Hic "celladına aşık olmak" deyimini duydunuz mu? Bazı insanlar, kendi hayatlarını mahfeden kişilerden ne olursa olsun vazgecemezler. Tıpkı zincirler gibi duyguların esiri haline gelirler. Bu esaret durumu ilerledikce, kendilerini kotu duruma duşuren insanlara yakın olmaya başlarlar. Onları giderek anlamaya calışır, sadakat gostermeye, yardımcı olmaya calışırlar... Bu duruma bireylerde olduğu kadar toplumun genelinde de yaşanabilir. İşte bu "celladına aşık olma" durumuna Stockholm Sendromu adı veriliyor. İlk olarak Psikiyatr Nils Bejerot tanımlandı. Onun calışmaları, gunumuzun en yaygın psikolojik durumunu ortaya koydu.
Stockholm Sendromu, adını 1973 ’te İsvec ’in başkenti Stockholm ’de yaşanan bir olaydan alıyor. 23 Ağustos 1973 ’te Jan Erik Olsson onderliğinde hapisten kacan iki soyguncu, Kreditbanken isimli bankada dort banka calışanını 131 saat boyunca rehin alır. Olsson, rehinelere o kadar iyi davranır ki, rehineler ile arasında duygusal bir bağ gelişmeye başlar. Hatta rehineler polisin bankaya operasyon duzenleyeceğini oğrenip Olsson ’a haber verirler. Daha sonrasında da mahkemede Olsson aleyhine ifade vermek istemezler ve hatta savunma ucreti icin para toplarlar. İşler bununla sınırlı kalmaz. Olsson, bankadan belki parayı calamadı ama rehinelerin kalbini caldı. Rehin alınan Kristin Enmark isimli bir gorevli, Olsson ’un hapisten cıkmasını bekledi ve icerden cıktığında onunla evlendi.

İlk bu banka soygunuyla ortaya cıkan sendrom ceşitli vakalarda karşımıza cıkmaya devam etti. 1974 yılında Patty Hearst isimli milyoner kadın, bir terorist grup tarafından kacırıldıktan 2 ay sonra onlarla birlikte bir banka soygunu yaparken yakalandı. Avukatları “Stockholm Sendromu” mazeretini kullandıysa da mahkeme bu savunmayı kabul etmedi ve Hearst ’ı hapse mahkûm etti. 2001 yılında ise İngiliz gazeteci Yvonne Ridley, Afganistan ’da Taliban tarafından kacırılır. İlk 11 gun boyunca onlarla kavga eder, yemek bile yemez. İslÂm dinini incelemesi şartıyla serbest bırakıldıktan sonra, İslÂm dinine ilgi duymaya başlar ve 2003 yılında tutucu bir Musluman olur.
[h=2]Stockholm Sendromu kimlerde gorulur ve nasıl gelişir[/h]
Her ne kadar Stockholm ’deki rehine olayı ile tanınan bir sendrom olsa da Stockholm Sendromu yalnızca rehine olaylarında gorulmuyor. Gundelik hayatın da bircok alanında karşımıza cıkan sendrom, istismara uğramış cocuklar, şiddet goren kadınlar, savaş tutsakları, tarikat uyeleri, baskı altında ilişki yaşayanlar gibi bircok kişide gorulebiliyor. Stockholm Sendromunun gelişiminde temel ogeler kurbanın hayatta kalma icgudusu, dış dunyadan soyutlanma ve kacamayacağını bilme gibi olgulardır.
Başta saldırgan, kurbanı bir kole gibi kullanır ve her istediğini yaptırır. Kurbanın her isteği yerine getirmesi ise hicbir zaman yeterli gelmez. Cunku aynı zamanda onaylanmak da ister ve tum psikolojik ihtiyaclarını kurbanının uzerinde karşılar. Bu surecte ise kurban ile saldırgan arasında travmatik bir bağ oluşmaya başlar. Bu surecte saldırganın yaptığı en ufak iyilikler dahi kurbanın gozunde cok onemli hale gelir. Sendromun gelişiminde ise dort temel faktorden soz edilir.
Hayata karşı algılanan bir tehdit varlığı ve istismar eden kişinin tehdidi uygulayacağı inancı İstismar eden kişiden kucuk bir nezaket varlığı Dış dunyayla bağlantının kesilmesi Bulunulan ortamdan kacılamayacağı algısı [h=2]Stockholm Sendromunun Belirtileri Nelerdir?[/h] Sendromun klasikleşmiş belirtilerine baktığımızda ise, kurbanın istismar eden kişiye karşı olumlu duygular beslemeye başlaması, yardım etmeye calışan aile bireyleri, arkadaşlar ve yetkililere olumsuz duygular beslenmesi, zaman zaman istismar edenlere destekleyici davranışlarla yardım edilmesi, istismar eden kişinin mağdura yonelik olumlu duygular beslemesi gibi davranışları gorebiliyoruz.
Stockholm Sendromu ile ismi sıkı sık beraber anılan ve Stockholm Sendromuyla karıştırılan bir diğer unlu sendrom da “Lima Sendromu”dur. Lima Sendromu, Stockholm Sendromunun tersidir. Stockholm Sendromunda rehineler kendilerini rehin alanlara sempati duyarken Lima Sendromunda rehin alanlar rehinelere sempati duyarlar. Lima Sendromu, 1996 yılının Aralık ayında Peru ’nun başkenti Lima ’da 14 gerillanın Japon Buyukelciliği ’ndeki bir resepsiyonu basarak bircok diplomat, asker ve işadamını dort ay boyunca rehin alması sonucunda ortaya cıkmıştır.
Stockholm Sendromu, adını 1973 ’te İsvec ’in başkenti Stockholm ’de yaşanan bir olaydan alıyor. 23 Ağustos 1973 ’te Jan Erik Olsson onderliğinde hapisten kacan iki soyguncu, Kreditbanken isimli bankada dort banka calışanını 131 saat boyunca rehin alır. Olsson, rehinelere o kadar iyi davranır ki, rehineler ile arasında duygusal bir bağ gelişmeye başlar. Hatta rehineler polisin bankaya operasyon duzenleyeceğini oğrenip Olsson ’a haber verirler. Daha sonrasında da mahkemede Olsson aleyhine ifade vermek istemezler ve hatta savunma ucreti icin para toplarlar. İşler bununla sınırlı kalmaz. Olsson, bankadan belki parayı calamadı ama rehinelerin kalbini caldı. Rehin alınan Kristin Enmark isimli bir gorevli, Olsson ’un hapisten cıkmasını bekledi ve icerden cıktığında onunla evlendi.

İlk bu banka soygunuyla ortaya cıkan sendrom ceşitli vakalarda karşımıza cıkmaya devam etti. 1974 yılında Patty Hearst isimli milyoner kadın, bir terorist grup tarafından kacırıldıktan 2 ay sonra onlarla birlikte bir banka soygunu yaparken yakalandı. Avukatları “Stockholm Sendromu” mazeretini kullandıysa da mahkeme bu savunmayı kabul etmedi ve Hearst ’ı hapse mahkûm etti. 2001 yılında ise İngiliz gazeteci Yvonne Ridley, Afganistan ’da Taliban tarafından kacırılır. İlk 11 gun boyunca onlarla kavga eder, yemek bile yemez. İslÂm dinini incelemesi şartıyla serbest bırakıldıktan sonra, İslÂm dinine ilgi duymaya başlar ve 2003 yılında tutucu bir Musluman olur.
[h=2]Stockholm Sendromu kimlerde gorulur ve nasıl gelişir[/h]

Her ne kadar Stockholm ’deki rehine olayı ile tanınan bir sendrom olsa da Stockholm Sendromu yalnızca rehine olaylarında gorulmuyor. Gundelik hayatın da bircok alanında karşımıza cıkan sendrom, istismara uğramış cocuklar, şiddet goren kadınlar, savaş tutsakları, tarikat uyeleri, baskı altında ilişki yaşayanlar gibi bircok kişide gorulebiliyor. Stockholm Sendromunun gelişiminde temel ogeler kurbanın hayatta kalma icgudusu, dış dunyadan soyutlanma ve kacamayacağını bilme gibi olgulardır.
Başta saldırgan, kurbanı bir kole gibi kullanır ve her istediğini yaptırır. Kurbanın her isteği yerine getirmesi ise hicbir zaman yeterli gelmez. Cunku aynı zamanda onaylanmak da ister ve tum psikolojik ihtiyaclarını kurbanının uzerinde karşılar. Bu surecte ise kurban ile saldırgan arasında travmatik bir bağ oluşmaya başlar. Bu surecte saldırganın yaptığı en ufak iyilikler dahi kurbanın gozunde cok onemli hale gelir. Sendromun gelişiminde ise dort temel faktorden soz edilir.
Hayata karşı algılanan bir tehdit varlığı ve istismar eden kişinin tehdidi uygulayacağı inancı İstismar eden kişiden kucuk bir nezaket varlığı Dış dunyayla bağlantının kesilmesi Bulunulan ortamdan kacılamayacağı algısı [h=2]Stockholm Sendromunun Belirtileri Nelerdir?[/h] Sendromun klasikleşmiş belirtilerine baktığımızda ise, kurbanın istismar eden kişiye karşı olumlu duygular beslemeye başlaması, yardım etmeye calışan aile bireyleri, arkadaşlar ve yetkililere olumsuz duygular beslenmesi, zaman zaman istismar edenlere destekleyici davranışlarla yardım edilmesi, istismar eden kişinin mağdura yonelik olumlu duygular beslemesi gibi davranışları gorebiliyoruz.
Stockholm Sendromu ile ismi sıkı sık beraber anılan ve Stockholm Sendromuyla karıştırılan bir diğer unlu sendrom da “Lima Sendromu”dur. Lima Sendromu, Stockholm Sendromunun tersidir. Stockholm Sendromunda rehineler kendilerini rehin alanlara sempati duyarken Lima Sendromunda rehin alanlar rehinelere sempati duyarlar. Lima Sendromu, 1996 yılının Aralık ayında Peru ’nun başkenti Lima ’da 14 gerillanın Japon Buyukelciliği ’ndeki bir resepsiyonu basarak bircok diplomat, asker ve işadamını dort ay boyunca rehin alması sonucunda ortaya cıkmıştır.