yazar, cevirmen
A. Sait (Abdulsait) Aykut
1969 yılında Tokat'ta doğdu. Marmara Universitesi İlahiyat Fakultesi mezunu. 2005 yılında Uluslararası İlişkiler ve Siyaset biliminde yuksek lisansını bitirdi.
2015 ’te ABD ’de Wisconsin-Madison Universitesi Asya Dilleri ve Kulturleri Bolumu'nde doktorasını verdi.
İbn SînÂ, CÂhiz, CÂbirî, Turtûşî, Se‘Âlibî, İbnu ’l-Mukaf­fa ’, Ebû HayyÂn Tevhîdî ve İbn Arabî ’den cevirileri vardır.
“İbn Battûta SeyahatnÂmesi” (YKY, 2004) başlıklı cevirisiyle Turkiye Yazarlar Birliği tarafından “2004 Yılının En İyi Mutercimi” secildi.
2010 yılında Arap seyahat edebiyatına yaptığı kat­kılardan oturu Doha ’da Katar Kultur Bakanı ’ndan “Onur Odulu” aldı.
Arap edebiyatı, siyaset felsefesi, tasavvuf ve İslam tefekkuru uzerine inceleme ve cevirileri Akademya, Merdiven gibi ceşitli dergilerde yayınlandı.
Turtuşî, SeÂlibî gibi klasik siyaset yazarlarının kitaplarını Turkceye kazandırdı.
Tasavvuf, Arap edebiyetı, felsefe, İslam siyaset edebiyatı, tarih gibi alanlarda 20 ’ye yakın kitap cevirisi var.
Kafkaslar, Bosna Hersek gibi konularda Turkce ’den Arapca ’ya yaptığı ceviriler; el-Âlem, el-Muctem ve el-Vatan gibi uluslararası Arap dergi ve gazetelerinde yayınlandı.
Yapı Kredi Yayınları'ndan cıkan son kitabı İbn Batuta Seyahatnamesi, Turkiye Yazarlar Birliği Yılın Tercume Odulu'nu aldı. Siyaset Felsefesi uzerine master yaptı.
Yapı Kredi Yayınları aylık kultur-sanat dergisi Cogito ve uc aylık tasavvuf dergisi Keşkul'de duzenli olarak yazdı.
Arapca, İngilizce, Farsca ve Klasik Yunanca biliyor.
SOYLEŞİ
A. Sait Aykut'la Arapca ve Ceviri Uzerine...
- Turk okurlar, A.Sait Aykut adına İbn Battûta Seyahatnamesi ile daha yakından aşina oldular. İbn Battûta'nın otuz yılda başından gecenleri anlattığı kitabı, siz ne kadar surede cevirdiniz? Ve bu yolculukta nelerle karşılaştınız?
A. Sait Aykut - Oncelikle Turkiye'de ceviri konusunu gundeme getirdiğiniz icin teşekkur ederim. Hilmi Ziya Ulken'in de vurguladığı gibi, tarihî ve kulturel eserleri ceviren mutercimlerin yeni kavram, bilgi ve fikirleri farklı coğrafyalara taşıma konusundaki katkıları malûmdur. İbn Battûta'yla uğraşırken bu gayeyle hareket ederek bizden sonraki araştırmacılar icin yararlı olabilecek notlar koyduk.
İbn Battûta sadece akademisyenlere teslim edilecek veya onların hayrına hareket edilerek son nokta konulacak bir tarih kitabı değildi; yazacağımız notlar okuma sevgisi olan insanlara da cekici gelmeliydi. Bu yuzden, -geriye atıf yapan hatırlatma tarzındakiler haric- her notu kısa ve rahat okunan bir ansiklopedi maddesi libÂsı icinde, ama donemin kultur - edebiyat ortamını yansıtan şahsî bilgileri de icerecek şekilde sunduk. Mesel Şam'da yaşayan ve yazdığı eserler daha sonra Osmanlı coğrafyasının her tarafında okunan CelÂleddîn Kazvînî'yi anlatırken, şakacılığından ve hat sanatındaki ustalığından bahsettik. Hedefimiz, okuyucunun bu tarihî şahsiyet hakkında daha kolay akılda kalacak renkli bilgilere sahip olması idi. Kitapta adı gecen kişilerin sadece gundelik hayatlarından değil gunumuze kadar etkisi devam eden fikirlerinden de bahsettik. İmÂm-ı A'zam Nu'man b. SÂbit Ebû Hanîfe Hazretleri ve İbn Tûmert gibi maddeleri ayrıntılı yazdık. Cunku bu insanların fikirleri hÂlen okunuyor ve tartışılıyordu. Seyahatname sadece şahıslardan ibaret değildi; savaş sanatları, diplomatik ilişkiler, olum ve duğun Âdetleri, ekonomi vs. cok farklı alanlarda yuzlerce kavram iceriyordu. Bu kavramları anlamak icin once o cağın kitaplarından faydalanıp tarifler sunduk; sonra da ilmî gucumuz nisbetinde bu donemle karşılaştırma yaparak meraklı okuyucu icin anlaşılabilir kılmaya calıştık. Notları sadece tarih ve edebiyat sınırları icinde tutmak doğru olmazdı. Cunku 14. yuzyılda yaşayan seyyah o cağın kalem ve seyahat erbabının ilgilendiği her alanda bir şeyler soyluyordu. Kitabın iki kapağı arasında hadis, fıkıh, tefsir gibi klasik İslÂmî ilimlerden; buyu, mezhep kavgaları, coğrafya, ticaret ve iktisada kadar pek cok şey vardı. Bu demekti ki gucumuz yettiği kadar anlamak ve anlatmak zorundayız bunları.
Cağımızın, "her şeyi alanlara bolucu ve parcalayıcı mantığı"nı bir kenara atarak hayata daha derli toplu bakarsak; bir dilin edebiyat tarihini tum yonleriyle ele aldığımızda o dilde yazılan felsefe, mantık, tarih, psikoloji, fen kitaplarından da alıntı yapmamız gerekmez mi? Ya da herhangi bir kitabı ele aldığınızda o kitabın icerdiği her şeye dengeli bir şekilde yaklaşmamız gerekmez mi? Bundan cıkan netice şuydu: İbn Battûta sadece edebî yonuyle okuyucuya aktarılsaydı; okuyucu diğer konulardan bîhaber kalacaktı. Kitap sadece tarihî, ilmî ve kulturel tabirlerin kuru tanımlarıyla aktarılsaydı seyyahın anlatım ve tahkiye kudretine golge duşecekti. Biz burada saf bilgi isteğiyle edebiyatın; onu alınamaz merak duygusuyla ifade etme ve dışarı vurma durtusunun yan yana yaşadığını; hatt birbirlerine fevkalÂde yakışan iki sevgili olduğunu anlatmak istedik.
Ortaya koyduğum ceviri ve notlandırma faaliyeti asl mukemmel değil ve şimdi bile her bakışta tekrar duzeltmeyi duşunduğum noktalar cıkıyor karşıma. Ama yine de ansiklopedik gezi romanı huviyetinde bir "14. yuzyıl kultur haritası" olan İbn Battûta Seyahatnamesi'nin, cağımız okuyucusu icin daha dikkat cekici hÂle geldiğini sanıyorum. İbn Battûta gibi Arapca metinleri cevirmeye niyetlenen bir mutercim bu yolu izlemeli; cunku siz elinizdeki metni cekici hÂle getirmezseniz hic kimse kalkıp da 14. yuzyılda yaşamış bir adamın boyle bir eseri nicin kaleme aldığını anlama derdine duşmez. Piyasada zerrece ilgi gormemesi gereken ve hatt adına kitap denmesi bile gereksiz sayılabilecek "okuntu ve goruntu parcaları" icin "ortalık kasıp kavruluyor", milyonlarca insanın dikkati bu salakca şeyler uzerinde yoğunlaştırılıyorsa İbn Battûta gibi asl eskimeyecek bir kaynağın cevirisi, sunumu icin daha cok şey yapılmalı, az sayıda da olsa "hÂss" okuyucuların bu kitabı anlaması ve sevebilmesi icin muterciminin deliler gibi calışması gerekiyordu. Bizim yaptığımız da bu, başka şey değil.
Aslında tarihî ve kulturel oneme sahip tum buyuk eserlerin uzun calışmalar sonucu, ayrıntılı notlandırmalarla ortaya konması gerekiyor. Cunku hem kitapta gecen ilmî kavramların o donem kaynaklarına bakarak tarifini yapacaksınız; hem de bu donemde nasıl ve hangi kelimeyle karşılanması gerektiğini belirteceksiniz. Eğer boyle yapamayacaksanız bu işe hic girmeyin! Bırakınız o eseri ve o yazarı seven biri yıllarını versin, 5 sene 10 sene icinde ipek gibi orsun kozasını da ortaya koysun cevirisini. İbn Battûta'yı 8 yılda cevirdik ama cevirinin uzun surmesi; metnin zorluğundan değil icerdiği şahıs isimleri, mahallî tabirler, siyÂsî ıstılahlar ve folklorik unsurlar yuzundendi.
Seyahatname uzerinde calışırken elime gecen tum yararlı ve ilgi cekici malzemeyi notlara aktardım m? Tabiî ki hayır. Cunku o zaman kitabın tadı, tuzu, rahat okunabilirliği, notların keyif verici ozelliği kaybolacaktı. Meraklı okuyucular kaynaklarda verilen kitapları toplayarak son derece hoş ve zevkli bir tarih - seyahat kutuphanesi oluşturabilirler elbette…
Sekiz yıllık ceviri seruveni esnasında yayıncımdan her zaman avansımı aldım ama takdir edersiniz ki Turkiye'de tarihî bir kitabı cevirmekle karın doymaz. Ekonomik sıkıntılarımın rahatsız edici boyutlara varması seyyahın para ve altından bahsettiği yerleri işleye işleye, sindire sindire cevirmeme (!) yol actı diyebilirim. Ama zaman geliyor, insan cok ağır bir baskı altına girebiliyor, bir yandan ev kirası, coluk cocuk masrafıyla sabit giderleri olan bir gundelik hayata rağmen sadece ceviri ve dil oğretmekle sağlanan mahdut bir gelir; obur yandan incelediğiniz metni anlama ve doğru sunma isteğiyle uzak ulkelerden kitap temin etme, kutuphanelere gitme gerekliliği, diğer yandan da İbn Battûta gibi gezmeyi cok sevip de gezemeyişim… Butun bunlar metin uzerine aşırı duşkunleşme ve neredeyse butun marifetimi dokme gibi garip ve şimdi bana biraz komik gelen bir tavra da yol acmadı değil.
- Cevirdiğiniz bu Arapca seyahatname, sizin de belirttiğiniz gibi turu ve mahiyeti itibarıyla coğrafî genişliği ve tarihî derinliği olan bir eser. Cağdaş eserlerin cevirisi ile bu tur eserlerin cevirisi ne tur farklılıklar cıkartıyor karşınıza?
A. Sait Aykut - Once teknik yani usûl problemlerinden başlayalım; eski bir Arapca eserin cevirisi yazıldığı dili doğru anlama meselesini karşımıza cıkarır. Her ceviride bu vardır; fakat tarihî eserlerde daha yoğun ve bazen cozulemez bir hÂl alır bu. Cunku soylenen ve yazılanlar yuzyıllar oncesine aittir; o metni anlamak icin o dilin eski gramer kitaplarına Âşin olmanız; bazen sadece tek bir tabiri anlamak icin o donemde yazılmış yedi sekiz kalın kitabı gozden gecirmeniz gerekir.
İkinci onemli problem, yine her ceviride karşımıza cıkan ama tarihî eserlerde daha yoğun ve cetin bir şekilde zihnimizi huzursuz eden şu sorudur: Burada gecen şu ıstılahı hangi kelimeyle karşılamalıyım? Bu karşılık yeterli olur mu? Bugunun dunyasında benzer tabirler var mı? İbn Battûta'dan bir misÂl vereyim; 14. yuzyılda Hintce aşcılık sanatı terminolojisinden olan ve zamanla Korfez Arapcasına gecen "Kûşan" kelimesini nasıl karşılayabilirim? Evvel "KûşÃ‚n" kelimesini seyyahın ve o cağda yaşayan diğer yazarların nasıl tarif ettiğini anlamalıyım; sonra iyi bir Hintce sozlukte bu kelimeyi bulup başka anlamlar icerip icermediğine bakmalıyım, daha sonra bu kelimenin Turk kulturunde tam karşılığı olabilir mi diye araştırmalıyım. Eğer iyi bir karşılık bulamazsam kelimeyi dipnotta tarif edip bırakmalıyım; iyi bir karşılık bulabilirsem bir teklif olarak sunmalıyım. Nitekim biz de oyle yaptık ve dipnotta epey bir tariften sonra "KûşÃ‚n" kelimesi icin "Hint tiridi" karşılığını teklif ettik. Burada dikkat cekmek istediğim nokta şu: Eğer elinizdeki metin cağımızda yazılmışsa derhÂl standart, kapsamlı bir sozluğe bakıp karşılık bulur ve savuşturursunuz ama metin eskiyse şunu aklınızdan cıkarmayın ki sozlukler bile yaranıza merhem olabilecek bir şey soylemeyebilir. Cunku o kelimeyi dikkat cekici bulan ve tarif etme derdine duşen ilk kişi belki sizsiniz ve sizden sonraki leksikograflar sizin cevirinize bakarak bu tabiri kendi sozluklerine alacaklardır. Hatt eski bir metnin incelenmesi ve cevirisi esnasında eski de olsa bir sozluğe muracaat etmek yeterli olmayabilir. Bazen de totoloji ve irade dışı mana tahrifi meydana gelir. Yani o sozluğu yapan adam da sizin şu anda cevirmeye calıştığınız metni gorup oradaki tariften bir şeyler alarak sozluğune atmış; hatt o da kendi cağındaki yemek Âdet ve uygulamaları cercevesinde "KûşÃ‚n" kelimesine bir karşılık bulmuştur ve bulduğu karşılık tamamen o doneme ozgu olabilir. İşin daha da garibi, o karşılık bugune bicim ve ses olarak aynen taşınmış fakat anlamı ve iceriği muazzam değişmiş bir başka şey olabilir. O zaman ne olur? Siz kendi kendinize "Bu kelimeyi sozlukte buldum; tek kelimeyle karşılığı şu; hemen o kelimeyi yerleştireyim metne!" diyerek sevinirsiniz; "bunca cabaya değdi doğrusu" dersiniz ama arkanızdan bir Molla Kasım gelir ve sizin duştuğunuz teknik bir hatayı "mutercim haindir" başlığı altında eleştirebilir. Sizin yapmanız gereken cok basitti aslında; eski bir metni ceviriyorsanız eski de olsa hicbir sozluğe tam guvenmemek; anlamı, metnin konteksi yani siyak-sibakı icinde aramak; iyi bir karşılık bulduğunuza inandığınız anda da belli bir ihtiyat payıyla bunu teklif etmek; "Bu terim, tam da şudur" dememekti.
Ucuncu problem, metnin aşırı derecede teknik tabirlerle, yani belirli bir alanla ilgili kavramlarla dolu olması ve sizin bunlara karşılık verecek donanımda olamayışınızdır. Ya o alanı iyi bilmiyorsunuzdur yani entelektuel acıdan fakirsinizdir ya da o alanı bilseniz de kaliteli sozluk ve yardımcı rehber eserlere ulaşamamışınızdır; kısacası maddî ve fizikî fakirlik soz konusudur. Bu durumda yapacağınız şey derhÂl o metni bırakıp yetersizliğinizi acık yureklilikle itiraf etmeniz ya da yayıncınızdan vakit ve sabır isteyip deneme ceviriler yaparak alanın uzmanlarına gostermeniz ve kendinizi yetiştirmenizdir.
Eski bir metnin cevirisi, teknik olmayan başka sorunları da icerir. Mesel metniniz tarih ve edebiyat metni olsun; icinde din ve inanc tabiri / cumlesi / paragrafı geciyorsa dikkatiniz daha fazla artmalıdır. Burada mesele, ceviri tekniğinin sınırlarını aşmıştır. Zira o kavram, cumle ve paragrafı guncel ve cağdaş dille aktaracağım diye gostereceğiniz her caba o metne inanan ya da inanmayan okuyuculara anlamsız ve rahatsız edici gelecektir. Cunku zaten onun kafasındaki anlam, bulunduğu fırka, grup ve mezhebî eğilimden oturu yuzyıllar oncesinde şekillenmiştir ve belki de "onun klasiği" onun kafasındaki anlamdır. Sizin bu durumda hicbir laf ebeliği yapmamanız gerekir. O metni en klasik ve bilinen anlamıyla fakat Turkce'nin uslup ve ifade tarzına en cok yakışacak şekilde cevirmeniz yeterlidir. Zira burada siz hic bilinmeyen bir metnin hic tanınmayan bir kelimesini cevirmiyorsunuz; milyonlarca insan tarafından bilinen bir metnin oyle ya da boyle anlaşılmış bulunan bir pasajını ceviriyorsunuz; dolayısıyla yapabileceğiniz cok fazla bir şey yoktur. Ya da, once elinizdeki metni bitirir, sonra kutsal metinleri nasıl cevirmek ve algılamak gerekir diye bir usûl kitabı yazabilirsiniz. O eserinizde ceviri teorinizi bol bol anlatabilirsiniz…
Doğrudan ceviri tekniğiyle alÂkalı olmayan bir diğer problem, yukarıda da değindiğim gibi okuyucunun merakının diri tutulması işidir; evvel onun merakını uyandırmak icin yapabileceklerinizin planını cizmeniz gerekebilir. Cok az sayıdaki insan, tarihî ve kulturel bakımdan değerli olan eserleri okuma derdine duşer. Son sayfaya kadar buna katlanan ise hakikaten azdır. Belki bir elin parmakları kadar… Oyleyse siz kitabı ele gecirdiğiniz ve sevdiğiniz andan itibaren yayıncıya kabul ettirmek; kitabı cevirirken yukarda sunduğum teknik sorunları ve benzerlerini halletmek; butun bunlar dışında kitabın icerdiği bazı onemli ayrıntıları zevkle okunacak bir tarzda dipnotta aydınlatmanız gerekmektedir.
Bambaşka ama son derece onemli bir problem ekonomik şartlarınızdır. Yeni yazılmış bir kitabı cok hızlı bir ceviri tekniğiyle; okuyucuyla buluşacak bir uslupta cevirebilir ve bundan iyi para kazanabilirsiniz. Bu mumkundur ve iyi mutercimlerin de "kara gun azığı"dır. Ama eski ve ilmî ağırlığı olan kitaplar boyle değildir. Bana sorarsanız, "eski ve değerli bir metni iyi bir şekilde cevireyim" diyen adamın karşısına cıkan ilk buyuk duvar, bu ceviriye daldıktan sonra nasıl gecineceğidir! Burada alelÂde bir tarzda hızlıca savuşturulup verilecek cok basit metinleri kastetmiyorum ki bana gore oyle bir metin yoktur; oyle uyduruk bir okuntu ve goruntu varsa kitap niyetine cevirmem, "tamamen duygusal" (!) bir havayla cevirip mustear isim kullanırım, olur biter. Eğer iyi bir ceviri ortaya cıksın diyorsanız, yayıncınız dunyanın en comert ve en cok avans veren kurumu da olsa sizle baş edemez! Fakat kÂr amacı gutmeden size yuklu bir maaş bağlayan ve ustelik kitap bittikten sonra size her baskıdan fena olmayan bir telif veren vakıflar, devlet kurumları varsa yaşadınız demektir. İşte orası ceviriyi gercek bir sanata donuşturecek yetenekli insanların yeridir. Tarihte bunun ornekleri var… Abbasî hukumdarları Suryanice ve Yunancadan ilmî ve felsefî kitapları ceviren Huneyn b. İshak gibilerine eşek yuku altın vermişlerdir. Ama bunun şu olumsuz tarafı var; istediğiniz her kitabı cevirme; istemediğiniz yerde durmama hurriyetiniz yok olur. Cunku bir devlet kurumuna, ya da vakfa bağlı calışmak, merak ettiğiniz her alanda ozgurce calışmak ve uretmek değildir. Ama boş verin siz, keşke bu ulke de "İyi ceviriler yaptırıp yuklu maaşlar vereceğim; teliften de mahrum etmeyeceğim!" diyecek vakıflar olsa da, dar amaclar cercevesinde calışsa... Buna da razıyız… Varsın siyaset bilimde Le Boétie tarafından tarif edilen "gonullu kolelik" kavramıyla ortuşsun bu... Hic onemli değil…
Ekonomi cok onemlidir. Hatt bu alanda bile birincil olabilir. Mesel tarihî metinleri anlayan az sayıdaki insan "malî getirisi yok" diyerek elini bu işe hic sokmayabilir. Siz sayın okuyucular bu eserlere yıllarca ulaşamazsınız. Ya da yayıncı, "bu kitabı satamam" der ve cevresinde deli deli donup duran catlak mutercimleri kibar bir şekilde kovabilir: "Efendim yayın akışımız iki sene boyunca dolu" gibi absurd bir sebeple muhteşem kitaplar reddedilebilir. Dikkat, burada Turkcesinin kotuluğu vs. gibi haklı sebepler yuzunden reddedilenleri filan kastetmiyorum… Oylelerini ben de reddettim.
- Turu ne olursa olsun iyi bir cevirinin sırrı nedir?
A. Sait Aykut - İyi bir cevirinin sırrı, kaynak dili iyi bilmek ve hedef dili guzel kullanmakla birlikte iyi bir aktor olmanıza da bağlıdır. "Aktorluk de nereden cıktı" demeyin; iyi bir mutercim eline aldığı metni evirip cevirmeli, orada anlatılan şeyleri yavaş yavaş icine emmeli ve kendi hayal dunyasında metnin icerdiği kahramanlara donuşmelidir. Bu temessul ameliyesi esnasında ruhunu kaybetmemesi icin gunluk hayatın ekonomi ve fikir kaynaklı uyarıcılarından tatmak onu daha programlı hÂle getirecek, ceviriyi aksatmasını veya iplemesini engelleyecektir! İşte bu gergin durum, onu yetkin ve kudretli bir aktore donuşturmektedir.
İyi bir ceviri, mutercimdeki fethetme hırsına da bağlıdır. Metni, metnin sahip olduğu tum guzellikler, aykırılıklar, zaaflar, cirkinliklerle beraber fethetmeyi kastediyorum. Kuşkusuz fethetme uzerine siyaset bilimden tutun da psikoloji ve gender alanlarına kadar herkes bir şeyler soyler. Burada kastettiğim şey, metnin tum menfezlerini araştırmak, onu kırmadan dokmeden tıpkı bir genetik muhendisi gibi her şeyini anlayıp yeni aşıladığınız Turkce geniyle yeniden kurmaktır.
Ayrıca, iyi bir cevirinin sırrı, mutercimin o metni sevmesi ve emek verilmeye değer gormesiyle de ilgilidir. Mesel bana gore bir metin ne kadar zor ve derinse o kadar cok ilgimi ceker. Ne kadar cok alana atıf yapıyorsa; arka planı zengin kavramlarla ne kadar cok doluysa o kadar dikkatli ve iyi bir ceviri ortaya koymaya calışırım.
- Cevirinin kalitesini en iyi kim takdir edebilir?
A. Sait Aykut - Bu soru, matematik formulu kadar kesin bir cevaba sahiptir ama "denklemin obur ucundan cıkan neticeye sahibim" diyecek uzmanlar gayet azdır. Cevirinin kalitesini en iyi takdir edenler şu uc vasfı kendilerinde cem eden "mumtaz" insanlardır: 1. cevirinin yapıldığı kaynak dili iyi bilme 2. ceviri yapılan hedef dili iyi bilme ve yazılarında cok guzel kullanabilme 3. lutfedip cevrilen kitabı hem asıl diliyle hem de cevrildiği dilde okuma ve mukayese etme.
Goruyorsunuz değil mi? İnanın, bu kadar kesin ve kolay cevabı var bu sorunun... Dikkat ederseniz cok iyi bir mutercimin daha fazla vakte sahip olanını ve asl para kazanmayacağı bir işe soyunacak kadar gozukara hÂle gelişini izah ettim. Ama bu, gercekten de boyledir. Peki, şimdi gelelim fiilî zorluklara… Evvel bir usta olacak, karşısına cıkarılan mutercimin ceviri yaptığı kaynak dili iyi bilecek, hedef dilde zaten epeydir yazı yazan ve yazdığı yazılar zevkle okunan biri olacak… Ve nihayet değerli vaktini vererek mutercimin cevirdiği kitabın onemli bir bolumunu mukayeseli okuyacak; yani hem kaynak dildeki metni, hem de mutercimin elinde doğan hedef dildeki metni okuyacak; kara kara duşunup bir sonuca varacak. Bu vasıflara sahip insanlar Allah'a şukur Turkiye'de var ama hepsinin de bir meşgalesi var; kimi akademisyen, kimi bir vakıfta pansiyon muduru, kimi de hakikaten bu işi yapmak istiyor fakat -haklı olarak- saatlerini bu işe veremiyor. Belli bir kurum olmadığı icin emeğinin ekonomik karşılığını alamayacak cunku. Az once yana yakıla anlattığım mutercim hÂllerinden daha beter bir durum onun ki… Fazla bir ekonomik karşılık ummuyorsa, belli bir geliri varsa ve zevk icin bu işi yapacak kadar kendini kaptırmışsa ne ÂlÂ! O zaman bu ustaları toplamaya ve her dil icin bir tercume tetkik heyeti kurmaya değer.
Cok defa dile getirilen ve tartışılan bir hususa da değinmek isterim; cevirinin kalitesini okuyucu asl tam olarak takdir edemez. Okuyucu icin yapıyoruz pek cok şeyi ama okuyucunun sınırlarını zorlamak ve onda efsanevî kudretler vehmetmek gibi salakca hÂllere duşmemeliyiz! En iyi okuyucunun bile meşgul olduğu başka şeyler vardır ve ondan bir numaralı telif ve ceviri munekkidi olmasını beklemek safdillik olur. Okuyucu okur, hayal eder ve hedef dilde iyi kotarılmış bir metni beğenir. İşte bu yonuyle onun da ceviri icin dolaylı bir takdir hakkı vardır; o kadar! Bu elbette yayıncı icin onemlidir. Burada mutercim arkadaşların asla unutmaması gereken altın bir kural soyleyeceğim:
Başarılı yayıncı, daima Turkcesi iyi olan mutercimi sever. Bu kesin bir kuraldır.
Yayıncının işi başından aşkındır ve cevrilen metni tek tek asıl metinle karşılaştıracak adam da bulamayabilir. Yayıncı ve belki de butun okurlar icin temel mesele, ceviri urununun okunabilir bir dille piyasaya selÂm vermesidir.
- Arapcadan Turkceye ceviri, diğer dillere gore ne gibi avantaj ve dezavantajlar iceriyor? Turkiye'de daha cok ne tur Arapca eserlerin cevirisi yapılıyor ve bu ceviriler ne kadar ilgi goruyor?
A. Sait Aykut - Arapcadan Turkceye ceviri yapmanın avantajları var elbet; durmadan ağlayıp her dem şikÂyetci olmak yersiz. Bana gore en buyuk avantaj, dinî ve kulturel kavramları cevirirken duyduğum rahatlıktır. Bu kavramların buyuk bolumu Turklerin zihninde bilinmektedir ve icerdiği anlamlar nesilden nesile aktarılarak genlerine gecmiştir. Arapcadan ceviri yapmanın başka bir keyifli yanı kutuphanelerdeki en eski ve en iyi ceviri orneklerinin (Turkceye ceviri) bu dilden yapılmış olmasıdır. Hatt Turk dilinin bugunku elbisesini anlamak icin bazen Arapca bilmeniz gerekebilir. Bilincsiz dil ırkcılığı yapan eblehlerin gozden kacırdığı bir gercek vardır; Turk dilinin en buyuk kaynaklarından biri hatt birincisi, Arapca kaleme alınan DivÂn-ı LugÂti't-Turk'tur. Yine dilimizin en eski gramer kitapları Mısır'da Memlûk saraylarında kaleme alınan Arapca eserlerdir. Bizim kultur ve edebiyatımızın teorik yapısı ve soz sanatlarımızın onemli bir bolumu Şam, Halep ve Kahire sokaklarında dolaşan asker yazarlar, gezgin Âlimler tarafından şekillendirilmiştir. Turklerin neredeyse dokuz yuz yıl boyunca kaldığı Kahire'deki Arapca, bizden alınan binlerce kelime ile susludur. Kullandığımız ve tamamen bize ait olduğunu zannettiğimiz deyimleri bile Araplarla birlikte uretmişizdir.
Şimdi gelelim Arapcadan ceviri yapmanın dezavantajlarına… Bunların bir kısmı az sonra anlatacağım ticari dezavantajlardır. Ama bir kısmı teknik dezavantajlardır. Evvel Arapcanın cok katmanlı ve devasa bir kelime hazinesiyle başa cıkılması guc bir ucurum olduğunu soyleyeyim. Uluslar arası literature gecmiş ve dil ile alÂkalı internet sitelerinde yer etmiş bir hakikatı belirteyim; Modern zamanlar oncesi Ansiklopedi tarzında ilk dev sozluk Arapca kaleme alınan LisÂnul-Arab'dır. Otuz ciltlik bu eser yedi milyon kelimeden oluşur. Biraz da gunumuz Araplarının tembelliğinden olsa gerek Arapcanın hÂl kapsamlı ve sistematik bir anlayışla hazırlanmış "semantik değişimi ele alan" bir sozluğe sahip olmayışı da ciddî bir meseledir. Klasik donemde bu amaca yakın amaclarla yazılmış sozlukler vardı ve durumu idare ediyordu. Ama şimdi daha kapsamlı bir sozluk hazırlamak mutlaka hayırlı bir iş olacaktır. Bu sozluğu acıp baktığında tıpkı buyuk Oxford sozluğunde (OED) olduğu gibi bir kelimenin hangi yuzyılda ne anlamda kullanıldığını bulabilmelisin. Elde yeterli malzeme fazlasıyla var. 20 kişilik eli yuzu duzgun bir heyet bunu toparlayıp da ben diyeyim kırk yıl, siz deyin elli yılda ortaya koymamış. Hatt 90'lardan sonra etkisini hissettiren dijital devrim sayesinde bu iş, mesela "google desktop motoru"na benzer bir program ve taranmış eski metinlerle baş başa kalacak 4 gonullu tarafından da yapılabilir Bugun piyasadaki sozluklerin bir kacı haric coğu, eski sozluklerdir ve zamanla oluşan anlam kaymalarına cok az değinirler. Bu da mutercimi ucsuz bucaksız bir okyanusta kendi başına kurek cekmeye sevk eder. Karşınızdaki dil hem bindortyuz yıl boyunca hadis, fıkıh ve tefsir dili olmuş; hem de farklı ırk ve toplumlardan gelen yazarların, tıp, astronomi, matematik, edebiyat ve tarih dili olmuştur. Dolayısıyla eğer klasik gramer kitaplarında yer alan bazı can alacı mevzuları bilmiyor ve sadece gunumuz Arapcasının belli alanlarındaki metinlerini okuyorsanız; eski ve ilmî bir kitabı cevirmeniz cok zordur. Eğer eski gramer kitaplarını okumakla kalmışsanız; 19. yuzyıl sonlarından itibaren eski kokleri potansiyel kalıplarda yeniden ureterek kullanışlı hÂle getiren yeni Arapcadaki pek cok kavrama hic alÂkası olmayan karşılıklar verebilirsiniz. İlahiyattaki yaşlı hocaların yeni metinleri cevirirken sıklıkla duştuğu hatalar bu yuzdendir.
Ote yandan bambaşka bir zorluk da Osmanlı'nın urettiği Arapca kelimelerdir! Bu kelimeleri bir zamanlar Turklerle yan yana yaşayan Araplar bilir ama pek cok Arap yazarı bundan habersizdir; eserlerinde de o anlamlarda kullanmazlar. Arapcayla coğrafi komşuluğu olan butun diller Arapca koklerden kendi yapılarına uygun kelimeler uretmişlerdir ve Araplar bunları anlamaz. İşte boyle bir dilde uretilen eski bir eseri cevirmek ayrı bir uzmanlığı gerektirmektedir.
Ama gozunuzu korkutmayalım; Arapcanın belli bir katmanında mesel pratik Arapcada veya bugun kullanılan standart Arapcada uzmanlaşmak istiyorsanız, bu iş, sıkı calışmayla bir yılınızı alır. Eğer eski eserleri okuyayım diyorsanız başka bir şey istiyorsunuz demektir ve iyi bir uzman eşliğinde bol bol metin okumalı; zevk icin gramer kitabı devirmelisiniz.
Arapcadan yapılan ceviriler son on, onbeş yıl oncesine kadar buyuk olcude dînî eserlerle sınırlı kaldığı icin Turk okuyucuların coğunun zihninde Arap edebiyatı diye bir şeyin mevcudiyetine dair hÂl kuşkular vardır. Dolayısıyla dinî alanların dışında bir kitap getirip cevirmek istediğinizi soyleyince "Oyle bir şey de mi varmış Arapcada?" derler.
Başka bir mesele de şu: "modern zamanların kurucusu ve yapıcısı" (maker & creator) olmayan Arapca, Farsca gibi bir dilden ceviri yaparsanız okuyucunun dikkatini cekmek daha zor olacaktır. Okuyucuların buyuk bolumu, gerek aldığı eğitim, gerekse yaşadığı atmosferden oturu İngilizceden yapılan cevirilere alışıktır. Dolayısıyla bu dilde denenmiş hikÂye, roman vs. turlerine unsiyet peyda etmiştir. Siz ona Arapcadan cevrilmiş eseri sunduğunuzda kolay kolay eline almayacaktır. Eğer bir Arap yazar İngilizceye, Fransızcaya cevrilmiş ya da doğrudan bu dillerle yazmışsa Turkiye'de bu tur kitapları tanıtmak ve satmak daha kolay oluyor.
Turkiye'de 95'lere kadar Arapcadan ya "dinî temel eser" diyeceğimiz hadis ve tefsir kitapları ya da sağlıksız ve dengesiz heyecana yol acan sloganvÂri kitaplar cevriliyordu. Dinî temel eser cevirenler icinde Ahmed Davudoğlu, KÂmil Miras ve Bekir Sadak gibi, gercekten salÂhiyetli mutercimler vardı ve Allah'tan, dinle imanla ilgili en onemli kaynakları bu kuşak cevirdi! Allah onlardan razı olsun! Ama o donemin "fikir kitabı" diye Arapcadan (ve Farscadan) cevrilen bircok eserin hem muhteva ve seviye olarak hem de dil olarak hÂli perişandır. Bu kitapların Turk okuyucusu bakımından handikabı, kendi ortamları icin one surdukleri cozumlerin Turkiye'de de kabul goreceği gibi bir faraziyeye dayanmasıydı. Hoş, bunların da ancak birkacı yetkin bir ceviriyle sunulmuştur.
95'lerden sonra İlk defa ciddî bir şekilde "Arap edebiyatı diye bir şey var ve klasik eserler arasında bugunku Turklerin de zevkle okuyacağı kitaplar bulup ortaya koyacağım" diyerek işi ele alan kitapcı, Ali Ural beydir. Onun her turlu riski goze alarak yayınlama deliliğini gosterdiği İbnu'l-Cevzî ve diğer yazarlar Turk yayıncılığı acısından ciddî bir denemeydi ve bence başarılı da oldu. Sonra başka yayınevleri de Arap edebiyatından kitap cevirmeye başladı. Bugun Arap edebiyatı hem cağdaşı hem de klasiğiyle Turkiye'de biraz tanınıyor ama asl yeterli değil. Yayıncılarımıza "Lutfen korkmayın! Arapcada aklınızdan gecen her konuda şahane kitaplar var. Yeter ki iyi mutercimler bulun ve cevirtin, bu dil bir zamanlar onlarca farklı kavimden gelen binlerce edebiyatcının, tarihcinin ve ilim adamının diliydi! Aradığınız her şeyi bulursunuz!" diyorum.
Bu arada mesel Emin Ma'lûf gibi Fransızca yazan bir Arap da Turkceye cevrildi ve epey bir satış yakaladı. Ancak bu ilgiyi doğrudan Arap edebiyatı ve Arapcaya duyulan ilgi gibi gormemek lÂzımdır. Cunku adam, gunumuzde cok satan bir roman yazmanın kurallarını iyi bilmektedir. Ma'luf'un gucu, farklı coğrafyalarda yaşayan daha fazla insanın merak edeceği konuları kendi ozel kultur hamûlesiyle (Marunî Hristiyanlığı + Lubnan'ın bereketli edebiyat pınarı + Fransızca) vermesinde yatıyor olabilir. Dili akıcıdır ve ağır konulara asl dalmamaktadır. Mitoloji, hatıralar, eskilerin anlattıkları vs. cidden cok zengin bir birikimi var. Tabi ki butun bu malzemeyi kendi nasıl sunmak istiyorsa, nasıl anlıyorsa oyle veriyor. Bu acıdan onun yaptığı, tarihî romancılık falan da değil… Başka bir şey yapıyor o. Bana sorarsanız, Necip Mahfuz'un, sozgelimi HarÂfiş romanında yakaladığı derinliği ve ritmi asl yakalayamıyor. Ama sonucta her eserin bir zamana hÂkimiyet (zeitgeist) ve sonra dekadanslaşma donemi olur. Şimdi MÂ'lûf'un anlattıklarını izleme ve merak etme zamanı. Belki de ilerde onun dekadans donemini goreceğiz.
- Cevirmenler, kulturlerarası iletişimde kendilerini hangi noktada goruyor?
A. Sait Aykut - Turkiye'de -birkacı haric- coğu mutercimin kulturler arası irtibat konusunda herhangi bir şey duşunduğunu sanmıyorum. Allah'ın verdiği dil isti'dÂdı ve cevreleri sayesinde kurdukları bağlantılara dayanarak kitap cevirip gecinmeye calışıyorlar; zaten coğu da profesyonel değil, oğrenci harclığını kazanmak isteyen emek işcileridir. Canlarını dişlerine takıyor ve ceviriyorlar, akşam tashih icin gelen formaları tekrar okuma ve gozden gecirme işinden vakit bulabilirlerse tiyatro, sinema vs.ye giderler, edebiyat munekkitlerini dinlerler ve kulturler arası irtibat kurduklarını anlayıp huzunlu bir sevince kapılarak caylarını yudumlar ve gulumserler. Kultur gibi yuksek kavramların; hele kulturler arasında irtibat kurmanın ne iyiliği ne de kotuluğu hakkında bir şey duşunuyorlardır. Yok, yok, onların bu hususu hic duşunmediklerini soylemiyorum… Elbette bazıları "Bu kitabı ne iyi ettim de cevirdim! Bak ne guzel Alman, Fransız, Rus, Arap vs. dilinin bir şaheserini Turkceye kazandırdım. Bununla şeref duyuyorum" diyordur. Ama ancak tercumeyi canı gibi seven, kendini cevirdiği romanda veya fikir kitabında hisseden, Turkcesi kuvvetli, dil şuuru yuksek, az da olsa ekonomik kaygıları bir kenara atan mutercimlerin işidir kultur hakkında duşunmek.
- Teşekkur eder, iyi calışmalar dileriz.
A. Sait (Abdulsait) Aykut
1969 yılında Tokat'ta doğdu. Marmara Universitesi İlahiyat Fakultesi mezunu. 2005 yılında Uluslararası İlişkiler ve Siyaset biliminde yuksek lisansını bitirdi.
2015 ’te ABD ’de Wisconsin-Madison Universitesi Asya Dilleri ve Kulturleri Bolumu'nde doktorasını verdi.
İbn SînÂ, CÂhiz, CÂbirî, Turtûşî, Se‘Âlibî, İbnu ’l-Mukaf­fa ’, Ebû HayyÂn Tevhîdî ve İbn Arabî ’den cevirileri vardır.
“İbn Battûta SeyahatnÂmesi” (YKY, 2004) başlıklı cevirisiyle Turkiye Yazarlar Birliği tarafından “2004 Yılının En İyi Mutercimi” secildi.
2010 yılında Arap seyahat edebiyatına yaptığı kat­kılardan oturu Doha ’da Katar Kultur Bakanı ’ndan “Onur Odulu” aldı.
Arap edebiyatı, siyaset felsefesi, tasavvuf ve İslam tefekkuru uzerine inceleme ve cevirileri Akademya, Merdiven gibi ceşitli dergilerde yayınlandı.
Turtuşî, SeÂlibî gibi klasik siyaset yazarlarının kitaplarını Turkceye kazandırdı.
Tasavvuf, Arap edebiyetı, felsefe, İslam siyaset edebiyatı, tarih gibi alanlarda 20 ’ye yakın kitap cevirisi var.
Kafkaslar, Bosna Hersek gibi konularda Turkce ’den Arapca ’ya yaptığı ceviriler; el-Âlem, el-Muctem ve el-Vatan gibi uluslararası Arap dergi ve gazetelerinde yayınlandı.
Yapı Kredi Yayınları'ndan cıkan son kitabı İbn Batuta Seyahatnamesi, Turkiye Yazarlar Birliği Yılın Tercume Odulu'nu aldı. Siyaset Felsefesi uzerine master yaptı.
Yapı Kredi Yayınları aylık kultur-sanat dergisi Cogito ve uc aylık tasavvuf dergisi Keşkul'de duzenli olarak yazdı.
Arapca, İngilizce, Farsca ve Klasik Yunanca biliyor.
SOYLEŞİ
A. Sait Aykut'la Arapca ve Ceviri Uzerine...
- Turk okurlar, A.Sait Aykut adına İbn Battûta Seyahatnamesi ile daha yakından aşina oldular. İbn Battûta'nın otuz yılda başından gecenleri anlattığı kitabı, siz ne kadar surede cevirdiniz? Ve bu yolculukta nelerle karşılaştınız?
A. Sait Aykut - Oncelikle Turkiye'de ceviri konusunu gundeme getirdiğiniz icin teşekkur ederim. Hilmi Ziya Ulken'in de vurguladığı gibi, tarihî ve kulturel eserleri ceviren mutercimlerin yeni kavram, bilgi ve fikirleri farklı coğrafyalara taşıma konusundaki katkıları malûmdur. İbn Battûta'yla uğraşırken bu gayeyle hareket ederek bizden sonraki araştırmacılar icin yararlı olabilecek notlar koyduk.
İbn Battûta sadece akademisyenlere teslim edilecek veya onların hayrına hareket edilerek son nokta konulacak bir tarih kitabı değildi; yazacağımız notlar okuma sevgisi olan insanlara da cekici gelmeliydi. Bu yuzden, -geriye atıf yapan hatırlatma tarzındakiler haric- her notu kısa ve rahat okunan bir ansiklopedi maddesi libÂsı icinde, ama donemin kultur - edebiyat ortamını yansıtan şahsî bilgileri de icerecek şekilde sunduk. Mesel Şam'da yaşayan ve yazdığı eserler daha sonra Osmanlı coğrafyasının her tarafında okunan CelÂleddîn Kazvînî'yi anlatırken, şakacılığından ve hat sanatındaki ustalığından bahsettik. Hedefimiz, okuyucunun bu tarihî şahsiyet hakkında daha kolay akılda kalacak renkli bilgilere sahip olması idi. Kitapta adı gecen kişilerin sadece gundelik hayatlarından değil gunumuze kadar etkisi devam eden fikirlerinden de bahsettik. İmÂm-ı A'zam Nu'man b. SÂbit Ebû Hanîfe Hazretleri ve İbn Tûmert gibi maddeleri ayrıntılı yazdık. Cunku bu insanların fikirleri hÂlen okunuyor ve tartışılıyordu. Seyahatname sadece şahıslardan ibaret değildi; savaş sanatları, diplomatik ilişkiler, olum ve duğun Âdetleri, ekonomi vs. cok farklı alanlarda yuzlerce kavram iceriyordu. Bu kavramları anlamak icin once o cağın kitaplarından faydalanıp tarifler sunduk; sonra da ilmî gucumuz nisbetinde bu donemle karşılaştırma yaparak meraklı okuyucu icin anlaşılabilir kılmaya calıştık. Notları sadece tarih ve edebiyat sınırları icinde tutmak doğru olmazdı. Cunku 14. yuzyılda yaşayan seyyah o cağın kalem ve seyahat erbabının ilgilendiği her alanda bir şeyler soyluyordu. Kitabın iki kapağı arasında hadis, fıkıh, tefsir gibi klasik İslÂmî ilimlerden; buyu, mezhep kavgaları, coğrafya, ticaret ve iktisada kadar pek cok şey vardı. Bu demekti ki gucumuz yettiği kadar anlamak ve anlatmak zorundayız bunları.
Cağımızın, "her şeyi alanlara bolucu ve parcalayıcı mantığı"nı bir kenara atarak hayata daha derli toplu bakarsak; bir dilin edebiyat tarihini tum yonleriyle ele aldığımızda o dilde yazılan felsefe, mantık, tarih, psikoloji, fen kitaplarından da alıntı yapmamız gerekmez mi? Ya da herhangi bir kitabı ele aldığınızda o kitabın icerdiği her şeye dengeli bir şekilde yaklaşmamız gerekmez mi? Bundan cıkan netice şuydu: İbn Battûta sadece edebî yonuyle okuyucuya aktarılsaydı; okuyucu diğer konulardan bîhaber kalacaktı. Kitap sadece tarihî, ilmî ve kulturel tabirlerin kuru tanımlarıyla aktarılsaydı seyyahın anlatım ve tahkiye kudretine golge duşecekti. Biz burada saf bilgi isteğiyle edebiyatın; onu alınamaz merak duygusuyla ifade etme ve dışarı vurma durtusunun yan yana yaşadığını; hatt birbirlerine fevkalÂde yakışan iki sevgili olduğunu anlatmak istedik.
Ortaya koyduğum ceviri ve notlandırma faaliyeti asl mukemmel değil ve şimdi bile her bakışta tekrar duzeltmeyi duşunduğum noktalar cıkıyor karşıma. Ama yine de ansiklopedik gezi romanı huviyetinde bir "14. yuzyıl kultur haritası" olan İbn Battûta Seyahatnamesi'nin, cağımız okuyucusu icin daha dikkat cekici hÂle geldiğini sanıyorum. İbn Battûta gibi Arapca metinleri cevirmeye niyetlenen bir mutercim bu yolu izlemeli; cunku siz elinizdeki metni cekici hÂle getirmezseniz hic kimse kalkıp da 14. yuzyılda yaşamış bir adamın boyle bir eseri nicin kaleme aldığını anlama derdine duşmez. Piyasada zerrece ilgi gormemesi gereken ve hatt adına kitap denmesi bile gereksiz sayılabilecek "okuntu ve goruntu parcaları" icin "ortalık kasıp kavruluyor", milyonlarca insanın dikkati bu salakca şeyler uzerinde yoğunlaştırılıyorsa İbn Battûta gibi asl eskimeyecek bir kaynağın cevirisi, sunumu icin daha cok şey yapılmalı, az sayıda da olsa "hÂss" okuyucuların bu kitabı anlaması ve sevebilmesi icin muterciminin deliler gibi calışması gerekiyordu. Bizim yaptığımız da bu, başka şey değil.
Aslında tarihî ve kulturel oneme sahip tum buyuk eserlerin uzun calışmalar sonucu, ayrıntılı notlandırmalarla ortaya konması gerekiyor. Cunku hem kitapta gecen ilmî kavramların o donem kaynaklarına bakarak tarifini yapacaksınız; hem de bu donemde nasıl ve hangi kelimeyle karşılanması gerektiğini belirteceksiniz. Eğer boyle yapamayacaksanız bu işe hic girmeyin! Bırakınız o eseri ve o yazarı seven biri yıllarını versin, 5 sene 10 sene icinde ipek gibi orsun kozasını da ortaya koysun cevirisini. İbn Battûta'yı 8 yılda cevirdik ama cevirinin uzun surmesi; metnin zorluğundan değil icerdiği şahıs isimleri, mahallî tabirler, siyÂsî ıstılahlar ve folklorik unsurlar yuzundendi.
Seyahatname uzerinde calışırken elime gecen tum yararlı ve ilgi cekici malzemeyi notlara aktardım m? Tabiî ki hayır. Cunku o zaman kitabın tadı, tuzu, rahat okunabilirliği, notların keyif verici ozelliği kaybolacaktı. Meraklı okuyucular kaynaklarda verilen kitapları toplayarak son derece hoş ve zevkli bir tarih - seyahat kutuphanesi oluşturabilirler elbette…
Sekiz yıllık ceviri seruveni esnasında yayıncımdan her zaman avansımı aldım ama takdir edersiniz ki Turkiye'de tarihî bir kitabı cevirmekle karın doymaz. Ekonomik sıkıntılarımın rahatsız edici boyutlara varması seyyahın para ve altından bahsettiği yerleri işleye işleye, sindire sindire cevirmeme (!) yol actı diyebilirim. Ama zaman geliyor, insan cok ağır bir baskı altına girebiliyor, bir yandan ev kirası, coluk cocuk masrafıyla sabit giderleri olan bir gundelik hayata rağmen sadece ceviri ve dil oğretmekle sağlanan mahdut bir gelir; obur yandan incelediğiniz metni anlama ve doğru sunma isteğiyle uzak ulkelerden kitap temin etme, kutuphanelere gitme gerekliliği, diğer yandan da İbn Battûta gibi gezmeyi cok sevip de gezemeyişim… Butun bunlar metin uzerine aşırı duşkunleşme ve neredeyse butun marifetimi dokme gibi garip ve şimdi bana biraz komik gelen bir tavra da yol acmadı değil.
- Cevirdiğiniz bu Arapca seyahatname, sizin de belirttiğiniz gibi turu ve mahiyeti itibarıyla coğrafî genişliği ve tarihî derinliği olan bir eser. Cağdaş eserlerin cevirisi ile bu tur eserlerin cevirisi ne tur farklılıklar cıkartıyor karşınıza?
A. Sait Aykut - Once teknik yani usûl problemlerinden başlayalım; eski bir Arapca eserin cevirisi yazıldığı dili doğru anlama meselesini karşımıza cıkarır. Her ceviride bu vardır; fakat tarihî eserlerde daha yoğun ve bazen cozulemez bir hÂl alır bu. Cunku soylenen ve yazılanlar yuzyıllar oncesine aittir; o metni anlamak icin o dilin eski gramer kitaplarına Âşin olmanız; bazen sadece tek bir tabiri anlamak icin o donemde yazılmış yedi sekiz kalın kitabı gozden gecirmeniz gerekir.
İkinci onemli problem, yine her ceviride karşımıza cıkan ama tarihî eserlerde daha yoğun ve cetin bir şekilde zihnimizi huzursuz eden şu sorudur: Burada gecen şu ıstılahı hangi kelimeyle karşılamalıyım? Bu karşılık yeterli olur mu? Bugunun dunyasında benzer tabirler var mı? İbn Battûta'dan bir misÂl vereyim; 14. yuzyılda Hintce aşcılık sanatı terminolojisinden olan ve zamanla Korfez Arapcasına gecen "Kûşan" kelimesini nasıl karşılayabilirim? Evvel "KûşÃ‚n" kelimesini seyyahın ve o cağda yaşayan diğer yazarların nasıl tarif ettiğini anlamalıyım; sonra iyi bir Hintce sozlukte bu kelimeyi bulup başka anlamlar icerip icermediğine bakmalıyım, daha sonra bu kelimenin Turk kulturunde tam karşılığı olabilir mi diye araştırmalıyım. Eğer iyi bir karşılık bulamazsam kelimeyi dipnotta tarif edip bırakmalıyım; iyi bir karşılık bulabilirsem bir teklif olarak sunmalıyım. Nitekim biz de oyle yaptık ve dipnotta epey bir tariften sonra "KûşÃ‚n" kelimesi icin "Hint tiridi" karşılığını teklif ettik. Burada dikkat cekmek istediğim nokta şu: Eğer elinizdeki metin cağımızda yazılmışsa derhÂl standart, kapsamlı bir sozluğe bakıp karşılık bulur ve savuşturursunuz ama metin eskiyse şunu aklınızdan cıkarmayın ki sozlukler bile yaranıza merhem olabilecek bir şey soylemeyebilir. Cunku o kelimeyi dikkat cekici bulan ve tarif etme derdine duşen ilk kişi belki sizsiniz ve sizden sonraki leksikograflar sizin cevirinize bakarak bu tabiri kendi sozluklerine alacaklardır. Hatt eski bir metnin incelenmesi ve cevirisi esnasında eski de olsa bir sozluğe muracaat etmek yeterli olmayabilir. Bazen de totoloji ve irade dışı mana tahrifi meydana gelir. Yani o sozluğu yapan adam da sizin şu anda cevirmeye calıştığınız metni gorup oradaki tariften bir şeyler alarak sozluğune atmış; hatt o da kendi cağındaki yemek Âdet ve uygulamaları cercevesinde "KûşÃ‚n" kelimesine bir karşılık bulmuştur ve bulduğu karşılık tamamen o doneme ozgu olabilir. İşin daha da garibi, o karşılık bugune bicim ve ses olarak aynen taşınmış fakat anlamı ve iceriği muazzam değişmiş bir başka şey olabilir. O zaman ne olur? Siz kendi kendinize "Bu kelimeyi sozlukte buldum; tek kelimeyle karşılığı şu; hemen o kelimeyi yerleştireyim metne!" diyerek sevinirsiniz; "bunca cabaya değdi doğrusu" dersiniz ama arkanızdan bir Molla Kasım gelir ve sizin duştuğunuz teknik bir hatayı "mutercim haindir" başlığı altında eleştirebilir. Sizin yapmanız gereken cok basitti aslında; eski bir metni ceviriyorsanız eski de olsa hicbir sozluğe tam guvenmemek; anlamı, metnin konteksi yani siyak-sibakı icinde aramak; iyi bir karşılık bulduğunuza inandığınız anda da belli bir ihtiyat payıyla bunu teklif etmek; "Bu terim, tam da şudur" dememekti.
Ucuncu problem, metnin aşırı derecede teknik tabirlerle, yani belirli bir alanla ilgili kavramlarla dolu olması ve sizin bunlara karşılık verecek donanımda olamayışınızdır. Ya o alanı iyi bilmiyorsunuzdur yani entelektuel acıdan fakirsinizdir ya da o alanı bilseniz de kaliteli sozluk ve yardımcı rehber eserlere ulaşamamışınızdır; kısacası maddî ve fizikî fakirlik soz konusudur. Bu durumda yapacağınız şey derhÂl o metni bırakıp yetersizliğinizi acık yureklilikle itiraf etmeniz ya da yayıncınızdan vakit ve sabır isteyip deneme ceviriler yaparak alanın uzmanlarına gostermeniz ve kendinizi yetiştirmenizdir.
Eski bir metnin cevirisi, teknik olmayan başka sorunları da icerir. Mesel metniniz tarih ve edebiyat metni olsun; icinde din ve inanc tabiri / cumlesi / paragrafı geciyorsa dikkatiniz daha fazla artmalıdır. Burada mesele, ceviri tekniğinin sınırlarını aşmıştır. Zira o kavram, cumle ve paragrafı guncel ve cağdaş dille aktaracağım diye gostereceğiniz her caba o metne inanan ya da inanmayan okuyuculara anlamsız ve rahatsız edici gelecektir. Cunku zaten onun kafasındaki anlam, bulunduğu fırka, grup ve mezhebî eğilimden oturu yuzyıllar oncesinde şekillenmiştir ve belki de "onun klasiği" onun kafasındaki anlamdır. Sizin bu durumda hicbir laf ebeliği yapmamanız gerekir. O metni en klasik ve bilinen anlamıyla fakat Turkce'nin uslup ve ifade tarzına en cok yakışacak şekilde cevirmeniz yeterlidir. Zira burada siz hic bilinmeyen bir metnin hic tanınmayan bir kelimesini cevirmiyorsunuz; milyonlarca insan tarafından bilinen bir metnin oyle ya da boyle anlaşılmış bulunan bir pasajını ceviriyorsunuz; dolayısıyla yapabileceğiniz cok fazla bir şey yoktur. Ya da, once elinizdeki metni bitirir, sonra kutsal metinleri nasıl cevirmek ve algılamak gerekir diye bir usûl kitabı yazabilirsiniz. O eserinizde ceviri teorinizi bol bol anlatabilirsiniz…
Doğrudan ceviri tekniğiyle alÂkalı olmayan bir diğer problem, yukarıda da değindiğim gibi okuyucunun merakının diri tutulması işidir; evvel onun merakını uyandırmak icin yapabileceklerinizin planını cizmeniz gerekebilir. Cok az sayıdaki insan, tarihî ve kulturel bakımdan değerli olan eserleri okuma derdine duşer. Son sayfaya kadar buna katlanan ise hakikaten azdır. Belki bir elin parmakları kadar… Oyleyse siz kitabı ele gecirdiğiniz ve sevdiğiniz andan itibaren yayıncıya kabul ettirmek; kitabı cevirirken yukarda sunduğum teknik sorunları ve benzerlerini halletmek; butun bunlar dışında kitabın icerdiği bazı onemli ayrıntıları zevkle okunacak bir tarzda dipnotta aydınlatmanız gerekmektedir.
Bambaşka ama son derece onemli bir problem ekonomik şartlarınızdır. Yeni yazılmış bir kitabı cok hızlı bir ceviri tekniğiyle; okuyucuyla buluşacak bir uslupta cevirebilir ve bundan iyi para kazanabilirsiniz. Bu mumkundur ve iyi mutercimlerin de "kara gun azığı"dır. Ama eski ve ilmî ağırlığı olan kitaplar boyle değildir. Bana sorarsanız, "eski ve değerli bir metni iyi bir şekilde cevireyim" diyen adamın karşısına cıkan ilk buyuk duvar, bu ceviriye daldıktan sonra nasıl gecineceğidir! Burada alelÂde bir tarzda hızlıca savuşturulup verilecek cok basit metinleri kastetmiyorum ki bana gore oyle bir metin yoktur; oyle uyduruk bir okuntu ve goruntu varsa kitap niyetine cevirmem, "tamamen duygusal" (!) bir havayla cevirip mustear isim kullanırım, olur biter. Eğer iyi bir ceviri ortaya cıksın diyorsanız, yayıncınız dunyanın en comert ve en cok avans veren kurumu da olsa sizle baş edemez! Fakat kÂr amacı gutmeden size yuklu bir maaş bağlayan ve ustelik kitap bittikten sonra size her baskıdan fena olmayan bir telif veren vakıflar, devlet kurumları varsa yaşadınız demektir. İşte orası ceviriyi gercek bir sanata donuşturecek yetenekli insanların yeridir. Tarihte bunun ornekleri var… Abbasî hukumdarları Suryanice ve Yunancadan ilmî ve felsefî kitapları ceviren Huneyn b. İshak gibilerine eşek yuku altın vermişlerdir. Ama bunun şu olumsuz tarafı var; istediğiniz her kitabı cevirme; istemediğiniz yerde durmama hurriyetiniz yok olur. Cunku bir devlet kurumuna, ya da vakfa bağlı calışmak, merak ettiğiniz her alanda ozgurce calışmak ve uretmek değildir. Ama boş verin siz, keşke bu ulke de "İyi ceviriler yaptırıp yuklu maaşlar vereceğim; teliften de mahrum etmeyeceğim!" diyecek vakıflar olsa da, dar amaclar cercevesinde calışsa... Buna da razıyız… Varsın siyaset bilimde Le Boétie tarafından tarif edilen "gonullu kolelik" kavramıyla ortuşsun bu... Hic onemli değil…
Ekonomi cok onemlidir. Hatt bu alanda bile birincil olabilir. Mesel tarihî metinleri anlayan az sayıdaki insan "malî getirisi yok" diyerek elini bu işe hic sokmayabilir. Siz sayın okuyucular bu eserlere yıllarca ulaşamazsınız. Ya da yayıncı, "bu kitabı satamam" der ve cevresinde deli deli donup duran catlak mutercimleri kibar bir şekilde kovabilir: "Efendim yayın akışımız iki sene boyunca dolu" gibi absurd bir sebeple muhteşem kitaplar reddedilebilir. Dikkat, burada Turkcesinin kotuluğu vs. gibi haklı sebepler yuzunden reddedilenleri filan kastetmiyorum… Oylelerini ben de reddettim.
- Turu ne olursa olsun iyi bir cevirinin sırrı nedir?
A. Sait Aykut - İyi bir cevirinin sırrı, kaynak dili iyi bilmek ve hedef dili guzel kullanmakla birlikte iyi bir aktor olmanıza da bağlıdır. "Aktorluk de nereden cıktı" demeyin; iyi bir mutercim eline aldığı metni evirip cevirmeli, orada anlatılan şeyleri yavaş yavaş icine emmeli ve kendi hayal dunyasında metnin icerdiği kahramanlara donuşmelidir. Bu temessul ameliyesi esnasında ruhunu kaybetmemesi icin gunluk hayatın ekonomi ve fikir kaynaklı uyarıcılarından tatmak onu daha programlı hÂle getirecek, ceviriyi aksatmasını veya iplemesini engelleyecektir! İşte bu gergin durum, onu yetkin ve kudretli bir aktore donuşturmektedir.
İyi bir ceviri, mutercimdeki fethetme hırsına da bağlıdır. Metni, metnin sahip olduğu tum guzellikler, aykırılıklar, zaaflar, cirkinliklerle beraber fethetmeyi kastediyorum. Kuşkusuz fethetme uzerine siyaset bilimden tutun da psikoloji ve gender alanlarına kadar herkes bir şeyler soyler. Burada kastettiğim şey, metnin tum menfezlerini araştırmak, onu kırmadan dokmeden tıpkı bir genetik muhendisi gibi her şeyini anlayıp yeni aşıladığınız Turkce geniyle yeniden kurmaktır.
Ayrıca, iyi bir cevirinin sırrı, mutercimin o metni sevmesi ve emek verilmeye değer gormesiyle de ilgilidir. Mesel bana gore bir metin ne kadar zor ve derinse o kadar cok ilgimi ceker. Ne kadar cok alana atıf yapıyorsa; arka planı zengin kavramlarla ne kadar cok doluysa o kadar dikkatli ve iyi bir ceviri ortaya koymaya calışırım.
- Cevirinin kalitesini en iyi kim takdir edebilir?
A. Sait Aykut - Bu soru, matematik formulu kadar kesin bir cevaba sahiptir ama "denklemin obur ucundan cıkan neticeye sahibim" diyecek uzmanlar gayet azdır. Cevirinin kalitesini en iyi takdir edenler şu uc vasfı kendilerinde cem eden "mumtaz" insanlardır: 1. cevirinin yapıldığı kaynak dili iyi bilme 2. ceviri yapılan hedef dili iyi bilme ve yazılarında cok guzel kullanabilme 3. lutfedip cevrilen kitabı hem asıl diliyle hem de cevrildiği dilde okuma ve mukayese etme.
Goruyorsunuz değil mi? İnanın, bu kadar kesin ve kolay cevabı var bu sorunun... Dikkat ederseniz cok iyi bir mutercimin daha fazla vakte sahip olanını ve asl para kazanmayacağı bir işe soyunacak kadar gozukara hÂle gelişini izah ettim. Ama bu, gercekten de boyledir. Peki, şimdi gelelim fiilî zorluklara… Evvel bir usta olacak, karşısına cıkarılan mutercimin ceviri yaptığı kaynak dili iyi bilecek, hedef dilde zaten epeydir yazı yazan ve yazdığı yazılar zevkle okunan biri olacak… Ve nihayet değerli vaktini vererek mutercimin cevirdiği kitabın onemli bir bolumunu mukayeseli okuyacak; yani hem kaynak dildeki metni, hem de mutercimin elinde doğan hedef dildeki metni okuyacak; kara kara duşunup bir sonuca varacak. Bu vasıflara sahip insanlar Allah'a şukur Turkiye'de var ama hepsinin de bir meşgalesi var; kimi akademisyen, kimi bir vakıfta pansiyon muduru, kimi de hakikaten bu işi yapmak istiyor fakat -haklı olarak- saatlerini bu işe veremiyor. Belli bir kurum olmadığı icin emeğinin ekonomik karşılığını alamayacak cunku. Az once yana yakıla anlattığım mutercim hÂllerinden daha beter bir durum onun ki… Fazla bir ekonomik karşılık ummuyorsa, belli bir geliri varsa ve zevk icin bu işi yapacak kadar kendini kaptırmışsa ne ÂlÂ! O zaman bu ustaları toplamaya ve her dil icin bir tercume tetkik heyeti kurmaya değer.
Cok defa dile getirilen ve tartışılan bir hususa da değinmek isterim; cevirinin kalitesini okuyucu asl tam olarak takdir edemez. Okuyucu icin yapıyoruz pek cok şeyi ama okuyucunun sınırlarını zorlamak ve onda efsanevî kudretler vehmetmek gibi salakca hÂllere duşmemeliyiz! En iyi okuyucunun bile meşgul olduğu başka şeyler vardır ve ondan bir numaralı telif ve ceviri munekkidi olmasını beklemek safdillik olur. Okuyucu okur, hayal eder ve hedef dilde iyi kotarılmış bir metni beğenir. İşte bu yonuyle onun da ceviri icin dolaylı bir takdir hakkı vardır; o kadar! Bu elbette yayıncı icin onemlidir. Burada mutercim arkadaşların asla unutmaması gereken altın bir kural soyleyeceğim:
Başarılı yayıncı, daima Turkcesi iyi olan mutercimi sever. Bu kesin bir kuraldır.
Yayıncının işi başından aşkındır ve cevrilen metni tek tek asıl metinle karşılaştıracak adam da bulamayabilir. Yayıncı ve belki de butun okurlar icin temel mesele, ceviri urununun okunabilir bir dille piyasaya selÂm vermesidir.
- Arapcadan Turkceye ceviri, diğer dillere gore ne gibi avantaj ve dezavantajlar iceriyor? Turkiye'de daha cok ne tur Arapca eserlerin cevirisi yapılıyor ve bu ceviriler ne kadar ilgi goruyor?
A. Sait Aykut - Arapcadan Turkceye ceviri yapmanın avantajları var elbet; durmadan ağlayıp her dem şikÂyetci olmak yersiz. Bana gore en buyuk avantaj, dinî ve kulturel kavramları cevirirken duyduğum rahatlıktır. Bu kavramların buyuk bolumu Turklerin zihninde bilinmektedir ve icerdiği anlamlar nesilden nesile aktarılarak genlerine gecmiştir. Arapcadan ceviri yapmanın başka bir keyifli yanı kutuphanelerdeki en eski ve en iyi ceviri orneklerinin (Turkceye ceviri) bu dilden yapılmış olmasıdır. Hatt Turk dilinin bugunku elbisesini anlamak icin bazen Arapca bilmeniz gerekebilir. Bilincsiz dil ırkcılığı yapan eblehlerin gozden kacırdığı bir gercek vardır; Turk dilinin en buyuk kaynaklarından biri hatt birincisi, Arapca kaleme alınan DivÂn-ı LugÂti't-Turk'tur. Yine dilimizin en eski gramer kitapları Mısır'da Memlûk saraylarında kaleme alınan Arapca eserlerdir. Bizim kultur ve edebiyatımızın teorik yapısı ve soz sanatlarımızın onemli bir bolumu Şam, Halep ve Kahire sokaklarında dolaşan asker yazarlar, gezgin Âlimler tarafından şekillendirilmiştir. Turklerin neredeyse dokuz yuz yıl boyunca kaldığı Kahire'deki Arapca, bizden alınan binlerce kelime ile susludur. Kullandığımız ve tamamen bize ait olduğunu zannettiğimiz deyimleri bile Araplarla birlikte uretmişizdir.
Şimdi gelelim Arapcadan ceviri yapmanın dezavantajlarına… Bunların bir kısmı az sonra anlatacağım ticari dezavantajlardır. Ama bir kısmı teknik dezavantajlardır. Evvel Arapcanın cok katmanlı ve devasa bir kelime hazinesiyle başa cıkılması guc bir ucurum olduğunu soyleyeyim. Uluslar arası literature gecmiş ve dil ile alÂkalı internet sitelerinde yer etmiş bir hakikatı belirteyim; Modern zamanlar oncesi Ansiklopedi tarzında ilk dev sozluk Arapca kaleme alınan LisÂnul-Arab'dır. Otuz ciltlik bu eser yedi milyon kelimeden oluşur. Biraz da gunumuz Araplarının tembelliğinden olsa gerek Arapcanın hÂl kapsamlı ve sistematik bir anlayışla hazırlanmış "semantik değişimi ele alan" bir sozluğe sahip olmayışı da ciddî bir meseledir. Klasik donemde bu amaca yakın amaclarla yazılmış sozlukler vardı ve durumu idare ediyordu. Ama şimdi daha kapsamlı bir sozluk hazırlamak mutlaka hayırlı bir iş olacaktır. Bu sozluğu acıp baktığında tıpkı buyuk Oxford sozluğunde (OED) olduğu gibi bir kelimenin hangi yuzyılda ne anlamda kullanıldığını bulabilmelisin. Elde yeterli malzeme fazlasıyla var. 20 kişilik eli yuzu duzgun bir heyet bunu toparlayıp da ben diyeyim kırk yıl, siz deyin elli yılda ortaya koymamış. Hatt 90'lardan sonra etkisini hissettiren dijital devrim sayesinde bu iş, mesela "google desktop motoru"na benzer bir program ve taranmış eski metinlerle baş başa kalacak 4 gonullu tarafından da yapılabilir Bugun piyasadaki sozluklerin bir kacı haric coğu, eski sozluklerdir ve zamanla oluşan anlam kaymalarına cok az değinirler. Bu da mutercimi ucsuz bucaksız bir okyanusta kendi başına kurek cekmeye sevk eder. Karşınızdaki dil hem bindortyuz yıl boyunca hadis, fıkıh ve tefsir dili olmuş; hem de farklı ırk ve toplumlardan gelen yazarların, tıp, astronomi, matematik, edebiyat ve tarih dili olmuştur. Dolayısıyla eğer klasik gramer kitaplarında yer alan bazı can alacı mevzuları bilmiyor ve sadece gunumuz Arapcasının belli alanlarındaki metinlerini okuyorsanız; eski ve ilmî bir kitabı cevirmeniz cok zordur. Eğer eski gramer kitaplarını okumakla kalmışsanız; 19. yuzyıl sonlarından itibaren eski kokleri potansiyel kalıplarda yeniden ureterek kullanışlı hÂle getiren yeni Arapcadaki pek cok kavrama hic alÂkası olmayan karşılıklar verebilirsiniz. İlahiyattaki yaşlı hocaların yeni metinleri cevirirken sıklıkla duştuğu hatalar bu yuzdendir.
Ote yandan bambaşka bir zorluk da Osmanlı'nın urettiği Arapca kelimelerdir! Bu kelimeleri bir zamanlar Turklerle yan yana yaşayan Araplar bilir ama pek cok Arap yazarı bundan habersizdir; eserlerinde de o anlamlarda kullanmazlar. Arapcayla coğrafi komşuluğu olan butun diller Arapca koklerden kendi yapılarına uygun kelimeler uretmişlerdir ve Araplar bunları anlamaz. İşte boyle bir dilde uretilen eski bir eseri cevirmek ayrı bir uzmanlığı gerektirmektedir.
Ama gozunuzu korkutmayalım; Arapcanın belli bir katmanında mesel pratik Arapcada veya bugun kullanılan standart Arapcada uzmanlaşmak istiyorsanız, bu iş, sıkı calışmayla bir yılınızı alır. Eğer eski eserleri okuyayım diyorsanız başka bir şey istiyorsunuz demektir ve iyi bir uzman eşliğinde bol bol metin okumalı; zevk icin gramer kitabı devirmelisiniz.
Arapcadan yapılan ceviriler son on, onbeş yıl oncesine kadar buyuk olcude dînî eserlerle sınırlı kaldığı icin Turk okuyucuların coğunun zihninde Arap edebiyatı diye bir şeyin mevcudiyetine dair hÂl kuşkular vardır. Dolayısıyla dinî alanların dışında bir kitap getirip cevirmek istediğinizi soyleyince "Oyle bir şey de mi varmış Arapcada?" derler.
Başka bir mesele de şu: "modern zamanların kurucusu ve yapıcısı" (maker & creator) olmayan Arapca, Farsca gibi bir dilden ceviri yaparsanız okuyucunun dikkatini cekmek daha zor olacaktır. Okuyucuların buyuk bolumu, gerek aldığı eğitim, gerekse yaşadığı atmosferden oturu İngilizceden yapılan cevirilere alışıktır. Dolayısıyla bu dilde denenmiş hikÂye, roman vs. turlerine unsiyet peyda etmiştir. Siz ona Arapcadan cevrilmiş eseri sunduğunuzda kolay kolay eline almayacaktır. Eğer bir Arap yazar İngilizceye, Fransızcaya cevrilmiş ya da doğrudan bu dillerle yazmışsa Turkiye'de bu tur kitapları tanıtmak ve satmak daha kolay oluyor.
Turkiye'de 95'lere kadar Arapcadan ya "dinî temel eser" diyeceğimiz hadis ve tefsir kitapları ya da sağlıksız ve dengesiz heyecana yol acan sloganvÂri kitaplar cevriliyordu. Dinî temel eser cevirenler icinde Ahmed Davudoğlu, KÂmil Miras ve Bekir Sadak gibi, gercekten salÂhiyetli mutercimler vardı ve Allah'tan, dinle imanla ilgili en onemli kaynakları bu kuşak cevirdi! Allah onlardan razı olsun! Ama o donemin "fikir kitabı" diye Arapcadan (ve Farscadan) cevrilen bircok eserin hem muhteva ve seviye olarak hem de dil olarak hÂli perişandır. Bu kitapların Turk okuyucusu bakımından handikabı, kendi ortamları icin one surdukleri cozumlerin Turkiye'de de kabul goreceği gibi bir faraziyeye dayanmasıydı. Hoş, bunların da ancak birkacı yetkin bir ceviriyle sunulmuştur.
95'lerden sonra İlk defa ciddî bir şekilde "Arap edebiyatı diye bir şey var ve klasik eserler arasında bugunku Turklerin de zevkle okuyacağı kitaplar bulup ortaya koyacağım" diyerek işi ele alan kitapcı, Ali Ural beydir. Onun her turlu riski goze alarak yayınlama deliliğini gosterdiği İbnu'l-Cevzî ve diğer yazarlar Turk yayıncılığı acısından ciddî bir denemeydi ve bence başarılı da oldu. Sonra başka yayınevleri de Arap edebiyatından kitap cevirmeye başladı. Bugun Arap edebiyatı hem cağdaşı hem de klasiğiyle Turkiye'de biraz tanınıyor ama asl yeterli değil. Yayıncılarımıza "Lutfen korkmayın! Arapcada aklınızdan gecen her konuda şahane kitaplar var. Yeter ki iyi mutercimler bulun ve cevirtin, bu dil bir zamanlar onlarca farklı kavimden gelen binlerce edebiyatcının, tarihcinin ve ilim adamının diliydi! Aradığınız her şeyi bulursunuz!" diyorum.
Bu arada mesel Emin Ma'lûf gibi Fransızca yazan bir Arap da Turkceye cevrildi ve epey bir satış yakaladı. Ancak bu ilgiyi doğrudan Arap edebiyatı ve Arapcaya duyulan ilgi gibi gormemek lÂzımdır. Cunku adam, gunumuzde cok satan bir roman yazmanın kurallarını iyi bilmektedir. Ma'luf'un gucu, farklı coğrafyalarda yaşayan daha fazla insanın merak edeceği konuları kendi ozel kultur hamûlesiyle (Marunî Hristiyanlığı + Lubnan'ın bereketli edebiyat pınarı + Fransızca) vermesinde yatıyor olabilir. Dili akıcıdır ve ağır konulara asl dalmamaktadır. Mitoloji, hatıralar, eskilerin anlattıkları vs. cidden cok zengin bir birikimi var. Tabi ki butun bu malzemeyi kendi nasıl sunmak istiyorsa, nasıl anlıyorsa oyle veriyor. Bu acıdan onun yaptığı, tarihî romancılık falan da değil… Başka bir şey yapıyor o. Bana sorarsanız, Necip Mahfuz'un, sozgelimi HarÂfiş romanında yakaladığı derinliği ve ritmi asl yakalayamıyor. Ama sonucta her eserin bir zamana hÂkimiyet (zeitgeist) ve sonra dekadanslaşma donemi olur. Şimdi MÂ'lûf'un anlattıklarını izleme ve merak etme zamanı. Belki de ilerde onun dekadans donemini goreceğiz.
- Cevirmenler, kulturlerarası iletişimde kendilerini hangi noktada goruyor?
A. Sait Aykut - Turkiye'de -birkacı haric- coğu mutercimin kulturler arası irtibat konusunda herhangi bir şey duşunduğunu sanmıyorum. Allah'ın verdiği dil isti'dÂdı ve cevreleri sayesinde kurdukları bağlantılara dayanarak kitap cevirip gecinmeye calışıyorlar; zaten coğu da profesyonel değil, oğrenci harclığını kazanmak isteyen emek işcileridir. Canlarını dişlerine takıyor ve ceviriyorlar, akşam tashih icin gelen formaları tekrar okuma ve gozden gecirme işinden vakit bulabilirlerse tiyatro, sinema vs.ye giderler, edebiyat munekkitlerini dinlerler ve kulturler arası irtibat kurduklarını anlayıp huzunlu bir sevince kapılarak caylarını yudumlar ve gulumserler. Kultur gibi yuksek kavramların; hele kulturler arasında irtibat kurmanın ne iyiliği ne de kotuluğu hakkında bir şey duşunuyorlardır. Yok, yok, onların bu hususu hic duşunmediklerini soylemiyorum… Elbette bazıları "Bu kitabı ne iyi ettim de cevirdim! Bak ne guzel Alman, Fransız, Rus, Arap vs. dilinin bir şaheserini Turkceye kazandırdım. Bununla şeref duyuyorum" diyordur. Ama ancak tercumeyi canı gibi seven, kendini cevirdiği romanda veya fikir kitabında hisseden, Turkcesi kuvvetli, dil şuuru yuksek, az da olsa ekonomik kaygıları bir kenara atan mutercimlerin işidir kultur hakkında duşunmek.
- Teşekkur eder, iyi calışmalar dileriz.