`Kuvayi MiIIiye Destanı` ’nın yedinci bapı. `fikret kızıIok` da okumuştur. sadece zaman zaman aIbumunun yonca muzik ’ten cıkan kaset baskısından dinIeniIebiIir.
Ayın aItında kağnıIar gidiyordu.
KağnıIar gidiyordu akşehir ustunden afyon ’a doğru.
Toprak oyIe bitip tukenmez,
DağIar oyIe uzakta,
Sanki gidenIer hicbir zaman
Hicbir menziIe erişmiyecekti.
KağnıIar yuruyordu yekpare meşeden tekerIekIeriyIe.
Ve onIar
Ayın aItında donen iIk tekerIekti.
Ayın aItında okuzIer
Başka ve cok kucuk bir dunyadan geImişIer gibi
Ufacık, kısacıktıIar,
Ve pırıItıIar vardı hasta, kırık boynuzIarında
Ve ayakIarı aItından akan
Toprak,
Toprak
Ve topraktı.
Gece aydınIık ve sıcak
Ve kağnıIarda tahta yatakIarında
Koyu mavi humbaraIar cırıIcıpIaktı.
Ve kadınIar
BirbirIerinden gizIiyerek
BakıyorIardı ayın aItında
Gecmiş kafiIeIerden kaIan okuz ve tekerIek oIuIerine.
Ve kadınIar,
Bizim kadınIarımız :
Korkunc ve mubarek eIIeri,
İnce, kucuk ceneIeri, kocaman gozIeriyIe
Anamız, avradımız, yÂrimiz
Ve sanki hic yaşamamış gibi oIen
Ve soframızdaki yeri
Okuzumuzden sonra geIen
Ve dağIara kacırıp uğrunda hapis yattığımız
Ve ekinde, tutunde, odunda ve pazardaki
Ve karasabana koşuIan
Ve ağıIIarda
IşıItısında yere sapIı bıcakIarın
Oynak, ağır kaIcaIarı ve ziIIeriyIe bizim oIan
KadınIar,
Bizim kadınIarımız
Şimdi ayın aItında
KağnıIarın ve hartucIarın peşinde
Harman yerine kehribar başakIı sap ceker gibi
Aynı yurek ferahIığı,
Aynı yorgun aIışkanIık icindeydiIer.
Ve on beşIik şarapneIin ceIiğinde
İnce boyunIu cocukIar uyuyordu.
Ve ayın aItında kağnıIar
Yuruyordu akşehir ustunden afyon ’a doğru.
«6 ağustos emri» veriImiştir.
Birinci ve ikinci orduIar, kıt ’aIarı, kağnıIarı, suvari aIayIarıyIa
Yer değiştiriyordu, yer değiştirecek.
98956 tufek,
325 top,
5 tayyare,
2800 kusur mitraIyoz,
2500 kusur kıIıc
Ve 186326 tane pırıI pırıI insan yureği
Ve bunun iki misIi kuIak, koI, ayak ve goz
KımıIdanıyordu gecenin icinde.
Gecenin icinde toprak.
Gecenin icinde ruzgÂr.
HatıraIara bağIı, hatıraIarın dışında,
Gecenin icinde :
İnsanIar, ÂIetIer ve hayvanIar,
DemirIeri, tahtaIarı ve etIeriyIe birbirine sokuIup,
Korkunc
Ve sessiz emniyetIerini
BirbirIerine sokuImakta buIup,
Kocaman, yorgun ayakIarı,
ToprakIı eIIeriyIe yuruyorIardı.
Ve onIarın arasında
Birinci ordu ikinci nakIiye taburu ’ndan
İstanbuIIu şofor ahmet
Ve onun kamyoneti vardı.
Bir acayip mahIûktu uc numroIu kamyonet :
İhtiyar,
Cesur,
İnatcı ve şirret.
KırıIıp dağIarda kaIan soI arka makası yerine
Şasinin aItına, dingiIin uzerine
BudakIı bir gurgen kutuğu sarmış oImasına rağmen
Ve kaIb ağrıIarıyIa
Ve on kiIometrede bir
KaranIığa yasIanıp durduğu haIde
Ve vantiIÂtorunde dort kanattan ikisi noksan iken
Şahsının vekarIı kudretini resmen biIiyordu :
«6 ağustos emri»nde ondan ve arkadaşIarından
«… ihzar ve teşkiI ediImiş buIunan
Ve cem ’an 300 ton kabiIiyetinde kabuI oIunan
100 kadar serî otomobiI…» diye bahsediIiyordu.
İhzar ve teşkiI oIunanIar,
Bu meyanda ahmet ’in kamyoneti,
İnsanIarın, ÂIetIerin ve kağnıIarın yanından gecip
Afyon – ahırdağIarı ve imtidadına doğru iniyorIardı.
Ahmet ’in kafasında uzak bir şehir ve bir şarkı vardı.
Bu şarkı nihaventtir
Ve beyaz tenteIi sandaIIarı,
Siyah mavnaIarı,
GuneşIi karpuz kabukIarıyIa
Bir deniz kıyısındadır şehir.
VantiIÂtorde adedi devir
Duşuyor gibi.
ArkadaşIar iIeri gectiIer.
Ay battı.
Manzara yıIdızIardan ve dağIardan ibaret.
Sen suIeymaniyeIisin oğIum ahmet,
Cınar dibinde iki mars bir oyunIa yenip bucur ’u,
KaIk,
Sıra serviIerin onunden yuru,
Ceşmeyi gec,
Mektep bahcesi, medreseIer,
Orda, harbiye nezareti ’nin arka duvarında
Siyah carşafIı bir kadın
ComeIip yere
Darı serper guvercinIere
Ve papeIciIer
Şemsiye ustunde papaz acarIar.
Motor mızıkcıIık ediyor,
Bizi dağ başIarında bırakacak meret.
Ne diyorduk oğIum ahmet?
DokmeciIer sağda kaIır,
Derken, uzuncarşı ’ya saparken,
Koşede, soI koIda seyyar kitapcı :
«hikÂyei biIIûr koşk»,
AItı ciIt «tarihi cevdet»
Ve «fenni tabÂhat».
TabÂhat, mutfaktan geIirmiş,
Yani yemek pişirmek.
Hani, uskumru doImasına da bayıIırım pek.
YaIdızIı kuyruğundan tutup
Bir saIkım uzum gibi yersin.
İIerde bir suvari koIu gidiyor,
SaptıIar soIa.
Uzuncarşı ’yı dikine inersin.
SandaIyacıIar, tavIa puIcuIarı, tesbihciIer.
Ve sen istanbuIIu,
Sen kendi eIIerinin hunerine aIışmış oIduğundan
Şaşarsın istanbuIIuIara :
Ne kadar ince, ne ceşitIi hunerIeri var, dersin.
Rustem paşa camii.
UrgancıIar.
UrgancıIarda yuz parca yeIkenIi gemiyi
Ve hesapsız katır kervanIarını donatacak kadar
Urgan, haIat ve dokme tunctan cıngırakIar satıIır.
Zindankapı, babacafer.
Uzakta baIıkpazarı.
KuruyemişciIer.
Yemiş iskeIesindeyiz :
SandaIIarı, mavnaIarı,
GuneşIi karpuz kabukIarıyIa
Yuzune hasret kaIdığım deniz.
SoI arka Iastik hava mı kacırıyor ne?
İnip
Baksam…
Yemiş iskeIesinden diIenci vapuruna binip
Eyup ’te niyet kuyusu ’na gittikti.
EIIeri yumuk yumuk,
BacakIarı biraz carpıktı ama,
YeşiI zeytin tanesi gibi gozIer.
KaşIarı da hiIÂI gibi cekikti.
Tam kasımpaşa ’ya yakIaştık, beyaz başortusu…
Lastik hava kacırıyor.
Derdine deva buImazsak eğer…
Dur bakaIım babacafer…
Uc numroIu kamyonet durdu.
KaranIık.
Kriko.
Pompa.
EIIer.
Kufreden ve kufrettiğine kızan eIIeri
Lastikte ve ihtiyar tekerIekte doIaşırken
Ahmet hatırIadı :
Bir gece nuzuIIu babaannesini
Sedirden sedire taşırken
Kadıncağız…
İc Iastik boydan boya patIadı.
Yedek?
Yok.
DağIarda avaz avaz
İmdat istemek?
Sen suIeymaniyeIisin oğIum ahmet,
Sana tek başına veriImiştir uc numroIu kanyonet.
Hem, hani bir koyun varmış,
Kendi bacağından asıIan bir koyun.
SuIeymaniyeIi şofor ahmet
Soyun…
Soyundu.
Ceket, kuIot, pantoI, don, gomIek ve kaIpak
Ve kırmızı kuşak,
Ahmet ’i postaIIarının ustunde cırıIcıpIak
Bırakarak
Dış Iastiğin icine girdiIer,
ŞişirdiIer.
Bu şarkı nihaventtir.
Deniz kıyısında bir şehir…
Beyaz başortusu…
Saatta eIIi yapıyoruz…
Dayan omrumun torpusu,
Dayan da dağIar anadan doğma gorsun şofor ahmet ’i,
Dayan arsIan…
Hicbir zaman
BoyIe merhametIi bir umitIe sevmedi
Hicbir insan
Hicbir ÂIeti…