şair

Azeri Edebiyatı

Muhammed Huseyn Şehriyar


1904 yılında Tebriz`de doğdu. Babası dava vekili Mirza Aka Hoşgenabi'dir. Aile, Hoşgenap kasabasının Haydar Baba koyundendir.

İlk oğrenimini Tebriz`de gordu. Medrese-i Talibiye`de Arapca ve Arap Edebiyatı yanında Fransızca oğrendi. Liseyi Tahran`da bitirdi. Tıp Fakultesi'ne girdi. Tıp Fekultesi son sınıftan ayrıldı. Ceşitli memuriyetlerde calıştı.

Babasını 1936 yılında yitirince ruhi bunalıma duştu. 1942 yılından itibaren beş yıl boyunca buyuk sıkıntılar cekti. Zor gunlerinde, annesi tek dayanağı oldu.

Farsca şiirler yazdı. Annesinin uyarısı uzerine Turkce şiirler yazmaya başladı.

Şiirleri yanında tasavvufla ilgilendi. Kur`an ayetlerini kendi elleriyle levhalara yazarak, Hat Sanatı`nda da soz sahibi oldu.

18 Eylul 1988 tarihinde Tahran'da vefat etti.

ESERLERİ:

1- Heyderbaba'ya Selam (yazılışı 1953, basılışı 1954)
2- Turkun Dili (1969)
3- Memmed Rahim'e Cevab (1967)
4- Sehendim (1970)
5- Behcetabad Hatiresi
6- El Bulbulu
7- Suleyman Rustem'e Cevaplar
8- Doyunme ve Soyunme
9- Getme Tersa-Balası
10- Naz Eylemisen
11- Turk Evladı Gayret Vahtıdır
12- Derya Eledim
13- Turkiye'ye Heyali Sefer



HAKKINDA YAZILANLAR

Guney Azerbaycanlı Şair Buyuk Şehriyar
Emine Akduzen

Tam adı Doktor Seyyid Muhammed Huseyin Behcet Tebrizî'dir. Bunlardan Muhammed Huseyin şairin kucuk adı, Behcet Tebrizî soyadı, (Seyyid) peygamber soyundan geldiği icin) lakabı, Doktor muhtemelen tıp fakultesinde okuduğundan dolayı soylenen bir hitab sozu, Behcet aynı zamanda ilk mahlası, Şehriyar ise daha sonraki mahlasıdır. Şair ulkesinde ve dunyada mahlası olan Şehriyar olarak tanınmaktadır.

Doğum tarihi kaynaklarda cok ceşitli olmakla beraber 1904 yılında Tebriz'in Bağmeşe mahallesinde doğmuş olmalıdır. Babası Tebriz'in unlu avukatlarından kemal ve faziletle şohret bulmuş Hacı Mir Ağa, annesi ise Kovkeb hanımdır.

Şehriyar'ın cocukluk yılları Tebriz'deki Meşrutiyet devrine rastlamaktadır. Tahsil hayatı ile ilgili bilgiler karışıktır. İlk tahsilini babasından almış ve kucuk yaşlardan itibaren şiire yatkınlık gosterdiğinden. o devirde okutulması adet olan Kuran-ı Kerim, Sadi'nin Gulistan'ı ve Ebu Nasri Ferahi'nin Nisab adlı Arapca Farsca manzum lugatiyle oğrenimine devam etmiştir. Daha sonra Molla İbrahim'den daha altı yaşında iken Gulistan ve Hafız dersi almıştır.

İlk resmi oğretimine Tebriz'deki Medrese-yi Muttehide'de başlamıştır. Yaz mevsimininde ise Kayışkurşak'da aydın bir zat olan Molla İbrahim Halil'de eğitim ve oğretimine devam etmiştir. Orta tahsiline ise Fuyuzat ortaokulunda başlamış ve dokuzuncu sınıfa kadar devam etmiştir. Ayrıca Tebriz'deki Talibiyye Medresesi'nde Arap dili ve edebiyatı okumuş, daha sonra 1921'de darulfununa kaydolmuş ve 1923'de tıp fakultesine girmiştir. Ama tıp fakultesini maddi zorluklar yuzunden bitirememiştir. Şehriyar'ın sevdiği kızın adının Sureyya olduğunu biliyoruz. 1973 yılında yaptığı Tahran radyosunda yaptığı bir konuşmada Sureyya ile son defa Behcetabad'da buluşacaklarını ancak onun gelmediğini, ertesi sabah ise fakulteyi bitirmesine iki uc ay kala Tahran'dan surgun edildiğini, Behcetabad Hatiresi şiirini bu buluşmaya hasrettiğini soylemiştir.

Şairin devlet memurluğuna 1932 yılında başladığında butun kaynaklar muttefiktir. Daha sonra Tahran'dan surulmuş ve 1935 yılında tekrar Tahran'a donmuş ve Ziraat Bankası'nda memuriyetine devam etmiştir.

Şehriyar'ın hayatının onemli olaylarından biri de babasının olumudur. Babasının olumumden ve 1935'de Tahran'a donuşunden sonra şairin buhranlı bir doneme girdiğini goruyoruz. Şair butun sevdiklerinden ve dostlarından uzaklaşır. Ruh cağırma seanslarına katılır, tasavvufa meyleder, hatta Zehebiye tarikatına intisab eder. Bu arada 1937 yılında dort ay suren bir Tebriz seyahati yapar. Şehriyarın bu bunalımlı durumu uzun surer.

Şair annesinin de olumuden sonra uzun zaman kaldığı buhranlar ve hastalıklar gecirdiği Tahrandan aniden ayrılarak 1953 ortalarında anayurduna Tebriz'e doner. Buradaki Ziraat Bankası'nda calışmaya başlar ve buradan emekli olur. Şehriyar, Tebriz'de en muhim eserini "Haydarbaba'ya Selam" ı yazar ve bastırır (1953).

Şehriyar Tebriz'e yerleştikten sonra akrabalarından ilkokul oğretmeni ve kendisinden 35 yaş kucuk Azize adlı bir kızla evlenir (20 Ağustos 1953) ve bir ev alır. Bu evliliğinden dort cocuğu olmuştur.

Şehriyar 1964 yılında Hoşginab'a gider ve ikinci.Heyderbaba'yı yazar ve bastırır. 1976 yılında Tahran'a gider ve misafirlikte iken eşi Azize Hanım kalp krizinden vefat eder.
Şairin Turkce şiirlerinin buyuk kısmı 1982'de Yahya Şeyda tarafından Tahran'da neşredilmiş 1984 yılında ise Tebriz Universitesi'nde yapılan bir torenle 80. yaş gunu gorkemli bir şekilde kutlanmıştır.

Şehriyar omrunun son yıllarında yaşlılığın verdiği zaafiyetle bircok kez hastalanmış ve nihayet 18 Eylul 1988'de vefat etmiş ve Tebriz'in unlu Makberetu'ş-Şuara'da toprağa verilmiştir. Şehriyar'ın hatırasına hurmeten Tebriz'de hicbir dukkan acılmamış ve butun halk matem işareti olarak karalar giyinmiştir.

Şehriyar anadili Turkceden başka mukemmel derecede Farsca ve Arapca , iyi derecede Fransızca bilirdi. Gencliğinden beri musiki ile yakından ilgilenmiştir. Cok guzel tar calan Şehriyar'a İran'ın meşhur musikişinaslarından Ebulhasan Seba, Dervişandan kalma kıymetli bir tar hediye etmişti. Şehriyar, İran'ın unlu hanende ve sazendelerinden Ebulhasan Han İkbal, Kamer, Kerimağa Safi ile dost olmuş, Ebulhasan Seba dahil bir coğunaolumleri vesilesiyle Farsca ve Turkce mersiyeler yazmıştır. Şair emekliliğinden sonra Tebriz'de sade bir hayat surmuştur. Kucuk cocuklarını sevip okşayarak onlarla Tebriz sokaklarında gezintiye cıkan Şehriyar'ın bir zevkinin de guzel hattıyla Kuran ayetlerini istinsah edip dostlarına hediye etmek olduğu bilinir.

Şehriyar usta şairliğinin yanında seyit (peygamber soyundan gelen) olması yonuyle de halk arasında buyuk saygı ve sevgi gormuştur. Şair emeklilik gunlerinde maddi sıkıntılar icinde olmuş, 1976'da bulunduğu Tahran'da Ettelaat gazetesine verdiği demecte 22 yıldan beri aynı elbiseyi giydiğini soylemiştir.

İran edebiyatındaki yeri dolayısıyla birinci dereceli Maarif nişanı ile taltif edilmiş, Tebriz Universitesi edebiyat fakultesinin en buyuk anfisine ve Tebriz'deki okullardan birine onun adı verilmiştir. Ayrıca daha sağlığında 16 Mart gunu şehriyar gunu olarak kabul edilmiş, olumunden sonra da evi muze haline getirilmiştir.

İran'ın ileri gelen şair ve yazarları tarafından da ovulen Şehriyar'ın Kitapca'sında yazdığı onsozde Şehriyar'ı "Yalnız İran'ın değil, butun şark aleminin iftiharı" olarak takdim etmiştir.



Şehriyar'ın buyuk şiiri:

Heydar Baba'ya Selam

Heyder Baba, ıldırımlar şakanda,
Seller, sular şakkıldayıb akanda,
Kızlar ona saf bağlayıb bakanda,
SelÂm olsun şevkatize, elize,
Menim de bir adım gelsin dilize.

Heyder Baba, kehliklerin ucanda,
Gol dibinden dovşan kalkıb, kacanda,
Bahcaların ciceklenib acanda,
Bizden de bir mumkun olsa, yÂd ele,
Acılmayan urekleri şÃ‚d ele.

Bayram yeli cardakları yıkanda,
Novruz gulu, kar ciceği cıkanda,
Ağ bulutlar koyneklerin sıkanda,
Bizden de bir yÂd eyleyen sağ olsun,
Derdlerimiz koy dikkelsin dağ olsun.

Heyder Baba, gun dalıvı dağlasın,
Uzun gulsun, bulakların ağlasın,
Uşaklarun bir deste gul bağlasın,
Yel gelende ver getirsin bu yana,
Belke menim yatmış bahtım oyana.

Heyder Baba, senin uzun ağ olsun,
Dort bir yanın bulak olsun, bağ olsun,
Bizden sora senin başın sağ olsun,
Dunya kazov-kader, olum-itimdi,
Dunya boyu oğulsuzdu, yetimdi.

Heyder Baba, yolum senden kec oldu,
Omrum kecdi, gelenmedim gec oldu,
Hec bilmedim gozellerin nec oldu,
Bilmezidim dongeler var, donum var,
İtginlik var, ayrılık var, olum var.

Heyder Baba, igit emek itirmez,
Omur gecer efsus bere bitirmez,
NÂmerd olan omru başa yetirmez,
Biz de vallah unutmarık sizleri,
Gorenmesek helÂl edin bizleri.

Heyder Baba, Mir Ejder seslenende,
Kend icine sesden-koyden duşende,
Aşık Rustem, sazın dillendirende,
Yadındadır ne hovlesek kacardım,
Kuşlar tekin kanad calıb ucardım.

Şengulava yurdu, aşık alması,
GÂh da gedib orda konak kalması,
Daş atması, alma-heyva salması,
Kalıb şirin yuhu kimin yadımda,
Eser koyub, ruhumda her zadımda.

Heyder Baba, Kuru golun kazları,
Gediklerin sazak calan sazları,
Ket kovşenin payızları, yazları,
Bir sinema perdesidir gozumde,
Tek oturub, seyr ederem ozumde.

Heyder Baba, Karacemen caddası,
Covuşların geler sesi, sedası,
Kerbel ’ya gedenlerin kadası,
Duşsun bu ac, yolsuzların gozune,
Temeddunun uyduk yalan sozune.

Heyder Baba, şeytan bizi azdırıb,
Mehebbeti ureklerden kazdırıb,
Kara gunun ser-nuviştin yazdırıb,
Salıb halkı bir-birinin canına,
Barışığı beleşdirib kanına.

Goz yaşına bakan olsa, kan akmaz,
İnsan olan hancer beline takmaz,
Amma hayıf, kor tutduğun burakmaz,
Behiştimiz cehennem olmakdadır,
Ziheccemiz meherrem olmakdadır.

Hazan yeli yarpakları tokende,
Bulut dağdan yenib kende kocende,
Şeyhulislam gozel sesin cekende,
Nisgilli soz ureklere deyerdi,
Ağaclar da Allah ’a baş eyerdi.

Daşlı bulak daş-kumunan dolmasın,
Bahcaları saralmasın, solmasın,
Ordan kecen atlı susuz olmasın,
Deyne bulak, hayrın olsun, akarsan,
Ufuklara humar-humar bakarsan.

Heyder Baba, dağın daşın seresi,
Kehlik okur, dalısında feresi,
Kuzuların ağı, bozu, karası,
Bir gedeydim dağ-dereler uzunu,
Okuyaydım: 'Coban, kaytar kuzunu'.

Heyder Baba, Sulu yerin duzunde,
Bulak kaynar cay cemenin gozunde,
Bulakotu, uzer suyun uzunde,
Gozel kuşlar ordan gelib kecerler,
Halvetleyib bulakdan su icerler.

Bicin ustu sunbul bicen oraklar,
Ele bil ki, zulfu darar daraklar,
Şikarcılar bildircini soraklar,
Bicinciler ayranların icerler,
Bir huşlanıb, sondan durub bicerler.

Heyder Baba, kendin gunu batanda,
Uşakların şamın yeyib yatanda,
Ay bulutdan cıkıb kaş-goz atanda,
Bizden de bir sen onlara kıssa de,
Kıssamızdan coklu gam u gussa de.

Karı nene gece nağıl deyende,
Kulek kalkıb kap-bacanı doyende,
Kurd kecinin Şengulusun yeyende,
Men kayıdıb bir de uşak olaydım,
Bir gul acıb ondan sora solaydım.

‘Emmecan ’ın bal bellesin yeyerdim,
Sondan durub us donumu geyerdim,
Bahcalarda tiringeni deyerdim,
Ay ozumu o ezdiren gunlerim,
Ağac minib, at gezdiren gunlerim.

Heci hala cayda paltar yuvardı,
Memmed Sadık damlarını suvardı,
Hec bilmezdik dağdı, daşdı, divardı
Her yan geldi, şıllak atıb aşardık,
Allah, ne koş, gamsız-gamsız yaşardık.

Şeyhulislam munÂcatı deyerdi,
Meşed Rahim lebbÂdeni geyerdi,
MeşdÂceli bozbaşları yeyerdi,
Biz hoş idik, hayrat olsun, toy olsun,
Fark eylemez, her n ’olacak, koy olsun.

Melik Niyaz verendilin salardı,
Atın capıb kıykacıdan calardı,
Kırkı tekin gedik başın alardı.
Dolayıya kızlar acıb pencere,
Pencerelerden ne gozel menzere.

Heyder Baba, kendin toyun tutanda,
Kız gelinler hena, pilte satanda,
Bey geline damdan alma atanda,
Menim de o kızlarında gozum var,
Aşıkların sazlarında sozum var.

Heyder Baba, bulakların yarpızı,
Bostanların gulbeseri, karpızı,
Cercilerin ağ nebatı sakkızı,
İndi de var damağımda, dad verer,
İtgin geden gunlerimden yad verer.

Bayram idi gece kuşu okurdu,
Adaklı kız bey corabın tokurdu,
Herkes şalın bir bacadan sokurdu,
Ay ne gozel kaydadı şal sallamak,
Bey şalına bayramlığın bağlamak.

Şal istedim men de evde ağladım,
Bir şal alıb tez belime bağladım,
Gulam gile kacdım, şalı salladım,
Fatma hala mene corab bağladı,
Han nenemi yada salıb ağladı.

Heyder Baba, Mirzemmed ’in bahcası,
Bahcaların turşa şirin alcası,
Gelinlerin duzmeleri, tahcası
Hey duzuler gozlerimin refinde,
Heyme vurar hatıralar sefinde.

Bayram olub, kızıl palcık ezerler,
Nakış vurub, otakları bezerler,
Tahcalara duzmeleri duzerler
Kız-gelinin fındıkcası, henası,
Heveslener anası, kaynanası.

Bakıcının sozu, sovu, kağızı
İneklerin bulaması, ağızı,
Cerşenbenin girdekÂnı, movizi
Kızlar deyer: “Atıl-matıl, cerşenbe,
Ayna tekin bahtım acıl, cerşenbe”.

Yumurtanı goycek, gullu boyardık,
Cakkışdırıb sınanların soyardık,
Oynamakdan birce meğer doyardık,
Eli mene yaşıl aşık vererdi,
İrza mene novruz gulu dererdi.

Novruz Ali hermende vel surerdi,
KÂhdan enib kuleşlerin kurerdi,
Dağdan da bir coban iti hurerdi,
Onda gordun ulak ayak sahladı,
Dağa bakıb kulakların şahladı.

Akşam başı nahırcılar gelende,
Kodukları cekib, vurardık bende,
Nahır kecib gedib yetende kende,
Heyvanları cılpak minib kovardık,
Soz cıksaydı, sine gerib sovardık.

Yaz gecesi cayda sular şarıldar,
Daş kayalar selde aşıb, karıldar,
Karanlıkda kurdun gozu parıldar,
İtler gordun, kurdu secib ulaşdı,
Kurd da gordun, kalkıb gedikden aşdı.

Kış gecesi tovlelerin otağı,
Kentlilerin oturağı, yatağı,
Buharıda yanar odun yanağı,
Şebceresi, girdekÂnı, iydesi,
Kendi basar gulub-danışmak sesi.

Şuc haloğlunun Baki savgati,
Damda kuran samavarı, sohbeti,
Yadımdadı şestli keddi, kameti,
Cunemmegin toyu dondu, yas oldu,
Nene Kız ’ın baht aynası kÂs oldu.

Heyder Baba, Nene Kızın gozleri,
Rakşende ’nin şirin-şirin sozleri,
Turki dedim, okusunlar ozleri,
Bilsinler ki, adam geder ad kalar,
Yahşı-pisden ağızda bir dad kalar.

Yaz kabağı gun guneyi doyende,
Kend uşağı kar gullesin sovende,
Kurekciler dağda kurek zuvende,
Menim ruhum ele bilin ordadır,
Kehlik kimi batıb kalıb, kardadır.

Karı Nene uzadanda işini,
Gun bulutdan eyirerdi teşini,
Kurd kocalıb, cekdirende dişini,
Suru kalkıb dolayıdan aşardı,
Badyaların sudu aşıb-daşardı.

Hecce Sultan emme dişin kısardı,
Molla Bağır emoğlu tez mısardı,
Tendir yanıb, tustu evi basardı,
Caydanımız arsın uste kaynardı,
Kovurkamız sac icinde oynardı.

Bostan pozub getirerdik aşağı,
Doldurardık evde tahta tabağı,
Tendirlerde pişirerdik kabağı,
Ozun yeyib, tohumların cıtlardık,
Cok yemekden lap az kala catlardık.

Verzeğan ’dan armud satan gelende,
Uşakların sesi duşerdi kende,
Biz de bu yandan eşidib bilende,
Şıllak atıb bir kışkırık salardık,
Buğda verib armudlardan alardık.

Mirza Tağı ’ynan gece getdik caya,
Men bakıram selde boğulmuş aya,
Birden ışık duşdu otay bahcaya,
”Eyvay dedik, kurddu”, kayıtdık, kaşdık,
Hec bilmedik ne vakt kullukden aşdık.

Heyder Baba, ağacların ucaldı,
Amma hayıf cevanların kocaldı,
Tokluların arıklayıb acaldı,
Kolge dondu, gun batdı, kaş kereldi,
Kurdun gozu karanlıkda bereldi.

Eşitmişem yanır Allah cırağı,
Dayır olub mesciduzun bulağı,
RÂhat olub kendin evi, uşağı,
Mensur Han ’ın eli kolu var olsun,
Harda kalsa, Allah ona yar olsun.

Heyder Baba, Moll ’ İbrahim var, ya yok?
Mekteb acar, okur uşaklar, ya yok?
Hermen ustu mektebi bağlar, ya yok?
Menden ahonda yetirersen selÂm,
Edebli bir selÂm-ı m lÂkelÂm.

Hecce Sultan emme gedib Tebriz ’e,
Amma ne Tebriz ki, gelemmir bize,
Balam durun, koyak gedek evmize,
Ağa oldu, tufakımız dağıldı,
Koyun olan yad gediben sağıldı.

Heyder Baba, dunya yalan dunyadı,
Suleyman ’dan, Nuh ’dan kalan dunyadı,
Oğul doğan, derde salan dunyadı,
Her kimseye her ne verib alıbdı,
Eflatun ’dan bir kuru ad kalıbdı.

Heyder Baba, yaru yoldaş donduler,
Bir-bir meni colde koyub, conduler,
Ceşmelerim, cırahlarım, sonduler,
Yaman yerde gun dondu, akşam oldu,
Dunya mene harÂbe-i şÃ‚m oldu.

Emoğluynan geden gece Kıpcağ ’a,
Ay ki cıkdı, atlar geldi oynağa,
Dırmaşırdık, dağdan aşırdık dağa,
Meşmemi Han goy atını oynatdı,
Tufengini aşırdı, şakkıldatdı.

Heyder Baba, Kara golun deresi,
HoşgenÂb ’ın yolu, bendi, beresi,
Orda duşer cil kehliğin feresi,
Ordan kecer yurdumuzun ozune,
Biz de kecek yurdumuzun sozune.

HoşgenÂb ’ı yaman gune kim salıb?
Seyyidlerden kim kırılıb, kim kalıb?
Amir Gafar dam daşını kim alıb?
Bulak gene gelib golu doldurur,
Ya kuruyub, bahcaları soldurur.

Amir Gafar seyyidlerin tacıydı,
Şahlar şikar etmesi kıykacıydı,
Merde şirin, nÂmerde cok acıydı,
Mazlumların hakkı uste eserdi,
Zalimleri kılıc tekin keserdi.

Mir Mustafa dayı, uca boy baba,
Heykelli, sakkallı, Tolustoy baba,
Eylerdi yas meclisini, toy baba,
HoşgenÂb ’ın Âb-ı rûsu, erdemi,
Mescidlerin, meclislerin gorkemi.

MecdussÂdÂt gulerdi bağlar kimi,
Guruldardı, buludlu dağlar kimi,
Soz ağzında erirdi yağlar kimi,
Alnı acık, yakşı, derin kanardı,
Yaşıl gozler cırağ tekin yanardı.

Menim atam sufreli bir kişiydi,
El elinden tutmak onun işiydi,
Gozellerin Âhire kalmışıydı,
Ondan sonra donergeler donduler,
Mehebbetin cırağları sonduler.

Mir SÂlih ’in deli sevlik etmesi,
Mir Aziz ’in şirin şahsey getmesi,
Mir Memmed ’in kurulması, bitmesi,
İndi desek, ahvÂlÂtdı, nağıldı,
Kecdi getdi, itdi batdı, dağıldı.

Mir Abdul ’un aynada kaş yakması,
Covculerinden, kaşının akması,
Boylanması, dam-divardan bakması,
Şah Abbas ’ın durbini, yÂdeş behayr,
HoşgenÂb ’ın hoş gunu, yÂdeş behayr.

SitÂr ’ emme nezikleri yapardı,
Mir Kadir de her dem birin kapardı,
Kapıb, yeyib, dayca tekin capardı,
Gulmeliydi onun nezik kappası,
Emmemin de, ersininin şappası.

Heyder Baba, Amir Heyder neyneyir?
Yakın gene samavarı keyneyir,
Day kocalıb, alt engiynin ceyneyir,
Kulak batıb, gozu girib kaşına,
Yazık emme, hav gelib başına.

Hanım emme Mir Abdul ’un sozunu,
Eşidende eyer ağzı, gozunu,
MelkÂmıd ’a verer onun ozunu,
Da ’vaların şuhlugılan katallar,
Eti yeyib, başı atıb yatallar.

Fizze hanım HoşgenÂb ’ın guluydu,
Amir Yahya em kızının kuluydu,
RuhsÂre artist idi, sevgiliydi,
Seyid Huseyn Mir Salih ’i yansılar,
Amir Cefer geyretlidir, kan salar.

Seher tezden nahırcılar gelerdi,
Koyun kuzu dam bacadan melerdi,
Emme Can ’ım korpelerin belerdi,
Tendirlerin kavzanardı tustusi,
Coreklerin gozel iyi, istisi.

Goyercinler deste kalkıb ucallar,
Gun sacanda kızıl perde acallar,
Kızıl perde acıb, yığıb kacallar,
Gun ucalıb, artar dağın celÂli,
Tebietin cevanlanar cemÂli.

Heyder Baba, karlı dağlar aşanda,
Gece kervan yolun aşıb caşanda,
Men hardasam, Tehran ’da, ya KÂşan ’da,
Uzaklardan gozum secer onları,
HayÂl gelib, aşıb kecer onları.

Bir cıkaydım Damkaya ’nın daşına,
Bir bakaydım kecmişine, yaşına,
Bir goreydim neler gelib başına,
Men de onun karlarıylan ağlardım,
Kış donduran urekleri dağlardım.

Heyder Baba, gul koncesi handandı
Amma hayıf, urek gazası kandı,
ZindegÂnlık bir karanlık zindandı,
Bu zindanın derbecesin acan yok,
Bu darlıkdan bir kurtulub kacan yok.

Heyder Baba, goyler butun dumandı,
Gunlerimiz birbirinden yamandı,
Birbirizden ayrılmayın, amandı,
Yakşılığı elimizden alıblar,
Yakşı bizi yaman gune salıblar!

Bir soruşun bu karkınmış felekden,
Ne isteyir bu kurduğu kelekden?
Deyne, kecirt ulduzları elekden,
Koy tokulsun, bu yer uzu dağılsın,
Bu şeytanlık korkusu bir yığılsın.

Bir ucaydım bu cırpınan yelinen,
Bağlaşaydım dağdan aşan selinen,
Ağlaşaydım uzak duşen elinen,
Bir goreydim ayrılığı kim saldı?
Olkemizde kim kırıldı, kim kaldı?

Men senin tek dağa saldım nefesi,
Sen de kaytar, goylere sal bu sesi,
Baykuşun da dar olmasın kefesi,
Burda bir şîr darda kalıb bağırır,
Muruvvetsiz insanları cağırır.

Heyder Baba, gayret kanın kaynarken,
Karakuşlar senden kopub kalkarken,
O sıldırım daşlarıynan oynarken,
Kavzan, menim himmetimi orda gor,
Ordan eyil, kÂmetimi darda gor.

Heyder Baba, gece durna kecende,
Koroğlunun gozu kara secende,
Kıratını minib, kesib bicende,
Men de burdan tez matlaba catmaram,
Eyvaz gelib catmayıncan yatmaram.

Heyder Baba, merd oğullar doğginan,
NÂmerdlerin burunların oğginan,
Gediklerde kurdları dut boğginan,
Koy kuzular ayın şayın otlasın,
koyunların kuyrukların katlasın.

Heyder Baba, senin konlun şad olsun,
Dunya varken ağzın dolu dad olsun,
Senden kecen yakın olsun, yad olsun,
Deyne menim şÃ‚ir oğlum ŞehriyÂr,
Bir omurdur gam ustune gam calar.