylul 1980 ’den sonraki donemde başta Guneysu, Turk Edebiyatı, Dil ve Edebiyat olmak uzere ceşitli dergilerde yazıları ve şiirleri yayımlandı.

ESERLERİ:

Osmanlıcadan gunumuz Turkcesi ’ne ceviriler:

1. Amelî Siyaset: (Milli Tecrubelerden Cıkarılmış Amelî Siyaset), Yazan: Omer Seyfettin, Goktuğ Yayınevi, İstanbul 1972.
2. Turkluk Ulkusu: (Turkluk Mefkûresi); Yazan: Omer Seyfettin, Turk Kultur Yayınları, İstanbul, 1975.
3. Turkculuk: (Turk Yılı, 1928 isimli yıllıkta yer alan Yusuf Akcura ’ya ait 128 sahifelik makale, Sadeleştirme, biyografi ve notlar ekleriyle); Turk Kultur Yayınları, İstanbul, 1978. (Sakin Oner ’in Prof. Dr. Mehmet Kaplan nezaretinde hazırladığı mezuniyet tezi olan bu calışmanın daha sonra ceşitli yayınevleri tarafından taklidi basılmıştır.)


Antolojiler:

4. Ulkucu Şehitlere Şiirler, Dede Korkut Yayınevi, İstanbul 1975.

5. Ulku Hareketin Şiirleri ve Marşları; Dede Korkut Yayınevi, İstanbul 1976.

Biyografiler:

6. Abdulhak Hamit Tarhan; Toker Yayınları, İstanbul 1974.
7. Nihal Atsız; Toker Yayınları, İstanbul 1979.
8. Arif Nihat Asya, Toker Yayınları, İstanbul, 1978.

Fikri Calışmalar:

9. Ulkucu Hareketin Meseleleri; Toker Yayınları, İstanbul, 1977.
10. Koy Enstitulerinden Eğitim Enstitulerine; Su Yayınları, İstanbul, 1979.

Eğitim Tarihi Araştırmaları:

11. Vefa Lisesi 125. Yıl Anısına; Vefa Eğitim Vakfı Yayını, Cem Ofset, İstanbul 1997.
12. Vefa Lisesi 135. Yıl Anısına, (Hayri Ataş ve Hatice Gulcan Topkaya ile birlikte) Vefa Lisesi Yayın Kulubu Yayını No:1, İstanbul, 2007.

Şiir:

13. İlk Dersimiz Sevgi, Cem Ofset, İstanbul 2002.

Ders Kitapları ve Yardımcı Kitaplar:

14. Yeni Turk Edebiyatı II (Servet-i Funûn ’dan Cumhuriyet ’e kadar) (Eğitim Enstitusu Turkce Bolumu II. Sınıf ders kitabı, Muslim Ergul ve Osman Nuri Ekiz ’le birlikte), Toker Yayınları, İstanbul 1978.
15. Kompozisyon Sanatı (Duzenli Yazma ve Konuşma Sanatı); 1. Baskı: Veli Yayınları, İstanbul 1981, Genişletilmiş 1. Baskı, Yuva Yayınları, İstanbul 2005.
16. İmla-Noktalama ve Cumle Bilgisi; Veli Yayınları, İstanbul, 1981.
17. Ornek Acıklamalarla Atasozleri ve Ozdeyişleri, Veli Yayınları, İstanbul 1981.
18. Ozlu Sozler, Yuva Yayınları, İstanbul 1998.
19. Ortaokul Turkce 6.- 7.- 8. sınıf (Prof. Dr. İskender Pala ve Rekin Ertem ile birlikte): Deniz Yayınları, İstanbul, 1992.
20. Ortaokul Dil Bilgisi 6.- 7.-. 8. sınıf (Prof. Dr. İskender Pala ve Rekin Ertem ile birlikte): Deniz Yayınları, İstanbul, 1992.

Ayrıca Milli Eğitim Bakanlığı ’nca lise oğretmenlerine hazırlatılan Lise 9., 10. ve 11. sınıflar Edebiyat, Kompozisyon ve Turk Dili derslerinin editorluğunu yaptı. Yine Bakanlıkca 2005 yılında yapılandırmacı oğretim metodu ve yeni mufredat programına gore hazırlatılan Lise 9. sınıf Turk Edebiyatı Ders Kitabı ’nın editorluğunu yaptı.



SOYLEŞİ

SAKİN ONER: “AHMET ARVASİ, ZİYA GOKALP ’İN CİZGİSİNDEYDİ”
Roportaj: HudavendigÂr Onur

S.AHMET ARVASİ NASIL BİR KİŞİLİĞE SAHİPTİ

Turk-İslÂm Ulkusunun Mutefekkiri S.Ahmet Arvasi 24 yıl once 31 Aralık 1988 tarihinde İstanbul ’da vefat etti. Arvasi, cok yonlu bir şahsiyetti. Bir fikir ve dÂva adamı olmasının otesinde eğitimci, şair ve yazardı. Buyuk bir idealist ve eylem adamıydı. Cok kulturlu gercek bir entellektueldi. Bir ‘Mektep adam ’dı. Tavizsiz bir musluman ve şuurlu bir Turk milliyetcisiydi.Ahmet Arvasi, bir misyon(amac) ve vizyon(hedef) sahibiydi. Misyonu; Turk gencliğine ve milletimize “ilÂ-yı kelimetullah” idealini ve Turk-İslÂm ulkusunu benimsetmekti. Vizyonu ise, bu ideal ve ulkunun milli ruhla yetiştirilecek gencler eliyle dunyaya yayılmasına vesile olmaktı. Butun omrunu bu amac ve hedef uğrunda calışmayla gecirdi.Onun şahsiyetinin ağır basan yonu eğitimciliğiydi. Gerek 27 yıllık oğretmenlik hayatında, gerekse emeklilik hayatında eğitimciliğine ara vermedi. Gerek sivil toplum kuruluşlarındaki konuşmalarında, gerek gazete ve dergilerdeki yazılarında, gerekse evinde misafirleriyle yaptığı hasbıhallerde hep eğitimciliğini surdurdu.Hicbir konuda taassubu yoktu. Cunku gercek bir munevverdi. Doğu ve Batı duşunurlerinin hepsini okumuştu. Butun fikir akımlarını ve ideolojileri, İslÂm dinini, dinî ilimleri, dinler felsefesini, eğitim psikolojisini ve sosyolojisini iyi biliyordu. Medeni ve sosyal bir insandı. Her goruş ve yapıdaki insanı saatlerce sabırla dinler, goruşur, tartışırdı. Tartışmanın galibi her zaman Arvasi Hocaydı. Bu yuzden aşırı sol goruşlu oğrenciler onun dersine girmek istemezlerdi.”

AHMET ARVASİ ’Yİ BİR EĞİTİMCİ OLARAK NASIL GORDUNUZ

Ahmet Arvasi ’nin en belirgin vasfı, eğitimciliğidir. 1952 yılında başlayaneğitimcilik hayatı, resmi olarak 11 Haziran 1979 tarihinde Umraniye Lisesi Rehberlik Oğretmeni olarak emekli oluncaya kadar devam etti. Aslında onun eğitimcilik hayatı, cemiyet ve ev hayatı icinde, vefat tarihi olan 31 Aralık 1988 ’e kadar devam etti. Toplumu ve ozellikle gencliği, cağın ilmî ve teknolojik gelişmelerinden kopmadan, Turkluk şuuru ve İslÂm imanı ve ahlakiyle yetiştirmeyi meslek olarak benimsemişti. Eğitim Psikolojisi ve Eğitim Sosyolojisi gibi meslek derslerine giriyordu. Eğitim Sosyolojisi dersinin ders kitabını da yazmıştı. Bu kitabı butun Eğitim Enstitulerinde okutuldu.1978 yılında Ecevit Hukumetinin burokrasideki ulkucu kıyımından Arvasi Hoca da nasibini aldı, bircok arkadaşı gibi o da Ataturk Eğitim Enstitusunden surgun edildi. Surgun edildiği okul, Kırşehir Lisesi idi. Okul, Kırşehir ’de solcuların hÂkim olduğu kurtarılmış bolgedeydi, calışma imkÂnı yoktu. Ama Hoca, yiğitce gitti, goreve başladı, fakat gercekten calışamıyacaktı. Duruma uzulen Vanlı hemşehrileri devreye girdi, daha once başbakanlık yapmış olan hemşehrileri Ferit Melen ’le goruşerek, Hocanın İstanbul ’a tayinine yardımcı olmasını rica ettiler. Melen devreye girdi ve Hocayı İstanbul ’a tayin ettiler.”Ahmet Arvasi Hoca emekli olduktan sonra eğitimciliğini uc ayrı kulvarda devam ettirdi. Bir yandan basındaki gunluk yazıları ve kitaplarıyla halkımızı, bir yandan sivil toplum kuruluşlarındaki konuşmalarıyla gencleri ve yetişkinleri, bir yandan da evindeki sohbetlerle dostlarını ve oğrencilerini eğitmeye devam etti. Cok geniş bir kultur ve ilim sahibi idi. Onun icin her konuda konuşabiliyordu. Etkili ve ikna edici bir anlatımı, cok guzel bir sesi vardı. Zeka fışkıran kapkara gozleriyle insanın icini okurdu.”S. Ahmet Arvasi ’nin anlayışına gore, eğitim sisteminin temel amacı, bir butun olarak fert ve cemiyetin mutluluğunu sağlamaktır. Bunu sağlayacak olanlar da, eğitimcilerdir. Ona gore eğitimciler, nitelikleri, bilgileri, yaşayışları ve uygulamalarıyla oğrencilerine ornek olmalıdırlar. Eğitimciler; mutevazı, şefkatli, sabırlı ve yumuşak huylu olmalı ve oğrencilere daima doğruyu oğretmeli ve gostermelidir. Branşlarında yeterli ve ustun olmalılar, surekli kendilerini yenilemeye ve geliştirmeye calışmalıdırlar. Vatan, millet ve devlet sevgileri yuksek olmalı, Allah sevgisi ve korkusu ile dolu olmalıdırlar. Eğitimciler, işlerini sevmeli ve idealist olmalıdırlar. Oğrencilerini en iyi şekilde yetiştirmeye caba gostermelidirler. “

S.AHMET ARVASİ NEYİN KAVGASINI VERDİ

S.Ahmet Arvasi, gercek bir Turk milliyetcisi idi. İslÂm ’ın meşru cercevesi icinde Turancı denilecek kadar Turkcu ve milliyetciydi. Turkluğu beden, İslÂmiyeti ruh bilen bir milliyetcilik anlayışına sahipti. Hayatı, din ve milliyet gibi iki mukaddes varlığımızı karşı karşıya getiren dinimizin ve milliyetimizin duşmanlarına karşı mucadele ile gecmiştir. O, bu duşmanları durduracak tek recete olarak da, felsefesini kendisinin oluşturduğu Turk-İslÂm Ulkusu ’nu gormuştur. Arvasi Hoca, milliyetcilik anlayışını şoyle ozetlemiştir: “Ben, İslÂm iman ve ahlÂkına gore yaşamayı en buyuk saadet bilen, Turk milletini iki cihanda aziz ve mesut gormek isteyen ve boylece İslÂmı gaye edinen Turk milliyetciliği şuuruna sahibim. Benim milliyetcilik anlayışımda asla ırkcılığa, bolgeciliğe ve dar kavmiyetcilik şuuruna yer yoktur. İster azınlıklardan gelsin, ister coğunluktangelsin her turlu ırkcılığa karşıyım. Bunun yanında Şanlı Peygamberimizin “Kişi kavmini sevmekle suclandırılamaz. Kavminin efendisi, kavmine hizmet edendir. Vatan sevgisi imandandır” tarzında ortaya koydukları yuce prensiplere de bağlıyım.”Bu arada şu bilgiyi de aktarayım. Alparslan Turkeş ’le Necip Fazıl ’ı goruşturen ve aralarında bir gonul koprusu kurduran da Arvasi Hocadır. Necip Fazıl, bu dostluk sonucu 1977 secimlerinde MHP ’nin İstanbul ’daki mitingine katılarak konuşma yapmıştır.Ahmet Arvasi Hocanın milliyetciliği, ahfÂdından kalan bir mirastır. Ailesinin muhterem buyuklerinden Seyyid AbdulhÂkim Arvasi Hazretleri aile mensuplarına şu vasiyette bulunmuştur: “Turk milleti, sahabe-i kiramdan sonra İslÂmiyet ’e hizmet eden tek millettir. İslÂmın bayraktarlığını yapan bu millet gelecekte de bu hizmetini surdurecektir. Onun icin hepiniz Turk milletinin hizmetinde olup onun yukselmesi ve yucelmesi icin calışacaksınız”.

ARVASİ NEDEN TURK-İSLAM ULKUSUNU SAVUNDU

Arvasi Hoca, Turklerin İslÂm ’ın bayraktarlığını yaptığını ve bu gorevin hÂl bu millette olduğuna inanıyordu. Bu yuzden bu iki mukaddes varlığın birbirinden ayrı, farklı ve karşı varlıklar gibi gosterilmesine tahammul edemiyordu. Bu yuzden, 1965 ’te Sayın Ahmet Er ’in radyoda yaptığı birsecim konuşmasında dile getirdiği ve uzun yıllar milliyetci cÂmiada cok tutulan ve surekli kullanılan “Turk-İslÂm Sentezi” ifadesinden hic hoşlanmadı. Cunku, ona gore sentez, homojen olmayan nesnelerin bir araya gelmesiyle oluşur. Sentez analiz edilebilerek ayrıştırılabilen bir oluşumdur. Halbuki Turkluk ve Muslumanlık etle tırnak gibi birbirinden ayrılmaz bir butundur. İşte bu sebeplerle Arvasi Hoca, 1970 ’li yılların başından itibaren, Turkiye ’yi yuceltecek ve gencliğimize benimsetilecek duşunce sisteminin adını “Turk-İslÂm Ulkusu” olarak koymuştur. Hoca, aynı gerekceyle, “kultur mozayiği” sozunden de cok rahatsızdı. Arvasi, Turk milliyetcilerinin, Turk-İslÂm ulkuculerinin dÂvasının, Allah ve Resûlunun dÂvası olduğunu, bunun da “îlÂ-yı Kelimetullah” dÂvası olduğunu ve kıyamete kadar sureceğini savunuyordu. Aksini iddia edenlerin, ya Turk milliyetcilerini tanımadığını, ya da buhtan ettiklerini soyluyordu.”Arvasi Hoca, İslÂm ’ın ve Turkluğun Âşığıydı. Tarih boyunca butun milletlerin putları, yani muşahhas ve maddi tanrıları olduğunu, halbuki Tanrının mucerret olduğunu soyluyordu. Bu konuda sık sık “Tarihte yontulmuş tanrısı olmayan bir millet vardır, o da Turk milletidir” derdi. Hem Muslumanlığı, hem Turkluğu ile iftihar ederdi. Prof. Dr. Umit Ozdağ ’ın bir yazısında dediği gibi, Arvasi Hoca, tıpkı 17. Yuzyılda yaşayan hemşehrisi mufessir Vanî Mehmet Efendi gibi duşunuyordu. Mehmet Efendi, yazdığı “Araisu ’l-Kur ’Ân” isimli tefsir kitabında “Turkler, Kur ’Ân ’da bahsi gecen Zulkarneyn ’den maksat Oğuz Han olduğunu soylerler ki, bu konuda tereddudu mucip olacak hicbir nokta yoktur” der. Hoca sık sık “Oğuz ’un cocukları” dediğinde gozleri ışıldar, sesi gurleşirdi.Arvasi Hoca, Mustafa Kemal Ataturk ’e, son Turk devleti olan Turkiye Cumhuriyeti ’nin kurucusu olarak saygı duyuyordu. Onun bu konudaki duygusunu, Savaştepe İlkoğretmen Okulu ’nda gorev yaparken oğrencileriyle 23 Nisan 1962 ’de yaptığı Anıtkabir ziyareti sırasında Anıtkabir Ozel Defterine yazdığı şu ifadede acıkca gormek mumkundur: “Cumhuriyetimizin kurucusu Aziz Ataturkumuzun manevi huzurlarında millî ruh ve Turk şuurunun butun imanını yaşadık.” (M. Ozan Semerci, Hatıraların Aydınlığında Seyyid Ahmet ARVASİ, s. 196-197)

ARVASİ ’NİN TURKCULUĞE VE TURANCILIĞA BAKIŞI NASILDI

Ahmet Arvasi Hocanın milliyetcilik anlayışı, butun Turkluk dunyasını da kucaklıyordu ve bir anlamda Turancıydı. Henuz 17 yaşında bir delikanlı iken (1949) yazdığı “Ozleyiş” isimli şiirinde, onu maziye ve ecdÂda Âşık ve Turkluğun muhteşem cağlarına ozlem duyan bir yaklaşım icinde goruyoruz:“Tuna neden kopurmuş, Kırım neden inliyor?/ Nerde parlayan kılıc, nerde o akıncı ced?/ Şimdi Hazar uzaktan feryadımı dinliyor/ Ayrıldı mı Kafkaslar yurdumdan ilelebet?/ Kıbrıs ’ın ayrılışı derd oldu icimizde/ Barbarosun sesini kaybettik Akdenizde,/Adalar yabancıda, dinmez dertleri bizde/ Balkanımız vatandan ayrıldı mı nihayet?”Ahmet Arvasi Hoca, omru boyunca Turk milliyetcilerinin sınırlarımızın dışında kalan soydaşlarımızla ilgilenmelerini ve onların kurtuluşu icin mucadele etmelerini istemişti. Onun “Turan”a sevgisini şoyle anlatabiliriz:Yıl 1960, mevsim ilkbahar. Savaştepe İlkoğretmen Okulu oğretmen ve oğrencileri okulun bahcesindeki cınar altında halay cekiyorlar.Sırası gelen “Karadeniz ustunden horana bak horana” diyor ve buna kendi bulduğu kafiyeli bir cumleyi ekliyordu.Sıra Arvasi Hocaya gelince ek cumle olarak “Karadeniz ustunden Turan ’a bakTuran ’a” deyiveriyor. Kimse “Turan”ın anlamını bilmediği icin şaşırıyorlar. Hafta boyunca girdiği butun sınıflarda Hocaya Turan ’ın ne olduğu soruluyor. O da dersin ilk 15-20 dakikasında, Komunist Rusya ’nın Orta Asya ’daki Turklere yaptığı zulmu anlatıyor. Turkluk dunyasının hurriyete kavuşması ve Turan ulkusunun gercekleşebilmesi icin cok guclu bir devletimizin olmasını, bunun icin genclerin cok okuyup ve cok calışıp ulke kalkınmasında gorev almaları gerektiğini belirtiyor.”Arvasi Hoca, ‘biyolojik ırkcılık ’ın parcalayıcı ve bolucu bir karakter taşıdığını, ‘ictimaî ırkcılık ’ın ise birleştirici ve butunleştirici bir ozellik taşıdığını belirtirdi. Kulturel anlamda soy birliği şuurunu taşıyordu. Bu konuda Ziya Gokalp, Mumtaz Turhan ve Erol Gungor cizgisindeydi. Arvasi Hoca bir din Âlimi kadar dinî bilgiye sahip olmakla birlikte din adamı değildi. Onun dinî ilimler alanındaki vukufiyetini, bir Muslumanın beşikten mezara hayatını ve 24 saatini, bir haftasını, bir yılını nasıl yaşaması gerektiğini anlattığı “İlm-i HÂl” isimli eserinde gormek mumkundur.

ARVASİ ’NİN DOĞU ANADOLU ’YA BAKIŞI NASILDI?

Ahmet Arvasi Hoca, Doğu Anadolu cocuğu olmasına rağmen bolgeciliğe ve boluculuğe kesin olarak karşıydı. Fakat, Hocanın insanlar uzerindeki buyuk etkisini ve cevrenin genişliğini goren devletin istihbarat kurumları, Doğu Anadolulu olması nedeniyle onu yıllarca “Kurtcu” diye takip ettiler. Bu durumu Hoca da biliyordu, rahatsız oluyordu, fakat bu rahatsızlığını mumkun olduğu kadar cevresine hissettirmiyordu. Bu durum, Hocanın Turk milliyetciliği inancını hicbir zaman zedelemedi. Yalnız bircok gorev icin “mesela Talim ve Terbiye Kurulu uyeliği gibi” onune engel olarak cıkartıldı.12 Eylulden sonra MHP Genel İdare Kurulu uyesi suclamasıyla tutuklanıp dort aya yakın askeri cezaevinde kaldıktan sonra sucsuz gorulerek beraat ederek ozgurluğune kavuştu. 1986 yılında bir gun Milli Guvenlik Kurulu, Doğu Anadolu gerceğini anlatması icin Hocayı Ankara ’ya davet etti. Hoca davete icabet ediyor ve konuşmak icin kursuye geldiğinde haziruna, “Beni yirmi beş yıldır takipettiğiniz bir Kurtcunun, bir Kurt milliyetcisinin Doğu Anadolu hakkındaki goruşlerini dinlemek icin mi, yoksa bir Turk milliyetcisinin goruşlerini dinlemek icin mi cağırdınız. Once karar verin, ondan sonra konuşacağım” diyor ve susuyor. Ortalık buz kesiliyor. Bir Orgeneral kalkıyor ve diyor ki: “Hocadoğru soyluyor. Biz kendisini yıllarca Kurtcu diye takip ettik, buyuk hata yaptık. Devletim adına kendisinden ozur diliyorum. Biz kendisini bir Turk milliyetcisinin Doğu Anadolu hakkındaki goruşlerini oğrenmek ve tavsiyelerini almak icin davet ettik. Buyurun Hocam, sizi dinliyoruz”. Hoca bundan sonra bu konudaki goruşlerini acıklıyor ve konuşmasının sonunda: “Siz Doğu Anadolu insanına guvenmiyorsunuz. Ama bu bolgenin cocukları da en az diğer bolgelerdekiler kadar vatanseverdir. Vatanını, imanını, namusunu korur. Yeter ki, siz onlara guvenin, gorev verin destek olun” diyor. Koruculuk sisteminin bu tavsiyeden sonra hayata gecirildiği soylenir.

TURK GENCLİĞİ MAZLUM MİLLETLERİN UMİDİDİR

Arvasi Hocanın milliyetciliğinin duygu ve iman ayağından başka bir de maddi ayağı vardı.Maddi ayağı, “muas&#30