Ruya, din, felsefe, tasavvuf ve psikoloji gibi bir cok ilmi disiplinin ilgi alanına giren bir terimdir. Biz bu araştırmada, İslam filozoflarının, ruyanın mahiyeti hakkındaki goruşleri uzerinde durulacaktır. Filozoflara gore ruya, genelde iki kısımda incelenmektedir. Birincisi, aldatıcı (kÂzib) ruya ve diğeri de doğru (sahih) ruyadır. Aldatıcı ruya, nefsin acık kuvvetleri ile alÂkalıdır. Doğru ruya ise insan nefsinin mucerret akıllar ile birleşmesiyle elde ettiği intib olarak kabul edilmektedir. Bu doğrultuda, ruyanın nicin uykuda gorulduğu, ruyanın iradeye bağlı olup olmadığı, uyanıkken de ruya gorulup gorulemeyeceği gibi problemler de araştırılacaktır.
Giriş
Ruya, din, felsefe, tasavvuf, edebiyat ve psikoloji gibi bir cok ilmî disiplinin ilgi alanına giren onemli problemlerden birisidir. Bu yuzden her bilim dalı ruyayı, kendi ilmî prensipleri doğrultusunda izah etmeye calışmaktadır.
Bu araştırmada, İslam filozoflarının ruyayı nasıl değerlendirdikleri, ruyanın gorulmesi ve ruya ile nefs arasındaki munasebet hakkındaki goruşleri uzerinde durulacaktır.
Arapca “gormek” anlamına gelen “re” fiilinden turemiş olan ruya, sozluklerde; “duş, uyku sırasında gorulen şey”, “kişinin uyurken gorduğu hayal dizisi” ve “muhayyilenin pasif yonunu yansıtan” şey olarak tarif edilmektedir.
Psikoloji ilminde, bilincin değişik bir durumu olarak kabul edilen ruya, “bilinc dışına giden kestirme yol” ve “isteklerin doyurulmasının gizlenmiş bicimi” şeklinde tanımlanmaktadır. Bu anlamda ruyalar, hem gecmişin yenibaştan hayata kavuşması hem de isteklerin gercekleşmesine yardımcı olan bir arac gibidir. Cunku bir ruya, bir isteği gercekleşmiş olarak gostererek aslında bizi geleceğe goturur. Fakat, ruyayı goren kişi tarafından şimdi olarak algılanan bu gelecek, gecmişin imgesi icindeki yok edilmez istek tarafından bicimlendirilir.
Ruyaların istek ve ihtiyaclara doyum sağlayıcı bir fonksiyonu da vardır. Mesela, aclık, susuzluk, ozgurluk gibi ihtiyaclar ile; korku, umit ve kaygı gibi psikolojik haller de ruyalarda değişik şekillerde belirir. Bu da, ihtiyacların ruyalarda değişik şekillerde doyurulması olarak değerlendirilmektedir.
Henri Bergson ruyaları, hafif ve derin uykuda gorulen ruyalar olmak uzere iki kısma ayırır. Hafif uykuda gorulen ruyaların neredeyse tamamı, uyanınca hatırlanır. Ancak derin uykuda gorulen ruyaların bir coğu hatırlanmadığı gibi, hatırlananlar da karmakarışık olduğu icin, gorulenin mahiyeti hakkında fazla bir şey soylenemez. İşte Psikoloji, bu derin uykuda gorulen ruyalar uzerinde yoğunlaşmalıdır. Cunku modern psikolojide bile, ruyanın neye gonderme yaptığı? Dış dunyaya mı yoksa ic dunyaya mı? Ya da her ikisine mi? gibi soruların cevabı hÂl tartışılmaktadır. Ancak modern psikolojik araştırmalarda, ruyanın ic dunyayı aydınlatmada bir arac olarak kullanıldığını gormekteyiz.
Modern Psikolojide, ruyanın nasıl gorulduğu problemi uzerinde tam bir goruş birliği bulunmasa da, genelde ruyanın, fizik kanunların dışında canlı ve hareketli ses ve şekillerin (imaj) karışımı olduğu kabul edilmektedir. Bu ses ve şekillerin, hÂfızadan irade dışı bir uyarıcının etkisiyle şuura dokulmeye başlaması ile ruyalar gorulur.
Bilim adamları ruyanın suresi uzerinde kesin bir sonuca varamamışlardır. Bir kısmı, ruyaların birkac saniye surduğunu iddia ederken, bazıları da saatlerce devam eden ruyaların mevcut olduğu fikrinde ısrar etmişlerdir. Bu tartışmalar devam ederken, B. Klein adında Amerikalı bir bilim adamı, bir ruyanın yirmi saniyeyi gecmeyecek kadar kısa surduğunu iddia etmiştir. Ancak, Klein’in denek olarak kullandığı gonulluler, uc beş saniye suren ruyalarını, saatlerce anlatabilmişlerdir. Klein, netice olarak en uzun ruyanın doksan saniyeyi gecmeyeceğini ileri surmuştur.
Ruyayı, uyku halinde zihinde beliren duşunce ve olaylar olarak acıklayan tasavvufcular, ruyanın nasıl meydana geldiğini acıklamak yerine, sadece gercekleşmiş olan ruya ve bu ruyanın yorumu ile ilgilenmektedirler. Bazı mutasavvıflar ise, yazmış oldukları eserlerin, kendilerine ruyada verilmiş bilgilerden kaynaklandığını iddia etmeleri sebebiyle, ruyaya ayrı bir onem vermektedirler.
İslam alimleri tarafından da, uzerinde onemle durulması gereken bir mes’ele olarak gorulen ruya ve ruya tabiri ile ilgili cok sayıda eser kÂleme alınmıştır. Zira onlar, Hz. Muhammed’e gelen ilk vahyin ruya ile başlamış olduğunu ileri surerek, ruyanın peygamberliğin kırk altı (veya kırk beş) cuzunden bir cuz olduğu şeklindeki bir hadise istinaden, bu mesele ile ilgili ceşitli yorumlarda bulunmuşlardır. Bazı mufessirler bu hadisi, Hz. Muhammed’in yirmi uc yıllık peygamberlik hayatının 276 ay ve bunun kırk altıda birinin de altı ay olduğunu goz unune alarak, ruya yoluyla altı ay vahiy geldiğini belirtmişlerdir. Ayrıca ruyanın, birisi Allah’tan olan bir mujde, diğeri şeytandan olan bir huzun ve ucuncusu de kişinin kendi kendine gorduğu şey olarak uc kısma ayrıldığına dair bir hadis uzerinde de yorumlar yapılmıştır.
İSLAM FİLOZOFLARININ RUYA İLE İLGİLİ GORUŞLERİ
İslam filozoflarının da ruya ile ilgili ceşitli goruşleri bulunmalarına rağmen bu problem hÂl kesin olarak cozume kavuşturulmuş değildir. Bu yuzden, bu calışmada, ruya ile ilgili olarak sorulabilecek bir kac sorunun cevabı aranacak, ancak her sorunun cevabını, her filozofta bulmak mumkun olmadığı icin, sadece hangi duşunurun hangi soruya nasıl bir cevap verdiği tesbit edilmeye calışılacaktır. Bu sebeple, calışmamızda genel olarak Kindî, Farabî, İbn Sina, Fahreddin Razî, Suhreverdî, İbn Haldun ve ruya ile ilgili olarak mustakil bir risÂle yazmış olan İbrahim Kasabbaşızade gibi İslam duşunurlerinin goruşlerinden hareketle, ruyanın mahiyeti hakkında fikir edinilmeye calışılacaktır.
Calışmamızda ağırlıklı olarak İslam filozoflarının şu sorulara vermiş oldukları cevaplar tartışılacaktır.
a) Ruya nedir ve nasıl meydana gelir?
b) Ruya nicin uyku esnasında meydana gelir?
c) Ruya irade dışı bir eylem midir? yoksa kişinin iradesine bağlı olarak da gercekleşebilir mi?
d) Uyanık iken de ruya gorulebilir mi?
e) Nefs, nicin mucerret akıllar veya Fa’Âl Akıl ile irtibata gecmek ister?
f) Ruyada gorulen şeylerin bir kısmı, nicin apacık ve bir kısmı da karışık bir şekilde gorulmektedir?
Yukarıda sıraladığımız bu ve benzeri sorulara İslam filozoflarının vermiş oldukları cevaplara gecmeden once, şunu belirtelim ki; İslam filozoflarının ekserisine gore ruya, nefsin kuvvetleri ile doğrudan alÂkalıdır. Bu sebeple, nefsin kuvvetleri ile bunların fonksiyonları bilinmeden ruya hakkında ileri surulecek fikirler daima eksik kalacaktır. Bundan dolayı biz, once nefsin kuvvetlerini kısaca acıklayıp, bu kuvvetler ile ruya arasındaki bağlantıyı belirtmek istiyoruz.
İslam filozoflarının ekserisine gore, nefsin, dış (haricî


Ruya ile doğrudan alÂkası olan nefsin beş gizli kuvveti ve bu kuvvetlerin fonksiyonlarını İslam filozofları şu şekilde acıklamışlardır:
a) Ortak duyum (hiss-i muşterek): Kendisine beş kaynaktan (yani beş dış kuvvetten) su akan bir havuz olarak gorulen ortak duyum, Yunanca “bantasya” kelimesinin Arapca karşılığı olup nefsin levhası (levhi’n-nefs) anlamına gelmektedir. Beş duyu ile algılanan şeylerin sûretleri burada toplanır.
b) Hayal: Ortak duyumun hazinesi olarak gorev yapmaktadır. Duyu organlarıyla algılanan şeylerin sûretlerini, ortak duyudan kaybolduktan sonra bile saklayan hayal, bir nevi bilgisayar belleği gibidir.
c) Mutasarrıfa: Dış duyularla algılanan sûretler uzerinde tasarrufta bulunan bir kuvvettir.
d) Vehim: Aklın tasdik ettiği bazı şeylerde akıl ile celişen kuvvettir. Mesela, bir olu ile gece baş başa kalan bir kimseyi, akıl değil vehim korkutur.
e) HÂfıza: Vehmin idrak ettiği sûretleri koruyan kuvvettir. Nasıl ki hayal ortak duyumdaki sûretleri koruyor ise, hÂfıza da vehimde oluşan sûretleri depo edip korur.
Nefsin gizli kuvvetlerinin her birisinin beyinde ayrı bir yeri vardır. Şayet, bu kuvvetlerin bulunduğu yerlerde bir bozulma olursa, bozulan bolumde bulunan kuvvet de bozulur, ancak diğer kuvvetler gorevlerini yapmaya devam ederler.
Şimdi, daha once maddeler halinde belirttiğimiz sorulara, İslam duşunurleri tarafından nasıl cevaplar verildiğine donebiliriz.
__________________