akademisyen, halkbilimci, yazar


1939 yılında Konya'da doğdu. 1951 yılında Hakimiyet-i Milliye İlkokulu'nu, 1955 yılında Konya Lisesi'nin orta kısmını ve 1959 yılında ise lise kısmını bitirdi. İstanbul Universitesi Turk Dili ve Edebiyatı Bolumu ’nden mezun oldu. Ayrıca Capa Yuksek Oğretmen Okulu'nu da bitirdi. İlk gorev yeri Tokat Gazi Osman Paşa Lisesi'dir. Ataturk Universitesi Fen-Edebiyat Fakultesi ’ne oğretim uyesi olarak girdi. 1977 yılında asistan doktor, 1978 yılında docent doktor unvanlarını aldı. 1988 yılında Konya Selcuk Universitesi Fen-Edebiyat Fakultesi Turk Dili ve Edebiyatı Bolumu ’ne profesor olarak atandı. 1988-1994 yılları arasında iki donem Selcuk Universitesi Eğitim Fakultesi Dekanlığı yaptı.

Turk Kulturunu Araştırma Enstitusu, İLESAM, Folklor Araştırmaları Kurumu, UNİMA gibi kurumların uyesi. 1983-2001 yılları arasında Turk Dil Kurumu bilim ve yurutme kurullarında gorev yaptı. Yurtici ve yurtdışında ceşitli bilimsel toplantılara katıldı. Kitapları, makaleleri ve bildirileri İngilizce, Almanca, Fransızca, Makedonca ve Japonca'ya cevrildi. 1981 yılında Ataturk ve Turkce konulu eser yarışmasında birinciliğe, 1990 yılında Turkiye İş Bankası'nın Buyuk Edebiyat Odulu'ne layık goruldu. Kayseri Sanatcılar Derneği'nin 1982 yılında Yılın Folklorcusu Armağanı'nı, Folklor Araştırmaları Kurumu'nun 1985 yılında verdiği İhsan Dincer Turk Folklorune Hizmet Odulu'nu, Tarsus Belediyesi 2004 Karacaoğlan Odulu'nu ve Motif Halk Oyunları Vakfı'nın 2004 yılı Yılın Folklorcusu odullerini aldı. 20 Mart 2006 tarihinde emekli oldu.

ESERLERİ:

Basılı 40 ’dan fazla eseri vardır.

Gumuşhane Masalları / Metin Toplama ve Tahlil, 1973, (2. bs. Gumuşhane ve Bayburt Masalları, 2002);

Halk Şiirinde Ataturk, 1974 (Turgut Gunay ile); 101 Anadolu Efsanesi, 1976, 1989 ve 2003; (İlk 71 efsane 1978 ’de Japoncaya cevrilmiştir.);

4. Turk Cocuklarına Masallar, 1977; Sarı Cicek / Sivaslı Âşık Kul Gazi, 1980;

Anadolu - Turk Efsanelerinde Taş Kesilme Motifi ve Bu Efsanelerin Tip Kataloğu, 1980;

Kıbrıs Turk Masalları, 1983 ve 1986;

Azerbaycan Âşıkları ve El Şairleri I, 1985 (Ali Berat Alptekin ve Esma Şimşek ile). (1989 ’da Tebriz ’de Azerbaycan Turkcesiyle de yayımlanmıştır.);

Azerbaycan Âşıkları ve Halk Şairleri II, 1986 (Alptekin ve Şimşek ile);

Dadaloğlu, 1986 ve 1993;

Ercişli Emrah, 1987;

Senin Aşkınla / Kadirlili Âşık Halil Karabulut, 1987;

Bayburtlu Zihnî, 1988;

Dadaloğlu Bibliyografyası, 1990 (Alptekin ile);

Bayburtlu Zihnî Bibliyografyası, 1990 (Alptekin ile);

Ataturk, Genclik ve Kultur, 1990;

Turkmen Halk Masalları, 1991 (Metin Ergun ile);

Folklor Bibliyografyaları Bibliyografyası Uzerine Bir Deneme, 1991;

Azerbaycan Tapmacaları / Bilmeceleri, 1992 (Alptekin ve Şimşek ile);

Turk Fıkraları ve Nasreddin Hoca, 1992; HikÂye-i Garîbe, 1992 (Ahmet Sevgi ile);

Efsane Araştırmaları, 1992;

Hurşit ile Mahmihri HikÂyesi, 1996 (Ali Duymaz ile);

Proben VIII, 1997 (Ergun ile);

Meddah Behcet Mahir ’in Butun HikÂyeleri I, 1997 (Alptekin, Yurdanur Sakaoğlu ve Şimşek ile);

Âşıkların Diliyle Cumhuriyet, 1998 (Zekeriya Karadavut ile);

Dede Korkut Kitabı / İncelemeler-Derlemeler-Aktarmalar, 2 C. 1998; 80. Doğum Yılında Şair Ahmet Tufan Şenturk, 1999, 2002;

Masal Araştırmaları, 1999 ve 2003; Meddah Behcet Mahir ’in Butun HikÂyeleri II, 1999 (Alptekin, Sakaoğlu ve Şimşek ile);

Azerbaycan Âşıkları ve Halk Şairleri Antolojisi I (16-18. Yuzyıl), (Alptekin ve Şimşek ile) 2000;

Caybaşı Yazıları, 2000 ve 2002;

Turk Ad Bilimi I / Giriş, 2001;

İslÂmiyet Oncesi Turk Destanları / İncelemeler - Metinler, (Duymaz ile), 2002 ve 2003;

Destan Destan Ustune / Kadirlili Âşık Halil Karabulut ’un Destanları, 2002;

Ercişli Emrah Bibliyografyası, 2002 (Alptekin ile); Konya Uzerine Şiirler, 2002;

101 Turk Efsanesi, 2003; Turk Golge Oyunu Karagoz, 2003.




HAKKINDA YAZILANLAR

Hakkında uc kitap, bir tiyatro oyunu ve iki dergi ozel sayısı (Tarla, Milli Folklor) yayınlandı. Basılı calışmalarının sayısı binin uzerindedir.



SOYLEŞİ

Prof. Dr. Saim Sakaoğlu
Elif KARAKUŞ ’un Saim Sakaoğlu ile yaptığı bir soyleşiden…

- Sayın Sakaoğlu, bize kendinizden soz eder misiniz?

Kendimi biraz farklı bir bicimde, biraz da uzunca tanıtacağım. Boylece, bazı sorularınızı da onceden cevaplandırmış olacağım. Bu, biraz hayatım, biraz da bilimimin tarihcesi olacaktır.
Doğum tarihimi, o eskinin 28 sayfalık Huviyet Cuzdanı, 20 Mart 1939 olarak gosteriyor. Galiba biraz gec yazılmışım. Araştırmalarıma gore bu tarih 28 Şubat olmalı… Yani 20 gunluk bir gecikme var. Gunlerden ise salı. Fala filan inanmam ama meraklısı icin hatırlatayım, burcum Balık imiş!
Doğum yerim ise Konya ’nın en eski mahallelerinden biri: Fahrunnisa Mahallesi. Bugun dort caddeye dağılan mahallemizin en unlu caddesi ise evimizin bulunduğu Caybaşı Caddesi. Caddenin unlu olması benden değil, benim bir kitabımdan kaynaklanıyor. 2000 ve 2002 yıllarında iki baskısı yapılan Caybaşı Yazıları adlı kitabım, pek cok bolumun yanında 80 kadar da renkli fotoğrafıyla, ilk defa bir yerleşim yerine bağlı caddenin değerlendirilmesini icine alıyor… Sekseni gecen yaşıyla, hÂl 22 numarayı taşıyan iki kanatlı kapıdan girilen, iki katlı kerpic evimiz ise yaşlanmanın izlerini gostermeye başladı.

Mahallemizin adı, Hz. MevlÂna ’nın hanım oğrencilerinden Fahrunnisa Hatun ’un, aynı adı taşıyan caminin avlusunda gomulu olmasından kaynaklanıyor. Caddemizin adı ise, bir zamanlar Konya ’nın ucte birinin bağ ve bahcelerini sulayan suların akıp gittiği caydan geliyor. Barajların suya gem vurmasıyla oksuz kalan cayımız, 1970 ’li yılların başında kanalizasyona cevriliverdi.
Babam, aynı mahalle eşrafından olan Hacı Hasan Efendi ’nin dort cocuğunun ikincisi ve ilk oğlu olan [hattat, hafız] Mehmet (1318-1975) ’tir. Annem ise, o donemin gecerli mesleklerinden biriyle uğraşan Nalbantların Salih [Koseoğlu] Efendi ’nin dort cocuğunun ucuncusu ve tek kızı olan Zeliha (1318-1999) ’dır. Ninelerim ise sırasıyla Fatma ve Emine adlarını taşımaktadır.

İlk ağabeyim daha Cumhuriyet ilan edilmeden doğmuş ve olmuş; Mustafa Kemal. HÂlen hayattaki ağabeyim Hasan da 1923 ’te doğmuş. Evin tek kızı Hayriye Karpuzoğlu 1927-1959 yılları arasında yaşadı. Ben, evin kucuğu, “tekne kazıntısı”, ablamdan 12 yaş kucuğum; 1939. Beni annemle birlikte ablam buyutmuş, birazını ben de hatırlıyorum.
Bugun, 23 Nisan Ulusal Egemenlik İlkoğretim Okulunun birinci kademesini oluşturan HÂkimiyeti Milliye İlkokulunu (1946-1951), Konya Lisesinin orta (1951-1955) ve lise (1955-1959) kısımlarını bitirdim. Lise son sınıf oğrenciliğimle ilgili olarak bir notu eklemeliyim. O yıl, uc arkadaşımla aylık bir fikir ve sanat dergisi yayımlamaya başladık: Ozlem. Mezun olduğumuz icin kısa omurlu oldu. Burada; Cahit Oztelli, Mehmet Onder, Feyzi Halıcı, H. Zekai Yiğitler, Abdulkadir Bulut, Kemal Or gibi adlar da yer alıyordu.

1960 guzunde sınavsız girdiğim İstanbul Universitesi Edebiyat Fakultesi Turk Dili ve Edebiyatı Bolumunden, 1965 Şubatında, Umumî Turk Dili sertifikasından tez hazırlayarak diploma aldım. Rahmetli hocam Ord. Prof. Dr. Reşit Rahmeti Arat ile başladığım tezimi, onun hastalığı ve vefatı sebebiyle tamamlayamamıştım. Rahmetli Prof. Dr. Muharrem Ergin ’in yonetimde tamamladım: Ebû ’l-leys Semerkandî ’nin KitÂbu ’l- Mukaddimetu Fi ’s-salÂt Adlı Eseri Uzerine Bir Gramer Denemesi.
O yıllarda kimlerden ders aldığımı da belirtmek isterim. Yukarıda adlarını saydığım iki dil hocamın dışında Prof. Dr. Tahsin Banguoğlu, Prof. Dr. Sadeddin Buluc, Prof. Dr. Faruk Kadri Timurtaş ’tan Turk Dili; Prof. Dr. Ali Nihat Tarlan, Prof. Fahir İz, Prof. Dr. Abdulkadir Karahan ’dan Eski Turk Edebiyatı; Prof. Ahmet Hamdi Tanpınar, Prof. Dr. Mehmet Kaplan ve Prof. Dr. Omer Faruk Akun ’den Yeni Turk Edebiyatı dersleri aldım. Bu hocalarımızın bazıları o yıllarda henuz profesor olmamışlardı. Ayrıca, bolumumuzun genc araştırmacılarından Dr. Necmeddin Hacıeminoğlu ile Birol Emil de derslerimize yardımcı olarak girerlerdi. Bunlardan sadece İz, Akun ve Emil hayatta.

Aynı zamanda, tarihî Capa Yuksek Oğretmen Okulunu da bitirdim (Mart 1961- Şubat 1965).

Okulu bitirdikten (26 Şubat 1965) 32 gun sonra (30 Mart 1965), Tokat Gazi Osman Paşa Lisesine edebiyat oğretmeni olarak atandım. Orada, okulun yatılı kısmı da olduğu icin belletici olarak da gorev yapmaya başladım. Ne de olsa evli olmayan hocalar icin en iyi ikinci gorev.

Mehmet İstemi (1968-1969), Selcen (1969) ve Seren (1976) ’in anneleri Yurdanur Hanımla Tokat ’ta tanışıp evlendik (26 Mart 1966).

Asistanlık, universite yıllarındaki hayallerimden biri idi. Tokat ’ta bir yandan hocalık, bir yandan yoneticilik yapıyor, bir yandan da İngilizce calışıyor, bilim kitaplarını okuyordum. O gune gore iyi bir kitaplığım var idi. O gunlerde verilen bir ilan icin hocam Muharrem Bey ’i telefonla aradım. Biz de bir gelenek vardır: Once hocanın izni alınmalı. O, “Saim dedi, Kemal Ağabeyin de başvuracak, o belki senden daha şanslıdır.” Doğruydu. Ben, Rahmeti Beyin sağlığında, Turkiyat Enstitusundeki odasına bitirme tezi icin giderken Kemal [Eraslan] Ağabey de doktora calışması icin gelirdi. Hatta, benim işim daha kısa sureceği icin onceliği bana verirlerdi.

Rahmetli Prof. Dr. Harun Tolasa ’yı, Konyalı olmakla birlikte, Edebiyat Fakultesinde dersler başladıktan sonra tanımıştım. Konya il merkezinde ayrı ayrı okullarda okumuştuk. İkimizin de amacı asistan olmaktı. O, bir sure sonra Ataturk Universitesinde asistan olarak goreve başladı. Onun sık sık, “Yakında ilan verilecek!” uyarıları benim calışma hızımı yukseltiyordu. Sonunda istediğimiz oldu. 10 Temmuz 1967 Pazartesi gunu yabancı dil ve bilim sınavına alındık. Ertesi gun ise mulakat vardı. Hepsi docent olan Niyazi Akı, Kaya Bilgegil ve Ahmet İhsan Turek ’ten oluşan bilim kurulu onunde terledik. Sonucun ilanı epey gecikti. O gunlerde Tokat-Erzurum telefon hattını herhÂlde en cok ben işgal ediyordum.

Ders yılı liselerde erken başladığı icin, Bakanlıktan izin cıkıncaya kadar iki haftaya yakın hocalığa devam ettim. 27 Eylul, tam 21 yıl kalacağım Erzurum ’da goreve başlama tarihim olacaktı.

Ataturk Universitesine Turk Dili asistanı olarak atanmıştım. Bir sure bu alanda calıştım. Okuduğum kitaplar, uzerinde calıştığım ceviriler, hatta almaya başladığım kitaplar hep bu alanla ilgili idi. Bir sure sonra, bolum başkanımız Kaya Bey, yeni alınan beş asistandan dilci olan dordunden birini halk edebiyatına kaydırmak istiyordu. Hocanın uzerinde durduğu arkadaş ise buna kesinlikle karşı cıkıyordu. O, 1416 sayılı kanunla Almanya ’ya doktora yapmaya gidecekti ve gerekli başvuruları yapmıştı. Ortalık toz duman değilse de kendi capında bir bulanıklığa burunmuştu. Bir gun rahmetli Tolasa ’ya dedim ki:
“Bilimse bilim, dilde de yapılır, halk edebiyatında da… Soyle hocaya, ben halk edebiyatına geceyim.”
Benim halk edebiyatı uzmanı olmam boyle bir “zıtlaşma”nın tarafımdan cozulmesinin sonucudur.
Bir sure sonra N. Y. Almanya ’ya gitti ve donuşte de mezun olduğu fakultede goreve başladı. Uzun sure Turk Dil Kurumunda da bilim kurulu uyesi olan bu arkadaşımız 15 yıllık profesordur.

O gunlerde bolumde iki halk edebiyatı asistanı daha vardı. Muhan Bali 1967 baharında Dr. olmuştu; Bilge Palandoken [Seyidoğlu] ise tezine calışıyordu. Bizim zamanımızda yuksek lisans yoktu, hatta doktora dersleri de yoktu. Bir “doktora babası” belirleniyor, onun yol gostericiliği altında kitapları okuyor, makaleleri inceliyor ve tezinizi hazırlıyordunuz. Ulkemizde, bu yeni alanın henuz profesoru de yoktu, docenti ise bir tane idi: Şukru Elcin. Prof. Mehmet Kaplan, Ataturk Universitesinin kuruluşunda gorev almış, dekanlık ve rektor vekilliği gibi yonetim gorevlerinde bulunmuştu. Bali ve Palandoken ’in doktora babası o idi. Bana da bir doktora babası gerekiyordu. Prof. Kaplan ’ın dersini 1963 Haziranında vermiştim ve şimdi 1968 idi. Zaten bizim sınıfımız yeterince kalabalıktı; acaba beni hatırlayacak mıydı? Kaya Bey onunla bir telefon goruşmesi yaptı. Sonuc olumlu idi. Hemen izin alıp İstanbul ’un yolunu tuttum.

Hocamla uzun uzun konuştuk. Ben, biraz da bolge şartlarını goz onune alarak bir halk hikÂyesi belirlemiştim. Bunu hem cocukluğumda ninemden dinlemiştim, hem de bir Ramazan gecesi, Erzurum ’da, Gurcukapısı ’ndaki Taksim Cay Evinde, sonradan adının Nalbant İshak KemÂlî olduğunu oğreneceğim bir meddahtan…
Sevincle eve dondum; ancak sevincim kısa surdu. Cunku konu ile ilgili yeterli malzeme bulamamıştım. Durumu telefonla Prof. Kaplan ’a bildirip yeni bir randevu aldım.
Ben, arkadaşlarımdan ve Dr. Kırzıoğlu ’ndan aldığım yeni tez konularıyla yine hocamın huzurunda idim. “Konya Masalları” uzerinde calışmak istiyordum. Hocam, “Saim, Konya bir kultur merkezidir, halk kulturu ile aydınların kulturleri karışmış olabilir…” deyince hemen, “Tokat Masalları…” adı dokuluverdi dilimden. Cunku eşim Tokatlıydı ve ben o yıllarda ilin tek klasik lisesinde oğretmenlik yapmıştım. Her ilceden oğrencilerim olmuştu.

Tokat yanlış hesabı bu kez Erzurum ’dan dondu. Bu coğrafyaya da, daha sonra dekanımız olacak olan bolum başkanımız Prof. SelÂhattin Olcay karşı cıktı. Ataturk Universitesinin bir bolge universitesi olduğunu, aynı konuyu bir Doğu Anadolu ilinde calışmamı istedi. Doğruydu. Dilciler Erzurum, Artvin; halk edebiyatcılar Erciş ve Erzurum uzerinde calışıyorlardı. Actım onume Faik Sabri Duran ’ı… Erzincan, Muş, Bingol, Ağrı, Gumuşhane… Gerci bu sonuncu il İc Karadeniz Bolgesindeydi ama onemli bir bolumu de (ki sonradan il olacak Bayburt ve cevresi) Doğu Anadolu Bolgesindeydi. Trabzon-Erzurum-İran transit yolunun dışında hicbir onemli yolu yoktu. Derleme calışması icin uygundu bu il. Doktora calışması olarak Gumuşhane masallarını ele almayı uygun bulmuştum. Bu calışmam daha sonra, Gumuşhane Masalları/Metin Toplama ve Tahlil (Ankara 1973) ve Gumuşhane ve Bayburt Masalları (Ankara 2002) adıyla iki defa yayımlandı.

1969 yaz aylarında, Haziran-Eylul arasında haftalarca derlemeye cıktım. Dekanımız Prof. Şaban Karataş ’ın, emrime verdiği bir jeep ile kaptanı guzel derlemelerin aracılarıdır. Sonrası, Ankara ve İstanbul ’da kitaplık araştırmaları… Ankara ’da Millî Kutuphane, Turk Dil Kurumu ve Dil ve Tarih-Coğrafya Fakultesi arasındaki geliş gidişler, İstanbul ’daki resmîsiyle, ozeliyle, yabancılarınkiyle kutuphaneler derken, unlu 12 Mart 1971 muhtırasının 15. gununde (26 Mart), Hacettepe Universitesinin, o zaman Tıp Fakultesindeki birkac odada faaliyet gosteren Edebiyat Fakultesinde sıygaya cekildim. Prof. Kaplan ’dan başka, Prof. Elcin ile Prof. Olcay da kurulda yer almışlardı.

Derken 112. donemde Tuzla ve Sivas ’ta kutsal gorevimizi, piyade olarak tamamladık. 2 Şubat 1974-23 Mayıs 1975 tarihleri arasında ABD yolculuğu… Amerika ’daki ilk durağım Texas ’ın Lubbock şehri oldu. O yıllarda nufusu Konya ’nınki kadardı ama gelişmiş universiteleri, kolejleri vardı. Ben, Archive of Turkish Oral Narrative (ATON) ’in misafiri idim. Prof. Warren S[tanley] Walker ile eşi ATON mudiresi Barbara K[erlin] Walker yardımcı oldular. Arşiv binası henuz tamamlanmadığı icin malzemeler Walker ailesinin uc daire buyukluğundeki evlerinde korunuyordu. Ben, orada kalıyor, arşiv malzemelerini değerlendiriyordum. Ayrıca yerleşkeye gidip kutuphane araştırması yapıyor, Prof. Walker ’ın halk edebiyatı alanında vermekte olduğu yuksek lisans derslerine katılıyordum.
1974 ’un Mayıs başında, uzun bir kara yolculuğuna cıktım: Texas-New Mexico-Arizona-California. Ucak ve otobus fiyatları arasındaki fark azdı ve dostlarım benim ucmamı istiyorlardı. Oysa benim amacım cevreyi gormekti. 30 saatlik bir yolculuktan sonra Los Angeles ’a indim. 13 ay kalacağım bu şehri butun eğitim kurumlarıyla, kitaplıklarıyla tanımaya calıştım. Folklore and Mythlogy Departmant ’ta değişik hocaların yuksek lisans ve doktora derslerine girdim. Bunlar arasında, ozellikle efsaneler uzerinde calışan Prof. Dr. Wayland D. Hand ’ı anmalıyım. Başka bir departmanda gorevli Macar asıllı bilgin Prof. Dr. Andreas Bodrogligeti ’nin derslerine de girdim. Turk tarihi ile ilgili dersler veren değişik alanların oğretim uyelerinin derslerini de fırsat buldukca dinliyordum.

ABD donuşu, hocalarıma danışarak docentlik tezimin konusunu belirledim. Zaten orada iken birkac konu uzerinde yoğunlaşmış, ona gore malzeme toplamıştım: Anadolu-Turk Efsanelerinde Taş Kesilme Motifi ve Bu Efsanelerin Tip Kataloğu. Bu uzun adlı tezi sunmadan once 1977 Mayısında yabancı dil sınavını vermiştim. Bilim kurulu tezimi kabul edip beni 28-29 Kasım 1977 tarihlerinde sınava cağırmıştı. Prof. Dr. Ali G. Akıncı ’nın başkanlığındaki profesorler Ş. Elcin, S. Olcay, O. F. Akun ve TalÂt Tekin ’in huzurunda sozlu sınavı ve deneme dersini vermiş, başarılı bulunmuştum. Bu tezim, 1980 yılında Kultur Bakanlığınca yayımlanmıştır.

Nice dersler, nice makale ve bildiriler, nice kitaplar… Yıllar akıp gitmektedir. 13 Mart 1988 ’de profesorluk yabancı dil sınavını verdim. Ancak, donemin bir kuralı vardı: Kendi universitende profesor olamıyorsun. YOK ’un, Selcuk Universitesi adına verdiği ilana başvuruyorum. Kadirlili Âşık Halil Karabulut adlı calışmamı “Başlıca eser” olarak sunmuştum. Profesorler Ş. Elcin, Umay Gunay ve Abdurrahman Guzel ’in raporlarıyla profesorluğe yukseltilmiş oldum.

Konya ’ya gelişimin uzerinden bir ay gecmeden, kısa bir sure vekÂletle yonettiğim kardeş kurum Eğitim Fakultesinde dekanlığa başladım. Altı yıldan fazla suren bu yoneticiliğimin kayıpları yanında ‘insan ’ı tanımam acısından cok buyuk kazancları da oldu. Bu arada, benden once başlatılan, hatta yonetmeliği bile yayımlanmadığı hÂlde bazı kurumlardan kitap bağışı isteyen bir araştırma merkezi vardı. Her şeyi sil baştan edip sıfırdan işe koyuldum. İki arkadaşımızla hazırladığımız Selcuk Universitesi Turk Halk Kulturu Uygulama ve Araştırma Merkezinin yonetmeliği 12 Ocak 1989 ’da Resmî Gezete ’de yayımlandı. 25 Ocak ’ta atandığım başkanlık gorevim dorduncu defa uzatıldı. Merkezimize bir uzmanlık kitaplığı kurdum, oğrencilerimizin destekleriyle oluşturduğumuz bir ses arşivine kavuştuk. Burada ses kayıtları bilgisayar ortamına aktarılarak daha kolay yararlanılabilir hÂle getirildi. Merkezimizin yonetmeliği pek cok universitemizce ornek olarak alındı.

Dekanlığımın sona ermesi uzerine (9 Aralık 1994) Fakultemdeki gorevime dondum, hem de bolum başkanı olarak… Uzun yıllar tek profesor olarak suren bu gorevim, Aralık 2003 ’te, ilk ve son defa, ana bilim dallarınca gonderilen teklif yazılarıyla uzatıldı. Bu son donem dolmadan, kısmet olursa, 20 Mart 2006 ’da emekli olacağım.

Caybaşı Caddesi ’nde başlattığım hayat yolculuğumu yerleşkemin başkanlık odasında uc nokta ile beklemeye alıyorum…

Dediğim gibi, uzun oldu olmasına ama beni tanımak icin bunların bilinmesinde yarar vardır. Şunu acık kalplilikle soylemek isterim; bu yazılanlara eklenecek o kadar cok şey daha var ki… Ama sayfa sayımızın sınırlı olması, kalanları bir “hatıra” kitabına aktarmamıza yol acmıştır.

- Halk edebiyatı calışmalarına nasıl ilgi duydunuz? Bu alandaki calışmalarınıza ne zaman başladınız?
Şiiri cok severdim cocukluğumda. Ağabeyimin aldığı, 7 Gun dergisinde rahmetli Nihad SÂmi Banarlı ’nın bir koşesi vardı. İşte o koşe benim cok ilgimi cekiyordu. İlkokul kitaplarımla dergilerimde de guzel şiirler yer alıyordu. Ben, hicbir ayırım yapmadan bu iki ayrı dunyanın şiirlerini boş bir “okul defteri”ne yazıyordum.

Masallarla tanışmam okul oncesine rastlar; ninem Safiye Sakaoğlu ’ndan dinlemiştim ilk orneklerini. Âşık şiirini tanımam ise ortaokul Turkce kitaplarıyla gercekleşti. İlkokuldan getirdiğim şiir zevkim Karaca Oğlan ’la, Sum¬manî ile birleşiverdi. O yılların şiirlerini cok iyi hatırlıyorum. Bunlardan, Pir Sultan adına turku olarak TRT dağarcığına girdiği icin bir turlu Karaca Oğlan ’a mal edemediğimiz, “Dinle sana bir nasihat edeyim”i, kitaplarda Sum¬manî adına kayıtlı olan, “Şu karşıki yuce dağlar”ı unutmam mumkun mu? Bunlar belki halk edebiyatına karşı ileride filizlenecek ilk tohumlardı.

Bir guzel olayı daha anlatmak isterim. Yıl 1958 ’in sonları, belki de 1959 ’un başları… Konya Lisesinin 83 kişilik tek 6 edebiyat şubesinde oğrenciyiz. (6 Fenler A ve B diye 40 ’ar kişilik iki sınıfta okuyor!) Edebiyat oğretmenimiz, Ticaret Lisesinden geliyor: Cahit Oztelli. Ben Oztelli ’yi, Ticaret Lisesinde okuyan, bir yaş kucuğum amcamın oğlu İsmail dolayısıyla tanıyorum. Rahmetli sınıf arkadaşımız LÂtif Cakıcı pire gibi biri… Bir gun oturup karar aldık. Edebiyat derslerinin bir saatinde ozel bir halk edebiyatı programı sunacağız. Once nelerin anlatılacağı, nelerin orneklerinin verileceği konusunu belirledik. Sonra, can sıkıcı olmasın diye orneklerin bir bolumunu arkadaşlarımıza sundurmaya karar verdik. Masallar, fıkralar, atasozleri, bilmeceler ve daha neler… O dersin programını hÂl saklarım.

Bu alanda calışmaya başlamamın tarihi ise, biraz once de dediğim gibi, Ataturk Universitesindeki dil asistanlığımdan halk edebiyatı asistanlığına gecişimle yakından ilgilidir. Başlayış o başlayış…
Hemen şunu belirteyim; İstanbul ’daki oğrencilik yıllarımızda, boş derslerde hemen bir “fırt” uğrayıverdiğimiz Sahhaflar Carşısı ’ndan aldıklarım arasında Âşık edebiyatıyla ilgili olanlar da vardı, halk edebiyatı ile ilgili olanlar da…
Bu konu ile ilgili son bir cumle… Benim kuşağım, universite yıllarında ne halk edebiyatı dersi gordu ne de Âşık edebiyatı dersi…

-Yetişmenizde rolu olan bilim ve kultur adamları kimlerdir?
Yetişmemde ceşitli bilim dallarına mensup hocalarımın onemli rolleri oldu. Hic şuphesiz Prof. Arat bunların başında gelmektedir. Bizim Fakultede oğrenciler dort sertifikayı tamamlayarak mezun olurlardı. Bunlardan uc tanesi uc yıl sureli idi. Sonuncusu ise tez hazırlayacağınız sertifikayla ilgili olup dort yıl surerdi. Sizin sonuncu yılınız, sadece tezinizin yoneticisinin dersine girerek tamamlanırdı. Koskoca sınıftan Prof. Arat ’ı uc kişi secmiştik: Nahide, Atila ve ben. Atila pek derslere gelmezdi; Nahide ’yle ben devamlı oğrenciydik. Arat Bey ikimize Âdeta ozel ders verirdi. Anlattıkları hem bilimdi, hem de hayat tecrubesi idi. Tez aşamasında ise hocam, bazı gunler evine gelmemi, orada calışmamızı isterdi.
Prof. Kaplan ’ı zaten lisans yıllarımdaki derslerinden tanırım. Hatta onun farklı konuları işlediği obur sınıflarındaki derslerine de girerdik. Doktora hocam olduktan sonra onu daha yakından tanıma şansını yakaladım. İstanbul ’a calışma icin gittiğim yıllarda, her cumartesi, 15.00-17.00 arasında beni Moda ’daki evinde kabul ederdi. Onun calışma ortamı da beni etkilemiştir.
Prof. Elcin ’i, universiteyi bitirdikten birkac yıl sonra tanıdım. Henuz docentti. Sonra cok iyi iki dost olduk. İlerlemiş yaşında bile bir şeyler yapmak istemesi, millî konulardaki duyarlılığı beni etkilemiştir.

Bu soruyu şoylece sonuclandırabiliriz: Her hocamın kaptığım ozellikleri vardır. Prof. Ergin ’in ders anlatması, Prof. Timurtaş ’ın hoşgorusu, Tarlan ’ın metin incelemesi, Prof. Tanpınar ’ın ders anlatma sırasındaki daldan dala konması, Prof. Akun ’un konulara derinlemesine inmesi vb.

- “Masal, fıkra ve efsane benim bilim hayatımın uc vazgecilmez guzelliğidir.” demişsiniz. Bu alanda yaptıklarınızı ve yapmak istediğiniz hÂlde yapamadıklarınızı anlatır mısınız?

Galiba bu guzel konuşmanın sonunda yayımlanmış kitaplarımın listesini de isteyeceksiniz. Bu sebeple fazla ad vermeden sorunuzu cevaplandırayım. Hayatımı anlatırken de soylemiştim; benim doktoram masallar uzerinedir. Docentlik calışmamı ise genelde efsaneler uzerine, ozelde taş kesilme motifine yer veren efsaneler uzerine kurmuştum. Bu calışmanın sonundaki tip kataloğu ise dunyada benzeri olamayan bir calışmadır. Benim beş masal, dort efsane kitabım var. Fıkra ise bir yandan Nasreddin Hoca, bir yandan da yore tipleri olarak ilgimi cekiyordu. Bu alanda tek kitap yayımladım. İki yıl sonrası icin Nasreddin Hoca kitabı hazırlıkları surup gidiyor. Yapamadıklarıma gelince… Vallahi buraya pek cok “yapamadığım” giriyor. Mesela Konya masalları, mesela Turk masalları tip kataloğunun uluslararası olculere uygun bicimde hazırlanması, Turk efsaneleri tip kataloğu vb. Ancak, bunları yapamasam bile hayalini kurarak alt yapısını oluşturup gelecek kuşaklara armağan etmek guzel bir duygu.

- Turk Dil Kurumunda yaptıklarınız, yapmak istedikleriniz nelerdir?

Turk Dil Kurumuna yaptıklarımı, universite oğrenciliği yıllarıma kadar goturebiliriz. Rahmetli Omer Asım Aksoy ’un onculuğunde başlatılan atasozlerimizi ve deyimlerimizi derleme seferberliğine genc bir oğrenci olarak ben de katılmıştım. Bolge Ağızlarında Atasozleri ve Deyimler adlı kitabın ikinci cildinin başındaki, “Derleyici adları, nerelerden derleme yaptıkları ve gonderdikleri soz sayısı” bolumunde ‘Konya ’ başlığı altında adımın karşısında 60 sayısı yer almaktadır.

1983 ’te bilim kurulu uyesi olduktan sonra, Ad Bilimi Calışma Grubunun uyeliğini, iki ayrı donemde de başkanlığını yaptım. Erzurum ’da bulunduğum yıllarda, ozellikle kış aylarında duzenli olarak Ankara ’ya gelmek zor olduğu icin pek fazla gorev alamadım. Yabancı Kelimelere Karşılık Bulma, İmla ve Yayın Komisyonları; Ataturk ve Turk Dili ile Halk Bilimi Metinleri Calışma Gruplarında gorev aldım. 1996-1999 yılları arasında bir donem yurutme kurulu uyesi secildim. Daha sonraki donemde de bir boşalma sonucu, yeniden aynı goreve getirildim. Uzun zamandan beri Turk Dili dergimizin yazı kurulu uyeliğini yurutuyorum. Bir ara da, Turk Dunyası Dil ve Edebiyat Dergisi ’nin yazı kurulunda gorevli idim.
Kurum yayınları arasında yer alması icin gonderilen eserlere de raporlar yazdım. Bu arada uc kitabım kurum yayınları arasında yer aldı: W. Radloff-I. Kúnos ’un Proben 8 ’ini alfabemize aktardık (Metin Ergun ile), Cumhuriyetimizin 75. yılında Âşıkların Cumhuriyetimize bakışını anlatan şiirlerden oluşan bir antoloji hazırladık (Zekeriya Karadavut ile). Son olarak da, alanında, dilimizde ilk defa olmak uzere ozgun bir calışmam yayımlandı: Turk Ad Bilimi I / Giriş.

Yapmak istediklerime gelince… Turk Dil Kurumunun arşivinde bulunan ve doktora calışmalarım sırasında yararlandığım masal derlemelerini kitaplaştırmak, ad bilimi kitabımın devamı olan Ad Yazıları ’nı tamamlamak, ad ve soyadlarının hikÂyelerini kitap hÂline getirmek.

- Turk Dil Kurumunca yayımlanan dergileri değerlendirir misiniz? Yazı Kurulu uyesi olarak Turk Dili dergisi ve gelen yazılar konusunda neler duşunuyorsunuz?
Kurumumuzun yayımladığı dergileri bir hatırlayınız. 50 yaşlarını aşan aylık Turk Dili ve yıllık Turk Dili Araştırmaları Yıllığı-Belleten ile onuncu yılına doğru yol alan Turk Dunyası Dil ve Edebiyat Dergisi. Aylık dergi uzerinde ayrıca duracağım icin oburlerine kısaca değinmek istiyorum. Kısaca Belleten diye tanınan yıllık dergimiz bilimselliği tartışılmaz dil ve edebiyat yazılarının yer aldığı bir hazinedir. 1995 ’te yayımlanan dizinine şoyle bir bakmak bile onun nelerle zenginleştiğini gormemizi sağlayacaktır. En genc dergimiz ise Turk dunyasını dil ve edebiyat yazılarına yer vermesi acısından onemlidir. Ayrıca bilgi alışverişinin yapıldığı bir sergidir Âdeta. Her ikisinde de yazılarımın yer alması, doğrusu bana mutluluk vermektedir.

Aylık dergimize, 626 aylık Turk Dili ’ne gelince soyleyecek epey sozumuz var. Dergiyle lise yıllarımda, galiba 1956 ’da tanıştım. O yıllarda dergiyi gazete satıcısından alıyor, okuyordum. Bir yaz gunu, Konya ’da biraz da sahhaf sayılabilecek bir kitapcının dukkÂnının onunde, farklı ve dikkati ceken kapaklarıyla birkac dergi gordum. Bunlar Turk Dili ’nin ilk sayılarıydı. Hepsini alıverdim. Ve hep aldım, abone oldum. Yurt dışında iken bile aboneliğimi devam ettirdim. 1969 yılında da eksiklerimi tamamladım. Bu dergi cok sevdiğim birkac dergiden biridir. Ben, 1999 ’un Ocak ayından beri (sayı 565), dergimizin Yazı Kurulu uyesiyim. Bu işi severek, isteyerek ve zevkle yapıyorum. Ben daha cok şiir ve hikÂye ile tanıtma, edebiyat ve halk bilimi konulu yazıları inceliyorum.
Dergimize gelen yazıların ağırlığını şiirler oluşturuyor. Hatta şairlerimiz 8-10 şiirini birden gonderiyorlar. Birkac hikÂyecimiz var; guzel yazıyorlar, biz de sıra ile yayımlıyoruz. Tabii başka hikÂyecilerimiz de var.

Bilim yazılarımız daha cok dille, biraz da edebiyatla ilgili. Uzunluğu ve konusu gereği Belleten ’e veya Turk Dunyası ’na gonderilmesi gerekenleri oralara aktarıyoruz.

Dergimize gencler de ilgi gosterip şiir ve hikÂyelerini gonderiyorlar; onları da değerlendiriyoruz. Hemen şunu belirteyim ki artık gunumuzde herkes her dergiye yazı vermiyor, gondermiyor. Bunu, “Herkes belli dergilerde yazıyor.” diye de ozetleyebiliriz. Ozel sayılar icin yazı istememiz yadırganmamalı. Bir de doğum ve olum yılları 0 ve 5 ’li yıllarına rastlayanlar icin ozel yazı isteklerimiz oluyor. Ozetlersek, Turk Dili uzerine duşeni yapıyor.

- Surekli yazdığınız dergi var mı? Bunlar hangileridir?
Surekli yazdığım dergi sayısı fazla değildir. Turk Dili dergimize epeydir yazıyorum. Konya ’da uc aylık ve mevsim adlarına gore yayımlanan Meram dergisinde de yazılarım cıkıyor. Bu yıllarda daha cok kitap yayınlarıyla uğraştığım icin doğrusu surekli yazmaya zaman kalmıyor. Ayrıca, araya giren onca konu (bildiri, rapor, konferans vb.) da engellerin başında gelmektedir.

- Akademik hayatınızda aldığınız oduller nelerdir?
Bilirsiniz, odullere ya siz aday olursunuz veya yakınlarınız sizi aday gosterirler. Bazen de yarışmayı kazanınca odul alırsınız. Her neyse, ben, turu ne olursa olsun aldığım odulleri ve dereceleri sıralayayım.

Uc defa yarışmaya katıldım, ucunde de birincilik odulunu aldım.

Ataturk ’un doğumunun 100. yılı munasebetiyle Tercuman gazetesi 1981 ’de Ataturk ve Turkce konulu bir eser yarışması acmıştı. Ataturk ’un Dili: Turkce adlı eserimle, 23 eser arasında birinciliğe layık bulundum. VI+200 sayfa olan bu calışmam basılı değildir. Turkiye İş Bankası 1980 ’den beri, her yıl uc dalda Buyuk Odul verir. Bu dallardan biri olan ‘Sosyal Bilimler ’in 1990 yılına ait olanının konusu “Halk Edebiyatı” idi. Yukarıda adını andığım docentlik tezimle bu yarışmaya katıldım. Calışmam, 17 eser arasında birinciliğe layık bulundu.
İlk odulum daha kucuk capta biri yarışmayla ilgili idi. Tercuman gazetesinin yayımlamaya başladığı 1001 Temel Eser dizisinin 20. kitabı Emin Nihat Beyin Musameretname / Gece HikÂyeleri adlı eseri idi. Her ay bir kitabın tenkidi yapılıyordu. Ben 1 Eylul 1973 ’te uc hikÂyesi Gece HikÂyeleri adıyla yayımlanan Musameretname ’nin tenkidinde birinci olmuştum. O gunlerde Dr. asistandım.
Aldığım armağanlar da var. Bunlar, bilgimiz dışında layık gorulduğumuz icin verilen değerbilirliklerdir.

Kayseri Sanatcılar Derneği (KASD), 1982 yılı icin verdiği “Yılın Folklorcusu” armağanına beni uygun gormuş.

Folklor Araştırmaları Kurumu, o zamanki adı “İhsan Hıncer Turk Folkloruna Hizmet Odulu” olan odulu, 1985 yılında birkac arkadaşımla birlikte bana vermişti.

1990 yılından sonra ne bir yarışmaya katıldım, ne de bir odulu kabul ettim. Bu perhizimi 65. yaşımda bozacağım. Odul verilirse kabul edeceğim, uygun yarışmalara da katılacağım.

- Uyesi olduğunuz bilim kuruluşları, dernekleri, vakıfları nelerdir?
Uye olduğum derneklerin sayısı pek fazla değildir. American Folklore Society ’nin 1974-1988 yılları arası uyesi idim. Turk Kulturunu Araştırma Enstitusu, Folklor Araştırmaları Kurumu, Konya Fikir, Sanat ve Kultur Adamları Birliği Derneği ile İLESAM ’ın uyesiyim. Uyelik olmasa bile onu hatırlayacak bir olay daha var. Almanya ’da yayımlanan Ethnos dergisinin de uzun yıllar Turkiye adına Editorial Board uyeliğini yurutmuştum.

- Bugune kadar kac eser yayımladınız ve hÂlen uzerinde calıştığınız eser var mı? İleriye donuk projeleriniz nelerdir?

Bugune kadar 39 kitabım yayımlandı. Bunlardan biri uc, yedi tanesi de ikişer defa basıldı. Basım sayısı en yuksek olan kitabım, Turk Cocuklarına Masallar ’dır, 60 bin adet basılmıştır. Ayrıca, birer kitap hacminde olan makalelerim veya kitap bolumlerim de vardır: Turkce ’de Soyadları (1979, 46 s.), Dunya Folklor Dergileri Bibliyografyası (1980, 56 s.), Masallar (2002, 181 s., metin yoktur), vb.
Uzerinde calışmakta olduğum eser “hayatımın kitabı” diyebileceğim Karaca Oğlan ’dır. Bu yılın yaz başında herhÂlde piyasaya sunulacaktır. Derleme ile ilgili ders notlarımı da basıma hazırlıyorum.

Âşık edebiyatı konusunda ozgun makale ve bildirilerimin bir bolumunu de bir kitapta topluyorum. Konya Yazıları adlı kitabımın da sonuna yaklaştık. Meram Yazıları ise ilgililere teslim edildi.

İleriye donuk projelerim var. Birkac eseri ortak olarak hazırladığımız en eski oğrencim Prof. Dr. Ali Berat Alptekin ile ikimizin oğrenci Prof. Dr. Esma Şimşek ile ortak bir “Turk Halk Edebiyatı” dizisi hazırlamak istiyoruz. 4-5 cilt olabilecek bu eser icin bazı eksiklerimiz var, onları tamamlamaya calışıyoruz. Bu kadar yeter herhÂlde… Şimdi de basılı kitaplarımız listesi vereyim:
Gumuşhane Masalları / Metin Toplama ve Tahlil, 1973, (2. bs. Gumuşhane ve Bayburt Masalları, 2002); Halk Şiirinde Ataturk, 1974 (Turgut Gunay ile); 101 Anadolu Efsanesi, 1976, 1989 ve 2003; (İlk 71 efsane 1978 ’de Japoncaya cevrilmiştir.); 4. Turk Cocuklarına Masallar, 1977; Sarı Cicek / Sivaslı Âşık Kul Gazi, 1980; Anadolu - Turk Efsanelerinde Taş Kesilme Motifi ve Bu Efsanelerin Tip Kataloğu, 1980; Kıbrıs Turk Masalları, 1983 ve 1986; Azerbaycan Âşıkları ve El Şairleri I, 1985 (Ali Berat Alptekin ve Esma Şimşek ile). (1989 ’da Tebriz ’de Azerbaycan Turkcesiyle de yayımlanmıştır.); Azerbaycan Âşıkları ve Halk Şairleri II, 1986 (Alptekin ve Şimşek ile); Dadaloğlu, 1986 ve 1993; Ercişli Emrah, 1987; Senin Aşkınla / Kadirlili Âşık Halil Karabulut, 1987; Bayburtlu Zihnî, 1988; Dadaloğlu Bibliyografyası, 1990 (Alptekin ile); Bayburtlu Zihnî Bibliyografyası, 1990 (Alptekin ile); Ataturk, Genclik ve Kultur, 1990; Turkmen Halk Masalları, 1991 (Metin Ergun ile); Folklor Bibliyografyaları Bibliyografyası Uzerine Bir Deneme, 1991; Azerbaycan Tapmacaları / Bilmeceleri, 1992 (Alptekin ve Şimşek ile); Turk Fıkraları ve Nasreddin Hoca, 1992; HikÂye-i Garîbe, 1992 (Ahmet Sevgi ile); Efsane Araştırmaları, 1992; Hurşit ile Mahmihri HikÂyesi, 1996 (Ali Duymaz ile); Proben VIII, 1997 (Ergun ile); Meddah Behcet Mahir ’in Butun HikÂyeleri I, 1997 (Alptekin, Yurdanur Sakaoğlu ve Şimşek ile); Âşıkların Diliyle Cumhuriyet, 1998 (Zekeriya Karadavut ile); Dede Korkut Kitabı / İncelemeler-Derlemeler-Aktarmalar, 2 C. 1998; 80. Doğum Yılında Şair Ahmet Tufan Şenturk, 1999, 2002; Masal Araştırmaları, 1999 ve 2003; Meddah Behcet Mahir ’in Butun HikÂyeleri II, 1999 (Alptekin, Sakaoğlu ve Şimşek ile); Azerbaycan Âşıkları ve Halk Şairleri Antolojisi I (16-18. Yuzyıl), (Alptekin ve Şimşek ile) 2000; Caybaşı Yazıları, 2000 ve 2002; Turk Ad Bilimi I / Giriş, 2001; İslÂmiyet Oncesi Turk Destanları / İncelemeler - Metinler, (Duymaz ile), 2002 ve 2003; Destan Destan Ustune / Kadirlili Âşık Halil Karabulut ’un Destanları, 2002; Ercişli Emrah Bibliyografyası, 2002 (Alptekin ile); Konya Uzerine Şiirler, 2002; 101 Turk Efsanesi, 2003; Turk Golge Oyunu Karagoz, 2003.
2004 yılında yayımlanacak olanlar: Meram Yazıları; Karaca Oğlan; Konya Yazıları; DîvÂnu Lûgati ’t Turk ’te Turk Halk Edebiyatı.

- Bir Konyalı olarak Konya kulturune ait ne gibi calışmalar yaptınız? Uzun yıllar Erzurum ’da kaldınız. Konya ile Erzurum kulturlerini karşılaştırır mısınız?

Konya ile ilgili kultur calışmalarımı iki doneme ayırmak gerekir. Profesor olarak Konya ’ya gelmeden onceki Erzurum donemi ve geldikten sonraki donem. Doğrusunu soylemek gerekirse birinci donemimi pek verimli saymıyorum. Daha cok metin yayımlamak, Konyalı oğrencilere Konya halk edebiyatı konulu tezler yaptırmak, ozellikle Konya ’daki toplantılarda Konya konulu bildiriler sunmak ve Cağrı başta olmak uzere bazı dergilerde yazmak.
Bu donemi bir hazırlık, bir ısınma donemi olarak kabul edersek ikincisinin yerini daha iyi anlamış oluruz. Bu donemde, ozellikle Turk Dil Kurumunun butun kongrelerinde Konya ağzı ile ilgili bildiriler sundum. Konya ağzını ve Konya ’daki dil hareketlerini gundeme taşıdım.

Benim Konya ’ya gelişimle birlikte universitemizdeki halk edebiyatı ve halk bilimi calışmaları bir canlılık kazandı. Selcuk Universitesindeki son halk edebiyatı oğretim uyesi, eski bir oğrencim olan yardımcı docent de ben gelmeden once ayrılıp gidince doğrusu uzulmuştum. Neyse, once iki fakultede birden (Fen-Edebiyat Fakultesi, Eğitim Fakultesi) halk edebiyatı dersleri vermeye başladım. Sosyal Bilimler Enstitusune bağlı olarak bir halk edebiyatı programı vardı, ancak hoca azlığından doktora programı yoktu. Onu actırdım ve hemen oğrenci kabulune başladık. Bu oğrencilerin, gerek yuksek lisans, gerek doktora programlarındaki seminer, yuksek lisans ve doktora tezlerinin coğunluğu Konya ve cevresi ile ilgilidir. Bugun, Enstitu Kutuphanesinde guzel bir koleksiyon oluşmuştur. Yanlış anlaşılmasın, konu Konya il merkezi ile sınırlı değildir. Ereğli, Akşehir, Beyşehir vb. ilcelerimiz ile ilgili tezler de hazırlatılmıştır.

Bu arada Konya basınında, uzun sure haftalık koşe yazısı kaleme aldım; bunların da ağırlığını kultur konuları oluşturuyordu. Ayrıca, bu gazetelerde hazırlanan ozel sayfa, bolum veya eklerde de Konya kulturu ile ilgili yazılarım yayımlandı. Kırkambar, Konya, Conk, Akademik Sayfa vb. adlarla yayımlanan bolumlerde pek cok yazım yer aldı.

Doğup buyuduğum Caybaşı Caddesi ile ilgili yazılarım Meram Belediyesince bir kitapta toplandı: Caybaşı Yazıları (2000, 2002). Aynı belediye bu sefer de Meram Yazıları ’nı basım aşamasına getirmiştir. Bu alandaki ucuncu kitabım Konya Yazıları da duzenleme aşamasındadır. Bir de mahallemiz var… Onunla ilgili yazılarım da artmaktadır. Galiba sıraya girecek.

Daha lise yıllarımdan itibaren biriktirmeye başladığım Konya konulu şiirleri, 500 sayfalık bir antolojide topladım. Konya Ticaret Odasının yayımladığı Konya Uzerine Şiirler adlı bir kitabım duzenlenmesi acısından, antoloji hazırlama anlayışına bir cığır acmıştır. Daha once de soylemiştim galiba… Konya masalları, efsaneleri benim hayalimde her zaman icin canlılığını koruyor. Fıkra tipimiz Tayyip Ağa ’yı da unutmuş değilim. Hepsi zaman işi…

Bilir misiniz, benim kızlarıma, “Nerelisiniz?” diye sorulunca “Erzurumluyuz.” derler. Doğrudur; orada doğdular, orada buyuduler. Ben de, hayatımın en guzel 21 yılını (1967-1988) Erzurum ’da gecirdiğim icin hic şikÂyetci değilim. Cunku orası da bir Konya idi benim icin. Ailecek hÂl Erzurum ’u ozleriz. Neyse, ben her yıl, fahri hemşerisi olduğum Bayburt ’a gidip gelirken bir Palandoken havası alıyorum.

Siz bilmem hatırlayabilecek misiniz, bir turkumuz var; şoyle başlar:
Yaylalar icinde Erzurum yayla
Şehirler icinde Konya ’dır Konya
Vallahi bu turkuyu soyleyen ya benim gibi Erzurum ’da kalan bir Konyalı veya Konya ’da bulunan bir Erzurumlu olmalı. Her iki ilimiz de insanlarıyla, kulturuyle geleneklerine sahip cıkmaları ile Âdeta kardeş şehir gibidir. Ben Erzurum ’un her yonunu cok seviyorum, tıpkı Konya ’mızın her yonunu sevdiğim gibi.
- Bugun dilimizin bir anarşi icinde olduğunu kabul ediyor musunuz? Turk dilinin icinde bulunduğu sorunlar sizce nelerdir? Bu sorunların cozumunde Turk Dil Kurumunun rolu nedir ve ne kadar etkili olabilmektedir?

Evet, bugun dilimiz bir anarşinin icindedir; acı ama doğru. İnsanlar dillerini bilmiyor, onun değerini anlamıyor. Yazarken veya konuşurken dilimize asla ozen gostermiyoruz. Turk Dili ’nin gecen sayılarında bir yazım yayımlanmıştı: “Cumhuriyetten Gunumuze Konya ’da İş Yeri Adları” (622, Ekim 2003, 410-420). Ben 1922 ’deki gazetelerden yola cıkarak bu araştırmayı yapmıştım. Son 15-20 yıl icindeki bozulmayı, hatta curumeyi buyuk bir uzuntuyle karşılıyorum. Ozellikle ticaret hayatımız uc kuruş icin her turlu yanlışa koşuyor, yabancılaşmaya koşuyor. Dil sevgisi olmayan insanlara bunu anlatmak zor. Bu konuları ele aldığımız bir televizyon programına telefonla katılan sayın seyircimiz “İş yeri adlarının ticaretle ne ilgisi var?” şeklinde gayet mantıklı (!) bir soru yoneltmişti.

Bir buyuk gazetemizin ozel giyimli kultur-edebiyat koşesi yazarı da birkac yıl once, “Turkce, tabelalarla duzeltilmez.” anlamını veren bir başlık atıvermişti. Ama unutulmasın, Turkceyi bozan uc zararlıdan biri tabelalardır (Tabii siz bunu iş yeri adları olarak algılayacaksınız.). Tempo dergisinin bu aylarda her hafta vermekte olduğu, illerimizle ilgili rehber kitapcığının İzmir ile ilgili olanına bir goz atınız (31 Aralık 2003, 52 / 837). Yemek yediğimiz, cay ictiğimiz, sohbet ettiğimiz yerlerin adlarına bir bakın Allah aşkına… Turkiye ’de olduğunuzdan şuphe edersiniz. “Tabelana ‘Show Room ’ yazdırmazsan sana bayilik vermeyiz!” diyecek kadar ileri giden buyuk iş yeri patronlarının adı acaba; Ahmet, Mehmet mi, yoksa James veya George mu? İki defa kaduk olan Turk Dili Kanunu mutlaka bir an once cıkarılmalıdır.

Her şeyden once insanımıza Turkce sevgisini aşılamalıyız. Sonra belirli yontemlerle bazı meslek sahiplerini eğitmeliyiz. Mesela duğun davetiyesi veya kartvizit basanlara, tabelacılara, bilgisayar uzerine calışanlara, vb. yabancı adlara ozenmemek gerektiğini acıkca anlatmalıyız. Turkcenin de cok guzel bir dil olduğunu, zengin bir kelime dunyasının olduğunu belirtmeliyiz. Coğunun bir moda diye ayak uydurduğu bu insanlarımızı uyarmanın da yararlı olacağına inanıyorum.

Turk Dil Kurumu bu konuda elinden geleni yapıyor. Konferanslarıyla, kongreleri ile, Turk Dili ’ndeki yazıları ile epey yol alındı. Ancak toplumuzun bu konuda gereken duyarlılığı gostermemesi gelişme hızını kesmektedir. Ozel kitap yayınlarımız var, ama okunup uygulanabilme oranı ulkemin okuma alışkanlığı ile yakından ilgili. Eğer bu ulkenin Turkce veya edebiyat oğretmeni 70 yıllık Varlık ’ın, 53 yıllık Turk Dili ’nin adını duymamışsa anarşiyi başka yerlerde aramalıyız.

- Halk edebiyatının dil calışmalarına ne gibi katkısı olmuştur?
Halk edebiyatı, bilirsiniz, sozlu olma ozelliği ağır basan bir edebiyattır. Bu edebiyatın başka bir ozelliği de genelde halkın arasında yaşamasıdır. Bu sebeple halk edebiyatı dil calışmalarına, ozellikle ağız araştırmalarına buyuk olcude yardımcı olmaktadır. Rahmetli hocamız, Kurumumuzun eski uyelerinden Prof. A. Caferoğlu ’nun Anadolu ağızlarından derlediği ciltler dolusu dil malzemesinin tamamına yakını halk edebiyatı urunleridir. Bizim derlediğimiz urunleri ağız araştırıcıları da rahatlıkla kullanabilirler. Ayrıca, urunlerimizin kelime dağarcığı da sozluğumuze yeni yeni kelimeler kazandırmaktadır. Bu iki dalı ayrı ayrı duşunemeyiz, ikisi birden ele alınmalıdır.

- Yeni nesillere halk edebiyatını, halk bilimini sevdirmek icin neler yapılabilir?
Aslında icinde bir cevher olana, bu iki alanı sevdirmek icin hicbir şey yapmaya gerek yoktur; ancak bu turun orneği pek azdır. O hÂlde, biz onları bu alana cekebilecek işler yapmalıyız. Son yıllarda televizyon kanallarına kok salan tuhaf yarışmalar gencliği yanına alabilmektedir. Yararlı olduğu veya bir şeyler verdiğinden değil tabii; onlar da bir yerden sonra televole kulturunun bir başka gorunuşudur.

Once bu alanları sevdirmeliyiz; bu alanlarda yazılanları okutmalıyız. Ayrıca, katılımın cok olacağı yarışmalar duzenlemeliyiz. Ben, ozellikle odulu iyi olan yarışmalara katılımın cok olacağına inanıyorum. Mesela Âşık tarzı şiir yazma yarışması, halk turkusu derleme yarışması, bir halk bilimi olayının filme alınması (bir cocuk oyunu, yağmur duası, seyirlik oyunları vb.), masal veya hikÂye anlatma yarışması vb.

- Turk halk biliminin tanıtılması ve yaşatılması amacıyla ne gibi calışmalar yapılmalıdır?
Halk biliminin yabancı dillerin pek coğundaki karşılığı folklordur. Ancak başka ulkelerde folklor denilince bir butun akla gelirken bizde butunun bir iki parcası hatırlanmaktadır: Halk oyunları, halk turkuleri vb. Onun icin halk bilimi bir butun olarak ele alınmalıdır. Biz, halk bilimi yazılarımızla ve onunla ilgili bildirilerimizle bu alanı tanıtmaya calışıyoruz. Bu alanda asıl yetkili olan Kultur ve Turizm Bakanlığının ilgili birimleri başta olmak uzere ceşitli kurumlar ve kuruluşlar tanıtım faaliyetlerini geniş bir alana yaymalıdır. Sergiler, gosteriler vb. deyip de bilinenleri tekrarlamayayım. KÂğıt uzerinde kalan guzel duşuncelerin yarısı bile uygulansa gereken yapılmış olur.

- Dunya halk biliminde ve kulturunde yerimiz ne durumdadır?
Halk oyunları ekiplerimiz bizlere guzel dereceler kazandırıyor. Biraz da el sanatlarımızın adı anılabilir. Yazdıklarımız yabancı dillere cevrilmezse sizin goruşleriniz nasıl olur da değerini ortaya koyabilir ki? Bir bilim adamı yıllarını verip yazdığı bir kitabını bir de oturup İngilizceye veya Almancaya mı cevirsin? Bu işler icin yetişmiş cevirmenlerden yararlanılmalıdır; onların işi ceviri olmalıdır. Yerimizin ne olduğunu soylemek ise zor. Uc beş ulkeyi goz onune alıp sonuca ulaşmak yanıltıcı olabilir.

- Sayın Hocam, değerli vaktinizi bize ayırdığınız ve sorularımıza cevap verdiniz icin teşekkur ederim.


HABER

Saim Sakaoğlu, BÂbıÂli Sohbetleri ’nde Nasreddin Hoca ’yı anlatacak
18 Nisan 2013

Sohbet toplantısı, Cağaloğlu Timaş Kitapkahve ’de, 18 Nisan 2013 Perşembe akşamı saat 18.00 ’de başlayacak.

Edebiyat Sanat ve Kultur Araştırmaları Derneği (ESKADER) ’nin “BÂbıÂli Sohbetleri” devam ediyor. 147 ’nci toplantının seckin konuğu, ilim dunyasında sevilen ve sayılan Prof. Dr. Saim Sakaoğlu olacak.
Prof. Dr. Sakaoğlu, hakkında onemli eserleri ve makaleleri bulunan Nasreddin Hoca ’yı anlatacak, onun mizah dunyamızdaki yeri uzerinde duracak. Nasreddin Hoca ’nın efsanevî hayatını da dile getirecek olan Sakaoğlu, buyuk nuktedanımızın yaygın olan fıkralarının hangilerinin doğru olduğuna dair duşuncelerini dinleyicilerle paylaşacak. Prof. Sakaoğlu, son olarak dinleyicilerin gerek Nasreddin Hoca, gerekse
Turk Halk Edebiyatı hakkındaki sorularına cevap verecek.