Evet, kavgayı sever Pablo Neruda ve bu durum aynı zamanda dilindedir de. Fakat bunu en iyi, guclu kaleminden cıkan şiirleriyle anlatır. Aslen Şilili olan Neruda, halka ve emeğe olan duşkunluğunu, belki de babasının bir işci emekcisi olmasından alır.
Kucukluğunden beri işci sınıfı icerisinde buyumesinden dolayı hakkını ve kavgasını savunmayı oğrenmiştir. Diplomat olmasından dolayı da, bircok ulke ve insan tanıma fırsatı yakalamıştır. 69 yıllık hayatına bir suru ulkeyi, şiirleriyle de bahsettiği Matilda'ya olan aşkını ve 1971'de kazandığı Nobel Edebiyat Odulu gibi değerli odulleri sığdırmayı başarmıştır. İşte Pablo Neruda'nın aşkı, sevgiyi, halkını ve ozlemi anlattığı şiirleri sizler icin derledik!
[h=2]Pablo Neruda şiirleri: [/h] Bu Gece En Huzunlu Şiiri Yazabilirim Duyasın Diye Beni Seviyorum Suskunluğunu Matilde'ye Sone Yuz Aşk Sonesi VIII Sessizliği Arıyorum Umutsuz Bir Şarkı Guz Ciceklerinden Nazım'a Celenk [h=2]O'na yazdığı belki de son şiir: Bu Gece En Huzunlu Şiiri Yazabilirim[/h]
Bu gece en huzunlu şiiri yazabilirim
Şoyle diyebilirim: gece yıldızla dolu
Ve yıldızlar, masmavi titreşiyor uzakta
Şakıyarak donuyor gokte gece ruzgarı.
Bu gece en huzunlu şiiri yazabilirim
Sevdim ben onu, o da beni sevdi bir ara.
Kollarıma aldım bu gece gibi kac gece
Kac defa optum onu sonsuz goğun altında
Sevdi beni o ben de bir ara onu sevdim
O durgun, iri gozler sevilmez miydi ama

Bu gece en huzunlu şiiri yazabilirim.
Yokluğunu duşunup, yitmesine yanmakla
Duyup geceyi, onsuz daha engin geceyi.
Ota duşen ciy gibi, duşmekle şiir cana
Ne gelir elden, sevgim onu tutamadıysa.
Gece yıldız icinde, o yoldaş değil bana
Hepsi bu. uzaklarda şarkı soyluyor biri.
Yureğim dayanmıyor yitmesine kolayca
Gozlerim arar onu, yaklaştırmak ister gibi
Yureğim arar onu, o yoldaş değil bana

Artık sevmiyorum ya nasıl, nasıl sevmiştim
Sesim arar ruzgarı ulaşmak icin ona
Ellere yar olur. opmemden onceki gibi.
O ses, ışıl ışıl ten ve sonsuz bakışlarla
Artık sevmiyorum ya severim belki yine
Ne uzundur unutuş ah ne kısadır sevda
Boyle gecelerde kollarıma aldım cunku
Yureğim dayanmıyor yitmesine kolayca

Belki bana verdiği son acıdır bu acı
Belki son şiirdir bu yazdığım şiir ona
[h=2]Aşık olduğu kadına acık cağrı: Duyasın Diye Beni[/h]
Duyasın diye beni incelir sozlerim arasıra
Kumsallarda martıların izleri gibi.
Gerdanlık, esrik cıngırak
Uzumler gibi tatlı ellerin icin.
Ve uzakta gorurum sozlerimi, bakarım.
Benim değil senin onlar.
Tırmanırlar eski acıma sarmaşıklar gibi.
Tırmanırlar oyle nemli duvarlara.
Bu kanlı oyunun sensin sahibi.
İşte kacışıyorlar karanlık inimden.
Sen hepsiyle dolusun, seninle dolu hepsi.
Senden once sardılar yerleştiğin ıssızlığı
Ve benim huznume alıştılar sana değil.
Desinler isterim şimdi sana demek istediğimi
Duyasın diye onları beni duyduğun gibi.
Bir bunaltı ruzgarı surukluyor sozlerimi.
Duş kasırgaları deviriyor ikide bir.
Başka sesler duyuyorsun acılı sesimde.
Eski ağızlardan ağıt, eski işkencelerden kan.
Sev beni dost. Bırakma beni. İzle beni.
İzle beni dost, şu bunaltı dalgasında.
Ama aşkının rengine burunuyor sozlerim.
Sen sarıyorsun işte, sen dolduruyorsun hepsini.
Bir sonsuz gerdanlık yapıyorum onlardan
Uzumler gibi tatlı, beyaz ellerin icin.
[h=2]Ozlemek ancak bu kadar duru anlatılabilir: Seviyorum Suskunluğunu[/h]
Seviyorum suskunluğunu, sanki sen
yokmuşcasına burada
duyarsın beni uzaktan, dokunmaz sana sesim.
Ucup gitmiş gibi gozlerin
ve ağzın bir opuşle muhurlenmiş.
Seviyorum suskunluğunu, cok uzakta
gorunuyorsun
Sanki yas tutuyorsun, kumrular gibi cilveleşen
kelebek benzeri.
Uzaklardan duyuyorsun beni, ulaşmıyor sana sesim.
Bırak da varayım dinginliğine sessizliğinde.
Ve konuşayım sessizliğinle
bir lamba gibi parlak, bir yuzuk gibi yalın.
Gece gibisin, suskunluğun ve takım yıldızlarınla
Yıldızlarınki gibidir sessizliğin, oyle uzak, onyargısız.
Seviyorum suskunluğunu, sanki sen yokmuşcasına burada
uzakta ve huzun dolu, sanki olmuşsun gibi.
İşte o zaman bir sozcuk yeter
Ucarım, ucarım sevinciyle yaşadığının.
[h=2]Pablo Neruda'nın 'Yuz Aşk Sonesi' kitabını ithaf ettiği kadına dair: Matilde'ye Sone[/h]
Seni sevdiğimi goreceksin sevmediğim zaman,
cunku iki yuzuyle karşına cıkar hayat.
Bir sozcuk sessizliğin kanadı olur bakarsın,
ateş de pay alır kendine soğuktan.
Seni sevmeye başlamak icin seviyorum seni,
sana olan sevgimi sonsuzlaştıracak
bir yolculuğa yeniden başlamak icin:
bu yuzden şimdilik sevmiyorum seni.
Sanki ellerindeymiş gibi mutluluğun
ve huzun dolu belirsiz bir yarının anahtarları
hem seviyorum, hem de sevmiyorum seni.
Sevgimin iki canı var seni sevmeye.
Bu yuzden sevmezken seviyorum seni
ve bu yuzden severken seviyorum seni.
[h=2]Neruda'nın ne kadar guzel sevdiğinin kanıtı: Yuz Aşk Sonesi VIII[/h]
Gozlerin ayın rengini barındırmasaydı
ve balcıktan gunleri, calışmayı ve ateşi,
ve yakalayamadığın havanın esnekliğini,
kehribar olmasaydın bir hafta uzunluğunda,

ve sonbaharın boru cicekleri arasında yukselen
o sarı an olmasaydın
ve uğraşarak gokteki unun arasında
pırıltısında ayın yaptığı ekmek de olmasaydın,

sevmezdim seni o zaman, ey cok sevdiğim!
Kollarında kucaklarım var olan her şeyi,
kumu, zamanı, yağmurun ağacını,

ve her şey yaşar ben yaşayayım diye:
mesafesiz gorurum her şeyi:
senin hayatında duyumsarım yaşayan her şeyi.
[h=2]Aşk, guz, kış, yaz ve sevdiği kadının gozleri: Sessizliği Arıyorum[/h]
Şimdi rahat bırakabilirler
Artık alışabilirler bensizliğe.
Kapatıyorum gozlerimi.
Beş şey istiyorum yalnız,
beş secilmiş kok.
Biri sonsuz aşk.
Oburu gormek guzu.
Yaşayamam ucuşan
toprağa duşen yapraklar olmadan.
Ucuncusu ağır kış,
sevdiğim yağmur, okşayışı
ateşin kaba soğukta.
Dorduncusu yaz,
karpuz gibi yuvarlak.
Ve beşincisi, gozlerin senin.
Matildem benim, sevdiceğim,
uyumak istemem gozlerin olmadan
yaşamak istemem bana bakmazsan:
sana ayarlıyorum baharı
izlesin diye beni bakışlarınla.
Bunlar dostlarım, butun istediğim.
Hic bir şeye yakın, her şeye yakın.
Şimdi gidebilirler isterlerse.
Oyle cok yaşadım ki, bir gun
unutacaklar beni ister istemez,
silerek karatahtadan:
tukenmezdi benim yureğim.
Ama sessizliği aradığım icin
duşunmeyin oleceğimi:
tersi doğru bunun:
yaşayacağım ben.
Var olup sureceğim.
Yaşayamam, yine de
fışkırıp durmazsa icimde ekinler,
filizler ilkin, toprağı delip gecen,
varmak icin ışığa,
ama karanlıktır toprak ana:
karanlıktır benim derinlerim:
sularda bir kuyu gibiyim ben
ardında yıldızlar bıraktığı gecenin
ve kırlarda yapayalnız surup gittiği.
Bunca yaşamış olmamdan
isteyişim yaşamayı bunca cok.
Hic boyle berrak olmamıştı sesim,
opuşlerim bunca zengin.
Şimdi her zamanki gibi erken.
Bir arı oğulu ışık.
Gunle bırakın beni.
İzin istiyorum doğmak icin.
[h=2]Halkıyla ve aşkıyla olan kavgası: Umutsuz Bir Şarkı[/h]
Cıkıp geliyor hayalin beni saran geceden.
Denize karıştırıyor inatcı yakınışını ırmak.

Terk edilmiş, gun batımındaki rıhtımlar gibi.
Ayrılık saati bu, ey terk edilmiş!

Yağıyor yureğime soğuk tac yaprakları.
Ey yıkıntı ucurumu, vahşi mağarası kaza gecirenlerin.

Sende toplanır savaşlar ve ucuşlar.
Yukselir senden şarkı kuşlarının kanatları.

Bir uzaklık gibi yuttun her şeyi.
Deniz gibi, zaman gibi sende battı her şey!

Saldırı ve opuşun mutlu saatiydi o.
Deniz feneri gibi parıldayan o esrime saati.

Ucuş korkusu, kor dalgıc ofkesi,
calkantılı esrikliği aşkın, sende battı her şey!

Kanatlandı, yaralandı ruhum pusun cocukluğunda.
Kayıp keşif, sende battı her şey!

Sarıp sarmaladın acıyı, tutunuyorsun arzuya,
kendinden gecmişsin uzuntuyle, sende battı her şey!

İttim golge duvarını geriye,
arzu ve eylemin otesine, yurudum gittim.

Ah, ten, benim tenim, sevip yitirdiğim kadın,
seni cağırıyorum yaslı saatte, sana adıyorum şarkımı.

İcine aldın sonsuz sevecenliği bir fanus gibi
ve tuz buz etti seni sonsuz unutuluş.

Oradaydı adaların kara yalnızlığı,
orada sevda kadını, sardı kolların beni.

Susuzluk ve aclık vardı, meyveydin sen.
Acı ve yıkıntı vardı, mucizeydin sen.

Ah kadın, bilmem nasıl erittin beni
ruhumun toprağında, kollarının arasında!

Ne korkunc ve ne kısa oldu sana olan tutkum!
Ne zorlu ve ne esrik, ne gergin ve ne ac.

Opucukler mezarlığı, sonmedi hÂl yangını mezarlarının
yanar hÂl kuşların gagaladığı verimli dalların.

Ey ısırılmış ağız, ey opulmuş organlar,
ey ac dişler, ey sarmalanan bedenler.

Ey umut ve cabanın cılgın bağlanışı,
icinde kaynaşıp umutsuzlandığımız.

Ve sevecenlik, su ve toz kadar hafif,
başlar sozcuk belli belirsiz dudaklar arasında.

Yazgımdı bu icinde gecti ozlem yolculuğum
ve orada yıkıldı ozlemim, sende battı her şey!

Ey yıkıntı ucurumu, icine duştu her şey,
cekmediğin hangi uzuntu kaldı, hangi dalgalar kaldı
seni yutmayan.

Yine de seslendin, şarkı soyledin dalgalardan dalgalara.
Dikilip bir gemici gibi pruvasında geminin.

Cicek acarsın şarkılarla hÂlÂ, hÂl kırılırsın akıntılarda.
Ey yıkıntı ucurumu, acık ve acı kuyu.

Solgun kor dalgıc, derinliklerin bahtsızı,
kayıp kaşif, sende battı her şey!

Ayrılık saati bu, hoyrat, bu gibi saat.
Gecenin tum zaman cizelgelerine işaretlendiği an.

Sarar kıyıyı hışırdayan kuşağı denizin.
Yukselir soğuk yıldızlar, goc eder kara kuşlar.

Terk edilmiş, gunbatımındaki rıhtımlar gibi.
Titrek bir golge kaldı ellerimde oynaşan.

Ah, her şeyden uzak. Her şeyden uzak.

Ayrılık saati bu. Ey terk edilmiş!
[h=2]'Onun yanında biz şair bile olamayız' diyerek Nazım Hikmet'e ithaf ettiği şiir: Guz Ciceklerinden Nazım'a Celenk[/h]
Nicin oldun NÂzım?
Ne yaparız şimdi biz
şarkılarından yoksun?
Nerde buluruz başka bir pınar ki
onda bizi karşıladığın gulumseme olsun?
Seninki gibi ateşle su karışık
acıyla sevinc dolu,
gerceğe cağıran bakışı nerde bulalım?
Kardeşim,
oyle derin duygular, duşunceler yarattın ki bende,
denizden esen acı ruzgÂr
kapacak olsa bunları
bulut gibi, yaprak gibi suruklenir,
yaşarken sectiğin
ve olumden sonra sana barınak olan
oraya, uzak toprağa duşerler.
Al sana bir demet Şili kasımpatlarından,
al guney denizleri ustundeki ayın soğuk parlaklığını,
halkların savaşını, kendi dovuşumu
ve yurdumun kederli davullarının boğuk gurultusunu
kardeşim benim, dunyada nasıl yalnızım sensiz,
cicek acmış kiraz ağacının altınına benzeyen yuzune hasret,
benim icin ekmek olan, susuzluğumu gideren, kanıma guc
veren dostluğundan yoksun.
Hapisten cıktığında karşılaşmıştık seninle,
zorbalık ve acı kuyusu gibi loş hapisten,
zulmun izlerini gormuştum ellerinde,
kinin oklarını aramıştım gozlerinde,
ama parlak bir yureğin vardı,
yara ve ışık dolu bir yurek.
Ne yapayım ben şimdi?
Tasarlanabilir mi dunya
her yana ektiğin cicekler olmadan?
Nasıl yaşamalı seni ornek almadan,
senin halk zekÂnı, ozanlık gucunu duymadan?
Boyle olduğun icin teşekkurler,
teşekkurler turkulerinle yaktığın ateş icin.